Raffaello Sanzio’nun Atina Okulu Freski İncelemesi

Yazı İçindekiler [hide]

Dilşah Taş
Dilşah Taş
?Hukuk ?Aktivist ?Sanat
spot_img
Vatikan Müzeleri

Bu yazımızda Rönesans Dönemi’nin en önemli ressamlarından olan Raffaello Sanzio’nun başyapıtı olan Atina Okulu (Scoole di Atene) freskini inceleyeceğiz. Ancak freskin içeriğini anlatmaya başlamadan önce yapıldığı döneme ve yapıldığı sürece değineceğiz.

Bilindiği üzere Hristiyanlığın Avrupa’da yayılmasıyla birlikte yüzyıllar boyunca Avrupa toplum yapısı ve kurumları, din esasları ile şekillenmiştir. Ve Ortaçağ boyunca gerek yönetimde gerek sosyal yaşamda egemen olan anlayış din ve devlet işlerinin birlikte yürütülmesi olarak kabul görmüştür. Böyle bir ortamda haliyle dini temsil eden kurum olan Papalık, toplumda kati olarak kabul gören dinle yönetim anlayışına dayanarak kendilerine oldukça geniş bir müdahale alanı bulmuştur. İşte bu yönetim anlayışı altında dini düşünceler kilise tarafından değişmez kabul edilmiş, birer dogma olarak ele alınmış ve düzen bu sıkı kurallar çerçevesinde şekillenmiştir. Haliyle bu kadar sıkı kurallar çerçevesinde şekillenen bir yönetimde akıl, bilim ve sanat kendine bir yer bulamamış ve Avrupa’da düşünsel anlamda karanlık bir çağ yaşanmıştır.

Ancak o dönemde Avrupa’daki bu kurulu düzeni sarsan etki Doğu Medeniyeti’nden gelmiştir. İslam Dünyasında, özellikle Antik Yunan filozoflarının eserleri üzerinde bölgenin devlet yönetimlerinin de desteklemiş olduğu yoğun çeviri hareketi ile birlikte cereyan eden ve Bağdat merkezli felsefe hareketi başlamıştır. Böyle bir ortamda hem düşünce olarak hem de kültür düzeyi olarak Doğu Medeniyeti, Batı Medeniyetini arkasında bırakmıştır. Daha sonrasında özellikle 13. yy’da Haçlı Seferlerinin de etkisiyle bu birikim Avrupa’ya da aksetmiştir. Lakin Papalığın skolastik düşüncesinin hükmü altında felsefe ve özgür düşünce çok geniş çaplı yasaklara ve engellemelere maruz kalmıştır. Felsefi düşüncenin ve sorgulamanın olduğu ortamda doğal olarak peyda olan şüphe karşısında dini düşüncenin sadece ikna edicilik ile yaptığı savunma yetersiz kalmış ve Papalık öncesinde ilk çıkar yol olarak inançlarını korumak adına ilkel savunma içgüdüsüyle yasaklamalara başvurmuştur. Daha sonrasında yasaklara rağmen gücünü arttıran felsefi düşünce karşısında durabilmek adına düşünsel olarak güçlenme, felsefi düşünceyi çürütme ve şüpheleri giderme yolunu izlemiştir. Bu dönemde kiliseye bağlı düşünürlerin çalışmalarıyla çeşitli reddiyeler yayınlanmış ve kiliseye güç takviye edilmeye çalışılmıştır (bkz. Thomas Aquinas – İbn-i Rüşd Reddiyesi).

Zamanla kilisenin felsefeye karşı kökten reddeden tavrı çağın gerisinde kalma endişesiyle birlikte felsefeyi anlamaya çalışması ve sonrasında daha ziyade Yeni Platoncu düşünceyi benimsemesi şeklinde evrilmiştir. Bu şekilde Avrupada yüzyıllardır süren ve Hristiyanlık dininin kabul edilmesinden sonra Antik Çağ düşüncesiyle koparılmış olan bağ yeniden kurulmuştur.

İşte böyle bir dönemden sonra 1508 yılında kilisenin Papa II. Julius’un yönetiminde olduğu dönemde Raffaello Sanzio Roma’ya davet edilir. Vatikan’da Papalık Sarayı olan Stanza Della Segnatura’da çalışma odalarında freskler yapar. Atina Okulu freski de imza odasında yapılmıştır. Aynı zamanda bu odada felsefeyi temsil eden Atina Okulu freski haricinde 3 fresk daha yapılmıştır. Bunlardan biri felsefenin tam karşı duvarına yapılan teoloji freskidir. Din ve düşüncenin karşı karşıya konulması düşündürücüdür. Diğer karşılıklı iki duvarın da birine sanat ötekine de yasa yani hukuk freski resmedilmiştir. Odanın tavan kısmında da sanat, yasa, din ve felsefenin alegorisi olan dört kadın figürü bulunur.

ATİNA OKULU FRESKİNE DOĞRUDAN BAKIŞ

Atina Okulu Fresk’i klasik filozofların hayali buluşmasını tasvir eder. Raffaello’nun yapmış olduğu bu freskten anlaşıldığı üzere sanatçı Antik Çağ düşünce ve bilim dünyasını oldukça iyi kavramıştır. Raffaello düşünce insanlarının duygu ve düşüncelerini, kendi resim yeteneğini kullanarak bize incelikle aktarmayı başarabilmiştir.

Freskte ilk olarak göze çarpan seçilmiş olan mekanın mimarisi oluyor. Burada antik çağ mimarisinin dikkate alınarak belirlenmesi kompozisyonun temeli olan Atina merkezli düşüncenin ifadesi için çok iyi bir seçimdir. Aynı zamanda bir mekan belirleniminde bulunulması, Platon’un Academia ve Aristoteles’in Lykeion okullarına da birer göndermedir.

Freskteki düşünürlerin konumuna dikkat edildiğinde görülecektir ki kişiler düşüncelerine göre ikiye ayrılmış, sağ ve sol tarafa yerleştirilmişlerdir. Resmin sol tarafında Platon’un düşüncesinin temsili olan ideci düşünürler ile bu düşünceyle bağdaşan bilimden olan aritmetikçiler bulunur. Aynı zamanda sol arkada bulunan ışık tanrısı Apollon -ki aynı zamanda Hristiyanlıkta İsa’ya denk düşer- ruhsallığın zaferini ve ilahi armoniyi temsil etmek üzere bulunur. Resmin sağ tarafında ise Aristoteles ve realist düşünce ile birlikte bu düşünceyle bağdaşan geometri ve astronomi ile ilgilenen bilim insanları aynı gruba alınmışlardır. Yine aynı şekilde sol arka tarafta bulunan Apollon’a karşılık burada da aklın ve erdemin tanrısı olan Athena -ki o da Hristiyanlıkta Hz.Meryem’e karşılık gelir- realist düşüncenin egemenliğinde usun ve erdemin temsili olarak konumlandırılmıştır.

             

Resmin tam ortasında perspektif tekniği kullanılarak merkeze alınmış olan Platon ve Aristoteles odağı oluşturur. Burada yürüyerek resmedilmiş olanlardan soldaki, elinde Timaios kitabı bulunan ve Leonardo Da Vinci portresiyle resmedilmiş Platon ve yanındaki elinde Ethica eseri bulunan Aristoteles’tir. Platon’u resmetmek için Da Vinci’nin portresinin seçilmesi rastgele bir tercih değildir. Buradaki amaç ona ‘bilge‘ izlenimi vermektir. Platon resimde sağ elinin işaret parmağıyla göğü gösterir bir vaziyettedir ve bu onun felsefesinin temeli olan ideci düşüncenin somutlaştırılmasıdır. Varlığı göğe yerleştirmesi ve tanrısal olanı mekansız kılmasının göstergesidir.

Hemen yanında bulunan öğrencisi Aristoteles ise hocasından farklı düşüncede olduğunu belirtircesine, eli yeri gösterir şekilde bir duruşla çizilmiştir. Hocasının ideci düşüncesinin aksine mekanla, maddeyle olan bağını koparmayıp ussal bir düşünme sistemini benimsemesinin ifade bulmasıdır bu hali. Ancak burada dikkat çeken ve dönemin bakış açısının etkisiyle yapıldığı düşünülen bir fark vardır. Platon üstünde dikişsiz bir elbiseyle ve yalın ayak resmedilirken Aristoteles’e ise dikilmiş ve üzerinde işlemeler bulunan bir kıyafet giydirilmiş ve ayağında sandaletler bulunmaktadır. Burada asıl verilmek istenen düşünce şudur ki; zenginliği ve metayı önemsemek pek de doğru sayılmayacak bir davranışken Aristoteles bu genel kabulün dışına çıkmış ve dış görünüşünü önemsemiştir. Burada bilinçli bir şekilde Platon karşısında Aristoteles’e itibar kaybettirilmesi amaçlanmış denebilir. Aristoteles’e ikincil bir rol çizilmiş ve sistematiğinin ussallığına karşılık ideci düşüncenin daha çok sahiplenildiği görülmektedir.

Freskteki diğer karakterlere baktığımızda 3 numarada Platon’un solunda günümüz anlamındaki felsefenin ilk temsilcisi sayılabilecek olan Sokrates’i zeytin yeşili tuniğin içinde, her zaman yaptığı gibi bir diyalog halindeyken resmedilmiş olarak görürüz. Karşısında onu dinleyen kişiler de kimlikleri kesin olmamakla birlikte;  Xenophon(13), Timon(14) ve savaşçı kıyafeti içinde bulunan(15) Alcibiades veya Büyük İskender olarak resmedilmiştir.

Resmin sol alt kısmında elinde tuttuğu defterle oturur vaziyette duran kişi Pitagoras(4)’dur. Ünlü filozof ve matematikçiyi önündeki deftere matematik ve müzik teorilerini yazarken görürüz.

Hemen yanındaki oturan kişinin(5) vücut dili melankolik bir hava yaratmaktadır. Bu figür, genellikle “ağlayan filozof” olarak bilinen presokratik dönem filozoflarından Herakleitos’u temsil etmektedir. Diğer figürler başkaları ile etkileşim halindeyken o yalnızdır. Bu figür özellikle yalnızlığı ve düşünceli yapısı ile bilinen Michelangelo’nun portresiyle oluşturulmuştur.

Resimde bir diğer dikkat çekici nokta ise merdivendir. Aslında bu merdivenin kullanılma amacı resmi üç bölüme ayırmaktır. Alt bölüme yerleştirilen doğa bilimcilerilerinin olduğu bölümden yukarı çıkılınca metafizik ve manevi ilimlerle ilgilenen filozoflar bölümüne ulaşılır. Ancak bu merdivende bir geçiş noktası gibi değerlendirilebilecek bir figür vardır. Bu figür merdivenlere sereserpe bir şekilde yayılmış olan Diyogenes’tir.(6) Kinik felsefesinin önemli bir temsilcisi olan Diyojen; dünyayı boş vermiş bir şekilde, umursamaz ve toplumun genel kurallarına aykırı bir yaşam sürdürmesiyle bilinir. Daha sonrasında bu felsefi anlayış İslam felsefesinde de varlığını devam ettirmiş ve bu kişiler Abdal, Derviş gibi isimlerle anılmıştır. Diyojen’de burada üstünde salaş elbisesi, önünde bakır tası ile pürdikkat bir şekilde elindeki kağıtları okur vaziyette resmedilmiştir.

Resmin sağ alt bölümünde eğilmiş ve yerdeki tablo üzerinde kadın öğrencileri ile birlikte çalışır vaziyetteki Euklides’i(7) görürüz. Mimar Bramente’nin model alınarak çizildiği Euklides figürü geometri biliminin temsilcisi olarak  freskte yerini alır.

Euklides’in hemen yanında Zerdüşt (8) ve  arkası resme dönük Batlamyus (9) bulunur. Batlamyus elinde yerküreyi, Zerdüşt ise gökküreyi tutmaktadır. Batlamyus’un sağında Protognes (10) bulunur. En sağda ise freskin ressamı olan Raffaello (11) kendini çizmiştir. Seyirciye bakar bir pozisyondadır.

Ünlü heykeltraş Donatello’nun model olarak kullanıldığı Plotinus (12) yukarıda sağda yer alır.

Pitagoras’ın arkasındaki sütunun arkasında bulunan şapkalı yaşlı figür Kıbrıslı Zenon’dur.(16)

Yanında başında yapraklardan taç bulunan ve elinde tuttuğu deftere yazı yazarak çizilen kişi ise Epicurus’tur.(17)

Başında türban ve eğilmiş vaziyette çizilen figür ise ünlü meşşai filozofu İbn-i Rüşt(19) yani namıdiğer Avveroes’tir.

İskenderiye’de felsefe, matematik ve astronomi bilgini olan Hypathia(20), resimdeki tek kadın figürdür. Papa’nın resimde bu figüre karşı çıkacağına inanarak Rafhael bu koyu tenli Mısırlı figürü açık tenli ve yüz hatları Papa’nın yeğenine benzeyecek şekilde çizmiş ve figürlerin arasına yerleştirerek bir miktar kamufle etmiştir.

Son olarak Parmenides(21) ayakta ve sırtı Heraklit’e dönük olacak bir biçimde çizilmiştir.

Resimdeki kişilerin kim olduğuna dair kesin bir delil bulunmamakla birlikte araştırmalar sonucu resmin elverdiği ölçüde yapılan yorumlarla bu tespitler yapılabilmiştir. Ancak tüm bu kesin olmayan hallere karşın Raffaello’nun antik düşünceyi büyük bir ustalık ve entelektüel birikimle somutlaştırdığı tartışılmaz bir gerçektir.

KAYNAKÇA

  • https://www.academia.edu/18844024/AT%C4%B0NA_OKULU
  • https://www.youtube.com/c/DücaneCündioğluResmiKanalı
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Keşfetmemiz Gereken Yazarlar: Truman Capote

Başarı ve parıltılı bir hayatın ardında yalnızlığını saklayan bir deha. Zamansız eserleri ile Truman Capote.

Love Bombing Kavramının Chuck Bass ile Eşleştirilmesi

Chuck Bass'in Blair'e yaptığı aşk bombardımanının gerçek aşk değil de manipülasyon olması.

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Editor Picks