Kendisine has tarzıyla Hollywood klişelerinin dışına çıkan ve 90’lara etki eden Tarantino, şiddeti ve mizahı bir arada kullanarak adını duyurmuştur. Geleneksel film anlatısının ve döneme etki eden post modern anlatıya tepki göstererek özgün bir sinema oluşturmuş, sinemayı karmaşık, şiddet dolu hale getirmiştir.
Quentin Tarantino Kimdir?
27 Mart 1963 Knoxville, Tennessee’de doğan Yönetmen, eğitim hayatına Los Angeles’ta bir Hristiyan okulunda başlamıştır, fakat 16 yaşında okulu bırakarak oyunculuk eğitimi almak için James Best tiyatro ekibine katılmıştır.
22 yaşındayken ilk film senaryosu Captain Peachfuzz and the Anchovy Bandit‘i yazan Tarantino, bu dönemde aynı zamanda ufak tefek oyunculuk işlerinde de çalışmıştır. Gittiği bir Hollywood partisinde tanıştığı film yapımcısı Lawrence Bender’in cesaretlendirmesi ile günümüzde dahi etkisini sürdüren ve kült film haline gelen Reservoir Dogs filmini yazmıştır.
Reservoir Dogs filmi ile büyük bir başarı yakalayan ve adını duyuran Tarantino, kendisine gelen birçok film teklifini reddederek, yine kült film haline gelmiş günümüzde dahi başarı ile izlenen Pulp Fiction film senaryosu üzerinde çalışmaya odaklanmıştır. Tarantino karmaşık ilişkileri, şiddeti ve karmaşık kurgusu ile ele aldığı Pulp Fiction filmi ile 1994 yılında Cannes’da Altın Palmiye ödülünü kazanmış, Oscar Ödül Töreni’nde ise En İyi Senaryo dalında ödül kazanmıştır. Başarısını katlayarak ilerleyen Tarantino ilerleyen zamanlarda Cannes’da jüri başkanlığı yapmıştır.
Quentin Tarantino Sineması
My Best Friend’s Birthday – En İyi Arkadaşımın Doğum Günü (1987)
Tarantino’nun bilinenin aksine sinema kariyerinde yönettiği ilk filmidir. Orijinal versiyonunda 70 dakika olan film, çıkan bir yangında yanmış ve sadece 35 dakikalık bir kısmı kurtarılmıştır. Filmin günümüzde de 35 dakikalık kısmına erişilmektedir.
Konusu: Mickey Burnett adındaki karakter, doğum gününde kız arkadaşı tarafından terk edilir. Arkadaşı Clarence de Mickey’i teselli etmek ve ona acısını unutturmak için bir sürpriz hazırlar. Bu sürpriz, Mickey’e unutulmaz bir doğum günü yaşatır.
Reservoir Dogs – Rezervuar Köpekleri (1992)
Tarantino’nun ilk filmi yandığı için kayıtlarda geçen ve bilinen ilk filmi Reservoir Dogs filmidir. Dönemin sinema tarzına tamamen aykırı olarak çekilen film, günümüzde dahi kült filmler arasında yer alarak sinema tarihinin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmiştir. Filmin çoğu sahnesinde yer alan kan ve şiddet ögeleri, komik diyaloglar ve karmaşık anlatımıyla dönemine damga vuran bir film olmakla birlikte, Tarantino sinemada kendi tarzını da yansıtmıştır.
Konusu: Bir elmas mağazasını soymak için büyük bir ekip kuran Joe Cabot, ekibin adını Rezervuar Köpekleri koyar. Ekipte kimse kimsenin ismini bilmez. Bunun yerine herkes kendine bir renk seçer ve ekip üyeleri birbirlerine bu renklerle seslenir. İlk bakışta her biri işinde profesyonel, oldukça kusursuz bir ekip gibi gözükür. Soygun planları hazırlanır, tüm detaylar konuşulur; ancak hesaba katılmayan bir durum ortaya çıkar: Ekibin içinde bir polis, yani köstebek vardır. Elmas mağazasına geldiklerinde tuzağa düşen ekip, köstebeğin kim olduğunu ilk başta anlamaz. O yüzden de herkes birbirinden şüphelenir. Silahlar çekilir, çatışma başlar, ortalık bir anda kan gölüne döner. Ekibin bir kısmı çatışmadan kurtularak bir depoya sığınır ve hesaplaşma depo içinde devam eder.
Pulp Fiction – Ucuz Roman (1994)
7 dalda Oscar’a aday gösterilen film En İyi Orijinal Senaryo dalında ödül kazanmıştır. 1994 Cannes Film Festivali‘nde En İyi Film dalında ödül kazanmıştır. Günümüzde dahi Tarantino filmlerinin en iyisi olarak kabul edilen film, sinema tarihinin kült filmleri arasında gösterilmektedir.
Konusu: Birbirlerini çok seven çılgın, soyguncu aşıklar Ringo ve Yolanda, her zaman yaptıklarından farklı olarak daha farklı bir soygun gerçekleştirmek isterler. Jules ve Vincent profesyonel tetikçidirler ve patronları olan Marsellus Wallace’ı dolandıran kişileri öldürmekle görevlendirilirler. Patron Marsellus ise boksör Butch ile bir şike anlaşması yapmıştır. Ancak Butch, bu şikeyi kendine yediremez ve maç esnasında anlaşmayı bozar. Ardından da kaçma planı yapar. Bu arada profesyonel tetikçilerden biri olan Vincent, patronu Marsellus Wallace’ın karısı Mia ile patronunun ricası üzerine bir gece vakit geçirmek zorundadır. Patronunun Vincent ’tan tek isteği, o Florida’da işlerini hallederken Mia’yı dışarı çıkarıp eğlendirmektir. Gel gelelim, karakterlerden hiçbirinin işi yolunda gitmez ve her biri içinden çıkılamayacak olaylarla yüzleşmek zorunda kalır.
Jackie Brown (1997)
Amerikalı romancı ve senaryo yazarı Elmore Leonard‘ın Rum Panch isimli romanından ve 70’li yıllarda yayınlanan Foxy Brown‘dan esinlenerek yazılmıştır. Tarantino’nun tarzını yansıtan en iyi filmlerden birisi olarak kabul edilir.
Konusu: Oldukça sıradan ve küçük bir havayolu firmasında hostes olarak çalışan Jackie Brown, çok yakın zamanda emekli olacaktır. Ancak paraya ihtiyacı olduğu için Ordell adındaki Amerikalı bir silah kaçakçısına yardım eder. Jackie Brown, Ordell için Meksika’dan Amerika’ya para kaçırır. Kaçakçılığı yaptığı esnada polis tarafından deşifre edildiği yetmiyormuş gibi bir süre sonra Ordell de onu suçlu bulur; çünkü ortada kaybolan yarım milyon dolar vardır. Bu parayı elde edebilmek adına hem Ordell hem de Jackie Brown arasında bir mücadele başlar.
Kill Bill: Vol.1 (2003)
Tarantino filmleri arasından en popüleri olan Kill Bill, aynı zamanda bir başyapıt olarak tanımlanmaktadır. Sinema tarihinin en ikonik baş karakterlerinden biri de filmde öne çıkıyor. Uma Thurman‘ın canlandırdığı ‘The Bride’ karakteri, özellikle film boyunca ayakkabıları ve kıyafetleriyle dikkat çekerek dönemin modasına da bir dönem yön vermiştir. Filmde aynı zamanda Uzak Doğu dövüş sanatlarına da yer verilmiştir.
Konusu: Her biri olağanüstü yeteneklere sahip kadınlardan oluşan bir ölüm çetesi, yıllar boyu pek çok suikast düzenlemiştir. Bill adındaki karakter tarafından yönetilen çetede yer alan Gelin, bir gün bir arabanın içinde hissiz şekilde uyanır. Tam da düğün gününde kendisine yapılan ihanetleri ve kötülükleri tek tek hatırlamaya başlar. Başta Bill olmak üzere çetedeki eski arkadaşlarından intikam almak için yanıp tutuşan Gelin, uzun, kanlı ve şiddet dolu bir yolculuğa çıkacaktır.
Kill Bill: Vol.2
Serinin devam filmi olarak çekilmiştir. İlk filme oranla Uzak Doğu dövüş sanatlarına daha çok yer verilmiştir.
Konusu: İlk filmden bir yıl sonra yayınlanan devam filminde Gelin, yarım kalan planlarını tamamlamak üzere yeniden işe koyuluyor. Bill başta olmak üzere listesindeki bazı kişileri henüz öldüremeyen karakter, komadan çıktıktan sonra gücünü toplayıp yeni bir plan yapıyor. İntikam hikâyesinin haricinde Gelin’in Bill ile olan ilişkisine dair detayları da öğrendiğimiz filmde, aynı zamanda Gelin’in neden intikam ateşiyle yanıp tutuştuğuna dair geçmiş olaylar da açığa çıkıyor.
Death Proof – Ölüm Geçirmez (2007)
Tarantino’nun filmografisine bakıldığı zaman arka planda kalan bir filmdir. Tarantino bu filminde 1970’lerin Grindhouse adı verilen sinemalarına saygısını belirtmek istemiştir. Dönemin slasher ve seri katil filmleri başta olmak üzere B filmleri, porno filmler, karate filmleri gibi filmler ikinci sınıf sinema olarak görülen Grindhouse sinemasında art arda yayınlanırdı. Tarantino da buna saygısını dile getirmek için Death Proof filmini çekmiştir.
Konusu: Mike adındaki bir dublör, arabasının içine özel bir mekanizma yapar. Death Proof (Ölüm Geçirmez) adını verdiği bu mekanizma sayesinde araba tüm trafik kazalarından hasarsız bir şekilde çıkar. Mike da bu özelliği kullanarak gözüne kestirdiği genç kadınlara saldırılar düzenler ve kısa sürede acımasız bir seri katile dönüşür. Ancak günlerden bir gün, barda dört kadınla tanışır. Yeni hedefi bu dört kadındır. Her zamanki gibi kadınları öldürme planı yapan Mike, kadınların kim olduğundan habersizdir ve her zamankinden farklı olarak büyük bir belanın içine girer.
Inglourious Basterds – Soysuzlar Çetesi (2009)
İtalyan asıllı yönetmen Enzo Girolami Castellari’nin 1978 yılında yayınlanan Quel Maledetto Treno Blindato (Fedailer Alayı) filminden ilham alınmıştır. 2. Dünya Savaşı zamanında geçen benzeri filmlere kıyasla o dönemde yaşanan olaylara ve karakterlere özgün bir hava vardır. En İyi Film dahil olmak üzere 8 farklı Oscar adaylığı bulunmaktadır.
Konusu: Hikâye, 2. Dünya Savaşı yıllarında Nazi işgali altındaki Fransa’da geçiyor. Albay Hans Landa’nın başında olduğu bir grup Alman asker tarafından ailesi katledilen Shosanna, Almanlardan intikam almak için Paris’e gider ve burada yeni bir kimlik edinip, bir sinema işletmeye başlar. Diğer tarafta ise Nazileri öldürmekle görevli bir ekip kuran Yahudi Teğmen Aldo Raine ve onun Soysuzlar Çetesi vardır. Shosanna, Soysuzlar Çetesi ve Albay Hans Landa’nın yolları, Shosanna’nın işlettiği sinema salonunda kesişir.
Django Unchained – Zincirsiz (2012)
Tarantino’nun Western film hayranlığını gözler önüne seren film, Western filmin bir türü olan Spagetti Western türünde bir filmdir. Tarantino filmleri arasında en yüksek hasılatı elde eden filmdir. Tarantino bu filmi ile Oscar, BAFTA ve Altın Küre Ödülleri’nde En İyi Senaryo ödülünü kazanmıştır.
Konusu: Dönemin Amerika’sında geçen film, siyahi köle Django ile Alman asıllı ödül avcısı Doktor King Schultz’un hikâyesini anlatıyor. Django, eski efendisi olan kişiyi ölü ya da diri ele geçirmek isteyen Schultz ile bir anlaşma yapar. Bu anlaşma, Django’nun Brittle kardeşleri Schultz’a getirmesini ve bunun karşılığı olarak özgür kalmasını kapsar. Hem Django hem de Schultz verdiği sözü tutar; fakat birbirlerinden ayrılmazlar. Birlikte güneye doğru yolculuk ederek aranan suçluların peşine düşerler. Yolculuk boyunca Schultz, Django’ya bir avcı olmayı öğretir. Django’nun ise tek bir amacı vardır: Köle ticaretine kaptırdığı eşi Broomhilda’yı bularak, onu kurtarmak. İkilinin yolu bu hedef doğrultusunda Candyland isimli bir çiftliğe düşer ve çiftliğin sahibi Calvin Candie ile aralarında sürpriz olaylar gelişir.
The Hateful Eight – Nefret Sekizlisi (2015)
Tarantino filmleri arasında en olaylı filmdir; çünkü filmin senaryosu çekimler henüz başlamadan sızdırılmıştı. Tarantino bu yüzden filmi iptal etmeye karar verdi. Ancak daha sonra Tarantino senaryonun tamamını yayınladı ve filmin çekimlerine başladı. Film, Tarantino sinemasında bir diğer Western olma özelliğini taşır.
Konusu: Amerika’daki İç Savaş bittikten bir süre sonra, 8 kişilik bir grubun Red Rock’a yaptıkları yolculuk anlatılıyor. İçinde cellat John Ruth ve kaçak Daisy Domergue’in bulunduğu bir posta arabası, oldukça sert kış koşulları altında ilerlerken Wyoming’den geçer. Ruth, Domergue’i adalete teslim etmek için Red Rock’a götürmektedir. Yolda iki yabancıyla karşılaşan ve onları arabasına alan iki karakter, tipide yollarını kaybedince bir konaklama yerine sığınırlar. Ancak burada konaklama yerinin sahibi değil, hiç tanımadıkları 4 kişi vardır. Bu 8 kişi arasında başlayan diyalog, kimsenin tahmin edemeyeceği bir noktaya varır.
Once Upon a Time in Hollywood – Bir Zamanlar Hollywood’da (2019)
Film Tarantino’nun son filmidir. Filmin bir diğer özelliği ise 1960’lardaki Charles Manson cinayetlerini konu almasıdır. Brad Pitt bu film ile kariyerindeki ilk oyunculuk Oscar’ını kazanmıştır.
Konusu: Film, bir yandan birçok dizide oynamış bir TV aktörünün film sektörüne girmeye çalışmasını, diğer yandan da Charles Manson tarikatının cinayetlerini konu alıyor. Televizyondaki Western dizilerinde oynamaktan sıkılan Rick Dalton, sinemaya geçiş yapmak ister. En büyük destekçisi de dublörü olan Cliff Booth’tur. Bu ikilinin komşusu ise ünlü yönetmen Roman Polanski’nin eşi Sharon Tate’tir. Üç ismin hikâyeleri, Los Angeles’taki bir çiftlikte kurulan ve pek çok kişinin ölümünden sorumlu tutulan Charles Manson tarikatının Sharon Taze’ye saldırı düzenlemesiyle kesişir.
Filmleri kadar kendisinin de konuşulduğu harika bir yönetmen. Ellerine sağlık.
Çok başarılı bir çalışma olmuş, keyifle okudum. Emeğine sağlık.