İhsan Oktay Anar’ın postmodern edebiyatın üstkurmaca ilkesini büyük bir ustalıkla işlediği Puslu Kıtalar Atlası, Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım.” önermesinin bir yansıması olarak edebiyatımıza kazandırdığı önemli bir eserdir. Puslu Kıtalar Atlası’nda, rüyaları aracılığıyla bir dünya haritası çizmek isteyen Uzun İhsan Efendi’nin, gerçek ve kurmaca dünyanın sınırlarında gezinirken sizleri de ortak ettiği bu eşsiz yolculuğa dair alıntıları sizler için derledik. Keyifli okumalar!
“Mutlu yazar azdır, belki de yoktur. Ama mutlu okur vardır.” (Sayfa 9)
“Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünya’nın kendisini hiç görebilir mi?” (sayfa 21)
“Uykunun bir uyanış ve düşlerin de gerçeğin ta kendisi olduğu fikri kafasını meşgul etmeye başlamıştı. Az önce uyanıp gözlerini gerçek dünyaya açarak yatağında gerinmeye başladığında belki de bir uykuya dalmıştı. Eğer bu doğruysa, şimdi gördüğü her şey bir düştü.” (Sayfa 45)
“Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun bin bir halinden korkma.” (Sayfa 55)
“Adına Dünya dediğimiz kitabı oku.” (Sayfa 55)
“Görüyor musun? Bilme tutkusu insanları nasıl bir sona sürüklüyor. Görmek, duymak, bilmek ve öğrenmek isteyen şu zavallı cerraha gösterilmeyen saygı, sadece karanlığı, soğuğu ve sessizliği algılayan ve hiçliği bilen bir cesede gösteriliyor.” (Sayfa 63)
“Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.” (Sayfa 90)
“Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktı.” (Sayfa 91)
“Ben bu dünyaya bilmek için geldim. Benim için kutsal bir şey varsa o da bilgidir, gerek bu dünyanın gerekse öte dünyanın bilgisi. Bu yüzden öğrendiklerimi akıl terazisinde tartıp doğru olup olmadıklarına bakarım.” (Sayfa 122)
“Her şey ben ve benim düşüncelerimden ibaret olsa da bu dünyada yaşamak zevkli bir şey” diyordu, “Sen! Oğlum! Sen benim zihnimde bir düş, bir düşüncesin. Bana şu anda dokunuyorsun. Ama ben sana dokunamıyorum. Çünkü düşlere dokunmak mümkün olabilir mi?” (Sayfa 127)
“İşte bu yüzden, hata yaptığı anda servetini, hatta canını kaybedebilecek olmayan insanların fikrine güvenilmez. Çünkü malı, canı, sevdikleri tehlikede olmayan biri doğru düşünemez. Bilgi tehlike ile ölçülür.” (Sayfa 135)
“Ona göre hayat, artık, insanın büyük bir eğlenceyle çok şey öğrendiği bir oyundu ve içinde herkesin yaşamaktan korktuğu şu dünya, gerçekten en eğlenceli oyuncaktı.” (Sayfa 141)
“- Güçlü olmayı neden bu kadar çok istiyorsun?
– Elbette herkes gibi, varlığımı sürdürebilmek için.
– Senin yaptığın bir tür tahnitçilik. Güç ancak ölüleri korur.” (Sayfa 151)
“Ateş dediğimiz güç nasıl ki odunla beslenirse akıl da bilgiyle beslenir.” (Sayfa 152)
“Özgürlük duygusu, özgürlüğün kendisine galip gelmiş.” (Sayfa 174)
“Düşündüğüm için ben var değilim, sizler varsınız. Sizler benim zihnimdeki düşüncelerden ibaretsiniz.” (Sayfa 190)
“Sana karşı hissettiklerimi anlatmama imkan yok. bir duygu, anlaşılmıyorsa, duygu değildir zaten.” (Sayfa 216)
“Ah! Keşke dünyayı da senin gibi seyredip, senin ona baktığın gibi bakabilseydim. Oysa ben ona bir güç malzemesi olarak bakıp onda kendi karanlığımı gördüm.” (Sayfa 217)
“Rendekar düşünüyor olmasından var olduğu sonucunu çıkarıyor. Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim?” (Sayfa 237)
“Düşünüyorum, o halde ben varım. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşünüyorum. Bu adam düşünüyor olmasından var olduğu sonucunu çıkarıyor. Ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. Çünkü o, benim düşüm. Varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşüyorum. Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.” (Sayfa 237)
Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay ANAR
İletişim Yayınları


