Psycho, Robert Bloch’un aynı isimli popüler romanından uyarlanarak beyaz perde için Joseph Stefano tarafından yazılmıştır. Yönetmeni ise Alfred Hitchcock’tur. Oyuncu kadrosunda Anthony Perkins, Janet Leigh, Vera Miles, John Gavin gibi isimler yer almaktadır.
Marion adlı genç bir kadının yaşadığı olayların konu edildiği film, genç kadının çalıştığı iş yerinden 40 bin dolar para çalarak saklanmak için konakladığı ıssız bir motelde bir cinayete kurban gitmesi ve onu aramaya gelenlerin de aynı tehlikeyle karşılaşmasını anlatıyor.
Film, Hitchcock’tan alışkın olduğumuz üzere; en uzak görüntüden en yakın görüntüye sıralanacak şekilde; önce kenti, sonra kentteki bir binayı, en sonda da bu binadaki bir odayı gördüğümüz bir sahneyle başlıyor. Hitchcock, bu yöntemini izleyicinin röntgenci durumuna girmesini sağlamak olarak açıklıyor. Aralarında tutkulu bir ilişki olduğu belli olan Marion (Janet Leigh) ve sevgilisi Sam’i (John Gavin), otel odalarında ilişkilerini sürdüren bir çift olarak görüyoruz. Yalnız Marion artık evlenmek istese de Sam borçları nedeniyle sürekli bu isteği erteleyen bir tavra sahip.
Hitchcock’un filmlerinde her zaman ince düşünülmüş detaylar ve gizli nüanslar olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Bunlardan ilkini ise Marion’u otel odasında beyaz iç çamaşırıyla görmemiz olarak tanımlayabiliriz.
Beyaz iç çamaşırı bu sahnede masumiyet simgesi olarak kullanılmıştır. Aslında Marion sevgilisiyle evlilik hayalleri kuran masum bir kadın rolünde fakat iş yerine gelen küstah müşterileri Tom Cassidy adeta kafasını karıştırıyor. Cassidy’nin kendi parasını çalmak için teşvik edici konuşmalar yapması çok da alışkın olmadığımız bir sahne olarak karşımıza çıkıyor; “Kaybetmeyi göze alabileceğimden fazlasını taşımam” cümlesi ise bizlere bunu kanıtlar nitelikte. Marion, bu beklenmedik çabayı karşılıksız bırakmayarak müşterinin parasını çalıyor.
Filmin başında beyaz iç çamaşırıyla gördüğümüz Marion seyircilere masum ve sevgilisiyle evlenmek isteyen bir karakter gibi gözükmüştü fakat parayı çaldığı sahneden sonra Marion’u evinde siyah iç çamaşırlarıyla görüyoruz. Bu detay bize artık Marion’un eski masumiyetini kaybettiğine dair ilk işareti veriyor.
Marion şehir dışına doğru bir yolculuğa çıkıyor, karanlık bir yoldan geçerken Bates Motel’i görüyor ve oraya gidiyor. Otelin sahibi Norman Bates (Anthony Perkins), ilk bakışta anlaşılacak şekilde gergin ve heyecanlı, rahatsız edici gözüküyor.
Bu noktada şunu belirtmekte fayda var; Marion onunla tanışmadan önce aslında çoktan Norman’ın kişiliğine benzemeye başlıyor.
Bu duruma en iyi örnek ise; Marion’un Bates Motel’ine kayıt yaptırdığı sahne. Norman ona sırtını dönüp oda anahtarlarını gözden geçirdiği sırada Marion, ikamet yeri olarak belirtecek bir şey bulmak için çevresine bakınıyor. Bir gazetenin manşetinde “Los Angeles” sözcüklerini görüyor ve onları yazıyor. Burada iki kararsızlığın örtüştüğünü görüyoruz: Marion hangi kenti yazacağı (hangi yalanı söyleyeceği) konusunda kararsızken, Norman da kadını hangi odaya koyacağı konusunda kararsızdır ve onu eğer 1 numaralı odaya koyarsa kadını gözetleme deliğinden gizlice gözetleyebilecektir.
Gözetleme deliği seyircilere Norman’ın Marion’a cinsel bir çekim hissettiği için böyle gergin ve korkutucu davrandığını düşündürtüyor. Senaryoyu yazan Josehp Stefano da filmi yapanların aklından geçen tek şeyin, Norman’ın Marion’a duyduğu cinsel çekim olduğunu öne sürüyor fakat iki kararsızlığın örtüşmesinin tümüyle olumlu olamayacağı konusunda kuşku götürmez bir gerçeklik de mevcut diyebiliriz.
Filmde sık sık kişilik çözümlemelerine de rastlayabiliyoruz. Annesine oldukça düşkün olduğu Marion’la konuşmalarından anlaşılan Norman’ın söylediği, “Bir erkeğin en iyi dostu annesidir.” cümlesi ise Norman ile annesinin arasındaki ilişkinin aşırılığını açıklar nitelikte.
Norman’ın bürosunda bulunan doldurma kuşlar ise seyirciye oldukça korkutucu ve gerilim dolu hissettiren bir hava için kullanılmış.
“Bence hepimiz özel tuzaklarımızdayız, onlara sıkışmışız ve hiçbirimiz çıkamıyoruz. Tırmalıyor ve dövünüyoruz ama sadece havayı ve birbirimizi. Tüm bunlara rağmen bir santim yol alamıyoruz.”
İşte O Sahne!
Odasına çekilen Marion’la birlikte o meşhur duş sahnesi başlıyor; Marion’un birçok bıçak darbesiyle öldürüldüğüne şahit oluyoruz.
Kan, çıplaklık, klozet gibi öğeler sinemada yasak olmasına rağmen bu sansürlere karşı çıkan filmde usta yönetmen Hitchcock, adeta görüntüleri kare kare planlayarak ilerliyor. Kan görüntüsü bir çikolata sosunun sulandırılmasıyla ortaya çıkartılıyor, klozet ise ilk defa bu kadar yakın planda gösteriliyor.
Batı kültüründe duş yapma mahremiyet, cinsellik, arınma, açıklık ve yenilenme öğelerini içeren bir etkinlik olarak tanımlanıyor. Hitchcock’un şiddet ve cinsellik öğelerini ortaya çıkartmak için çok da beklenmedik bir mekan seçmediği yorumunda bulunabiliriz fakat cinayet motifleri nedeniyle seyirciyi oldukça büyüleyen bir mizansen yarattığı da kesin. Çünkü belli belirsiz algılanan katilin ayırt edici hiçbir özelliği olmadığı ve eylem oldukça absürt olduğu için çok çarpıcı bir sahneyle karşı karşıya kalıyoruz.
Cinayetin Çözümlenmesi
Hala katilin kim olduğu konusu seyirciler tarafından belirsizlikteyken Marion’u bataklığa gömen Norman, peşine düşen dedektifle birlikte paniğe kapılıyor. Konuşmalarından ise kişilik bölünmesinin en önemli sinyallerini verdiği anlaşılıyor. Dedektife “Beni aldatabilir ama annemi aldatamadı.” diye konuşan Norman, dedektifi daha çok şüphelendiriyor.
Dedektif de öldürülüyor, kız kardeşinin peşine düşen Lila Crane ve Marion’un sevgilisi Sam sayesinde ise katilin Norman olduğu anlaşılarak yakalanıyor.
Sadece Bir Gerilim Filmi Değil, Aynı Zamanda Psikolojik Bir Çözümleme
Aslında bu filmde birçok psikolojik yaklaşımın bulunduğunu net bir şekilde ifade edebiliriz. Kız kardeş Lila Crane’in kardeşi Marion’un ölüm haberi karşısındaki soğukkanlı tavırlara sahip olması seyircilere aralarında çekişmeli, sevgi eksikliği olan bir ilişki olduğunu düşündürtüyor.
Filmin sonunda psikiyatristin Norman hakkında söyledikleri ise bütün cinayetlerin sebeplerini ve gerçekleşen durumları açıklıyor.
Psikiyatrist Norman hakkında: “Gerçekleri öğrendim ama Norman’dan değil. Annesinden öğrendim. Artık Norman Bates yok. Zaten yarı yarıya vardı ama artık kontrol öteki tarafa geçti, muhtemelen sonsuza kadar.” sözleriyle seyircilere net bir mesaj veriyor.
Annesine aşırı bağlı, saplantılı ve kişilik bölünmesi olan bir hasta olan Norman, bütün öldürdüğü kişileri bir bataklığa gömerken kendi bataklığını ise kendi yaratmış.
Kaynakça:
“‘Psycho’ Review: One of the Greatest and Most Suspenseful Films of All Time”, collider, WEB, 02.10.2022
“Being A Girlboss Couldn’t Save ‘Psycho’s Marion Crane”, collider, WEB, 13.10.2023
“Psycho (1960): Zaman ve Mekan Kurgusu Bağlamında Örnek Film Çözümlemesi”, cinerituel, WEB, 24.03.2013
Monaco, James. Bir Film Nasıl Okunur? Sinema Dili, Tarihi ve Kuramı. İstanbul: Oğlak, 2013.
Truffaut, François. Hitchcock. İstanbul: Afa, 1987.
Žížek, Slavoj. Hitchcock. İstanbul: Encore, 2015.





