Psikomitoloji, psikoloji ve mitolojiyi bir araya getiren bir alandır. Bu alan; mitlerin, sembollerin ve karakterlerin insan ruhsallığını nasıl şekillendirdiğini keşfeder. Mitler ve efsanelerin; farklı kültürlerden bağımsız olarak ortak psikolojik kalıplarla ilgili olduğu ifade edilir. Psikomitolojide; mitolojik hikâyeler ve anlatıların psikolojik gerçekleri, korkuları ve arzuları nasıl yansıttığı incelenir ve mitlerin ve sembollerin günümüzde dahi algılarımızı, rüyalarımızı ve ilişkilerimizi nasıl etkilediği yorumlanır.
Psikomitolojinin Temelleri

Mitler ve ritüeller, insanların iç dünyalarını, çevrelerini anlamlandırmak ve bu iki alan arasında bir denge kurmak amacıyla oluşturdukları iletişim araçlarıdır. Mitler, dünyaya dair gerçeklikleri yansıtarak yaşamın temel meselelerini açıklamaya çalışmaktadır. İnsanlar, mitoloji aracılığıyla evrenin, varoluşun başlangıcını ve kaotik bir yapıdan düzene (kozmos) geçiş sürecini; “kaotik yapının kozmosa dönüşümünü” anlamlandırmaya çalışmaktadır (Bayat, 9-12). Mitoloji, varoluşa anlam ve düzen kazandırma çabası doğrultusunda, bireyin, toplumun ve insanlığın evrendeki konumunu tanımlamakla ilgilidir (Saydam, 16). Bu yönüyle mitoloji, insanı ve evreni anlama çabasıyla beraber tarihsel, kültürel, dini, edebi, sosyolojik ve psikolojik bağlamlarda ortaya çıkan imge, sembol ve anlatıları yansıtmaktadır.
Mitlerin anlatı gücü sayesinde şiir, roman, hikâye ve tiyatro gibi edebi türlerde günümüze kadar taşınmış; bununla birlikte psikoloji, sosyoloji, tıp, iletişim ve yönetim gibi çeşitli disiplinlerde de etkili olmuştur. Mitler, insanlık tarihi boyunca bireylerin fantezilerinde, bilinçdışında ve düşünce yapılarında varlığını sürdürmüştür. Bu nedenle mitleri yalnızca basit anlatılar olarak değil, insan varoluşunu anlamada sundukları katkılarla değerlendirmek önemlidir (Karabulut, 621-622; Gürel ve Muter, 538).
Mitler, psikoloji henüz bir bilim dalı olarak ortaya çıkmadan önce, insanların iç dünyalarını ve yaşam dinamiklerini anlamlandırmak için kullandıkları sembolik anlatılar olarak işlev görmüştür. Psikolojinin bir bilim dalı olarak kabul edilmesinden sonra ise özellikle psikanalitik kuram kapsamında mitlerin üzerinde durulmuş; Sigmund Freud mitleri insanların kolektif ve süregelen rüyaları olarak tanımlarken, Carl Jung mitlerin evrensel, kolektif ve estetik bir niteliğe sahip olduklarını ve kolektif bilinçdışının arketiplerini yansıttığını belirtmiştir (Gürel ve Muet, 539). Saydam (41), mitolojiyi “özünde psikomitoloji” olarak ifade etmekte; psikomitolojinin insan zihninin ve bilincinin oluşum ve gelişim süreci hakkında insanlığın bir öyküsü olduğunu belirtmektedir. Ayrıca psikomitolojinin “ruhun, varlığın, insanın öykübilimi” olarak tanımlanabileceğini çünkü psikomitolojideki anlatıların “insan kahramanın bilinçdışı-bilinç, madde-mana, doğa-tin, eril-dişil ilkeler” ile karakterize eylemlerini içerdiğini; farklı anlatılardaki tekrarlarla beraber de bilincin kendi yolunu bulmak üzere mutlaka anlatacak bir mit ile kendisini gösterdiğini açıklamaktadır (Saydam, 41-42).
Mitler, insan doğasına dair sezgisel bilgilerin sistematik hale getirilmesine katkı sağlamış ve bu yönüyle “ilkel” veya “arkaik psikoloji” olarak nitelendirilmiş ve mitoloji ile psikoloji, insan zihninin derinliklerini anlamada birbirini tamamlayan alanlar olarak görülmüştür. Mitolojinin kolektifliği itibarıyla evrensel semboller aracılığıyla insanların kişisel çatışmaları ve ruhsal yolculuklarına dair bir anlayış sunmasına imkân tanıdığı bir gerçektir. Bu bağlamda, psikomitoloji de mitlerin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini, insanın karmaşık zihinsel süreçlerini simgeleyişini araştıran bir disiplinler arası alan olarak ortaya çıkmıştır ve çeşitli mitolojik figürleri ve olayları, insan ruhsallığına dair evrensel gerçekleri anlamak için kullanmaktadır (Yaman; Gürel ve Muet, 539).
Mitolojik Motiflerin Psikolojik Yansıması

Mitolojik motifleri Freud, bireyin bilinçdışında bastırılmış arzu, korku ve çatışmaların bir yansıması, Jung ise kolektif bilinçdışında yer alan arketiplerin sembolik ifadeleri olarak tanımlamıştır. Her ikisi de mitlerin bireyde sürekli olarak korku ve arzu arasında gidip gelen içsel çatışmaları harekete geçirdiğinden söz etmektedir. Mitler, bireylerin bilinçdışından gelen izlerin yeniden üretilmesi ile oluşmakta ve geçmiş deneyimler ve insanlığın geçirdiği ruhsal yolculuk sembolik dil aracılığıyla günümüze aktarılmaktadır. Mitlerde şimdiki zamanı geçmişe bağlayarak dünyaya ve insanın varoluşuna, ruhsallığına dair bir anlam verme çabasından söz edilmektedir (Akcan, 47-50).
Saydam (10), insanın varoluşsal sürecinde “özne” olurken yaşadığı eksikliğe dair “Varlıksal eksiklik, dünyayı ve kendini bilme konusunda emin olmama halini de içerir. Bu bilgiyi, (…), anlaşılabilir, takip edilebilir ve denetlenebilir bir parça-bütünsel dizge içine döken öyküler(d)e uydururuz.” ifadeleri ile psikomitolojinin insanların insan ruhsallığını ve davranışlarını anlamlandırma ve dünyayı algılama biçimlerine yardımcı olduğunu belirtmiştir.
Mitlerin psikolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasından önce insanların bilinçdışına, dürtülerine ve varoluşsal süreçlerine ilişkin bir bilgi sunduğu görülmektedir. Bir önemli nokta da, psikanaliz aracılığıyla rüyaları yorumlayarak ifade edilmesine aracılık edilen bilinçdışı arzular, mitler aracılığıyla bireyin kendisini ve evrenle olan ilişkisini anlamasını sağlamaktadır (Penn). Bu noktada, Freudyen açıdan bakıldığında, mitlerin tatmin edilmeyi beklenen dürtülerin kültür ile bastırılması sonucunda, nevrotik bir yol yani sembolik dil ile aktarılması mitlerin işlevlerinden biridir. Freud kuramında yer alan önemli hipotezlerini açıklarken mitsel ögelerden yararlanmış ve psikoloji ile mitolojiyi entegre eden önemli isimlerden biri olarak görülmüştür (Akcan, 56).
Psikoloji ve özellikle psikanaliz ile kimi mitler bazı psikolojik bozuklukların ya da durumların açıklanmasında ve adlandırılmasında da kullanılmıştır. Bu noktada, bazı mitolojik ögeler “Adonis kompleksi, katharsis, Elektra kompleksi, Eros, Herakles kompleksi, Hypnos, İkaros, Kassandra kompleksi, Labyrinthos, Medusa, Narcissus, Oedipus kompleksi, thanatos, ulysses metaforu, Atreus kompleksi, Aşil sendromu, Echo, Daphne miti, Yafes ve Sam kompleksi, Uranos miti, Psyche figürü, Proteus sendromu, Persephone kompleksi” olarak örneklendirilebilir (Karabulut, 622). Mitlerin insan bilincinin gelişimindeki korku, kaygı, umut, coşku gibi yaşantıları yansıttığı bilinmektedir. Böylece mitler, hem insan türünün gelişimini kültürel düzlemde aktarmakta hem de yaşam yolculuğuna değinmektedir (Saydam, 32).
Psikomitolojide Arketipler: Mitlerin Kökenleri

Mitler, bireylerin ve toplumların bilinçdışı korku ve arzularını yansıtan sembolik anlatılar olmaları yönüyle bireysel psikolojik gelişimin bir yansıması olarak da değerlendirilmektedir (Penn). Mitoloji, bilinçdışı iç gerçekliğin dış gerçekliğe yansıtılması olarak tanımlansa da aslında tarihsel ve kültürel etkilerini dışarıda bırakmak mümkün değildir. Bireysel ve kolektif mitler ile beraber çevresel, ekonomik ve toplumsal etmenleri göz önünde bulundurmak gerekmektedir. İnsan varoluşuna dair anlamlandırma sürecinde anlatılar aracılığıyla iç ve dış nesnelerin etkileşimlerin ve zihinsel bütünlüğün işlevi söz konusudur. Jung’un “Günün unuttuğu mitleri geceler anlatır.” ifadesi, bilinçdışı malzemenin sembolize edilmesinin bilinç için gerçeklikten uzak olduğunu desteklemektedir. Tıpkı rüyalar gibi, mitlere ve genel olarak bilinçdışı nesnelere anlam veren bilinçtir. Burada, mitlerin ve masalların da bilinçdışının kendisini gösteren sembol dilini kullanması ve çözümlenmesi gerektiği öne sürülmektedir (Saydam, 21-27).
Mitler bağlamında Jung’a ve arketip kavramına biraz daha yakından bakmak da önemlidir. Jung, “insan ruhsallığının kendi tarihinin izlerini taşıdığını” ve bu ruhsallığın temelinde, ilk insandan beri, korku, üstün güçle mücadele, cinsellik, doğum, ölüm gibi psişik etkileşimlerin olduğunu öne sürmektedir. Kolektif bilinçdışı olarak adlandırdığı bu izlerin de günümüzde çeşitli semboller, arketipler ve mitler ile sürdürüldüğünü belirtmektedir. Jung, arketipler için hem kültürel mirasla aktarıldıklarını hem de kendiliğinden ortaya çıkabildiklerini söylerken bunların içgüdüsel olanı gösterdiğine de dikkat çekmektedir. Arketipler, rüyaların, efsanelerin, mitlerin izlerini taşıyan, zamansız ve mekansız “ortak” ögelerdir. Jung’a göre, biyolojik olmaktan çok kültürel nitelik taşıyan ancak içgüdülere dair bir bilgi sunan arketipler, zaman içinde tekrarlanmaktadır. Bu da duygu ve arzularının peşinden giden insan için ataları tarafından aktarılan mitlerin kolektif bilinçdışının izlerini taşıdığını göstermektedir (Akcan, 57-60).
Mitler, tarihsel ve kültürel olanın yanında, insanın evrensel psikolojik ihtiyaçlarını ve içsel çatışmalarını anlatan sembolik yapılardır. Bir “kahramanın yolculuğu” arketipi ile bireyin ruhsal gelişimini ve benliğinin dönüşümünü temsil eden bir metafor işlevi bulunmaktadır. Jung’un arketip teorisine göre, “kahraman” arketipi kendini keşfetmeyi ve içsel güçle yüzleşmeyi; canavarlar bastırılmış korkuları ve travmaları; Tanrılar ve tanrıçalar, insan doğasının farklı yönlerini temsil eden evrensel semboller olarak yorumlanmaktadır (Yaman).
Detaylı bakılacak olursa, mitlerin arketipi olan bu kahraman, çoğu zaman “maceraya çağrıyı” ilk anda reddetmekte; bu psikanalitik açıdan değerlendirildiğinde, bireyin çocukluk dönemine ait güvenlik ihtiyacı ile ilişkilendirilmektedir. Bu bağlamda da, anne ve baba figürleri, bireyin psikolojik olarak olgunlaşmasını ve bireyselleşmesini engelleyen içsel temsiller olarak ortaya çıkmaktadır. Yolculuğun devamında, güvenli ve tanıdık dünyadan uzaklaşarak bilinmeyene yönelen kahraman, çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecinin doğasına uygun olarak belirsizlik ve kaygı yaşamaktadır. Onun yolculuk sırasında karşılaştığı Tanrıça figürleri, bazen idealize edilmiş kadınsı güzellik bazen de tehditkâr bir biçimdedir. Bu figürler de bireyin annesiyle kurduğu duygusal bağ ile özgürleşme arzusu arasındaki psikolojik dengeyi temsil etmektedir. Kahraman arketipin baba ya da Tanrı figürüyle yaşadığı çatışma ya da uzlaşma ise Freudyen kuram perspektifinden yorumlandığında babaya yönelik rekabet duyguları ve otoriteyle olan içsel çatışmayı yansıtmaktadır. Yolculuğun sonunda, kendi korkularını aşan kahraman, bu dönüşüm süreciyle daha bütüncül ve olgun bir benlik yapısına ulaşmaktadır (Penn).
Mitolojik Motiflerin Okunması

Mitler, mecaz ve öykülerin okunması ve çözümlenmesi için izlenen belirli ilkeler izlenerek okunmalıdır. Mitleri okurken öncelikle tüm ayrıntıların önemli olduğu ve hiçbir şeyin rastlantısal olmadığı bilinmelidir. Mitlerde her parça bütün ile ilişkilidir, bu nedenle anlam da bir başkasıyla ilişki içinde oluşmaktadır. Mitlerin parça-bütün anlamı içerisindeki bu akışı, nedensellik meselesi ile de öne çıkmaktadır; mitlerde her şey bir başkasının sebebi ya da sonucu olabileceği gibi, “nedensellik dışı birlikte tezahür” de söz konusu olmaktadır. Semboller, figürler, olgular, şekil ve görünüm, eylem ve etkileri ile birlikte değerlendirilmeli; ortaya çıkış koşullarındaki benzerlik ve karşıtlıklara dikkat edilmelidir (Saydam, 28). Mitoloji okumasında sembolizm kullanımı önemlidir; semboller, mitlerde geçen olayların bireysel ve toplumsal bilinçdışının temsillerine yönelik fikir sunmaktadır.
Görüldüğü gibi, mitler psikolojinin bir biçimi olarak ele alınmakta ve psikoloji literatürü birçok miti barındırmaktadır. Bu, psikoloji ve mitolojinin birlikte ele alınmasının önemini göstermektedir (Akcan, 68). Diğer yandan, psikomitoloji, bilinçdışının ürünü olan diğer malzemelerin çözümlenmesiyle benzer olarak, yorumlandığında ana hatları belirgin olsa da bilincin kalıplarına sığmamakta ve hala açığa çıkmamış noktaları olmaktadır. Ayrıca her bakış ve yorum ile mitlerin farklı yönlerinin görünmesi mümkündür. Jung’un belirttiği gibi, “Sonlu olan, sonsuz olanı hiçbir zaman kavrayamayacaktır” (Saydam, 30).
Kaynakça
Akcan, Gizem. “Psikoloji Çerçevesinde Mitoloji Olgusunun İncelenmesi.” Mitoloji Araştırmaları, der. İbrahim Gümüş, Hiper Yayın, 2019.
Bayat, Fuzuli. Mitolojiye Giriş. Ötüken Neşriyat AŞ, 2010.
Gürel, Emet ve Canan Muter. “Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması.” Sosyal Bilimler Dergisi, cilt 1, 2007.
Karabulut, Mustafa. “Edip Cansever’in Şiirlerinde Mitoloji.” Electronic Turkish Studies, cilt 10, sayı 12, 2015.
Penn, Amanda. “Mythology and Psychology: Myth Tells Us Who We Are.” Shortform, 15 Kasım 2019, Web.
Saydam, M. Bilgin. “Psikomitoloji: Kavramlar/Kuramlar.” Psikomitoloji: İnsan Öykülerinde Aramak: 1, 2. baskı, der. M. Bilgin Saydam ve Hakan Kızıltan, Minotor Kitap, 2024.
Yaman, Dilara Melisa. “The Minds Behind Myths: From Troy to the Therapist’s Couch.” Medium, 20 Ekim 2024, Web.


