Yaşamın içerisinde düşündüğümüz pek çok şey var. Bu düşüncelerin insan ilişkilerine yön verme konusunda etkisi oldukça önemli çünkü duygu, düşünce ve davranışlar etkileşim halinde. Gerçeğini öğrenene kadar yanlış anlamalar, insanların düşüncelerini yönetebilir duruma gelebiliyor. Yanlış anlamaların sıklığı; bireyin toplumsal yaşamında zorlanmalar, çıkmazlar meydana getirebiliyor. Bu açıdan psikolojik illüzyonun konusu olan yanlış anlamalar ve algı hataları bir hayli önem taşıyor. Dolayısıyla psikolojik illüzyonun duygu, düşünce ve davranış kapsamında ele alınmasını değerli buluyorum.
Psikolojik İllüzyon nedir?

Psikolojik illüzyon; aynı uyarıcı durumun, farklı kişilerde, farklı şekilde algılanmasıdır. Örneğin; alacakaranlıkta bir su borusunu, yılan sanmak psikolojik illüzyondur. Psikolojik yanılsamalar, daha çok bireyin içinde bulunduğu psikolojik durumdan kaynaklanır ve bireyden bireye değişir. Sonuç olarak denilebilir ki, dış dünya ile ilgili bilgilerimize fazlaca güvenip “tek doğru budur.” denemez. Doğrular, bakış açısına göre farklılık arz eder, ne kadar insan varsa, o kadar doğru vardır. Baktığımız pencereye göre hakikat değişebilir. İnsan için, dış dünya ile ilgili mutlak ve kesin bilgilerin olamayacağı; mevcut bilgilerimizin ihtimalli (olasılıklı) olabileceği gerçeği, gözden ve akıldan uzak tutulmamalı. Askıda asılı duran montun gölgesini, evde tek başına olmaktan korkan birinin yabancı bir adamın gölgesi olarak sanması olası. Bu örnek, kusurlu algılar neticesinde insanların korku duygularını tetikleyeceğini ve ona göre hareket edeceğini gösterir nitelikte. Yılandan korkan biri için su borusunun yılana benzetilmesi örneğinde de bu durum bireyin kaçmasına, çığlık atmasına sebep olabilir; yakınımda neler oluyor endişesiyle, kişide korkulara mahal verebilir. Tüm bu su borusu, mont gölgesi gibi uyarıcıların bireyin geçmiş yaşantısındaki korku ve kaygılarından dolayı şekillenebildiği gibi başka kişilerce gerçek haliyle de algılanabilmesi ya da oraya bakılıp hiç ciddiye alınmaması da mümkün. Bu da bireyin zihinsel seçiciliği ile bağlantılı.
Yanlış Anlamalar ve Algı Hatası Üzerine

“Olayları oldukları gibi değil, biz nasılsak öyle görürüz.”
-Epiktetos
Algılar gerçek dünyanın kişisel yorumlarıdır. Diğer bir deyişle duyuları algıya dönüştürme süreci, uyku, uyanıklık, duygusallık, motivasyon vb. durumlardan etkilenir. Duyu organlarıyla bilginin yanlış yorumlanması da algı hatası ve yanlış anlamalara yol açar.
Problem çözme, ilişkiler, iletişim, duygular gibi konularda algılarımıza göre kararlar veririz. Bu açıdan algı hataları yanlış kararlar aldırmaya sebep olurken kişileri de oldukça zor durumlara sokabilir. Dolayısıyla dozu ayarlanamamış yanlış anlamalar ve algı hataları üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Epiktetos, insanların rahatsızlık duyma sebeplerinin yaşadıkları olaylar değil, olaylar hakkındaki düşünceleri olduğunu söyler.
Algılarımız ve Duygular

“İyiliği, hastalığı, sefaleti, mutluluğu, zenginliği, fakirliği yapan zihindir.”
-Edmund Spencer
Olan biteni nasıl algıladığımız, kendi gerçekliğimizi yaratır. İnsan bazen gerçeği doğru algılayamamasına sebep olan bazı sistematik düşünce hataları, yani bilişsel çarpıtmalar yapar. Bu düşünce şekli olayları taraflı ve genellikle olumsuz biçimde değerlendirmesine sebep olur. Olayları, geçmiş deneyimimize ve şu anki modumuza, ruh halimize bağlı olarak farklı şekillerde algılayabiliyoruz. Dünyaya baktığımız lens, bizi nesnel bir görüşe sahip olmaktan alıkoyabiliyor. Uzak bir şehirde üniversite okuyan iki çocuklu bir anneyi ve çocuklarını örnek olarak gösterelim. Anne, bazı sağlık problemleri yaşayan bir çocuğuyla daha fazla iletişim kurarken diğeriyle iletişimi sınırlı ise; az konuşulan çocuk değersizlik duygusu taşıyorsa “annem kardeşimi daha çok seviyor ve önemsiyor” yanılgısına düşebilir. Aynı şartlarda olan ve kendi değerinin farkında olan bir çocuk ise bu az aranma durumunun annesinin küçük kardeşinin sağlık sorunlarından gelen kaygılarından ileri geldiğini düşünmesi kuvvetle muhtemeldir.
Her şeyi yargılarız, her şeye bir değer atfederiz; insanlara, manzaralara, eşyalara. İyi, kötü, sıkıcı, çirkin ve daha pek çok sıfatla tanımlarız. Fakat bu algı yani zihnimizin değerlendirmesi, duygularımızdan bağımsız değildir. Duygularımız da algımızı etkiler.
Yeni tanıştığımız birinin geçmişte kötü deneyimler yaşadığınız birine benzettiğinizde negatif duygularınız aktive olabilir ve bu duygularınız ortada başka hiç bir sebep olmadığı halde yeni tanıştığınız bu kişiyle ilgili olumsuz düşünmenize yol açabilir. Algılarımız ve yargılarımız duygularımızdan etkileniyorsa, her zaman doğru olmayabilirler. Algılar duygulara göre de şekillenebilir.
Duygularımızı Anlamak Bizi Yanlış Anlamalardan Korur mu?

“Eğer bir dış etken seni üzerse, duyduğun acı, o şeyin kendisinden değil; senin ona verdiğin değerden kaynaklanıyordur. Ve bunu değiştirme gücün vardır.”
-Marcus Aurelius
Çevremizi ve kendimizi anlayamamanın getirdiği korku dış dünyanın tehlikeli bir alan olarak algılanmasına neden olur. Böyle bir durum, davranışlarımızı tehlikelere karşı savunmaya yönelik bir biçimde düzenlememize ve enerjimizin çoğunu bu doğrultuda tüketmemize neden olacağından, gerçekleri algılamamızı ve kendimizi yaşayabilmemizi engeller. Gerçekleri algılayabilmek için ise, duygularımızı algılamaya ihtiyaç duyarız.
Soyut kavramlar kullanarak yorumlama ve yargılama eğilimi günümüzde öyle yaygın bir duruma gelmiştir ki, çoğu insan duygusunun ne olduğunu sorduğumuzda duygu yerine düşüncesini açıklar. İnsanın evrimi ile birlikte gelişen soyut kavramlar ve çağdaş toplumların mantıklı düşünceye verdiği değerin bunda önemli payı olsa gerek. Bu açıdan duygularımıza bakmak, duygularımızı görmek ve duygularımızın altında yatan durumu keşfetmek noktasında neden yanlış anladığımızı fark edebiliriz. Fark etmek ise insan hayatında büyük bir adım olduğundan psikolojik algı hatalarından korunabilmek süreç ve istikrar ile sağlanabilir.
Süreç ve İstikrar

Bir gecede bizi var eden duygularla çevrelenmediğimiz için yine bir gecede duygularımızı anlayarak arka perdesindekileri gün yüzüne çıkarmak mümkün değildir. Bu yüzden sürece ihtiyaç duyarız. Hiç pes etmeden bu sürecin içersinde kalır ve duygularımızın altında yatan gerçekleri görebilirsek istikrar sonucu gerçeğe giden yolu bulabiliriz. Örneğin toplu yaşam alanlarında gülen birilerini gören bir kişi “bana mı gülüyorlar, kesin saçlarım yine kabardı, ona gülüyorlardır” gibi yanılsamalara neden olan duygu durumu üzerinde çalışırsa gerçeklere süreç ve istikrar ile yaklaşabilir. Bu süreçte, psikolojik algı hatalarının getirdiği zorlanmaları minimuma indirmek için imkan varsa psikolojik bir destek alınabilir. İmkan yoksa; kişi, kendi zihninde yankılanan ve kendisini olumsuz etkileyen iç sesleri fark etmeye çalışabilir. Bunların yanlı düşünceler olduğunu anlayabilirse güçlenir. Tüm bunlar olurken güvenilir, kaliteli farkındalık ve meditasyon uygulamalarından yararlanılabilir. Psikoloji bilimine ait konu ile ilgili kitaplar okuyarak, yayınlar izleyerek, farkındalık arttırılabilir. Gerçeğe yakın olmak algı hatalarından uzaklaştırır ve kendi gerçekliğimizi bize sunar. Sizi üzen şeyler belki de algı hatalarından kaynaklanıyordur, kim bilir? Bunu fark etmeye duygularınızın altında yatan sebepleri anlamakla başlayabilirsiniz.
Kaynakça:
“Duyum ve Algı”. avys.omu.edu. Erişim Tarihi: 20.12.2024
Selçuk, Ayşe Bilge. Psikolojik Sağlamlık. İstanbul: Kronik, 2024
Geçtan, Engin. İnsan Olmak. İstanbul: Metis, 2023
Kapak Görseli: istockphoto.com