Projeksiyon: Sorun Bizde mi, Karşımızdakinde mi?

Aylin Koçcu
Aylin Koçcu
"Hayatını eşyayla değil macerayla doldur. Gösterilecek şeylerin değil, anlatılacak hikayelerin olsun."
Editör:
Sibel Sancaklı
spot_img

Kimi zaman birine duyduğumuz tepki, o kişiden çok, içimizde çözümlenmemiş bir duyguya aittir. Hayat, bizi çoğu zaman başkalarının aynasında kendimizle karşılaştırır. Farkında olmadan taşıdığımız bir öfkeyi, kıskançlığı ya da suçluluğu, karşılaştığımız insanların üzerine yansıtırız. Bu, zihnin karmaşık ama oldukça yaygın bir savunma biçimidir, projeksiyon… Kimi zaman bizi korur, kimi zaman ise gerçekliği çarpıtarak ilişkilerimize zarar verir. Peki, bu yansımalara ne kadar dikkatle bakıyoruz?

Bazen biriyle karşılaşırız ve ondan aniden rahatsızlık duyarız. Sanki bizde olmayan bir kibri, bizde bastırılmış bir öfkeyi ya da görmezden geldiğimiz bir zayıflığı taşıyordur. O kişiye bakarken aslında kendimize bakıyor olabilir miyiz? İnsan zihni, kendine ait olanı başkasına yüklemenin sayısız yolunu bulur. Yargı gibi görünür, ama çoğu zaman kendinden kaçıştır. Kabul edilemeyen her duygu, bir yerden sızar; en çok da bir başkasının yüzünde belirir. Belki de gerçekten görmek istemediğimiz şey, içimizdedir.

Projeksiyon Nedir? İçsel Gerçeklikten Dış Dünyaya Yansıyanlar

Kaynak: Uplifers

Projeksiyon, kişinin kendinde görmek istemediği duygu, düşünce veya niyeti bilinçdışı bir biçimde başkalarına atfetmesidir. Sigmund Freud’un tanımıyla bu, egonun savunma için başvurduğu bir çarpıtma yoludur. Kişi, kendisinde bastırdığı öfkeyi, saldırganlığı ya da kıskançlığı başkasında “görerek” onu kendinden uzaklaştırır. Bu yolla suçluluk, utanç gibi zorlayıcı duygulardan kurtulmaya çalışır. Ama bu sadece geçici bir rahatlamadır. Çünkü yansıtılan şey aslında hâlâ içeridedir ve fark edilmediği sürece farklı şekillerde kendini göstermeye devam eder.

Anna Freud’a göre, bu tür savunma mekanizmaları yalnızca bireysel çatışmalarla baş etmek için değil, aynı zamanda sosyal ilişkileri sürdürebilmek için de devreye girer. İnsanlar, toplum içinde kabul görmek adına bazı yönlerini bastırır ve bu bastırılmışlık, sonunda başkaları aracılığıyla yeniden ortaya çıkar. Örneğin, sürekli çevresindeki insanları çıkarcı olmakla suçlayan birinin kendi benliğinde bastırdığı bencillik ihtimalini düşünmemiz gerekir. Projeksiyon, bir aynadır; ama camını bulanıklaştırır.

Sorun Kimde?: Projeksiyonun İlişkilerdeki Rolü

ranker.com

Projeksiyon, ilişkilerde sıkça karşımıza çıkar. İnsan kendi içsel çelişkilerini çözmek yerine, karşısındaki kişiye yüklemeyi tercih ettiğinde, gerçek bir bağ kurmak da mümkün olmaz. Melanie Klein, erken çocukluk döneminden itibaren bireyin zorlayıcı duygularla baş etmek için bu yola başvurduğunu ve kimi zaman “iyi” ve “kötü” imgeleri ayrıştırarak dışsallaştırdığını belirtir. Bu, yalnızca bireyler arası çatışmalara değil, toplumsal kutuplaşmalara da zemin hazırlar. “Biz doğruyuz, onlar yanlış” söylemi de bir çeşit toplumsal projeksiyondur.

Heinz Kohut’un narsistik yaralanma kavramı önemlidir. Kendi değersizlik duygusuyla baş edemeyen kişi, eleştiriyi tolere edemez hale gelir ve eleştireni “kötü”, “haset” ya da “anlayışsız” olarak etiketler. Oysa bu tepkilerin kökeninde bireyin kendi benlik değeriyle kurduğu kırılgan bağ vardır. Kendiyle teması kaybetmiş biri, başkalarında yalnızca parçalanmış yansımalar görecektir.

Günlük hayatta bunun örneklerini görmek zor değil: İnsanların ilişkilerde sürekli “beni anlamıyor” dediği yerlerde, çoğu zaman kişinin kendi duygularını tam olarak anlamadığı görülür. Karşısındaki kişiye duyduğu öfke, aslında kendine duyduğu hayal kırıklığıdır.

Yansıtmayı Fark Etmek: Kendi Payımızı Görebilmek Mümkün mü?

allposters

Projeksiyonun en temel özelliği, bilinçdışı olmasıdır. Bu yüzden fark edilmesi zordur. Ama imkânsız değildir. Birey, kendi tepkilerini gözlemlemeye başladığında, projeksiyon ihtimaliyle yüzleşebilir.

Sürekli başkalarını “yargılıyor” musun? Hep aynı tür insanlardan mı şikâyet ediyorsun? Karşındakilerin seni “saldırgan”, “kıskanç” ya da “soğuk” olmakla suçladığını düşündüğün oldu mu? Bu gibi sorular, yavaş yavaş kendi iç alanımıza dönmemiz için birer ipucu olabilir.

Carl Rogers’ın “koşulsuz kabul” yaklaşımı, kişinin iç dünyasını açıkça görmesi için güvenli bir zemin yaratır. Kendine karşı yargılayıcı olmadan bakabilmek, projeksiyonları azaltır. Çünkü yargı, savunmanın en rafine halidir. Fakat şefkatli bir bakış, saklı olanı görünür kılar.

Modern psikoloji bu süreçte bilinçli farkındalık (mindfulness), içsel gözlem ve terapi gibi araçlarla bireye destek olur. Her öfke anında kendine “Bu bana neyi gösteriyor?” diye sormak, başkalarından çok kendine yaklaşmanın bir yoludur. Projeksiyon yalnızca zihinsel bir mekanizma değil, aynı zamanda ruhsal bir çağrıdır: Görmek istemediğini fark etmen için seni zorlayan bir işarettir.

Bir Soru

Her insanda bir karanlık yan vardır. Ama bazıları o karanlığı kendi içinde taşır, bazıları ise başkalarının üzerine yansıtır. Belki de en samimi soru şudur:

Karşımızdakine gerçekten bakıyor muyuz, yoksa kendimizden mi kaçıyoruz?


Kaynakça

Freud, Sigmund. The Ego and the Mechanisms of Defence. Translated by Joan Riviere, Hogarth Press and the Institute of Psycho-Analysis, 1936.

Freud, Anna. The Ego and the Mechanisms of Defence. Revised ed., Karnac Books, 1993.

Klein, Melanie. Envy and Gratitude and Other Works 1946–1963. Free Press, 1975.

Kohut, Heinz. The Analysis of the Self: A Systematic Approach to the Psychoanalytic Treatment of Narcissistic Personality Disorders. University of Chicago Press, 1971.

Rogers, Carl R. On Becoming a Person: A Therapist’s View of Psychotherapy. Houghton Mifflin Harcourt, 1961.

Kapak görseli: imankhan

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

İstanbul’un En Güzel Kafeleri: Kitap, Kahve ve Yağmur Keyfi

İstanbul’un sonbahar atmosferine eşlik eden, kitapla kahvenin buluştuğu en güzel kafeleri derledik.

Downtown Girl Estetiği: Şehrin Ruhunu Yansıtan Moda Akımı

Downtown Girl estetiği: Özgürlüğü takip edenlerin ve sonbaharın ruhuyla bağlananların temsilî.

Şirvanşahlar: Demir Kapı’nın Muhafızları

Şirvanşahlar Devleti, Azerbaycan ve Kafkasya’da yüzyıllar boyunca hüküm süren İranî ve Türk etkilerini harmanlayan köklü bir hanedanlık mirasıdır.

Enter the Void Film İncelemesi: Noé’nin Neon Tokyo’su

Tartışmalı yönetmen Gaspar Noé, Enter The Void ile izleyiciyi Tokyo’nun neon ışıkları ve dar sokakları arasında ruhsal bir yolculuğa çıkarır.

Aşk Zamanı Filmi: Hafızanın Yarattığı Geçmiş

Aşk Zamanı; hafızanın, deneyim ve arzular eşliğinde en baştan inşa ettiği geçmişin izini sürüyor. Toplumsal normların dayattığı yaşantının yeni özel alanlarını açığa çıkarıyor.

Ters Yüz Karakterleri Hangi Kitapları Önerirdi?

Riley'in duyguları, Ters Yüz ile ekranlara taşındı. İç dünyamıza rehberlik eden bu karakterlerin sizler için hazırladığı kitap listesini inceleyin!

KPop Demon Hunters Fırtınası: HUNTR/X ve Saja Boys

Müzik ve savaşı aynı hikâyede buluşturan Kpop Demon Hunters, 2025'e damgasını vururken izleyiciye hangi temel mesajı iletiyor?

“Cadılar Mutfağı” Tablo İncelemesi: Ötekileştirmenin Görsel Hafızası

Frans II Francken’in Cadılar Mutfağı tablosu, cadı avı döneminin toplumsal korkularını, kadınlık temsillerini ve şeytan imgelerini çarpıcı biçimde yansıtıyor.

Sonbahar Ruhunu İliklerimize Kadar İşleyen 13 Şarkı

Yazı geride bırakıp sonbaharın derinlerine inerken sonbahar havasını yansıtan 13 şarkıyı sizler için derledik!

Three Kilometres to the End of the World Film İncelemesi: Utanç

Three Kilometers to the End of the World, kayırmacı ilişkilerin ve zehirli bir ataerkil kültürün hakim olduğu bir toplumun klinik bir resmini çiziyor.

Editor Picks