Postkolonyal Edebiyatta Kimlik Arayışları: Ben Kimim?

Editör:
Sena Yiğit
spot_img

Postkolonyal edebiyat, sömürülen toplumların edebiyatı olması sebebiyle sesi olmayanın sesi olmayı hedefler ve sömürge deneyiminin birey ve toplum üzerindeki etkilerini anlatır. Bu akımın eserlerinde kimlik, tarihsel miras, göç ve diaspora deneyimleri, toplumsal cinsiyet normları ve çevre ile iç içe geçmiş haldedir. Postkolonyal edebiyatın ana sorularından olan “Ben kimim ve nereye aitim?” sorusu üzerinde durulur. Wagner bu durumu şöyle özetlemektedir: “Sömürge döneminde ve edebiyatında bireyler boyun eğdirilmiş ve tabi kılınmış olarak tasvir edilmiştir. Öte yandan postkolonyal dönem, sömürgeleştirilmiş öznelere kendi hikayelerini anlatabilmeleri için fırsat vermiştir.”  Yani sömürgecilik, bireyleri ötekileştirirken postkolonyal metinler bireyleri tam aksine aktif bir özneye dönüştürür.

Kimlik Krizi Nedir ve Neden Önemli?

Kaynak: themoviedb.org

Postkolonyal edebiyatta kimlik krizi sık rastlanan bir temadır. Bu kriz, bireyin sömürgecilikten sonra kimliğini yeniden oluşturmaya çalışma sürecini vurgular. Stuart Hall’a göre “Kimlik, tamamlanmış ve sabit bir şey gibi değil; sürekli oluşan, hiç bitmeyen ve her zaman temsil yoluyla şekillenen bir süreçtir.” Bu düşünceye göre, bir kişi işyerinde başka, aile içinde başka, arkadaş çevresinde başka bir kimlikler sergileyebilir. Bu kimlikler birbirinden farklı ve geçici ‘benlikler’ olarak var olur. Böylece kimlik, çoklu, akışkan ve sürekli yeniden performe edilen bir yapı kazanır; bu da kimlik krizini daha anlaşılır kılar.

Bu teorik çerçeveyi somutlaştırmak için Windrush Kuşağı örneğine bakabiliriz. İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere, işgücü ihtiyacını gidermek amacıyla eski sömürgelerinden insanları davet etmiştir. Bu göçmenler Windrush Kuşağı olarak bilinir ve İngiltere’nin çok kültürlü bir yapıya ulaşmasında önemli rol oynarlar. Ancak Beyaz İngilizlerle göçmenler arasında yaşanan sürtüşmeler sebebiyle göçmenler bir kez daha ötekileştirilirler. Göçmenler geçmişteki ve yeni toplumları arasında ilişkilerini yeniden kurarken aidiyet duyguları sınanır; bu yüzden kimliklerini yeniden tanımlamaya çalışırlar.

Postkolonyal yazarlar, sömürgeciliğin kültürel kimlikleri nasıl yok ettiğini ve bunun bireylerde oluşturduğu aidiyet duygusunun yok olması ve kültürel yabancılaşmayı ele alır. Aynı zamanda yazarlar kültürel kimliklerin ve itibarının güçlendirilmesinin önemini vurgularlar. Buchi Emecheta’dan Witi Ihimaera’ya uzanan farklı coğrafyalardan seçilen romanlar, bu çatışmalı ve sürekli yeniden yaratılıp performe edilen süreci gözler önüne sermektedir. Karakterler geçmişin izlerini taşırken kendi kimliklerini yeniden inşa etmeye çalışmaktadır.

Second Class Citizen ile Göçmen Kadınların Mücadelesini Anlamak

 “Sadece birinci sınıf vatandaşlar çocuklarıyla birlikte yaşardı, siyahiler değil.” 

İçinde Buchi Emecheta’nın hayatından izler taşıyan Second Class Citizen romanı 1974’te yayınlanmıştır. Postkolonyal kimliğin özellikle ırk, toplumsal cinsiyet ve sınıf konseptleri tarafından nasıl şekillendiğini hem Nijerya’daki hem de İngiltere’deki ayrımcılığı ele alarak işlemektedir. Adah, Nijerya’dan Londra’ya göç ettikten sonra hem göçmen hem de kadın kimliği sebebiyle “ikinci sınıf vatandaş” olarak görülmektedir. Eğitimli ve çalışkan olmasına rağmen küçümsenmesi, kimliğin bu dönemde yalnızca çabayla değil, aynı zamanda sömürgecilik sonrası oluşan güç dengeleriyle belirlendiğini ortaya koymaktadır. Adah’ın mücadelesi, dayanıklılık ve yeniden hayat kurma temalarını, doğum kontrol gibi önemli konulara dikkat çekerek vurgulamaktadır.

İki ülkedeki kadın, eş ve anne rollerinin hem sosyal hem de kültürel farkları vurgulayan bir anlatım vardır. Adah, hem kendisi hem kocası hem de çocukları için kendi kimliğini sürekli olarak yeniden anlamlandırmaya çalışmaktadır. Roman, bu mücadele ve hırs hikayelerini, Nijerya’nın İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasından yalnızca 14 yıl sonra ve bu bağımsızlığın ardından Nijerya’dan İngiltere’ye gerçekleşen göç dalgası sırasında yayımlanarak ortaya koymaktadır.

Fruit of the Lemon ile Köklere İnmek

“Çocuğum, herkes nereden geldiğini bilmelidir.”

Fruit of the Lemon romanı, Faith Jackson isimli Jamaikalı kültüründen kopmuş, siyahi bir İngiliz kadınının ailesinin ana vatanına seyahat ederek kendisini bulma hikâyesini konu alır. Faith, 1980’lerde Londra’da büyüyen, dönemin üstü kapalı ırkçılığıyla hayatı şekil alan genç bir kızdır. Faith, sadece beyaz kültüre ayak uyduran bir karakter olarak Afrika kimliğine dair hiçbir fikri yoktur. Afrikalı ailesini Jamaika’ya gidene kadar hiç tanımamaktadır. Olaylar, “Nereden geldim?” ve “Nereye aitim?” soruları etrafındaki şekillenmektedir. Sürekli olarak, bazen alttan bazense doğrudan yüzüne, doğduğu ülkeye ait olmadığının söylenmesi ve ten renginin aldığı maaşı belirleyen bir faktör olması, Faith’i kimlik krizine sürükler. Ardından gelen köklerini keşfetme süreci, kimlik krizinin bireysel boyutunu yansıtmaktadır.

Levy, karakterlerinin içsel çatışmalarını ve kimlik arayışını, İngiltere ve Jamaika arasındaki kültürel farklarla ve Thatcher dönemi İngiltere’sinin atmosferini harmanlayarak sunmaktadır. Margaret Thatcher, muhafazakarlığı ve acımasızlığıyla ünlü birisidir. Bu dönem, işsizlik oranlarının ve toplumsal kutuplaşmaların arttığı bir dönemdir. Bu bağlamda bakarsak kitabı okurken 1980’ler Afrika diasporasında kimliğin dışsal baskılarla şekillendiği unutulmamalıdır.

The Whale Rider’da Kolektif Kimlik ve Balinaların Harmonisi

“Balinalarla konuş. Anlıyorlar. Anlıyorlar.”

Ihimaera’nın 2002’de beyaz perdeye uyarlanan ilgi çekici romanı The Whale Rider, Maori kültürünü ve kimliğini merkeze almaktadır. Ana karakter Kahu, erkeklerin lider olduğu bir toplumda kadın olduğu ve geleneklerinde erkekler ön plana alındığı için dışlanır. Ancak pes etmez; denizle, balinalarla ve kendi kökleriyle kurduğu bağ sayesinde herkesin görmezden geldiği gücünü ortaya koyar. Roman, bir yandan sömürgeciliğin Maori kültüründe açtığı yaraları gösterirken, öte yandan da “kadınlar neden lider olamaz?” sorusunu sorarak postkolonyal kimliğe yeni bir yön katar. Satish’in belirttiğine göre, “[Ihimaera] The Whale Rider’ı modern bir şekilde yeniden anlatılmış bir Maori miti olarak görüyor.” Yani aslında yazar, bu romanı, eserlerindeki kahramanların daima erkekler olmasından yakınan kızı için kaleme almıştır.

Maoriler, Polinezya’dan Yeni Zelanda’ya on dördüncü yüzyılda göçen yerli halktır. Gelenekleri, Avrupa sömürgeciliği yüzünden uzun süre baskılanmış olsa da, yirminci yüzyıldan itibaren yeniden canlandırılmaya başlanmıştır. 1840’ta imzalanan Waitangi Antlaşması, Maori haklarını koruma sözü verse de uygulamada ihlal edilmiştir. Kültürlerinde kolektif kimlik ve atalara bağlılık çok önemlidir. Tanrılar, doğa ruhları ve atalarının hikâyeleri kültürlerinde ana role sahiptir. Özellikle denizle ve balıkla ilgili mitler çok önemlidir çünkü deniz, onların yaşam kaynağıdır. Eski zamanlarda balinalarla sahip oldukları birlik ve kutsal Maori kimliği, sömürgecilik ve günümüz dünyası tarafından yok edilmiştir. Romanda mitler ve kolektif kimlik, Kahu karakteri üzerinden işlenmiştir. Ayrıca Kahu’nun amcası Rawiri’nin Papua Yeni Gine’de yaşadığı ırkçılık da romandaki kimlik krizi temasını derinleştirmektedir. Geçmişleri ele alındığında, kimlik bu eserde sadece insanlar arasında değil, doğayla bağlantılı hale gelmektedir; çünkü balinaların sesi, aslında Maori kimliğinin kaybolmayan birer yankısıdır.

Sonuç olarak, bu metinlerde karakterler, geçmişin izleriyle kendilerine kimlik oluşturmaya çalışırlar. Eserler, sadece kimlik arayışını değil; bu arayışın ardında yatan ötekileştirme, aidiyet, ev gibi kavramların birlikte oluşturduğu sıkı ağı da ortaya koyar. Postkolonyal edebiyatta, sömürgecilik sebebiyle pasif kalan bireyler yeniden aktif özneler haline getirilirken, bir yandan da sıkı ağ anlatılmaktadır. Böylelikle, kimlik teması, okurlara göçmen bireylerin hem kültürel kökleri hem de yeni toplumlarıyla kurmaya çalıştığı dengeyi anlamada yardımcı olan, hem bireysel hem de toplumsal açıdan önemli bir temadır.


Kaynakça:

Emecheta, Buchi. Second-Class Citizen. G. Braziller, 1975, s. 47.

Hall, Stuart (1990). Cultural Identity and Diaspora, (Editör) Jonathan Rutherford. Identity: Community, Culture, Difference, Londra: Lawrence & Wishart, s. 222-237.

Ihimaera, Witi. The Whale Rider. Harcourt Books, 2003, s. 105.

Levy, Andrea. Fruit of the Lemon. Review Books, 1999, s. 162.

Satish. “A Postcolonial Analysis of Witi Ihimera’s The Whale Rider: Focusing on Cultural Deformity and Identity Crisis as Themes of Analysis.” International Journal of Food and Nutritional Sciences, cilt 11, sayı 1, 2022, s. 1307–1314.

Wagner, Aylin. Postkolonyal ve Çokkültürlü Romanlarda Kimlik Krizi ve Ötekinin Temsili. Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, 2023.

Öne Çıkan Görsel Linki

spot_img

2 YORUM

  1. sömürgeciliğin kültürel kimlikleri nasıl yok ettiğini ele alan aidiyet duygusuyla savaşan kimlikleri bulma çabasına değinen güzel bir yazı dizimi

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

İsmail Bilgin – Enver Paşa Bir Adanmışlık Öyküsü | 50 Alıntı

İsmail Bilgin bu eserinde, Enver Paşa’nın yaşamını ilkesel bağlılık ve tarihsel temsil çerçevesinde ele alarak dönemin düşünsel iklimini yeniden yorumlamaktadır.

Edip Cansever’in Şiirlerine Yansıyan Hiçlik Travması

Edip Cansever, İkinci Yeni’de bireyin travma, boşluk ve hiçlik duygusunu işler. Şiirlerinde varlıkla yokluk arasında sıkışan ruhsal boşluktaki bireyleri anlatır.

Viyana’da Bir Hafta: Sanat, Tarih ve Lezzet Dolu Gezi Rehberi

Viyana; sanat, müzik ve tarihle iç içe bir şehir. Sarayları, müzeleri, kafeleriyle görsel bir şölen sunuyor. 1 haftada keşfedin, aşık olmaya hazır olun!

İnsanlığımı Yitirirken Neden Bu Kadar Eleştirildi?

Bu yazımızda, Dazai’nin İnsanlığımı Yitirirken romanını psikolojik yönleriyle ele alıp eleştirilme sebeplerini inceliyoruz

Duygusal Farkındalık Üzerine: İçindeki Ben’e Sarılmak

Duygusal farkındalık, kendi benliğimize sarılmanın ilk adımıdır. Bastırılan her duygu benliğimizi içimizdeki zindanlara mahkum eder. duygularımızı fark etmek pusulayı bizlere çevirir.

Nasıl Popüler Oldu: Skyfall

Adele'in kült parçası Skyfall'un zirveye tırmanma öyküsüne bir bakış.

Taxi Driver Filminden Unutulmaz Replikler

Taxi Driver filminin yalnız adamı Travis Bickle'ın adım adım delilikten ''sözde'' kurtarıcılığa evrildiği hikayesinin unutulmaz repliklerini derledim.

Cumhuriyet Aydınları: Zafer Toprak

Zafer Toprak, Aydınlanma ve Kemalizm'i buluşturarak Türkiye'nin modernleşme sürecine yön veren seçkin bir tarihçiydi.

Misery Film Analizi: Sapkın Tutku

Stephen King'in aynı adlı eserinden uyarlanan Misery, fanatizm ve tutku kavramlarına yönelik bir gerilim sunuyor.

Codependent (Bağımlı İlişki) – Meredith Grey & Derek Shepherd (Grey’s Anatomy)

Grey's Anatomy, Meredith ve Derek çifti üzerinden codependent (bağımlı ilişki) kavramını örneklerken, aşkın bazen kişisel hedeflere ve benliğe zarar verebileceğini görüyoruz.

Editor Picks