Postkolonyal Edebiyat: Yüzyıllık Çığlık ve Kimlik Arayışı

Editör:
Sinem Aykın
spot_img

Postkolonyalizm, yalnızca sömürgeciliğin tarihsel izlerini değil, aynı zamanda bu izlerin bireylerin kimliğinde, toplumların hafızasında ve edebiyatın evrensel dilinde bıraktığı derin çatlakları da inceler; postkolonyal edebiyat ise bu çatlaklardan yükselen direnişleri, susturulmuş toplumların ve yeniden yazılan tarihin bir yansımasıdır.

Postkolonyalizm: Devam Eden Modern Sömürgecilik

Diego Rivera, Exploitation of Mexico by Spanish Conquistadors

Kolonyalizm bir diğer adıyla sömürgecilik genel olarak daha gelişmiş ülkelerin Asya, Afrika, Avustralya ve Güney Amerika gibi bölgelerde siyasi otorite kurmalarını anlatan bir terimdir. Postkolonyalizm ise sömürgecilik sonrası dönemi ve bu dönemin etkilerini inceleyen bir eleştirisel yaklaşımdır. “Postkolonyalizm” kelimesindeki post (sonrası) ön eki aslında tartışmalı bir konu. Çünkü sömürgecilik tam olarak ne zaman başladı ve bitti sorusuna tarihçilerin ortak bir cevabı yok fakat tarihsel süreç şöyle özetlenebilir: Avrupa’nın Amerika kıtasını sömürgeleştirmesi on beşinci yüzyılda başlamış ve neredeyse on dokuzuncu yüzyıla kadar sürmüştür. Bu zamanlarda Afrika ve Asya’da sömürgecilik doruk noktasına ulaşmıştır ve yirminci yüzyıl başında Avrupa dışındaki toprakların büyük kısmı hâlâ sömürge altındaydı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok ülkede bağımsızlık hareketleri başlamıştır fakat bir ülke artık doğrudan sömürge altında olmasa bile ekonomik, siyasi ve kültürel etkiler hâlâ devam etmekte ve bu durum neo-sömürgecilik olarak tanımlanmaktadır. Bu durum da postkolonyalizmin ele aldığı temel sorunlardan bir tanesidir

Postkolonyalizm ilk olarak siyaset bilimciler ve ekonomistler tarafından sömürgecilik sonrası dönemi belirtmek için kullanılmasıyla birlikte Edward Said’in Orientalism eseri de kurucu eserlerden kabul edilmektedir. Said, Batı’nın Doğu’yu (özellikle Orta Doğu, Asya, Afrika) kendi üstünlüğünü pekiştirmek için egzotik, irrasyonel, geri kalmış olarak inşa ettiğini savunur. Bu söylem yalnızca siyasal değil, edebi metinlere de yansımıştır. İngiliz romanında Hindistan’ın, Fransız edebiyatında Cezayir’in temsil ediliş biçimleri Said’in eleştirdiği noktalardır.

Postkolonyalizm, sömürgeciliğin insanların kültürel yaşantısını zaman içerisinde nasıl değiştirdiğini, Batı’ya göre “öteki” olarak tanımlanan toplumların aidiyet ve kimlik arayışını anlatır. Yani postkolonyalizm sadece Batı’nın sömürgeci politikalarının siyasi ve ekonomik ortaya çıkardığı sorunları değil; aynı zamanda bastırılmış seslerin izlerini de içeren bir eleştirel düşüncedir.

Postkolonyal Edebiyat: Satırlara Yansıyan Direniş

Huckleberry Finn’in Maceraları | illustrated by E. W. Kemble

1970’lerin sonlarından itibaren Postkolonyalizm sadece siyasi açısından eleştirisel bir kavramm değil aynı zamanda edebiyat alanında da var olmaya başlamıştır ve bununla birlikte daha kapsamlı bir kültürcü analize evrilmiştir.

1980’ler ve 1990’larda Homi K. Bhabha (hibritlik, taklit, üçüncü mekan) ve Gayatri Chakravorty Spivak (“Madun konuşabilir mi?” sorusu) postkolonyal teoriyi derinleştirmiştir. Bu aşamadan sonra postkolonyal edebiyat yalnızca sömürgeleştirilenlerin değil; aynı zamanda göçmenlerin, diasporaların ve melez kimliklerin edebiyatı haline gelmiştir.

Postkolonyal edebiyat terimi yaygınlaşmadan önce, bu edebiyat türü “commonwealth edebiyatı” şeklinde adlandırılmıştı. Bu yazılar Britanya’nın sömürgelerinden gelen İngilizce yazılardı fakat bu da tartışmalı bir konuydu. Çünkü sadece tek merkezli bir bakış açısını sürdürüyor ve dar bir çerçeveden yazılıyordu. Bundan dolayı Commonwealth edebiyatı kavramı yerine Postkolonyal edebiyatı yerini aldı.

Postkolonyal kuram, hem bir edebiyat türü hem de bir eleştirel yaklaşımdır. Belli bir süre veya halen başka ülkelerin kolonisi altında olan ülkelerden çıkan edebiyatı içerisinde barındıran bir düşüncedir. Bu kuram, ötekilik ve direniş kavramları etrafında şekillenir. Yani postkolonyal edebiyatında kimlik arayışı, bir başka deyişle sömürgeleştirilmiş halklar ve yanı sıra haklar, kendi kimliklerini bulma çabası içindedirler. Sömürge sonrası edebiyat tüm bu koşulları temsil eder ve çeşitli kaynaklardan ve ilhamlardan gelir. Bu edebiyatta diğer önemli konu ise dildir. Çünkü bu konu hem bir kültürel çatışmanın bir örneği hem de sömürgeci dillerin nasıl yıllar boyunca yapılan baskıyla toplumların hayatlarında oluşan ikilemi gösteren bir simgedir.

Özgürlük, baskı, ırkçılık ve direniş diğer önemli temalardır. Aynı zamanda bu edebiyatta aynı temalarda olduğu gibi kimlik arayışında olan karakterlerle karşılaşırız. Örneğin, İngilizler on dokuzuncu yüzyıldan 1960’a kadar Nijerya’da sömürgeci yönetimini devam ettirmiştir. Bu dönemde hem Nijerya halkı hem de Nijerya romanlarının karakterleri, İngilizlerin geride bıraktığı ekonomik, siyasal ve kültürel etkilerle karşı karşıya kalır. Karakterler genel olarak yerli kültür ile sömürgeci kültür arasında sıkışıp kalmış durumdadır. Bu tür kimlik arayışı İngilizcede in betweenness (arada olma) terimiyle de ifade edilir.

Benzer şekilde, sömürge geçmişi olan tüm ülkelerin edebiyatı bu izleri taşır. Bundan dolayı bu edebiyat türü yalnızca politik değil aynı zamanda duygusal bir boyut kazanmıştır. Mesela bu edebiyat türü daha önce de bahsettiğim gibi Afrika, Asya kıtalarında olan ülkelerde daha çok yaygın. Bundan dolayı da biz Afrika edebiyatında, Güney Asya edebiyatında veya Karayip edebiyatında aynı postkolonyal edebiyatta olan kimlik arayışı, ikilem, direniş, özgürlük temalarıyla karşılaşabiliriz.

Yirminci yüzyılın ortasında, özellikle 1945 sonrasında bağımsızlık dalgalarının güç kazanmasıyla postkolonyal edebiyat yeni bir ivme kazandı. Bağımsızlığını kazanan ülkelerde yerel hikayeler, ulusal kimlik, direniş ve kültürel yeniden inşa eksenlerinde yeniden yazıldı. Zamanla bu edebiyat, yalnızca sömürgecilik yaşamış ülkelerle sınırlı kalmadı; Avrupa ve Amerika’da yaşayan göçmen, diaspora ve melez kimlikli yazarlar da postkolonyal edebiyatında yer aldı. Mesela, Zadie Smith’in Beyaz Diş (2000) romanı, İngiltere’de Bangladeşli ve İngiliz ailelerini merkezine alarak göçmen kimliklerin karmaşıklığını ve toplumsal uyum zorluklarını işler.

Toplumsal hafıza ve edebiyat arasındaki ilişki de bu süreçte derinleşti. Postkolonyal romanlar, sömürgecilikle bastırılmış tarihleri yeniden yazmanın, duyulmayan sesleri duyurmanın araçları oldu. Yani edebiyat, kültürel kimliğin ve toplumsal belleğin yeniden inşasında aktif bir role sahip oldu. Kısacası biz postkolonyal edebiyatındaki eserlerde çeşitli perspektifler görürüz. Bu nedenle yüzyıllardır gelen baskıya rağmen eserlerde çeşitlilik ve çokçuluk vurgulanır.

Postkolonyal Eserler ve Yazarları

Postkolonyal eserler, tarih boyunca bastırılmış sesleri okurlara duyurmaya çalışır ve her biri sömürgecilik gölgesinde kendi hikayelerini anlatır. Eğer bu türden eserler okumak isterseniz dört yazar ve kitapları:

1. Chinua Achebe

Chinua Achebe | The Poetry Foundation

Chinua Achebe, Postkolonyal edebiyatın en önemli isimlerinden biridir. Achebe eserlerinde, Igbo toplumunun geleneklerini, Hristiyanlığın bu toplum üzerindeki etkisini ve Sanayi Devrimi sırasında ve sonrasındaki ekonomik kaynak çatışmalarını vurgular. Chinua Achebe, genellikle Igbo toplumunun sözel kültürden etkilenmiştir ve öykü, atasözü, hitabet ve halk hikâyeleri gibi türleri sade bir dil ile harmanlayarak okurlarına sunar. Batı’nın Afrika’yı barbar ve pasif göstermesini ve Avrupa sömürgeciliğinin Afrika toplumları üzerindeki etkisini, özellikle de geleneksel değerler ile modern etkiler arasındaki çatışmalarını eleştirisel bir şekilde okuyuculara aktarır.

Parçalanma, Nijerya’da bir köyün Avrupalı misyonerler ve sömürgecilerle karşılaşmasını anlatır. Afrika’nın içeriden bakışını anlatmıştır. Romanın amacı, Batı’nın Afrika’yı ilkel ve medenileştirilmesi gereken bir kıta olarak resmeden anlatılarına karşı bir alternatif sunmaktır. Achebe’nin dili sade ama güçlüdür; atasözleri, halk hikayeleri ve yerel ritüelleri romana dahil ederek hem kültürel özgünlüğü korur hem de evrensel bir noktaya ulaşır. Bu üslup, romanın hem antropolojik bir belge hem de edebi bir eser olarak değer kazanmasını sağlamıştır.

2. Salman Rushdie

Salman Rushdie | Moment Magazine

Rushdie eserlerinde sömürgecilik sonrası Hindistan’ın kimlik krizlerini, din ve siyaset çatışmalarını işler. Yazılarını çoğunlukla postmodern teknikleriyle yazmıştır. Aynı zamanda 1989’da yayımlanan Şeytan Ayetleri romanı birçok tartışmaya neden olmuştur. Bu roman Ayrıca Türkçeye Aziz Nesin tarafından çevrilmiştir.

Rushdie’nin üslubu oldukça canlı, çok sesli ve oyunludur. Hint mitolojisi, tarih ve popular kültürü birleştirerek gerçekçilikle harmanlar. Bu stil, okuyucuya sadece bir hikaye anlatmaz; tarih, mitoloji, ve politik gerçeklikler arasında sürekli geçişler yaparak postkolonyal edebiyatının da özelliklerini taşır.

Geceyarısı Çocukları, Hindistan’ın İngiltere’den bağımsızlığını kazandığı gece doğan çocukların hikâyesi üzerinden ülkenin politik ve kültürel farklılıklarını anlatır. Rushdie bu romanıyla (1981 Booker, 1982 James Tait Black, 1993 Booker of Bookers ödülleri) dünya çapında ün kazanmıştır. Rushdie’nin Geceyarısı Çocukları, Hindistan’ın bağımsızlık ve sonrasındaki sosyal, politik dönüşümlerini alegorik bir dille anlatır. Başkahraman Saleem Sinai, Hindistan bağımsızlığını kazandığı gece doğar; hayatı ve bedeniyle ülkenin tarihi arasında sürekli bir bağ kurar. Roman, bireysel kader ile ulusal tarih arasındaki ilişkileri irdeler, sömürgecilik sonrası kimlik sorunlarını ve kültürel parçalanmayı işler.

3. Arundhati Roy

Arundhati Roy | english.colostate.edu

Roy eserleriyle sömürge sonrası Hindistan’daki kast sistemi, sınıf farklılıkları ve kültürel çatışmalarını görünür kılmıştır. Küçük Şeylerin Tanrısı, Hindistan’ın toplumsal yapısını, yasak aşkı, sınıf ayrımlarını ve kolonyal mirasın gölgesini işleyen bir romandır. 1997’de ilk ve tek romanı Küçük Şeylerin Tanrısı romanı ile İngiltere’nin en saygın edebiyat ödülü olan Booker Ödülü‘nü almıştır. Bu ödülü alan ilk Hint kadın oldu. Kitap çeşitli dillere çevrilerek yaklaşık sekiz milyon satış rakamına ulaştı.

Roy’nin bu romanı, Hindistan’daki kast sistemi, toplumsal hiyerarşi ve aile içi baskıları işleyen çok katmanlı bir romandır. Roman, fraktal bir anlatım yapısına sahiptir; kronolojik bir zaman çizgisi yoktur ve geçmişle şimdiki zaman sık sık iç içedir. Roy, dili zengin ve duygusal olarak yoğun kullanır. Yani detaylı betimlemelerle okuyucuyu hem mekâna hem de karakterlerin iç dünyasına çeker.

4. J.M. Coetzee

J.M. Coetzee | johannesburgreviewofbooks.com

Coetzee sömürgeciliğin etkilerini konu alan romanlarıyla tanınan Güney Afrikalı romancı, eleştirmen ve çevirmendir. 2003 yılında Nobel Edebiyat Ödülü‘nü kazanmıştır.

J.M. Coetzee, sade ve minimal bir anlatı dili kullanır. Onun bu “laconic” tarzı, matematiksel bir netlik arzusundan ve Samuel Beckett’e olan hayranlığından beslenir. İmraan Coovadia’ya göre Coetzee ‘’en iyi okur’’ olarak ön plana çıkar; bir metni okumanı ya da fikri benimsetmeyi değil, ‘’önemli derecede sade övgü ve eleştiri’’ ile yol göstermeyi tercih eder. Yani, okuyucuya doğrudan tezler dikte etmez; daha ziyade düşünsel bir alan açar.

Barbarları Beklerken‘de Coetzee, Güney Afrika’daki sömürgeci ve apartheid döneminin yansımalarını kurgusal bir imparatorluk üzerinden ele alır. Kitap, barbarları bekleyen bir yönetim ve yozlaşmış iktidar üzerinden sömürgeciliğin psikolojisini ve ahlaki iklemleri sorgular. Bu roman, sömürgecilik sonrası edebiyatın sadece tarih anlatısı değil, insan doğasının nasıl olabileceğini gösteriyor. Coetzee’nin üslubu yalın, ölçülü ve alegoriktir. Sade dil kullanmasına rağmen roman, yoğun sembollerle örülüdür: sınır, çöl, işkence ve barbar figürü aslında evrensel bir baskı düzeninin metaforlarıdır. Romanı, imparatorlukların şiddet ve ikiyüzlülüğünü irdeleyen güçlü bir postkolonyal metindir. Anlatı, sınır kasabasındaki bir yargıcın gözünden ilerler. Başta barbarlara karşı görevini yerine getiren bu yargıç, zamanla imparatorluğun zulmünü sorgulamaya başlar. Romanın amacı, sömürgeci söylemin yarattığı “öteki” imgesini yıkmak ve zulmün hem mağdurları hem de uygulayıcıları nasıl çarpıttığını göstermektir.

Sonuç olarak, postkolonyal edebiyat, yalnızca sömürge geçmişini anlatmakla kalmaz; kimlik, kültür ve toplumsal adaletsizlikler üzerine düşünmeye zorlar, geçmişle bugün arasında bir köprü kurar ve okuyucuya hem evrensel hem de yerel bir bakış açısı sunar. Son olarak yazımı Chinua Achebe’nin Parçalanma kitabından bir alıntı paylaşarak bitirmek isterim.

’’Atalarımız der ki, güneş, diz çökenlerden önce ayakta duranların üstünde parlar.’’

İşte postkolonyal edebiyat, bu sessizlikleri görünür kılan, kimlikleri ve bastırılmış kültürleri geri kazandıran önemli bir edebiyat türüdür.


Kaynakça:

  • “J.M. Coetzee”. Britannica. Web. 22.08.2025
  • “Salman Rushdie.” Britannica. Web. 22.08.2025
  • “Arundhati Roy.” Britannica. Web. 22.08.2025
  • “Chinua Achebe. Ebsco. Web. 22.08.2025
  • ”An Introduction to Post-Colonialism Post-Colonial Theory and Post-Colonial Literaturepost”. Studocu. Web. 21.08. 2025
  • Postcolonialism in Literature: Definition & Theory. Study. Web. 21.08.2025
  • ”An Introduction to Post-Colonialism, Post-Colonial Theory And, Post Colonial Literature”. Artwashington. Web. 21.08.2025.
  • “Midnight’s Children: In-Depth Summary & Analysis.” eNotes. Web. 24.08.2025
  • Bhabha, Homi K. The Location of Culture. Routledge, 1994.
  • ”Gayatri Chakravorty Spivak and Notes on Postcolonial Theory.” DergiPark. Web. 24.08.2025
  • ”Homi Bhabha’s Concept of Hybridity.”. Literariness. Web. 24.08.2025
  • ”What is postcolonial literature?”. The British Academy. Web. 24.08.2025
  • Colonialism/Postcolonialism. The Open Encylopedia of Anthropolgy. Web. 24.08.2025
  • Postcolonial, Racial and Ethnic Theory: An Overview. LibreTexts Humanities. Web. 24.08.2025
  • The Defiance of Salman Rhusdi. The New Yorker. Web. 24.08.2025
  • Chinua Achebe, The Art of Fiction. Paris Review. Web. 24.08.2025
  • Arundhati Roy, The Art of Fiction. Paris Review. Web. 24.08.2025
  • What Is Postcolonialism?. Little Leaders Foundation. Web. 24.08.2025
  • Öne Çıkarılmış Görsel
spot_img

2 YORUM

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Tiramisu: İtalyan Mutfağının En Tatlı Başarısı

Bir tatlıdan çok daha fazlası: Treviso'dan doğup dünyaya yayılan tiramisunun kültürel ve gastronomik yolculuğu.

Jacob Elordi: Modanın Kural Bozan Çocuğu

Euphoria dizisinin genç yeteneği Jacob Elordi, oyunculuğu kadar stili ile de meşhur bir kişilik. Elordi'nin dolabında yolculuğa çıkıyor ve tarzını keşfediyoruz.

Karadeniz’de Sonbahar: Doğasına Hayran Kalacağınız 7 Yayla

Karadeniz’in büyüleyici yaylalarıyla doğanın kalbinde bir yolculuğa çıkın. Ayder’den Pokut’a, Gito’dan Kafkasör’e uzanan bu rota; huzur, macera ve eşsiz manzaralar sunuyor.

İstanbul Mimarisi: Süreyya Operası

Kadıköy’ün sanatla özdeşleşen simgesi Süreyya Operası, yaklaşık bir asırlık tarihiyle kentin kültürel mirası ve gururudur.

Sait Faik: Adacılığın Ritüellere Yansıması

Sait Faik'in adacılığı, doğayla ve insan sevgisiyle örülmüş bir kaya parçasına sığınan rutin hayatın ta kendisidir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Temizlik Takıntısı

Hastalık korkusuyla büyüyen Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın temizlik takıntısı, yaşamına ve romanlarına mizahi biçimde yansımıştır.

Sherlock Dizisinin Unutulmaz Replikleri: Oyun Başlıyor

Sherlock dizisinin ustalıkla yazılan, şarap gibi yıllanmış, akıllara kazınan repliklerine birlikte göz atalım.

Çocuklara Boşanma Nasıl Anlatılır?

Boşanma çocuklar için zor bir süreçtir. Doğru kelimeler, doğru zaman ve sevgiyle güvenin varlığı, bu süreci atlatmada büyük önem taşır.

Aftersun Filminin Unutulmaz Replikleri

İzleyenlerin kalbinde bir burukluk bırakan Aftersun filminin repliklerini inceliyoruz!

Kayıp Tanrılar Ülkesi Aslında Ne Anlatıyor?

Usta yazar, maharetli kalemiyle okurunu da yanına alıp Berlin ve Bergama'ya gidiyor; işlenmiş bir dizi cinayetin perde arkası arkeoloji, mitoloji ve tarihin ışığında aydınlanıyor.

Editor Picks