Kadın yani toplumun bilinçli olarak atadığı günah keçisi; yargılayan gözlerin, küçümser sözlerin, hafife almaların odağı. İş yerinde erkek iş arkadaşlarının gölgesinde bırakılır, geç saatte sokağa çıkması yargılanmasına sebeptir, keyfince giyindiğinde yaftalanır, siyasette ciddiye alınmaz. Evlenmek istemediği için marjinaldir, çocuk sahibi olmaması anormaldir. Cinsel isteklerini baskılamak zorundadır çünkü namus yalnızca ona özeldir. Ne düşündüğünü açıkça söylemesi kitleleri rahatsız edebilir, fazla göz önünde olmak onun için uygun değildir. Bir iş yaparken muhakkak yaptığı yanlış şeyler vardır ve düzeltilmesi gerekir. Kabiliyetlerinin küçümsenmesi sanki onun kaderidir; bir de ahlâk kuralları sırf o uysun diye yazılmıştır. Ağladığı için çok duygusal, serinkanlı olduğunda ise kibirlidir. Bunlar yetmezmiş gibi yaşam hakkına göz dikilir.
Kadının adımı, tercihi, duygusu ve en ufacık tepkisi tartışılır, küçümsenir, görmezden gelinir; sanki dokunuşu zehirli ve varlığı suç sebebidir. Onun sadece insan olarak var olmak istemesi zihinlerin gerisine atılmış ve pek de hatırlanmak istenmeyen bir gerçektir çünkü kadın anne, eş, abla, kardeş; insandan önce rolün kendisi olmalıdır. Hâl böyle olunca kadının ilgi alanları da toplumsal meşruiyet kazanamıyor, aksine önce kadın üretimi olan eleştiriliyor sonra kültürel ürünler kadının beğenisini aldığında “basit”, “yüzeysel”, “histerik”, “bayağı” veya “popüler kültürün kölesi” olarak nitelendiriliyor.

Erkek için hobi aktiviteleri kültürel sermayeye katkı sağlarken kadın için boş vakit öldürmedir. Taylor Swift şarkılarını bağırarak söylüyorsanız histeriksiniz ama bir erkek, golü kaçıran futbolcu için bağırdığında tutkulu bir taraftar. Romantik komediler hafif kafalılar içindir, tarihî filmleri izleyen sinema tutkunu olur. Formula1 takip eden erkek dünya sporunun sıkı takipçisi iken kadının aynı beğeniyi paylaşması özenti davranıştır. Pop müzik seven kadın basit zevklere sahip olandır, erkek müziğin de iyisinden anlar. Aşk romanı okuyan kadın edebiyattan anlamaz, çizgi roman biriktiren erkek kültür arşivcisidir. “Outlander izleyip tarihî sulandırıyorsunuz!” ancak Vikings’in izlenme sebebi tarihî meraktır. Gençlik dizisi izleyen kadın büyümemiş bir ergendir, anime izleyen erkek ise Otaku kültürüne bağlıdır. Kadının Sims oynaması tam bir vakit kaybıdır ama strateji oyunu oynayan erkek analitik zekâya sahiptir, yaptığı iş anlamlıdır.
Kadınlık İnşası

İkili standart, salt bireysel önyargıların ürünü değil. Aksine, karmaşık ve sistematik işleyen bir mekanizmanın yerleşmiş algısı ve bu mekanizma çok katmanlı bir toplumsal olgu anlamına geliyor. Kadının popüler kültür ile ilişkilenen ilgi alanlarının değersizleştirilmesi, “kadınlık” durumunun inşası ve dolayısıyla kültürel ve tarihsel dinamiklerle yakından ilişkili. Bu bağlamda Simone De Beauvoir‘ın kadın doğulmaz, kadın olunur (2019, s.11) önermesi, bahsi geçen inşanın temel taşını oluşturuyor.
Beauvoir’a göre (2019) kadınlık biyolojik, ruhsal veya ekonomik bir yazgı değil; aksine inşa edilen toplumsal bir kurgu ve bu kurguda erkek kendini “mutlak olan, özne” şeklinde belirtirken kadını “diğer” konumuna yerleştiriyor. Bahsi geçen ayrım kadının dünya düzenini sürdüren güçlerden mahrum bırakılmasının ve erkek değerlerinin evrensel bir norm olarak dayatılmasının bir sonucu iken kadının varoluşunun, erkek özneye bağlı olarak görülmesine neden oluyor. Erkek, kendini eylem, proje ve yaratıcılık yoluyla “aşkın” bir varlık olarak kurgularken kadını ise edilgen olarak içkinliğe terk ediyor. Standartların bu ayrımı ilgi alanlarını da ayırıyor: Erkeğe ait olanlar “ciddi ve evrensel”, kadına ait olanlar ise “önemsiz ve özel alana ait” olarak kodlanıyor. Kadınların ilgi alanlarının değersizleştirilmesi de tam olarak bu kabulle bağlantılı gelişiyor.
Kültürel Alanların Cinsiyetlendirilmesi Yani Çifte Aşağılama Mekanizması

Kız çocuğunun doğumuyla başlayan beklenti silsilesi ve davranış kalıbı öğretileri, onları duygusal ve edilgen olmaya zorluyor. Kadına dayatılan roller ile uyumlu görülen popüler kültür ürünleri de bu ideale eklemleniyor ve böylece kültürel alanlar farklı kodlamalara tabi tutuluyor, bu kodlamaları sembolik şiddet mekanizmaları takip ediyor. Erkek egemen sınırlar içine dahil olan her türlü ilgi alanı “ciddi ve akılcı” kültür olarak kabul edilirken kadınlar tarafından benimsenen ilgi alanları “yüksek entelektüel çabadan yoksun”, “amiyane” şeklinde damgalanıyor ve aşağı görülüyor.
Sonuç olarak sizin kafa dağıtmak için keyif alarak izlediğiniz bir dizi, sosyal ilişkilerinizde yargılanmanıza sebep oluyor ve hanenize bir eksi yazılıyor.
Yatak Odası Kültürü

Feminist medya analizi, gençlik kültürü, moda endüstrisi, yaratıcı ekonomi ve post-feminist kültürel eleştiri alanlarında çeşitli yayınları olan sosyolog Angela McRobbie, konuyu derinlemesine analiz edebilmemiz ve açıklığa kavuşturmamız açısından (muhtemelen) en yararlı araştırmalara imza atmış bir isim. McRobbie’nin özellikle genç kızların popüler kültür tüketim pratiklerini odağına alan araştırmaları, bahsettiğimiz sistematik değersizleştirmenin temelinde yer alan cinsiyetlendirilmiş kültürel alanları ve buna bağlı olarak şekillenen hiyerarşilerin toplumsal iktidar ilişkilerini nasıl yeniden ürettiğini gözler önüne seriyor.
McRobbie (1976), erkek alt kültürlerinin toplumsal alanda görünür olan “direniş ritüelleri”ne odaklanan ana akım kültürel çalışmalara eleştiri olarak yatak odası kültürü kavramını öne sürüyor. Kavrama göre genç kız, erkek gibi kamusal alanda rahatlıkla var olamadığından kendi kültürel alanını daha özel bir mekân olan yatak odasında kuruyor. Burada dergi ve kitaplar okuyor, diziler izliyor, pop müzik dinliyor ve erkek pop yıldızlarının posterleriyle duvarlarını süslüyor. Bu kültürün merkezini ise teenybopper kültürü oluşturuyor.

Özellikle genç erkek pop sanatçıları veya grupları (örneğin One Direction) etrafında şekillenen teenybopper kültürü, sıklıkla yetişkinler ve erkekler tarafından küçümsenerek eleştiriliyor. Buradaki küçümseme, kızların zevklerini “saf”, “olgunlaşmamış”, “kritik düşünceden yoksun”, “sığ” ve “hafif” olarak damgalıyor ancak McRobbie (1976) genç kızın bu alışkanlıklarını basit bir kültürel meta tüketimi olarak okumanın ötesine geçiyor. Ona göre genç kız için bir pop sanatçısına duyulan hayranlık, gelişen cinselliğini güvenli bir fantezi alanında keşfetme ve gerçek cinsel karşılaşmalardan “zaman kazanma aracı” olarak işlev görüyor.
Poster biriktirmek, ezberlenen şarkı sözlerini hissederek söylemek, aşk romanları okumak, bir dizinin sıkı takibini yapmak ve yakın arkadaşlarla bunlara dair duyguları paylaşmak kolektif kimlik ve dayanışma duygusu yaratıyor. Bu, erkek egemen pratiklerinin işlediği zihinler tarafından “basit hayranlık” koduyla değersizleştiriliyor ancak ardında aktif bir anlamlandırma süreci bulunuyor. Kadının popüler kültürle ilişkili tutkulu ilgisini tanımlayan “fangirl” terimi de aslında bu noktada doğuyor ve genellikle onun rasyonellikten uzak, aşırı duygusal hatta histerik olduğu yönündeki cinsiyetçi bir kalıp yargıyı yeniden üretiyor (Gerard, 2022). Yeniden üretilen kalıp yargı kadının kamusal alanda alay konusu hâline getirilmesine yol açarak ilgi alanını önemsizleştiriyor. Bu durum, McRobbie (1976) tarafından işaret edildiği gibi kadının kültürel pratiklerinin erkeğinkine kıyasla daha az yaratıcı olduğu yönündeki gerçeklikten uzak varsayımdan besleniyor.
Neoliberal Başarı Matrisinde Kadının İlgi Alanlarının Yatırım Mantığına Tabi Tutulması

McRobbie’nin dikkat çektiği ve kadın ilgi alanlarına olan bakış açısının geçirdiği dönüşümü anlamlandırmamızı sağlarken kullandığı bir diğer kavram ise post-feminizm. Onun çalışmalarında post-feminizm kavramından, tarihsel süreçte feminizmin kazanımlarının popüler kültür aracılığıyla altının nasıl oyulduğunu açıklarken yararlanılıyor.
Post-feminizm, toplumda kadının eşitliğe çoktan ulaştığını dolayısıyla artık feminizm hareketlerine ihtiyaç olmadığı düşüncesine dayanıyor. Bu kavrama göre kadının toplumsal alanda karşılaştığı sorunlar çözüldü, feminist düşünce işlevsel bir araç olmaktan çıkarak basit bir trend hâline geldi. Bahsi geçen yeni düşünce kültürel iklim üzerinde de yenilik yaratarak kadının ilgi alanına yönelik değersizleştirme biçimini de dönüştürüyor. Konu, genç kızın “masum” zevkleri yerine kadının “doğru” seçimi yapıp yapmadığına geliyor. McRobbie (2008) bu yeni dönemi kadın bireyselleşmesi şeklinde tanımlıyor.
Kadın artık toplumun, onun önüne çektiği setler ve yapısal bazı engeller yerine kendi hayatının sorumluluğunu üstlenmeye başlıyor; kendini sürekli geliştirmeye ve “yararlı” bir yaşam planı oluşturmaya teşvik ediliyor. Bu bağlamda değerlendirildiğinde “hafif” olduğu iddia edilen kadın ilgi alanları, farklı bir çerçevede yeniden yargılanıyor: Örneğin BookTok gibi bir dijital toplulukta vakit geçirmek zaman kaybı ve kadının kendini geliştirme etiğine aykırı bir pratik olarak kodlanabiliyor.
Neoliberal başarı matrisinde kadının ilgi alanı üretkenlik skalasına göre değerlendiriliyor, böylece boş vakit geçirme, kafa dağıtma veya eğlence aktivitesi olarak görülen faaliyetlerin dahi bir tür yatırım / performans mantığı ile sınanmasına yol açıyor. Sanki sizin yaptığınız her aktiviteden bireysel veya toplumsal bir fayda yaratma borcunuz varmış gibi pilates rahatlama aracı olmaktan çıkıyor ve beden sermayesini güçlendirme alanına dönüşüyor; kadının keyif aldığı için içerik üretmesi vakti boşa harcamak iken takipçi sayısının artması ve bundan gelir kazanması başarı oluyor; Korece öğrenmek ergenlik hevesi olarak adlandırılıyor ama öz geçmişte belirtilecek Almanca bilgisi geleceğe yatırım; Sabrina Carpenter, Gracie Abrams veya Chappell Roan gibi sanatçıların müziklerini dinlemek sizi “hafif kafalı popçu”, “şeker kaplı zevk sahibi” yapıyor ama caz sofistike olmakla, klasik müzik yüksek kültürle eşleştirilerek yüceltiliyor.
Sonuç olarak popüler, kadına ait olunca onun ilgi alanına giren kültür formlarına yönelik küçümseme, basit bir zevk hiyerarşisi olmaktan çok ötede. Bu aynı zamanda onun kültürel alandaki failliğini sınırlara tabi tutan, onu belirli davranış kalıplarına iteleyen, bu kalıpları yıktığında yaptırıma maruz bırakan ve nihayetinde toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini en baştan üreten güçlü bir ideolojik mekanizma.
Siz Kadını Değerlendirirken Hâlâ Zihninizi Körelten Atıl Yargı Mekanizmasını mı Kullanıyorsunuz?

Toplumsal normlar özellikle kadının hayatına dair yaptığı her tercihi damgalamak üzere hazırda bekleyen bir literatür oluşturmuş durumda. Buraya kadar bahsettiğimiz ve günlük yaşamlarımızda sıklıkla duyduğumuz tüm sıfatlar salt bireysel hakaretler değil, tarih boyunca kuşaktan kuşağa aktarılan ideoloji kalıntıları ve bu kalıntılar kadının toplumsal varlığını kısıtlıyor, kültürel alanda bir kutuya hapsediyor ve özne olma hakkını elinden alıyor. Dolayısıyla bir şiddet biçimi.
Trajikomik olan tarafı ise girilen bu değersizleştirme telaşı, kadına ait zevklerden çok, yargı mekanizmasının tuzağa düştüğünü fark etmeden kendi tercihlerini büyük bir kibirle üstün gören kişileri köşeye sıkıştırıyor. Siz bunun sorgulama yetinizi baltalayan, bakış açınızı daraltarak kültürel hiyerarşilerin esiri olmanıza yol açan klişe bir yaklaşım olduğunu fark ediyor musunuz? Yoksa kadını değerlendirirken hâlâ zihninizi körelten atıl yargı mekanizmasını mı kullanıyorsunuz?
Kaynakça
Akkaş, İ. (2024). CİNSİYET VE TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMLARI ÇERÇEVESİNDE ORTAYA ÇIKAN TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMCILIĞI. EKEV Akademi Dergisi (ICOAEF Özel Sayı), 97-118. Web.
Anderson, T. (2012). Still kissing their posters goodnight: Female fandom and the politics of popular music. Participations, 9(2), 239-264.
Beauvoir, S. de. (2019). İkinci cinsiyet 1. Cilt: Olgular ve efsaneler (G. Savran, Çev.). Koç Üniversitesi Yayınları.
Beauvoir, S. de. (2019). İkinci cinsiyet 2. Cilt: Yaşanmış deneyim (G. Savran, Çev.). Koç Üniversitesi Yayınları.
Gerrard, Y. (2022) Groupies, fangirls and shippers: The endurance of gender stereotype. American Behavioral Scientist, 66(8), 1044-1059. Web.
Hollows, J. (2000). Feminism, femininity and popular culture. Manchester University Press.
Hoskin, R. (2021). Femmephobia. The SAGE encyclopedia of women and gender. Web.
McRobbie, A., & Garber, J. (1975). Girls and subcultures. S. Hall & T. Jefferson (Eds.), Resistance through rituals: Youth subcultures in post-war Britain (209-222). Routledge.
McRobbie, A. (2004). Post-feminism and popular culture. Feminist Media Studies, 4(3), 255-264. Web.
McRobbie, A. (2008). The aftermath of feminism: Gender, culture and social change. SAGE Publications.
McRobbie, A. (2020). Feminism and the politics of resilience: Essays on gender, media and the end of welfare. Polity Press.
McRobbie, A. (2024). Feminism, young women and cultural studies. Goldsmiths Press.