“Dans etmeyi seviyordum çünkü konuşmaktan korkuyordum.
Hareket ederken hissedebiliyordum.”
-Pina Bausch
Dans tiyatrosunun öncüsü olan Pina Bausch‘un hareket ve fikir tohumlarını attığı ve Win Wenders‘ın yönetmenliğini yaptığı Pina, 2011 yılında sinemayla bir iş birliğine imza attı. Baush, düşünce aşamasında yer alsa da 2009 senesinde aramızdan ayrılışının ardından hayata geçirilmesi planlanan belgesel filmi, parçası olan her bir kişi tarafından farklı boyutlara taşınarak, yaşayan bir ağıta ev sahipliği yaptı.
Pina Bausch, herkes için başka bir anlamda tekrar var oluyordu. Pina sesti, ışıktı, varlıktı. Onun yokluğundaysa atılan her adım onun varlığına bir işaret olarak kabul edildi. Aramızdan ayrılışıyla hayatına dokunan herkesin kendilerinin hayatlarına dokunan her bir kişinin kendisinin yokluğunda tutulan yas Pina’da birleşti.
Pina Baush
“Dans edin. Dans edin, aksi taktirde hepimiz kaybolacağız.”
Pina Bausch, sözlerden çok hareketlerin ve hissettirdiklerin gücünü vurgular. Sözler bir yere kadar duygularımıza aracı olur fakat dans ederken kendinize belli kalıplar yaratmak zorunda kalmazsınız. Bu bilgiyi vermek bizler için önemli çünkü performansın her bir noktasında, filmin ana metnini oluşturan konunun bu noktadan yola çıktığını söylemek mümkün. Pina Bausch’un hayatına detaylı olarak bir pencere açtığımız yazımızı buradan okuyabilirsiniz.
3D Bir Perspektif

Bir sahnede başlayan Pina, sokaklara kadar uzanan bir yol izler. Koreografiler bizleri hayatın içine kadar sürüklemekle kalmaz aynı zamanda hayat ve hareket arasında bir bütünlük oluşturur. İzlediğimiz performansta dört ana eser ön plana çıkıyor. Koreografilerin sahnelendiği sırada akış objektifle buluşturularak filmin bir parçası haline getirilir. Bunun yanı sıra dış mekanlarda hayat bulan sürrealist, solo ve düet danslar kameraya yansır. Pina hareketlerin ardından gelen bir ağıttı, belgeseldi fakat tüm bunların yanında çarpıcılığı Wim Wenders’ın dans ve sinemanın beraberinde filmi 3D olarak izleyiciyle buluşturmasıyla gerçek anlamda farklı bir boyuta ulaştı.
Bahar Ayini (La Sacre Du Printemps)

Filmin bir parçasına hayat veren eserlerden biri Bahar Ayini (La Sacre Du Printemps). Oldukça etkileyici bir koreografiyle bizlere sunulan performans çarpıcı izlenimler bırakıyor. Bizlerde bireysel hisler ve görüşler oluşturmasının yanı sıra toplumsal bir perspektif yaratıyor. Cinsiyet rolleri üzerinden ilerleyen oyun izleyicilerine ortak bir payda sunarak belki de aynı hislerde buluşmamıza olanak sağlıyor. Performans aldığı isimden uzaklaşmayarak bizleri adeta bir ayinin ortasında bırakıyor böylelikle birden fazla duyguyla birleşiyoruz. Tekrar tekrar her bir harekette, nefeste ve gözlerde verilmek istenen duygunun bir parçası oluyoruz.
Cafe Müller
2023 yılında yirmi yedincisi gerçekleşen İstanbul Tiyatro Festivali‘nin prömiyerini yapan Cafe Müller, hem Pina’nın (2011) hem de bizlerin vazgeçilmezlerinden bir tanesi. Bir dans tiyatrosu olarak hayat bulan performans içinde pek çok perspektif ve duygu yakalayabileceğiniz bir sahnede birleşiyor. Dizilen sandalyelerin arasında yaratmaya çalıştığınız hisler, hareketlerin arasındaki anlamı yakalamaya çalıştığınız dakikalar her insana farklı bir frekanstan ulaşıyor. Sahnede izleme şansı yakaladığımız Cafe Müller’in derinliklerine indiğimiz yazımızı ve koreografiye ilham veren detayları buradan okuyabilirsiniz.
Temas Avlusu (Kontakthof)

Filmin bir parçası olan bir diğer koreografi Temas Avlusu (Kontakthof), hayatın içinde, kadın ve erkek arasında bütünlük kazanıyor. İnsan ilişkileri, toplumsal normlar ve cinsiyet rollerini merkeze alan bir performansa hayat verir. Almancadan Temas Avlusu olarak çevrilen eser adında vermek istediklerinin aynı zamanda bir bütünüdür. Bir koreografinin yanı sıra sahne ile bütünleşerek bizlere sözsüz bir tiyatro deneyimi sunar. Filmin içinde ise çoktan bir sahnenin parçası haline gelmiş olarak görürüz.
Dolunay (Vollmond)

Dolunay, görselde görmüş olduğumuz etkileyici sahnesiyle Pina’yı anma niteliğinde, aynı zamanda filmin kapağına ilham olmuş bir kareyle bizleri karşılıyor. Görsel olarak zirveye ulaştığımız dakikaları Dolunay’ın ardından hisleri doluluk noktasına ulaştıran performansıyla film boyunca bir araya geliyoruz.
Tüm bunların yanı sıra, filme bir beden veren etmen her bir koreografın uzun yıllar boyu bu hikayenin bir parçası olmaları. Filmde dikkatimizi çeken ve bizleri hareketlere bağlayan parça ise her bir koreografın Pina hakkında bir anı, his, duygu paylaşmaları. Bunu yaparken de ağızlarını oynatmadan sadece kameraya bakmaları. Seslerini bu sahnelerde arkadan gelen konuşmalarla duymuş oluyoruz ve böylelikle anlatılanları dudaklarından değil gözlerinden okumuş oluyoruz. Pina’nın hikayesi dokunduğu her insanda, harekette, sessizlikte tekrar tekrar varlığını sürdürmeye devam ediyor. Aradan geçen yılların ardından filmde tekrar hayat bulan birbirinden eşsiz performansların bir parçası oluyoruz. Hayatın içindeki varoluş sürecinin bir parçası olacağınız ve insanlığa, kendinize dair anlamlar yakalayabileceğiniz eşsiz bir performans. Elbette hareketlerin dilini çözümlemeniz gerektiğini unutmayın.
Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:
Kaynakça
- A.O Scott. New York Times. 3-D Tribute Artistic Impulse.
- Ersan Ocak. Belgesel Sinemanın 3 Boyutlu Olarak Dansla Karşılaşması:
Wim Wenders’in Pina Belgeselinde Macerasallık. 2016(86):22 - Kaina P. Pina Bausch’s Kontakthof. British Journal of Psychiatry. 2017;210(6):383-383. doi:10.1192/bjp.bp.116.195792