Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım

spot_img

Büyük bir hevesle aldığım “Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım”da, açıkçası konu beklediğimden çok daha fazlasıydı, çok daha derin anlamlar çıkarılacak türdendi. Kimisine göre kendini birkaç gün düşündürtecek kitaplardandı.

“Yaşam, biz doğmadan önce vardı, biz bu dünyadan ayrıldıktan sonra da var olmayı sürdürecek.”

Tanrının kadın yüzünü keşfettirirken, bir yandan da Hristiyanlıkla ilgili oldukça geniş bilgiler içeriyordu. Kendini dine adamış ve mucizevi bir gücü olan bir erkeğin aşkını isteyen bir kadını görüyoruz kitapta.
Kendi benliğinden kopup gitmiş, varlığı ve doğayı sorgulamayı geride bırakmış bir kadın yüreğindekileri beklenmedik deneyimlerle yeniden keşfediyor.
Çocukluk aşkıyla kopup gitmiş olsa da mektuplaşmaları sayesinde yolları tekrar keşişiyor ve ikisi de birbirinin büyüsüne kapılmadan edemiyor.

“Tanrı güneşi her gün yeniden doğurarak, bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor bize. Oysa biz her gün, böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz. Bugünün düne benzediği gibi yarına da benzeyeceğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz.”

Lakin, bir aşk romanı gibi dursa da bu kitap oldukça mistik düşüncelerden oluşuyor. Altı çizilmelik o kadar çok cümle vardı ki. Okurken bir durup düşündüğüm çok anlar oldu. Kendi benliğimi, düşüncelerimi tekrar tekrar irdelememi sağladı kimi yerde.
Ayrıca, son sayfasına kadar hep bir merak söz konusuydu.

“Beklemek. Aşk konusunda öğrendiğim ilk ders buydu. Gün sürüklenip gitmektedir, binlerce plan yaparsınız, olası tüm diyalogları düşlersiniz, davranışınızı değiştirmeye söz verirsiniz kendi kendinize ve orada öylece beklersiniz, kaygılar içinde, sevdiğiniz insan dönünceye kadar.”

Klasik bir Paulo Coelho üslubuyla birlikte bazı kısımları kimisi için sıkıcı gelebilecek dahi olsa, güzel bir kitaptı. Fakat bence yazarın okunabileceği çok daha güzel eserlerinin olduğunu düşünüyorum.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Editor Picks