Ana SayfaTarihKöy Enstitüleri: Özgün Bir...

Köy Enstitüleri: Özgün Bir Eğitim Projesi

“Hayatlarında hiç tiyatro izlememiş köy çocukları,

 Hamlet piyesini oynuyor,

Bir müzik aleti çalıyordu.

Hepsinin çantalarında bir parça ekmek,

Ve de dünya klasiklerinden bir kitap vardı.”

Ahmet Özgür Türen

Eğitim, geçmişten günümüze dek, egemen sınıfın elinde tuttuğu en önemli güçlerden biri olmuş ve ulus-devletin tarih sahnesine çıkışıyla birlikte bu güç, artan bir konuma yükselmiştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti de bu gerçeğin etrafında, toplumun zihinsel dönüşümüyle birlikte eğitim kurumlarını tıpkı Batı ülkelerinde olduğu gibi biçimlendirmek ve kendine özgü kurumlar oluşturmak için toplanmıştı. Bu doğrultuda Köy Enstitüleri, oluşturulmak istenen özgün kurumlar fikriyle ortaya çıkmış; eğitimin biçimi ve niteliği açısından pragmatik temelli bir eğitim felsefesine dayanmış ve toplumun acil gereksinimlerine karşı tamamlayıcı bir görevle kurulmuştur (Arslan, 2004: s. 32-33). Zira Cumhuriyetin ilk yıllarında ülke nüfusunun yüzde sekseninin yaşadığı köylerde okul sayısının yok denilecek kadar az olduğu; kentlerden gönderilen öğretmenlerin köylerde tutunamadığı; köy insanının bir yandan üretimini ilkel yöntemlerle yapmaya devam ederken diğer yandan bulaşıcı hastalıklarla savaşmada yetersiz kaldığı bir ortamın varlığı buna işaret etmektedir. Bunların yanı sıra köylere götürülen hizmetler bazen köylünün beklentilerine uymadığı için bazen de altından kalkılması zor işler olduğu için yarım bırakılmaktaydı (Aysal, 2005: s. 270). Bütüncül kalkınma anlayışı ile; dönüşen zihinler üzerinden yeni bir Türk “vatandaşı” nı ortaya çıkarmak ve bu amaçla kendi tarihi, dili ve kültürünün bilinciyle evrensel değerlere sahip aydınlar yetiştirilmesi amaçlanmaktaydı. Bu mana etrafında toplanan ve şuurlu bir kalkınmanın tohumlarını atacak olan birçok isim bu kurumları hayata geçirebilmek için bir araya gelmişti (Türen, 2018: s. 189-190). 

 

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni değer ve ilkelerini benimseterek ulaşılması istenen muasır medeniyetler seviyesi, yalnızca kalıcı tedbirlerin alınması ile mümkün olabilirdi. Türkiye’nin toplumsal yapısı göz önüne alındığında, toprağa bağlı Türk halkının üretici potansiyelinin harekete geçirilmesi ve yeni tarım metotlarının yaygınlaştırılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisinin düze çıkartılması gerekmekteydi. Bu doğrultuda köy enstitülerinde köylü çocuklara, köyün ve ardından ülkenin kalkınmasına katkıda bulunacak ziraat ve teknik dersler verilerek bu alanda gelişmenin yolu açılmış olmaktaydı. Ancak yalnızca ekonomik anlamda değil, eğitim-öğretim alanında; kültür, sanat ve sosyal alanlarda da çok yönlü bir eğitim alan öğrenciler, ilerde öğretmen olarak görevlendirilecekleri okullarda öğrettikleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine de yön vermiş olacaktı (Arslan, 2004: s. 33).

Köy enstitülerinden mezun olan öğrencilerin, almış oldukları eğitimleri ileride öğrencilerine aktarma becerisini kazanarak, eğitim yöntemlerinde esnek ve serbestlik prensipleri doğrultusunda yetişmeleri amaçlanmaktaydı. İlkin enstitülerde ve bu doğrultuda toplumumuzdaki gereksinimlere cevap verebilmek amacıyla öğrencilerde çevre bilincinin oluşturulması ve kültürel anlamda gelişmiş birer öğretmen olmaları için büyük çabalar sarf edilmekteydi (Elpe, 2014: s. 23-25).

Köy Enstitüleri’nde yaşam, birlikteliğin, katılım ve sorumluluğun eksenine oturtulmuş; yönetici, öğretmen ve öğrencilerin ortak katkı ve onayı doğrultusunda şekillenmişti. Enstitülerde her konu, öğretmenler ve öğrenciler arasında rahatlıkla tartışılabilir; herkes fikirlerini açıkça ifade edebilirdi. Sorumluluğu ağır bir sürece dahil olan öğrenciler “Eğitim, Üretim içindedir” ilkesiyle eğitim alacakları bu kurumları elleriyle inşa etmişti. Köy çocukları bir yandan kendi okulunu kendisi yapıyor diğer yandan klasik eserler okuyordu (Ortaş, 2005: s. 3). Kimi zaman köylünün günlük hayatını ele alan, köyde görülen sorunlara çözümler bulmayı sağlayan “Hükümet Doktoru Hava Değişimli Asker” gibi oyunlar oynanıyor; kimi zaman ise Amerikan tiyatro yazarı Thornton Wilder’ın “Bizim Şehir” adlı tiyatrosundan esinlenerek “Bizim Köy” adlı oyunlar gibi metinler yazılıyordu (Türen, 2008: s. 86-87).

Zor bir dönem içerisinde, kendi değerlerini koruyarak farklı kültürlere bazen kitaplarla, bazen de müzik ve oyunlarla temas etmeye çalışan Köy Enstitüleri’ndeki öğrenci ve eğitimcilerin bir ideali nasıl bu kadar içselleştirmiş olduğu bugün hala merak ettiğimiz önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Zira kurumlardaki programlara ve uygulama biçimlerine bakıldığında, yaparak ve yaşayarak, kendi ilgi ve becerileri ışığında özveriyle çalışan ve bugün alışık olmadığımız türden insanların varlığıyla karşılaşmaktayız. Bir toplumun kalkınması da tam da burada; düşüncelerin ve yeteneklerin göz ardı edilmediği yerlerde mümkün olmuyor mu zaten? Zengin bir yaşam deneyiminden gelen çocuklar, kendilerini ifade etme becerilerinde eksik kalan yönlerini burada tamamlıyor; kitaplıklar kurarak serbest okuma çalışmaları yapıyordu. Kimi zaman enstitülerde gazete ve dergiler çıkararak yazma istekleri artırılan öğrenciler, kimi zaman enstitülere gelen konuklar tarafından verilen konferanslarda önemli bilgiler ediniyorlardı.

Köylerinden gelen çocuklar kurdukları küçük kütüphanelerin yanı sıra çalgı çalan ve batı müziği dinleyerek aynı zamanda dinledikleri parçaları icra eden bireyler olarak yetiştiriliyordu (Tosun, 2019: s. 128-176). Enstitülerde çalgı ve ses eğitimi öncelikliydi. Her öğrencinin mandolin, keman veya bağlamadan en az birini öğrenmesi zorunlu tutulmuştu. Müzik eğitimine verilen önemin ardında, öğrencilerin evrensel değerleri algılaması ve analitik düşünmesinin sağlanmaya çalışılmasını söylemek mümkündür (Türen, 2018: s. 95). Zira, bu doğrultuda kurumlarda, belli bir zaman dilimine sıkıştırılan müzik dersleri anlayışı yerine günün her saati ve istenilen her yerde müzik yapma anlayışı hakimdi.

Zamanla alışkanlık kazandıkları önemli bir etkinlik, topluluk halinde şarkılar ve marşlar söylemekti. Özellikle iş için eğitim sürecinde öğrencilerin seslendirmeyi en çok sevdiği marş, köy enstitülerini özetleyecek türden sözlere sahip, sözleri Behçet Kemal Çağlar’a ait olan ve bestesi de bir köy enstitülü öğretmen olan Ahmet Adnan Saygun’un Ziraat Marşı’ydı (Tosun, 2019: s. 128-176):

Ziraat Marşı

Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine

Milletin her kazancı, milletin kesesine

Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine

Toprakla savaş için ziraat cephesine

 

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz

Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüsüyüz

 

İnsanı insan eden ilkin bu soy, bu toprak

En yeni aletlerle, en içten çalışarak,

Türk için, yine yakın dünyaya örnek olmak,

Kafa dinç, el nasırlı, gönül rahat, alın ak

 

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz

Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüsüyüz

 

Kuracağız öz yurtta dirliği, düzenliği

Yıkıyor engelleri ulus egemenliği

Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği

Bizimdir o yenilmek bilmeyen Türk benliği

 

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz

Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüsüyüz

Köy Enstitüleri, çağın eğitim anlayışını içinde barındıran; içerisinde taklide yer vermeyen, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı doğrultusunda şekillenen ve Türkiye’nin eksik kaldığı yönleri tamamlayacak türden özgün bir eğitim projesiydi (Arslan, 2004: s. 33).  Köy Enstitüleri aracılığıyla birçok öğrenci enstitülerde kazandığı bilgi, beceri ve sanatsal düşünceyi gittiği yere taşımış; toplumsal dönüşüme ve gelişime katkı sağlamıştır (Tosun, 2019: s. 182). Türk Devrimi’nin Türk toplumuna yayılmasında ve benimsenmesinde mezun öğretmenlerin rolünün yadsınamaz bir önemi olmuştur. Enstitüler nitelikli bireyler yetiştirerek toplumsal dönüşümün sağlanmasında önemli adımlar atmıştır. Öyle ki, o kurumlarla birlikte bizler Fakir Baykurt’lar, Talip Apaydın’lar, Mahmut Makal’lar ve Mehmet Başaran’lar gibi daha nice aydını okuma şansına sahip olmuşuz (Türen, 2018: s. 219).

“Her birimiz bir makinenin parçaları gibi, birbirimizi tamamlayarak, güçlerimizi birbirimize ekleyerek çalışırdık. Birlikte çalışmanın, başarmanın, ortaya eser koymanın coşkunluğu içindeydim. Emeklerim, terlerim, yorgunluğum helal olsun.”  

Talip Apaydın, Bir Köy Enstitüsü Mezunu…

 

Kaynakça

http://koyenstituleriegitim.org

Ahmet Özgür TÜREN (2018). “Köy Enstitüleri Dosyası Türk Rönesansı”, Destek Yayınları, İstanbul.

ARSLAN Hakan, AYYILDIZ Ü., ÖNCÜL H., İLİKER M. (2004)., “Toplumun Yeniden İnşası: Köy Enstitüleri”, Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 2 Sayı: 26 ISSN: 1302-9967 Sayfa Aralığı: 31-35, Adana.

AYSAL Necdet (2005). “Anadolu’da Aydınlanma Hareketinin Doğuşu: Köy Enstitüleri”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 35-36, Mayıs-Kasım, s. 267-282, Ankara.

ELPE Ebru (2014). “Köy Enstitüleri ve Sanat Eğitimi”, Batman Üniversitesi, Yaşam Bilimleri Dergisi; Cilt 4 Sayı 2.

ORTAŞ İbrahim (2005). “Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri”, Başkent Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Eleştirel- Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı, PİVOLKA, Yıl 4 Sayı 17, Ankara.

TOSUN Derya (2019). “Köy Enstitülerinde Sanatsal Faaliyetler”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İzmir.

Seda Görüroğlu
Seda Görüroğlu
"Fakat zeytin fidanları hâlâ fidan, hala çocuktur."

Yazarın Popüler Yazıları

Yazarın Son Yazıları

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İlginizi Çekebilir

23 Nisan 1920: Millî Hakimiyet ve Çocuk Bayramı’nın Ortaya Çıkışı

İlk kez Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin kutlamaları ile başlayan ve 1981 yılında çıkarılan bir kanunla ''Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'' ismini alan 23 Nisan, sadece Türk çocuklarının değil dünya çocuklarının da önemli bir günü hâline gelmiştir.

Hakkında Ne Biliyoruz: Babil’in Asma Bahçeleri

Antik dünyanın yedi harikasından biri olan Babil'in Asma Bahçeleri, kat kat terasların üzerinde ağaçlar ve egzotik bitki örtüsüyle dolu olarak tasvir edilmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk’ü En İyi Anlatan 5 Çocuk Kitabı

Atatürk'ün hayatı, fikirleri, devrimleri çocuklardan anlatmaya başlanmalıdır. Mustafa Kemal'i çocuklara çocukların diliyle en güzel şekilde anlatan 5 kitabı sizler için derledik.

Tablolarla Mitoloji: İnsanlığın Hâmisi İsyankâr Prometheus

Zeus'un tiranlığına boyun eğmeyen Prometheus, Titanomachia'da ve yaratılış mitinde oldukça önemlidir. Ayrıca Zeus'a söylemediği sırrı ve isyankar tavırları sonucu korkunç bir işkenceye mahkûm edilmiştir.

Son Yazılar

Orhan Pamuk Okumayı Sevdiyseniz Okumanız Gereken Yazarlar

Eserleriyle kendine hayran bırakan Orhan Pamuk'u okumayı sevdiyseniz okurken büyük keyif alacağınız benzer yazarları sizler için derledik! 

Sanat Dönemleri Serisi: Enstalayson Sanatı

Enstalasyon sanatı, mekan ve sanatın iç içe geçerek bütünleştiği bir ifade biçimidir. Yaratıcı ve göz alıcı örneklerini sizler için derledik!

Edebi Sahne: Otomatik Portakal

Edebi Sahne'nin bu yazısında Otomatik Portakal'ı inceledik!

23 Nisan 1920: Millî Hakimiyet ve Çocuk Bayramı’nın Ortaya Çıkışı

İlk kez Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin kutlamaları ile başlayan ve 1981 yılında çıkarılan bir kanunla ''Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'' ismini alan 23 Nisan, sadece Türk çocuklarının değil dünya çocuklarının da önemli bir günü hâline gelmiştir.