Öykünün Öyküsü: Dünya ve Türk Edebiyatında Öykünün Değişimi ve Öykü Türleri

Editör:
Rabia Yeşil
spot_img

Gerçek ya da gerçekleşme ihtimali olan kurgusal olay ya da durumların anlatıldığı; serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşan türe öykü denir. Öyküyü “öykü” yapan ögeler: Öykü kişileri, anlatıda işlenen olay örgüsü, anlatının geçtiği mekân ve zaman, anlatıcı ve bakış açısı olarak sıralanabilir. Bu tür, zamanla içerik ve biçimsel olarak değişime uğramıştır. Bu yazıda, geçmişten günümüze öykünün dönüşümünü, Dünya ve Türk edebiyatına yansımalarını inceleyeceğiz.

Öykünün En Bilinen Örneği: Decameron

Boccaccio, İtalyan edebiyatında öne çıkan düzyazı yazarlarındandır. Decameron metni, yaşadığı çağı başarılı bir şekilde yansıtmaktadır. “Başyapıt sayılan Decameron’da, Ortaçağ edebiyatına özgü yapısal bir çerçeve çizilmiştir. Eser 1348-1353 yılları arasında yazılmış, dönemin öykücülüğünün en güzel örneklerini anlatır” (Balamir, 2019, s. 77).

Eserde 100 öykü bulunmaktadır. Anlatılanlar burjuva sınıfına hitap etmektedir. “Yapıtın çerçevesini oluşturan en başta yer alan ön söz kısmı ve ilk günün başında yer alan uzun bir giriş kısmı bulunmaktadır” (s. 79). Yazar, bu bölümleri aşk tecrübesinden faydalanarak oluşturmuştur. “Boccaccio’nun yapıtında yer alan öykülerin çıkış noktası genel olarak aşktır. Özellikle bu konuyu seçmesi de yine kendi hayatındaki tecrübeden kaynaklanmaktadır” (s. 79). Anlatılanların inandırıcılığı ile yazarın kendi hayat tecrübesinden faydalanması arasında bir ilişki kurulabilir.

Eserde sadece yazarın kendisi değil, on gencin on gün boyunca onar adet öykü anlattığı bilinmektedir. Balamir’e göre “on” sayısı rastgele seçilmemiş, yaşam ve kurgu arasında ilişki kurabilmek açısından önemlidir: “10 sayısı ile kurulan bu mekanik yapının açıklama kısımları büyük bir binanın temel direkleri gibidir, öyküler ise içerisinde gündelik yaşamın çok çeşitliliğinin yaşandığı bu binaların odaları gibidir” (s. 81). Boccaccio’nun Decameron’undaki öyküler, konuşmacının ön sözünü de içerdiğinden dolayı “öykü içinde öykü” bağlamında değerlendirilebilir.

Ayrıca kitabın içerisindeki her anlatı, bağımsız eser olarak düşünülebilir. Yapıtta sadece aşk konusu değil, neşeli ve hüzünlü durumlar gibi çeşitli konulara yer verildiği bilinmektedir. Konu işleyişi ve biçimsel bağlamda değerlendirildiğinde Decameron’un öykü türü için önemli bir eser olduğu söylenebilir.

Decameron, Giovanni Boccaccio

Fransız Edebiyatında Öykünün Olayı: Guy de Maupassant

Natüralizm akımına bağlı Fransız hikâye ve roman yazarı olan Guy de Maupassant, edebiyatta özellikle “öykü” türünde özgün yazınıyla varlık göstermiştir. Maupassant’ın tarzı, romanın yapısal özellikleriyle benzeşir. Onun öyküsünü oluşturan temel yapı “olay”dır.

Maupassant tarzı öykü, geleneksel yapıdan ayrı düşünülemez. Giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş bölümü onun için çok önemlidir, okuyucuyu bir nevi öyküye hazırlar. Öyküde yer alan kişilere bu bölümde dikkat çekilir. Gelişme kısmında öykü kişilerinin sorunları işlenir. Sonuç kısmında, gelişme kısmında işlenen sorunlara çözüm yolu önerilir. Yazar, çözüm yolunu kendisi sunduğundan okuyucunun sorun üzerine düşünme yükünü hafiflettiği söylenebilir. Bu durum, Maupassant tarzı öykülerinin okuyucunun yorumuna açık olmadığını gösterir.

Maupassant tarzı öyküyü diğerlerinden ayıran, ayrıntılardır. Bu ayrıntılara çevre ve mekân betimlemelerinde rastlanır. Maupassant öykülerinde “gözlem” önemlidir. Gerçek yaşamda gözlemlediği kişileri, olayları, mekânı ve zamanı göz önünde bulundurarak öykülerini yazdığı söylenebilir. Maupassant öykülerinin gerçekliği veya gerçeğe uygunluğu ile gözlem arasında bir ilişki kurulabilir. Yerellik, Maupassant için önemlidir.

Guy de Maupassant

Rus Edebiyatında Durum: Anton Pavloviç Çehov

“Eğer duvarda asılı bir tüfek varsa, o tüfek mutlaka patlamalıdır.” –Çehov

Çehov, Rus edebiyatının önemli yazarlarındandır. Özellikle tiyatro oyunları ve kısa öyküleriyle bilinmektedir. Çehov tarzı öyküde, Maupassant’ın aksine giriş ve sonuç bölümü yoktur. Gelişme kısmı okuyucu için önemlidir. “Okuyucu, öyküye gelişme bölümünde dahil olur” (Alpay, 2016, s. 155).

Öykülerinde Maupassant’dan farklı olarak insanı ön plânda tutar. “Çehov’da olaydan, konudan daha çok insan ön plândadır ve öykü onun psikolojisini yansıtır” (s. 155). Çehov tarzının “durum” öyküsü olarak anılmasının sebebi, olayın değil insanın olaylar karşısındaki durumunun ön plânda olmasındandır. Çehov, taşrada yaşamını sürdüren sıradan insanın yaşantısına yer verir. “Küçük insanlar, rütbe ve unvan karşısında ezilenler, toplumun her kesiminde var olan memurlar ve onların yaşantıları eserlerinin konusunu oluşturur” (s. 155).

Çehov’un öykülerinde yer verdiği her karakter, mekân ve betimlemenin bir anlamı vardır. Duvarda asılı olan tüfeği işlevine uygun kullanır. Çehov, Maupassant gibi okuyucuya öykünün sonuç kısmında sorunlara çözüm önerisinde bulunmaz. Bu durum, Çehov’un öykülerinin sonunun genel olarak okuyucunun yorumuna açık olduğunu gösterir.

Anton Pavloviç Çehov

Öykünün Türk Edebiyatındaki Öyküsü 

“Anlatmaya bağlı metinler” başlığı adı altında incelenen öykü türünün ilk örnekleri destanlardır. Her toplumun kendi kültürü ve hayal gücüyle oluşturduğu bu geleneksel anlatılar Türk toplumunda da vardır ve dönemin kurgusal anlatı ihtiyacını karşılar niteliktedir. Bu anlatılar geçmişten günümüze ulaşmıştır. “Nitekim okuma ve yazmanın yaygın olmadığı kavmî dönemde köy ve kasabalarda ozan ve aşıklar, kopuz ve saz eşliğinde söyledikleri aşk öykülerini, destanları ve geleneksel anlatma formlarına göre düzenlenmiş serüven ağırlıklı öyküleri sözlü olarak ve halkın ilgisinin canlılığı ölçüsünde günümüze kadar taşımışlardır” (Gündüz, 2009, s. 764).

Geleneksel Türk halk anlatılarının halk ve saray çevresine göre şekillendiği söylenebilir. Bu anlatılar üç farklı kaynaktan beslenir: Eski Türk gelenekleri, İslâm geleneği ve Hint-İran öyküleri. Halk çevresine göre şekillenen ürünlerin başında, eski Türk geleneklerinden beslenen Dede Korkut Hikâyeleri gelir. Tahir ile Zühre İslâm geleneğinden; Kelile ve Dimne Hint-İran geleneğinden beslenen anlatılara örnek verilebilir. Mesnevî nazım biçiminde yazılan ürünler, saray çevresine göre şekillenen anlatılardır. Bu öyküler, “Klâsik biçimleriyle değişik sanatçılar tarafından her dönemde işlenmiş benzer konulardır” (s. 765). Leylâ vü Mecnûn, Yusuf u Züleyhâ bu öykülere örnek gösterilebilir. Gündüz’e göre bu iki mesnevinin birçok şair tarafından işlenmesi ve konuların tekrar etmesi, dönemin sanat anlayışına dair ipuçları da verir.

Öykü türü modern dünyada değişime uğramış, Türk edebiyatında da etkileri görülmüştür. Olay kavramının ön plânda olduğu yazın olan Maupassant tarzının Türk edebiyatında öne çıkan isimleri Ömer Seyfettin ve Refik Halid Karay; durumun ön plânda olduğu Çehov tarzı öykünün en bilinen temsilcileri ise Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal’dır.

Küçürek öykü, yalnızca bir âna odaklanan ve okuyucuda şok etkisi yaratabilecek türdür. Ferit Edgü, küçürek öyküyü “yalnızca bir ânın saptaması olan öykücükler” (Edgü, 1997, s. 38). olarak tanımlamaktadır.

Oktay Yivli “Modern Türk Öyküsünde Alt Türler” adlı makalesinde, öykü türlerini on alt başlıkta incelemiştir: “Mizahî, teatral, portre, dramatik, röportaj, mektup, anı / günlük, tezli, melodramatik ve gotik öykü” (Yivli, 2016, s. 85).

Öykü, türsel olarak Dünya ve Türk edebiyatında zaman içinde değişime uğramıştır. Postmodernizm, roman türünü etkilediği gibi öykü türünü de etkilemiştir. İlginçtir ki edebiyatta postmodern roman türünden bahsedilir ancak öyküde durum farklıdır. “Postmodern ögeler barındıran öykü” başlığı altında incelenmektedir.  Bu durum, öykünün romana göre daha kısa olması ya da geleneksel anlatının özelliklerinden kopamayışıyla birlikte düşünülebilir.

 

Kaynakça 

Alpay, İmge. “Anton Çehov’un Kısa Öykücülüğü”, International Journal of Social Sciences and Education Research. 2/1 (2016) 153-161.

Balamir, Ebru. “Giovanni Boccaccio’nun Decameron Adlı Eserinde Yapısal Çerçeve”, Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi. 6/5 (2019), 77-83.

Edgü, Ferit. “Çok Kısa Öyküler… Öykücükler”, İstanbul: Adam Yayınevi, 38-39, 1997.

Gündüz, Osman. “Geleneksel Anlatma Formlarından Çağdaş Romana”, Turkish Studies. 4/1 (2009) 763-798.

Yivli, Oktay. “Modern Türk Öyküsünde Alt Türler (1890-1950)”, Erdem İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi. 70 (2016) 85-103.

 

 

 

spot_img

2 YORUM

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Love Bombing Kavramının Chuck Bass ile Eşleştirilmesi

Chuck Bass'in Blair'e yaptığı aşk bombardımanının gerçek aşk değil de manipülasyon olması.

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Editor Picks