Otoriter Rejimlerde Sanat ve Sansür

Editör:
Esmanur Göçmen Onay
spot_img

Sanat, estetik kaygılarla yalnızca güzeli yaratma çabası değildir, aynı zamanda toplumsal hafızayı kayıt altına alan, en baskıcı dönemlerde bile sessizliği kullanabilen bir araçtır. Tarih boyunca otoriter rejimlere baktığımızda otoriter rejimler, sanatı denetim altına almaya ve yok etmeye çalışmışlardır. Çünkü otoriterleşmiş rejimlerdeki iktidarlar, sanatın bir tablodan ya da bir şarkı sözünden daha fazlasını olduğunu her zaman biliyorlardı. Sanatın halkların ortak dertlerini, acılarını ve umutlarını yeniden kuran, dile getiren bir araç olduğunu sanatçılardan daha çok farkındaydılar.

Kuramsal olarak baktığımızda Antonio Gramsci’nin “hegemonya” kavramı bize önemli bir açıklama sunar. Egemen ideolojiler, kültürel alanı da kapsayarak toplumsal rızayı inşa etmeye çalışırken sanat, bu hegemonik alanın dışında alternatif söylemler ve hafıza alanları yaratır. Sansür, sanatın hatırlatıcı ve dönüştürücü gücünü kırmayı hedeflemektedir ancak sanatçılar, dolaylı anlatım, alegori, metafor ve semboller kullanarak bu baskıyı arkalarında bırakır ve yeni iletişim kanalları üretirler.

Sanat ve sansür ilişkisi, yalnızca bireysel ifade özgürlüğünü kısıtlama tartışmasından ibaret değildir. Bunun ötesinde, toplumsal hafızanın inşası, korunması ve kuşaklar arası aktarımı açısından kritik bir öneme sahiptir. Türkiye, Latin Amerika, Portekiz, İspanya ve Yunanistan gibi birçok ülkedeki sansür örnekleri, sanatın baskı karşısında suskun kalmadığını, aksine yeni biçimler, yeni diller ve yeni direniş yöntemleri üreterek toplumsal belleği canlı tuttuğunu ortaya koymaktadır.

Latin Amerika: Şili ve Arjantin’de Sansür ve Direniş

Flickr.com-Victor Jara

1970’lerde Latin Amerika’da ardı ardına kurulan askeri rejimler, yalnızca siyasi muhalefeti denetim altına almamış, kültürel ve sanatsal alanı da sıkı bir denetim altına almıştır. Şili’de 1973’te gerçeklesen Pinochet darbesi, kültürel üretime ağrı sansürler getirmiştir. Tiyatrocular, yazarlar, müzisyenler ve ressamlar sürgün edilmiş ya da susturulmuştur. Tüm bu baskılara rağmen sanatın toplumsal hafızadaki gücü yok edilememiş aksine sembolik bir ifade alanı yaratmıştır.

Victor Jara, bu dönemin en önemli isimlerinden biridir. Te Recuerdo Amanda  ve Manifiesto gibi şarkıları, işçilerin yaşam mücadelesini ve özgürlük umudunu anlatarak toplumsal belleğe kazınmasını sağlamıştır. Jara, Pinochet darbesi sırasında Santiago stadyumunda tutuklanmış, bir çok işkence görmüş ve katledilmiştir. Ellerinin kırılmasına rağmen şarkı söylemeye devam etmesi, baskıya karşı sanatın güçlü direnişinin bir sembolü haline gelmiştir.

E-skop.com – “Şili Halkının İlk Golü”. Roberto Matta’nın, Ramona Parra Tugayı’yla birlikte, Santiago’nun en yoksul semtlerinden biri olan La Granja’da, halka açık bir havuza yaptığı mural. “Gol”, Salvador Allende’nin seçimden zaferle çıkmasına atıfta bulunuyordu. Kaynak: radio.uchile

Arjantin’de 1976 darbesiyle Jorge Videla’nın başını çektiği cuntalar, sanatı ve kültürel alanı sıkı yönetime almayı başarmıştır. Bu dönemde Mercedes Sosa, sesiyle yasaklanan konulara tepki çekmiştir. Solo le pido a Dios ve Todo Cambia gibi şarkılar ile diktatörlüğün yasakladığı adalet ve barış özlemini dile getirmiştir. 1979’da konser sırasında göz altına alınan Sosa, ülkeden sürülmüştür. Sürgün sırasında bile halkın sesi olmayı sürdürmüştür.

Mural (duvar resmi) hareketi de Latin Amerika’daki direnişin özgün bir örneğidir. Gece boyu yapılan muhalif duvar resimleri, ertesi gün hızlıca yok edilse de fotoğraflarla belgenip çoğaltılarak sansürün ömrünü kısaltmıştır. Sanat, baskıya rağmen mekanı ve hafızayı işgal etmeyi sürdürmüş ve susturulamamıştır.

Portekiz: Estado Novo ve 25 Nisan Devrimi

25 Nisan Devrimi birgun.net

1933’ten 1974’e kadar süren Avrupa’nın en uzun ömürlü otoriter yönetimlerden birine biri olan Estado Novo rejimi, Portekiz tarihinde karşımıza çıkmaktadır. Antonio de Oliveira Salazar liderdiğinde şekillenmiş olan bu rejim, sanatı sıkı bir sansür rejimi ile denetlemiştir. O dönemde yaşamış tüm sanatçıların eserleri, Ulusal Propaganda Sekreterliği (SPN) tarafından incelenerek “ahlaki ve milli değerler” ölçüsüne göre onaylanıyor ve sansürleniyordu.

Modernist ressam Maria Helena Vieira Da Silva‘nın eserleri “Portekiz ruhunu yansıtamadığı” gerekçesi ile uzun yıllar boyunca ülkesinde sergilenememiştir. Şair ve yazar olan Jose Saramago’nun ilk kitapları sansür komisyonları tarafından kısmen engellenmiş, uzun süre yayınevi bulmakta zorlanmış ve geçimini gazetecilik ile sürdürmüştür.

En çarpıcı örneklerinden biri ise Zeca Afonso’nun “Grandola, Vila Morena” şarkısıdır. Şarkının sözlerinde “Halk kimin buyruğuyla yönetiliyor? Grândola, kara toprak, eşitliğin kenti” gibi ifadeler vardı. Şarkı, açıkça devleti hedef almıyordu, dayanışma ve eşitlik mesajı veriyordu. Bu nedenle sansür komisyonu tarafından tehlikeli görülmedi. Fakat 25 Nisan 1974 sabahı, bu şarkı radyoda çalındığında Portekiz’de diktatörlüğe karşı askerî ayaklanmanın başladığını haber veren parola oldu. Bu, sanatın toplumsal hafızada nasıl devrimci bir tetikleyiciye dönüşebileceğinin en somut örneğidir.

Devrimden sonra Portekiz’de “Nisan Şarkıları” adıyla toplanan albümler çıktı; bu albümler, sadece devrim günlerinin ruhunu korumakla kalmadı, aynı zamanda diktatörlüğün yasakladığı değerleri halka açıkça anlatan bir kaynak oldu.

Portekiz’de yaşanan bu otoriter rejim ve sonrasında bu rejime karşı yapılan devrim, sansürün baskıya rağmen artmasına rağmen sanatçıların bir yol bularak mesajlarını topluma ulaştırabileceklerine hatta bu mesajların tarihinin seyrinin değiştirebileceklerine birer örnek olmuştur.

Türkiye: 12 Eylül 1980 Darbesi Sonrası ve Günümüze Kadar Uzanan Sansür ve Direniş

kolajart.com- Yüksel Arslan-Kapital,1970

Türkiye’de sansür, 12 Eylül Darbesiyle beraber sistematik ve yaygın bir biçimde görülmeye başlanmıştır. Darbe sonrasında gerçekleşen sıkı yönetim dönemi, yalnızca siyasi hayatı değil, edebiyattan tiyatroya, müzikten sinemaya her alanı etkilemiştir. 23.677 kitap, 2.151 broşür ve 937 dergi toplatılmış, Nazım Hikmet’in şiirleri, Orhan Kemal ve Hasan Hüseyin Korkmazgil’in kitapları uzun yıllar yasaklı kalmıştır.

Bu dönemde sanatçılar mahkemelerde yargılanmış, bazıları sürgüne gitmek zorunda kalmıştır. Cem Karaca, “Tamirci Çırağı” ve “1 Mayıs” gibi şarkıları nedeniyle “komünizm propagandası yapmak” suçlamasıyla vatandaşlık çıkartılmış ve ancak 1987’de Türkiye’ye geri dönebilmiştir. Grup Yorum, ilk albümleri Sıyrılıp Gelen (1987) ile sansürle tanışmıştı. Halk konserlerinden vazgeçmeyerek yasaklara karşı sanatını korumaya devam etmeye çalışmıştır. Günümüzde hala Spotify gibi platformlarla bu sansüre maruz kalmaya, grup üyelerinin tekrarda tutuklatılmasına ve konserlerinin çoğu zaman polis müdahaleleri ile dağıtılmasına tanık olmaktayız.

Sanat ve Sansür haberturk.com

Tiyatroda Ferhan Şensoy, “Güle Güle Godot” gibi oyunlarında doğrudan slogan atmak yerine kara mizah ve sembolizmle iktidara eleştirel bir yaklaşım söz konusu olmuştur. Metin Akpınar ve Zeki Alasya ikilisi, “Deliler” ve “Yasaklar” gibi taşlama dolu eserlerle sansür dönemindeki atmosferi sahneye taşımışlardır. Yasaklı kasetlerin gizlice çoğaltılması, küçük sahnelerde yapılmaya çalışılan oyunlar ve gece vakitleri düzenlenen halk konserleri, bu sansür döneminin toplumsal hafızayı yok etmesini engellemiştir.

Zaman içerisinde sansürün biçimin değiştiğini; yöntemler ve araçların yenilendiğini görmekteyiz. Günümüzde de konser iptalleri, festival yasakları, sosyal medyada hedef göstermeler ve mahkemelere taşınan sanat eserleri, sanat üzerindeki baskının sürdüğünü açıkça göstermektedir.

Zaman içerisinde değişen sansür biçimlerine bir örnek de, sansürün teknolojiye ayak uydurması diyebiliriz. Spotify’ın Türkiye’den çekilmeyi değerlendirdiğine dair haberler, dijital platformların da politik baskının hedefi haline geldiğini göstermektedir. Bu gelişme, sansürün artık sadece kitap toplatma ya da konser iptali gibi klasik yöntemlerin ötesinde dijital platformlar üzerinden de toplumsal belleğe müdahale edildiğini ortaya koymaktadır.

Ortak Stratejiler, Farklı Coğrafyalar

e-skop.com – BRP mürali, 1970. Pinochet döneminde yok edilmiştir. Kaynak: David Craven, Art and Revolution in Latin America, 1910-1990, s. 165.

Türkiye, Portekiz, Latin Amerika; coğrafi olarak farklı, tarihsel bağlamları birbirinden ayrı olarak görünse de sanatın sansür karşısında geliştirdiği direniş biçimlerinin nasıl benzeştiğini açıkça ortaya koymaktadır.

İncelediğimiz ülkelerde otoriter rejimler, sanatın toplumsal belleği diri tutma ve toplumu harekete geçirme potansiyelini bir tehdit olarak görmüş; yasaklamalar, sürgünler, toplatma kararları ve baskılar ile bu potansiyeli kontrol altına almaya çalışmışlardır. Ancak sanatçılar, doğrudan bir şeylerin yasak olduğu yerde metafor, mizah veya sembolü etkili bir biçimde kullanmayı başarmışlardır.

Farklı dönemlerde ve coğrafyalarda ortaya çıkan otoriter rejimler, sanatı ve sanatçıyı susturmaya çalışsa da sanat her defasında yeni yollar ve diller bularak toplumsal hafızayı yaşatmayı sürdürmüştür. Sanat, sansür karşısında susmak yerine hatırlamayı, hatırlatmayı ve çoğaltmayı seçmiş; baskının tam da hedef aldığı yerde bir direniş alanına dönüşmüştür.


Kaynakça

Baykal, K. C. (2021). TRT yayınlarının hukukî denetimi: Geçmişten günümüze bir inceleme. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 2021(56), 103–120. https://doi.org/10.47998/ikad.988382

Deaparax. (2020, April 25). Grândola Vila Morena y el error que la hizo famosa. https://deaparax.com/2020/04/25/grandola-vila-morena-y-el-error-que-la-hizo-famosa/

Hey! Hey! Tiyatro. (n.d.). Güle güle Godot. https://heyheytiyatro.com/gule-gule-godot/

JPN-UP-PT. (2012, April 22). 25 de Abril: Uma revolução ao comando dos microfones. https://www-jpn-up-pt.translate.goog/2012/04/22/25-de-abril-uma-revolucao-ao-comando-dos-microfones/?_x_tr_sl=en&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=tc

Kolaj Magazine. (2019, December 16). Selin Kandemir: 12 Eylül 1980 sonrası Türkiye’de sanat ortamı. https://kolajart.com/wp/2019/12/16/selin-kandemir-12-eylul-1980-sonrasi-turkiyede-sanat-ortami/

Şirin, T. (2020, December 18). Türkiye’de düşüncenin tutsaklığı 2 – İfade özgürlüğünün yeşili. Tekin Yayınevi.

ThoughtCo. (n.d.). Cultural hegemony. https://www.thoughtco.com/cultural-hegemony-3026121

e-skop. (n.d.). Sanat, özgürlük, Silinin Devrimci Mural Tugayları. https://www.e-skop.com/skopbulten/sanat-ozgurluk-silinin-devrimci-mural-tugaylari/2638

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Keşfetmemiz Gereken Yazarlar: Truman Capote

Başarı ve parıltılı bir hayatın ardında yalnızlığını saklayan bir deha. Zamansız eserleri ile Truman Capote.

Love Bombing Kavramının Chuck Bass ile Eşleştirilmesi

Chuck Bass'in Blair'e yaptığı aşk bombardımanının gerçek aşk değil de manipülasyon olması.

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Editor Picks