Otomatik Portakal’ın Alex’i: Bir Anti-Kahramanın Oluşumu

Ece Solmaz
Ece Solmaz
𝙄 𝙡𝙤𝙫𝙚 𝙩𝙝𝙚 𝙬𝙖𝙮 𝙩𝙝𝙚 𝙬𝙤𝙧𝙡𝙙 𝙝𝙖𝙨 𝙖𝙜𝙚𝙙 𝙢𝙚.
spot_img
Editör:
Öykü Karaderili
spot_img

Anthony Burgess‘in Otomatik Portakal adlı romanı, okuyucuları kitabın daha ilk sayfalarından itibaren şiddetin gerçekliğiyle sert bir şekilde sarsıyor.  Sokaklardaki saldırıları gündelik hayatın sıradan bir parçası gibi sunan baş karakterimiz Alex, yalnızca on beş yaşında bir genç olmasına rağmen dehşet verici bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Ancak hikaye ilerledikçe, bu korkunç karakter zamanla farklı bir boyut kazanıyor. Alex’in açısından şiddetin doğasını, özgür iradeyle olan ilişkisini ve insan olmanın anlamını sorgulamaya başlıyoruz. Romanın sonunda ise, tüm korkunçluğuna rağmen, Alex’i bir anti-kahraman olarak değerlendirme noktasına geliyoruz. Gelin, nasıl olduğunu birlikte inceleyelim.

Nadsat Dili

Otomatik Portakal (1971) | onedio.com

Alex‘in hikâyesi daha ilk sayfalardan bizleri sert bir şekilde yakalar. Alex ve grubunun akşamı süt içerek başlar ve giderek daha karanlık bir hal alır. Grubun üyeleri Pete, Georgie ve Aptalof, Alex’in liderliğinde akşamı yaşlı bir adama saldırı, hırsızlık, bir çifti dövmek ve cinsel saldırıda bulunmak gibi olaylarla geçirir. Evine zorla girdikleri kadın ve kocasına yaptıkları bile Alex’i kolayca “saf kötü” bir karakter olarak etiketlendirebilir. Ancak Burgess, Alex’i bize yalnızca suçlu ya da canavar olarak sunmak istemez. Çünkü Alex, işlediği şiddetin ötesinde, klasik müziğe duyduğu tutkusu ve konuşma tarzı ile bizlere hem dehşeti hissettirir hem de dikkatimizi çekmeyi başarır. Alex’i tamamen kötü bir karakter olarak göstermekten uzaklaştıran ilk unsur, ”nadsat” adı verilen, Rusça ile İngilizcenin karışımı olan bir argo dil kullanmasıdır. Burgess, bu dili Otomatik Portakal için özel olarak yaratmıştır. Nadsat sayesinde, olayları doğrudan anlatmak yerine bir perde görevi görür; böylece şiddeti bize doğrudan değil, uzak ve yabancılaştıran bir biçimde aktarır. Böylece, bu kafa karıştırıcı dil ile hem yaşanan korkunç olayları bizden uzak tutar hem de Alex’in bir anti-kahraman olarak görülmesine katkıda bulunur.

Ludovico Tekniği

Otomatik Portakal (1971) | imdb.com

Alex‘in grubu ondan sıkılmaya başlamıştır ve başka bir olaylı gecede ona ihanet edip Alex’in polislere yakalanmasına neden olurlar. Hapse giren Alex, burada iki yıl boyunca sürekli şiddete maruz kalır, dövülür ve saldırıya uğrama tehdidi altında yaşar. Bu da bizde bir tür dengelenme, hak ettiğini bulma hissi yaratır. Daha sonra Alex, kilisede çalışmaya başlar ve İncil’e olan ilgisiyle üzerine dikkatleri çeker ve onu yavaşça kitabın ilk bölümündeki korkunç eylemlerinden uzaklaştırmaya başlar. Daha sonra, hücre arkadaşının ölümünden sorumlu tutulunca, hükümet tarafından ”Ludovico Tekniği” adlı deneysel bir programa ilk olarak seçilir. Burada Alex, birçok iğne ve şiddet dolu rahatsız edici filmlere maruz bırakılır. Deneyin amacı, saldırganlığı ve şiddet eğilimini ortadan kaldırmaktır ve işe yarar. Alex, bu süreçte hem fiziksel hem de zihinsel olarak değişmeye başlar. Artık şiddet izlediğinde ya da düşündüğünde midesi bulanır, kusmak ister. Ancak bu değişim onun kendi seçimi değildir, zihni buna şartlandırılmıştır. Bu noktada kitabın ana fikri olan gerçek iyiliğin özgür iradeden gelmesi gerektiğini ortaya koyar. Alex, tamamen iyi biri değildir, yalnızca programlanmıştır. Artık onun ”saf kötülüğü” değil, maruz kaldığı koşullar sorgulanır. Eskiden şiddet uygulayan Alex, şimdi bir tür şiddet kurbanıdır. Deney boyunca yaşadığı eziyet ve hükümetin kobay faresi haline gelmesi, onu bir canavardan çok trajik bir karaktere dönüştürür ve onu gözümüzde bir anti-kahraman olarak görme yoluna başlatır.

Özgür İrade

Otomatik Portakal (1971) | oscarchamps.com

Ludovico Tekniği‘nden sonra Alex özgürlüğüne kavuşur. Ancak bu özgürlük yalnızca fiziksel anlamdadır, çünkü onu insan yapan özgür iradesi elinden alınmıştır ve hiçbir şey eskisi gibi değildir. Alex, artık hem zararsız hem de savunmasızdır. Eski kurbanları ondan intikam almak ister; hatta eski arkadaşları onu dövüp sokakta bırakır. Alex’in bu savunmasız hali, onunla empati kurmamıza neden olur. Bir eve sığınır, ancak evin sahibi F. Alexander, önce onu tanımaz; ancak Alex, kitabın başında kendisine ve karısına saldırdığı adam olduğunu anlar. Alexander, Alex’i devlete karşı bir öfke göstergesi olarak kullanmak ister ama Alex artık başkaları tarafından sömürülmek istemez. Alex, nadsat dilinde konuşmaya başladığında Alexander kim olduğunu anlar ve onu bir odaya kapatır ve yüksek sesle klasik müzik çalarak işkence eder. Bu sahnede hem Alexander’ın intikamını anlarız, hem de Alex’e acırız, çünkü artık o da bir zamanlar kendisinin acımasızca davrandığı kurbanlarına dönüşmüştür: çaresiz ve savunmasız. Alex, dayanamayarak kendini pencereden atar ve kendisini hastanede bulur. Gördüğü rüyaların etkisiyle eski benliğine, özgür iradesiyle kötülüğü seçen kişiliğine geri döner ve bizlere iç karartıcı bir umutsuzluk verir.

Büyümek

Otomatik Portakal (1971) | johncazale.blogspot.com

Alex, hastaneden çıkınca kendine yeni bir grup kurar. Tekrar beraber süt içerler, sokaklarda gezerler ve insanlara saldırırlar. Ancak bu sefer Alex sıkılmış hisseder. İçindeki şiddet isteği gitmiştir ve klasik müzikten eskisi gibi haz almaz. Kitabın sonunda Alex, bir çocuk sahibi olmayı ister; hatta cebinde gazeteden kestiği bir bebek fotoğrafı taşır. Bu, derin bir değişimin göstergesidir. Artık yalnızca devletin şekillendirdiği bir ürün değil, kendi doğal büyüme sürecinde ilerleyen ve olgunlaşan bir insandır. Böylece Burgess, gerçek değişimin ancak zamanla, bireyin içinden gelen bir dönüşümle mümkün olduğunu gösterir. En önemli anlardan biri de Alex’in ilerideki olası oğlunu düşünmesi ve onun kendisini dinlemeyeceğini bilmesidir. Hayatın doğasının bir parçası olarak gençlerin bazı şeyleri ancak kendi hatalarını yaşayarak öğrenebileceğinin farkındalığını yaşar ve artık genç olmadığını, değiştiğini anlar. Bu son değişim, Alex’in karakterinde köklü bir dönüşüm noktasıdır ve onu tam anlamıyla bir anti-kahraman karakter haline getirir.

Kaynakça

Burgess, Anthony. Otomatik Portakal. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür. 2023.

Öne Çıkan Görsel Linki.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.

Yusuf Atılgan’ın Evreninde 5 Farklı Tema

Yusuf Atılgan’ın metinlerinde yalnızlık, yabancılaşma, aidiyetsizlik, bastırılmış arzular ve bitmeyen bir arayış birbirine karışır.