Osmanlı haremi, dışarıdan bakıldığında yalnızca padişahın mahrem alanı gibi görünse de, imparatorluğun en gizli ve aynı zamanda en güçlü merkezlerinden biriydi. Kelime anlamı olarak “Mahrem” anlamına gelen harem, İstanbul’un fethi sonrası Fatih Sultan Mehmed tarafından saray düzenine katıldı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise Hürrem Sultan‘ın etkisiyle Eski Saray’dan Topkapı Sarayı’na taşınıp hanedanlığın kaderiyle bütünleşti.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Gizli Merkezi

Harem teşkilatı, padişahın ailesini ve hanedanın devamını güvence altına alan, sıkı kurallarla işleyen ve imparatorluğun siyasi yapısında doğrudan pay sahibi olan devasa bir kurumdu. Buraya getirilen cariyeler küçük yaşta eğitime alınır, dini bilgilerden müziğe, el işlerinden saray adabına kadar hemen her konuda yetiştirilirdi. Bu sayede yalnızca padişaha sunulan kadınlar olmaktan çıkıp, gerektiğinde devlet adamlarının eşleri veya imparatorluğun farklı kademelerinde etkili olan figürler haline gelirlerdi.
Ayrıca, harem yalnızca kadınların dünyası değildi. Harem’in güvenliğinden ve işleyişinden sorumlu olan harem ağaları, özellikle Kızlar Ağası, sarayın en güçlü figürlerinden biriydi. Gerekli eğitimleri aldıklarında sadrazam ve şeyhülislamdan sonra sarayın en yetkin isimleri olurlardı. Harem ağalarının taşıdığı bir mesaj, kimi zaman devlet işlerinin seyrini değiştirecek kadar önemliydi.
Bu güç, yalnızca kadın sultanların yükselişinde değil, devlet adamlarının konumlarında ve şehzadelerin kaderlerinde de rol oynadı. Harem ağalarının taşıdığı mektuplar, taht varislerine yönelik karalamalar ve şehzadeleri için kıyasıya mücadele eden kadın sultanların hamleleri, haremi mahrem bir alan olmaktan çıkarıp Osmanlı İmparatorluğu’nun kara kutusu haline getirdi.
Dönemin Gözde Merkezi

Çağının en çok konuşulan merkezlerinden biri olan Osmanlı haremi, imparatorluğun sınırlarını aşarak Avrupa’nın merak odağına dönüştü. Haremde olup bitenler kimi zaman belgelerle kimi zaman da söylentiler ve efsanelerle tarihe geçti. Batılı elçiler, seyyahlar ve gözlemciler, nam salmış sultanların hikayelerini öğrenmek ve onları kendi dünyalarına aktarmak için adeta sarayı gözlüyordu. Lady Mary Wortley Montagu‘nun 18. yüzyılda Osmanlı’da bulunduğu sırada harem ve konak ziyaretlerine dair mektupları, haremi içeriden anlatan en güvenilir kaynaklardan bir tanesi.
“…Üç basamakla yükseltilmiş, ince İran halılarıyla örtülü divanda, beyaz saten yastıklara yaslanmış halde Kethüda Hanımı Fatıma oturuyordu. Ayaklarının dibinde, elmaslarla bezenmiş, melek kadar güzel iki küçük kızı vardı. Ancak onların güzelliği bile Fatıma’nın ihtişamı yanında anılmaya değmezdi. Böylesine muhteşem bir güzelliği hayatımda görmemiştim… Fatıma’nın ayak ucunda yirmi kadar cariyesi diziliydi; hepsi ince ipek giysiler içinde, antik resimlerdeki periler gibi görünüyordu. Onlara işaret etti ve müzik eşliğinde dans başladı.”
Osmanlı Hareminde Yaşanan Güç Savaşları
Hürrem Sultan

“Kadınlar Saltanatı” denildiğinde akla ilk gelen isim kuşkusuz Hürrem Sultan‘dır. Saraya sonradan girmesine ve halkın gözdesi Şehzade Mustafa‘ya rağmen, Kanuni Sultan Süleyman’ı etkisi altına alarak herkesin mesafeli yaklaştığı Şehzade Selim‘i tahta çıkardı ve tarihin en tartışmalı hamlelerinden birine imza attı.
Yalnızca Şehzade Mustafa’nın değil, Veziriazam İbrahim Paşa ve Kara Ahmed Paşa‘nın katledilmelerinde yine Hürrem Sultan’ın parmağı vardı. Bu süreçte en önemli dayanağı, kızı Mihrimah Sultan‘ı kendisinden yirmi iki yaş büyük Rüstem Paşa ile evlendirmesiydi. Bu evlilik, Hürrem’in sarayda kurduğu siyasi ağın temelini oluşturdu.
Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa’nın hedefi Şehzade Bayezıd‘ı tahta çıkarmaktı. Ancak işler beklendiği gibi gitmedi. Konya Şehzadeler Muharebesinde Şehzade Bayezıd, öz kardeşi Şehzade Selim’e mağlup oldu ve taht 1556 yılında Sarı Selim’in oldu. 1558 yılında vefat eden Hürrem Sultan ise valide sultanlık makamına ulaşamadı.
Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa’nın büyük planı kısmen sonuçsuz kalırken, Hürrem Sultan’ın entrikaları Osmanlı tarihinde hala tartışılan bir dönemin kapılarını araladı.
Taşlıcalı Yahya‘nın Şehzade Mustafa için yazdığı mersiye:
“Meded, meded! Bu dünyanın bir tarafı yıkıldı. Çünkü ecel eşkıyaları Mustafa Han’ı yakaladılar ve boğdular. Onun güneş gibi parlak yüzü battı ve düzen bozuldu. Osmanoğullarını hile ile günaha soktular.”
Kadın şair Nisayi ise yazdığı mersiyede Hürrem Sultan için “Rus cadısı” ifadesini kullanmıştı.
Kösem Sultan

Osmanlı tarihinde en çok konuşulan kadın sultanlardan biri de Kösem Sultan‘dır. Genç yaşta saraya getirilen ve kısa sürede Sultan I. Ahmed‘in gözdesi olan Kösem, zekası ve stratejik hamleleriyle Valide Sultan olarak haremin en güçlü makamının sahibi olmuştu.
Venedik elçisi Simon Cantarini onun için şöyle demişti: “Güzel, kurnaz, birçok yeteneği olan, mükemmel şarkı söyleyen, I.Ahmed’in çok sevdiği, ama devlet işlerini konuşmayacak kadar dikkatli davrandığı bir haseki.”
IV. Murad ve İbrahim dönemlerinde, padişahların yaşının küçük olması Kösem’in güçlenmesindeki en büyük etkendi. “Naibe-i Saltanat” unvanıyla, yani devletin fiili yöneticisi sıfatıyla alınan kararlarda kilit rol oynuyordu. Yeniçeri ağalarıyla, saray bürokrasisiyle ve şeyhülislamlarla kurduğu dengeler sayesinde imparatorluğun kaderinde söz sahibi oldu. Bu nüfuz, kimi zaman şehzadelerin hayatına dahi yön verdi.
Fakat bu güç zaman geçtikçe kontrolden çıkıyordu. Şehzadeler, padişahlar değişmesine rağmen Kösem Sultan gücünü bırakma niyetinde değildi. Gelini Turhan Sultan‘ın ortaya çıkışı yeni bir rekabeti doğurdu. İki kadının çatışması, haremin en kanlı olaylarından biriyle sonuçlandı. 1651 yılında Kösem Sultan sarayda işkence görerek ve boğdurularak katledildi. Bu dramatik ölüm, haremdeki güç savaşlarının ne kadar ileri gidebileceğini gösterdi.
Yaptığı yardımlar ve hayır işleriyle de tanınan Kösem Sultan’ın öldürüldüğü gece, on bin yoksulun aç kaldığı söylenir. Ayrıca saray erkânı üzerindeki etkisi, Turhan Sultan’ın harem ağaları ile uzun yıllar sürecek mücadelesine zemin hazırlamıştır.
Turhan Sultan

Henüz on iki yaşında Kösem Sultan’ın himayesine verilen Hatice Turhan Sultan, ilerleyen yıllarda Sultan İbrahim’in hasekisi ve IV. Mehmed‘in annesi oldu. Valide sultanlık döneminin ilk yılları Kösem Sultan’ın gölgesinde geçse de harem ağalarının desteğiyle Kösem Sultan ve onun taraflarını saf dışı bırakmayı başardı.
Yaklaşık beş yıl boyunca Osmanlı’yı fiilen idare eden Turhan Sultan “Kadın Padişah” olarak anıldı. Ancak 1656 yılında çıkan Vaka-i Vakvakiye sırasında yeniçerilerin hedefinde o da vardı. İsyancılar birçok devlet adamının yanında Turhan Sultan’ın da kellesini istediler. Turhan Sultan, bu isyandan sadrazamlığa atadığı Köprülü Mehmed Paşa sayesinde kurtuldu.
Geçmişteki birçok kadın sultanın aksine, gücünü sınırsızca kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak yerine onu doğru bir şekilde yönlendirmeyi seçti. Devlet işlerini Köprülü’ye bıraktıktan sonra valide sultanlık makamını sürdürmeye devam etti. Hayır işleriyle, imparatorluk lehine attığı adımlarla ve ölçülü tavırlarla övgü topladı. Hem “Kadın Padişah” olarak hem de “Kadınlar Saltanatı” dönemini sonlandıran sultan olarak tarihe geçti.
Okurken sıkılmadığım aksine keyif aldığım nadir yazılardandı. Eline ve emeğine sağlık.