Osman Hamdi Bey, hepimiz onu Kaplumbağa Terbiyecisi isimli eseri ile tanıyoruz. Hiç diğer eserlerini inceleme fırsatınız oldu mu? Peki, eserlerine baktığımızda bizi zamanda büyülü yolculuğa çıkaran Osman Hamdi Bey kimdir?
Osman Hamdi Bey’in Hayatı ve Sanatçı Kişiliği

30 Aralık 1842 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Osman Hamdi Bey dönemin Sadrazamı İbrahim Edhem Paşanın oğludur. Ailesinin desteği ile çok yönlü bir kişilik olarak yetişen Osman Hamdi Bey’in resim sanatı ile tanışması 1857’de Paris’e hukuk eğitimi için gitmesi ile başlar. Bu sırada arkeoloji, resim sanatı gibi alanlara ilgisini ve yeteneğini fark eden Osman Hamdi Bey 12 yıllık Paris yaşantısı sırasında dönemin ünlü oryantalist ressamları Boulanger ve Jean-Leon Gérôme’nin atölyelerinde eğitim alır. Eserlerinde ve Jean-Leon Gérôme’nin etkisi hissedilse de kendi üslubunu oluşturarak Türk resim sanatına yön veren eserler bırakmayı başarmıştır. Eserlerine baktığımızda adeta bir renk ve desen cümbüşü için kaybolup dönemin Osmanlı’sında kendimizi buluruz.
Sanatçı kişiliğinin yanı sıra iyi bir devlet memuru olan Osman Hamdi, 1869 yılında İstanbul’a geri dönmüş ilk olarak direkt Bağdat’a giderek orada Vilayet Umur-u Ecnebiye Müdürlüğü görevine başlamıştır. Bağdat’taki görevini tamamladıktan hemen sonra 1871 yılında yurduna geri dönerek sarayda Teşrifat-ı Hariciye Müdür Muavini olarak çalışmaya başlar. Yaşamı boyunca önemli bürokratik görevler üstlenen Osman Hamdi, 1873 yılında Viyana konseyinde Türk heyetinin komiseri olarak görev yapar. 1875’te Hariciye Umur-u Ecnebiye Kâtipliği görevine getirilir. Bürokraside hızla ilerleyen Osman Hamdi Bey 1876’da ise Yabancı Basın-Yayın Müdürlüğüne getirilir. 1877’de Beyoğlu Altıncı Daire Belediye Müdürü yaptıktan sonra Eylül 1881’de Müze Müdürlüğüne getirilir. Osman Hamdi için onu şimdi tanıdığımız ve ilk müzeci olarak anmaya başladığımız görevine bu tarihten itibaren başlamıştır.
Osman Hamdi, müze müdürü olduğunda zaten bir müze vardı ancak sistemli bir müzecilik anlayışı yoktu. 1846 yılına kadar eserleri toplama ve koruma adına hiçbir gelişme yaşanmamıştı. 1869 tarihli Asar-ı Atika Nizamnamesi düzenlenmiş ve nizamnamenin düzenlenmesi ile eserlerin tasnif edilmesi, kaçak kazıların önlenmesi, yabancı kazıların önüne geçmeyi amaçlamıştır. Osman Hamdi Bey müzeciliğin bürokrasi kısımlarının yanı sıra hayatını kazılara ve araziye adayarak modern arkeoloji sistemini Osmanlıya getirmiştir. 13 Mayıs 1889 yılında 43 maddelik Müze-i Hümayun Nizamnamesi ile müzelerde çalışacak olan tüm personelin görevleri belirlenmiş ve vilayet müzelerinin kurulması kararlaştırılmıştır. Osman Hamdi Bey’i, katıldığı arkeolojik kazılar ile de isminden söz ettirmeyi başarmış 1887-1888 yılında gerçekleştirdiği Sayda Kral Mezarlığı (Lübnan) kazısında dünyaca ünlü İskender Lahdi’ni bulmuştur.
Aynı zamanda Batılaşma çabaları için de olan Osmanlı devletinin, ressam ve mimarlara ihtiyacı doğmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak için ülkemize yabancı ressam ve mimarlar getiriliyor, aynı zamanda milli sanatçılarımızın yetişmesi için yurt dışına öğrenciler gönderiliyordu. Ressam ve mimar ihtiyacının bu şekilde karşılanamayacağının farkında olan Osman Hamdi Bey 1882 yılında Sanay-i nefise mektebinin kurulmasına öncülük etti. 29 yıllık ömrünü Türk sanatının korunması için yaptığı çalışmaların yanı sıra Türk Resim Sanatına kattığı yenilikler ve derin düşünce dünyası bizlere ilham vermeye devam ediyor.

Başarılı bir devlet görevlisi olmasının yanı sıra çok başarılı bir ressam olan Osman Hamdi Bey dünyaca ünlü sanatçıların atölyelerinde eğitim alma şansı yakalamış, kendi sanat tarzıyla Türk resmine batılı anlamda yön vermiş ve Türkiye’de resim sanatının gelişmesine hiç şüphesiz ivme kazandıran isim olmuştur. Bugün bile eserleri ve sanat üslubu konusunda hayranlık uyandırmaya devam etmektedir. Osman Hamdi’nin eserlerinde hocası Jean-Leon Gérôme’nin oryantalist etkisi hissedilse de eserlerinde çoğunlukla yer verdiği Türk motifleri, halı, kilim, rahle ve seccade gibi dini öğeler batılı bir ressamın gözünden değil, resmin asıl konusunu oluşturacak şekilde tuvale yansıtmıştır.

Tablolarında, mesleklerini icra eden halı satıcıları, tüccarlar, din görevlileri ve ibadet edenler, kadınlar ve sosyal hayatları gibi konuları işlemiştir. Özellikle Türk halı motiflerine yer verdiği eserlerini incelediğimizde söz konusu motifler resmin konusu oluşturacak boyutta karşımıza çıkmaktadır. Söz konuşu eserleri arasında ele alacağımız “Halı Satıcısı” isimli eseri Osman Hamdi Bey’in eserlerindeki kullandığı motiflerin Türk sanatındaki motifleri açıklamak açısından iyi bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Osman Hamdi Bey’in “Halı Satıcısı” İsimli Eserinin Türk Motifleri Açısından Önemi

Araştırmacılar tarafından Doğu’nun Lüksü olarak değerlendirilen halılar, Türk resim sanatı açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Oryantalist ressamların severek resmettiği Türk halı ve motifleri ressamların tuvallerinde görsel bir şölen oluştururken bazen de bu tuvaller sayesinde tarihlendirilmesi yapılamayan halıların tarihlendirilmesi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Örnek verecek olursak burada bahsedeceğimiz Osman Hamdi Bey’in Halı Satıcısı isimli eserindeki Anadolu halısının benzer bir örneğin Vakıflar Genel Müdürlüğünün kataloğunda yer alması sebebiyle disiplinler arası bir etkileşim ile tarihi eserlerin tasnifinin kolaylaştığını söylemek mümkün.
Osman Hamdi’nin, eserlerine baktığımızda birden fazla halı kullanması resmi izleyen kişinin dikkatini çeken unsurlar arasındadır. Tasvir ettiği mimari yapıların iç ve dış mekânlarında dekorasyon unsuru olan halıların desenleri gerçeğine uygun renk ve desenleri içerir. Ayrıca eserlerinde tasvir ettiği halıların kullanılış amaçları ile verilir. Örneğin bir halı seccade tasvirinde namaz kılan kişi de bulunur. Cami ve türbe içerisinde bulunan rahleleri, şamdanları, mumları, kandilleri, halıları, kitapları ve hat levhaları ayrıntılı bir şekilde eserlerine yansıtarak bir bütünlük oluşturacak şekilde eserlerine yansır.
Osman Hamdi Bey’in 1888 yılına tarihlenen “Halı Satıcısı” eseri önemli eserleri arasında yer alır. Eser gerek Osman Hamdi’nin sanatsal üslubunu yansıtması ve eserde yer alan halının benzer örneğinin Vakıflar Genel Müdürlüğü kataloğunda yer alması nedeniyle önemli eserleri arasında kabul edilir.
Halı Satıcısı Tablosu Bize Neler Anlatıyor

Esere, ilk baktığımızda oldukça mistik bir hava hissediyoruz. Yere serilmiş küçük parçalı halılar dikkatimizi çekse de resmin ana konusunu mimari yapının demirlerine bağlanmış kırmızı renkli halıdır. Üzerindeki desenlerinden bir Anadolu halısı olduğu belli oluyor. Kırmızı zemin üzerine iri kanatları olan deforme olmuş bir böcek figürü yer alır. Bu figürler, yanlardan ikişer tane, ortada üçer tane olmak üzere, dışarı bakar şekilde yerleştiriliş. Kanatların uç kısımlarında ise uzanan dal üzerinde sümbül, karanfil gibi çiçekler yer alır. Halının sarı renkli bordüründe ise tekrarlayan motifler üzerinde şeklinde kare içerisinde stilize edilmiş kuş figürü yer alır. İç dolguyu bordürlerden ayırmak için küçük üçgenlerden oluşan bir zikzak sırası bulunur. Ana bordürün iki yanında ise mavi iki ince bordür yer alır.

Eserde, bir dikkat çeken nokta ise eserde doğu-batı karşıtlığı oluşturmasıdır. Kolonyal şapkalı, yüksekçe bir yere oturmuş Avrupalı bir figür ile yere oturmuş bir Osmanlı satıcısı karşı karşıyadır. Avrupalı figürün hemen gerisinde eşi olduğunu tahmin ettiğimiz kadın kocasının az gerisinde durmaktadır. Aynı zamanda yanlarındaki küçük kız çocuğu figürü ise Osmanlı satıcısını dikkatle izlemektedir. Arka planda ise zengin işlemeleri olan bir duvar ve duvarın nişlerinde yer alan çini vazo, kahvedanlık, miğfer, işlemeli tüfek, havan şamdanı ve yere serilmiş diğer halılar doğunun sahip olduğu zenginlikleri temsil etmektedir. Doğu ile Batının sentezi yapılan eserde tüm dikkati üzerine çekmeyi başaran Anadolu Halısı ise rengi, dokusu ve motifleriyle Doğu ile Batının rekabetinden uzaklaşarak izleyicisini mistik bir yolculuğa çıkarıyor. Bunun yanı sıra eserdeki mimari detaylarda oldukça çarpıcı şekil de işlenmiş olması diğer heyecan veren unsurlar arasında.
Esere ilk baktığımda beni ilk heyecanlandıran duvara asılı şekilde tasvir edilen Anadolu Halısı oldu. Rengi dokusu ve motifleri ile kendimi bir tezgahında buldum diyebilirim. Halının etkisinden kurtulup kendimi iki farklı dünya arasında hakemlik yapıyormuş hissi ile resmin bir parçası olmamak imkansız.
Esere, baktığımızda sanki bir fotoğrafa bakıyormuşuz gibi bir his yer alıyor. Osman Hamdi’nin fotoğraflardan yararlanarak da resimler yaptığını biliyoruz. Halının ve mekânın detaylarını verebilmek için herhangi bir fotoğraftan yararlanmış olması muhtemel diğer yandan Osman Hamdi batının kendini üstün görme eğilimine buradaki yüksekte oturan Avrupalı figür üzerinden bir eleştiri yapmış olabilir.
Sonuç olarak Osman Hamdi Bey 24 Şubat 1910 yılına kadar Türk sanatı için çalışmış, Türk tarihinin kaybolmaması için girişimlerde bulunmuş kıymetli bir müzeci, arkeolog ve ressam olarak Türk Sanat tarihine ismi yazılmıştır. Eserlerinde batılı anlamı yansıtan figürleri kullanan kişi olarak Türk resim sanatın da çığır açmıştır. Eserlerinin bazılarındaki sembolizm halen günümüzde bile tartışmalı olmakla birlikte, gelecek sanatçılar için ilham kaynağı niteliğindedir.
Kaynakça
Bayraktar, Suzan, Osman Hamdi Bey’in Tablolarındaki Bazı Halı Tasvirleri ve Bu Halılardaki Motifin İrdelenmesi (2011), Vakıflar Dergisi,s.36,sayfa.179-193. 11.09.2024
Tüybek, A., Baysal, A. F., & Sayın, A. Z. (2021). Osman Hamdi Bey’in Resimlerinde Geleneksel İzler. Konya Sanat(4), 52-64. https://doi.org/10.51118/konsan.2021.12.Erişim:11.09.2024
Tataroğlu, E. (2019). OSMAN HAMDİ BEY: 19.YÜZYILIN TÜRK MÜZECİSİ-DEVLET ADAMI-RESSAMISANAT EĞİTİMCİSİ-ARKEOLOĞU. Milli Eğitim Dergisi, 48(221), 175-185.Erişim:11.09.2024


