Fars kökenli olduğu düşünülen Peygamber Mani tarafından milattan sonra üçüncü yüzyılda oluşturulan Maniheizm dini, 8. yüzyılda Uygur Türklerinin resmi devlet dini olmuştur.

Maniheizm
Mani, Mardin’de MS 216 yılında doğmuş, 277 yılında öldürülmüştür. Tıpkı kendisinden önceki Zerdüştlük gibi Mani de kendi dinine kendi ismini vermiştir. Mani’nin ailesi varlıklı ve çevresi olan insanlardandır. Babası Zerdüşt dinine mensup rahip ve din reformcusudur, oğlunu da küçük yaştan itibaren bu çevreye alıştırmıştır. Bundan dolayı Mani yetişkin olup kendi dinini yaymaya karar verene kadar etrafında birçok Hristiyan, Zerdüşt ve başka dinlerden insanlar olduğu söylenmektedir. O dönemler Sasani Devleti‘nin resmi dini Zerdüştlük idi.

Mani’ye 1. Şahpur döneminde verilen misyonerlik izni yerine geçen oğlu 1.Behram dönemi kaldırılmıştır. Katı bir Zerdüşt dini mensubu olan 1.Behram, İran coğrafyasında başka bir inancın oluşmasına izin vermedi. Bu sebeple de Mani’nin öldürülmesi gerekti, Zerdüşt rahipler sınıfının baskılarıyla tutuklandı ve sapkın ilan edilerek derisinin yüzülüp, organlarının boşaltılıp ve içine saman doldurulup asılır. Diğer kaynaklarda çarmıha gerildiği de yazmıştır.
İnanç Esasları
Mani, oluşturduğu dininin bir dünya hakimiyeti hedefi olmadığından ve dininin, Musevilik, Hristiyanlık, Zerdüştük ve Budizm gibi diğer inançlardan oluşan karışımlardan meydana geldiğini söyler. Dinlerden sentezlenmiş oldukları için Maniheizm ve Zerdüştlük gibi inançlara gnostik dinler denilmektedir. Zerdüşt, Buda ve İsa’dan sonraki peygamber olduğunu söyleyerek kendini Sol Çağ Peygamberi ilan eder.

Dininde sadaka vermek, tevazu sahibi olmak, tamah etmemek, teslis inancı, öte dünya inancı, vaftiz, tenasüh (ruh göçü-reenkarnasyon), oruç ve günah çıkarmak gibi diğer dinlerden sentezlenmiş bir karışım mevcut. İnsanlar dinleyiciler, dindarlar ve Maniheist olmayanlar olarak üçe ayrılmıştır. Buna göre dinleyiciler bir ay oruç tutarken dindarlar yılda yüz gün kadar oruç tutar. Ayrıca bazı kaynaklarda ikona önünde kapanma ya da secde etme gibi pratiklere yer verilirken bazı kaynaklarsa bunların olmadığını söylüyor. Harun Güngör‘ün makalesine göre; dinleyiciler günde 4, dindarlar günde 7 kere Ezrua, Güneş ve Ay Tanrılarına secde ederlermiş.
Maniheizm; İyi ve kötü, hikmet ve abes gibi düalist zıtlıkları içinde bulunduran bir inançtır. Tanrısının ismi nur, ışık ya da metinlerde nadiren Zervan-Zurvan olarak da geçer. Zervan, farsça “zaman” anlamına gelmektedir. Zerdüştlüğün tanrısıdır fakat Maniheizm inancında da ismi geçer.
Maniheizm’de Beş Emir ve Üç Mühür kuralı mevcuttur. Bunlar: Yalan söylememek, canlı kurban etmemek, et yememek ve içki içmemek, evlenmemek, alçakgönüllü bir yaşayış sürmek. Üç Mühür ise: eline, beline, diline hakim olmaktır. Bunlar Maniheist Türklerin kültürel yaşayışlarında derin izler bırakacaktır.

Uygurlar 2. Göktürk Devletini Yıkıyor
630’da Çin egemenliğine girip 682 yılına kadar ayaklanma girişiminde bulunan ve nihayet bağımsızlığına kavuşan Doğu Köktürkleri, 744 yılında hakimiyetleri altındaki Uygur halkı tarafından yıkılmıştır. Uygurlar, Ordo Balık-Saray Şehri adını verdikleri Orhun ırmağına yakın bulunan Ötüken’i merkez edinmişlerdir. Uygur devletinin kurucusu Yaglakar ailesidir ve Ötüken Uygur Kağanlığının ilk hükümdarı kut verilince Kutluk Bilge Kül Kağan olmuştur. Babasının ölümü üzerine tahta geçen Moyunçor (747-759) babası adına diktirdiği “Şine Usu”: “gök, yer emretti, Tanrı tutuverdi” yazıtından anlaşılacağı gibi bu dönemde Uygurlar da Gök Tanrı’ya inanmaktaydılar. Büyük bir hükümdar olan Moyunçor, Orta Asya’daki hakimiyetini genişletti. Ölümü üzerine ise 759 yılında yerine oğlu Bögü Kağan (759-779) geçti. Uygur kağanlığının 3. Hakanı Bögü Kağan, Tibetlilerin hücumuna uğrayan Çinlilere yardımda bulunmuş ve Uygur hükümdarları birçok isyanın bastırılmasına yardım etmişlerdir.
Japon araştırmacı Takao Moriyasu, Uygurların 8. ve 11. yüzyıllarını Altın çağı olarak nitelendirir. Bu dönemlerde Uygurlar Şamanizm‘den Maniheizm’e ve ondan Budizm’e geçmişlerdir. Etraflarında Çinliler ve Moğollardan oluşan kalabalık Budist ordusu vardı. Fakat, Orhun Abidelerinde Budizm’den hiç söz edilmemiş, yazıtlarda Gök Tanrı panteonunun temel yapı taşları olan “tengri, yer su, ıduk(kutsal), Umay Ana, Ülgen” kelimeleri verilmiştir.

Ötüken Uygur Devletinin Resmi Dini, Maniheizm
Türkler tarih boyunca çeşitli din ve inançlara sahip olmuşlardır. Bunlar; Nasturi Hristiyanlık, İslamiyet, Musevilik, Şamanizm, Gök-Tanrı(Tengri), Budizm ve Maniheizm’dir. Maniheist rahipler ilk Kuzey Hindistan’da bu inancı yaymaya başlamışlar daha sonra Orta Asya ve Çin üzerine faaliyet göstermeye başlamışlardır. Maniheist rahiplerin yanında Mezopotamya’dan gelen Soğdlu tüccarlar ve misyonerler vasıtasıyla da öğrenmişlerdir. Bögü Kağan tarafından 763’de ilk defa devlet dini haline getirilmiş. Moğollar ve Türklerde halkın lideri olan hakan ya da kağan bir dini benimseyip kabul edince halkta ona çok kolay uyum sağlamaktadır çünkü hangi dine geçerlerse geçsinler kut inancı Türklerde hep baki kalmıştır. Örnek olarak Uygurlar Maniheizm’e geçtikten sonra bile kut inancını korumuşlardır. Artık Gök Tanrı panteonundaki tanrılara değil de “Azrua” tanrıya ibadet ediyorlardı. Güneyden Hint-Tibet Budizm’i, doğudan Çin mitolojisi ve felsefesi, batıdansa Zerdüştizm; eskiden beri Orta Asya’nın millî kültlerine etki etkide bulunmuşlardır. Ayrıca Maniheizm, Türklere ettiği kadar Çin’e etki etmemiştir. Çin’e daha çok Budizm ve Taoculuk, batısında kalan Tibet bölgesine ise Budizm’e ek olarak Lamaizm hakimdir. Kırgızlar Ötüken’i alınca, Uygurlar Çin sınırında yer alan Turfan’a göç ettiler ve orada Budizm’le tanıştılar.

Uygur Devleti Çöküyor
779 yılında Tun Baga Tarkan‘ın Bögü Kağan’ı öldürmesiyle kağanlık soyu Yaglakar ailesinden Ediz ailesine geçer. Maniheizm ve Budizm her türlü kurbana ve savaşa karşıdır. Bundan dolayı 2. Göktürk Hakanı Bilge Kağan Budist tapınağı yaptırmak istediğinde kayınpederi ve veziri Tonyukuk “Çinlilerin nüfusu bizden yüz defa fazladır. Eğer biz, buna rağmen onlara karşı gelecek isek, muhakkak çayır ve suyu izlememiz, av ile geçinmemiz ve çadırlarda oturmamız gerekir. Güçlü olduğumuz zaman ilerleriz; aksi olursa geri çekilip saklanırız. Çinli askerler çoktur fakat her yerde savaşamazlar. Duvarlar ile çevrili şehirlerde oturdukları için ani hareket edemezler ve bir saldırıya uğrayınca esir olurlar. Ayrıca Budizm (Burkan) ve Lao-tse dinleri insanı zayıf ve yumuşak yapar.” demiştir ve bunun sonucunda Türkler Vezir Tonyukuk’un dediğine gelmiştir. Yönetim Ediz ailesine geçtikten 20 yıl sonra devlet artık eski gücünü kaybeder, isyanlar ve taht kavgaları başlar.
Devlet, 840’da Kırgız saldırısı sonucu yıkılır. Ötüken’i bırakıp buradan İpek yolu üzerindeki Turfan, Hami, Beşbalık, Koço ve Turfan gibi Tanrı Dağları’nın doğu kanadına göç etmişlerdir. Burada Türk çoğunluğu sağlanmış ve Doğu Türkistan onların vatanı olmuştur.
9. yüzyıldan sonra Budizm’i benimsemeye başlamışlardır. Şehirlerde karışık bir şekilde hem Budist hem Maniheist tapınakları birlikte bulunmuştur. Uygurların bir kısmı Budizm’in Teravada mezhebine bir kısmı Mahayana mezhebine katılmıştır. Çoğunluk Mahaya Budizmi’ne katılmıştır. Mahayana Budizm’i Çin kültür çevresinde Vietnam ve Kore’de gelişmiştir. Teravada Budizmi ise Eski Hint çevrelerinde gelişmiştir.

Budizm’in 9. ve 10. yüzyıllarda kabul edildiği yazar ve Çin kaynaklarınca ilk Göktürk Devleti dönemi lideri Mukan Kağan tarafından (553-572) ve Taspar Kağan döneminde (572-581)de Budizm’in kabul edildiği belirtilir. Hatta Çince yazılmış “Nirvana Sutra” adlı bir eser Taspar Kağan’a sunulmuştur. Bu eser sonra Soğdcaya tercüme edilmiştir. Taspar Kağan bu kitabı Türkçeye çevirtmiştir. Kağan’a “Burkan’ın kasesi” gibi ünvanlar verilmiş. Bugut yazıtında da Budizm’in etkisi vardır. Ancak Orhun kitabelerinde yani 2. Göktürk devleti yazıtlarında Budizm ile ilgili bir iz yoktur.
Türkler Maniheizm ve Budizm’i kabul edince göçebe hayatı terk edip yerleşik hayata geçmiştir ve bunun vasıtasıyla birlikte sanata ve edebiyata daha da yönelmişlerdir. Minyatür ve heykeltraşlık dışında, başka alanlarda pek başarılı olamamışlardır. Çinceden, Tibetçeden, Sanskritçeden, Soğdcadan ve Toharcadan Budist metinler tercüme edilmiştir. (Toharca, Hint-Avrupa dil ailesinin Batı kolundandır. -Bugünkü Şincian bölgesinde konuşulmuştur.-)

Alfabe
Türkler yüzyıllar boyunca farklı alfabeler kullanmışlardır. Kullandıkları alfabeler benimsedikleri inanca göre değişiklik göstermiştir. Dillerinde başka dillerden birçok sentez vardır. Maniheist Türkler Mani dinine geçtikten sonra Mani alfabesini kullanmışlardır daha sonraları yerini Uygur alfabesine bırakmıştır. Soğd alfabesi 7. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Ötüken Uygur Devleti 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılınca ipek yoluna göçen Türkler burada Koço Uygur Kağanlığının kurmuştur. Soğd alfabesi ise bu bölgede 9. yüzyıl itibariyle kullanılmaya başlanmıştır.
Orta Asya’da yaşamış Hristiyan dinine mensup diğer Türkler ise Süryani alfabesi ve Tibet alfabesiyle bazı metinler bırakmışlardır. Uygur alfabesi, genel olarak 15. yy’a kadar kullanılmış ondan sonra İslamiyete geçen Uygurlar Arap alfabesini kullanmaya başlamıştır. Uygurların Soğd alfabesini kullandığı gibi Moğollar da bir dönem Uygur alfabesini kullanmıştır.
Maniheist Bir Uygur Şiiri
Körügme kün teñri, siz bizni küzediñ, körünügme ay teñri, siz bizni kurtgarıñ.
“Gören güneş tanrı, siz bizi koruyun, görünen ay tanrı, siz bizi kurtarın”
Sevgi Konulu Bir Başka Şiir;
Barayın teser, baç amrakım, baru yime umaz men bagırsakım!
“Gideyim desem, güzel sevgilim, gidemiyorum da merhametlim!”

Genellikle Budist Türkler Soğd kökenli Uygur alfabesi ile yazmışlardır. Budist ağırlıklı Uygur edebiyatı 9. yüzyıldan 14. yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
Hristiyanlık, Maniheist ve Tibet Budizmi’ne ait eserlerin yanı sıra, din dışı konulara ait metinlerde (tıp metinleri, ticaret, bayram metinleri) vardır. Bu eserler, Turfan şehrinde çeşitli mağaralarda ve Gansu’daki kazılarda bulunmuşlardır.
Geleneksel Türk Kağıt Yapımı
Türklere özgü dut ağacından kağıt yapımı oldukça eskiye dayandığı tespit edilmiştir. 6. yüzyıl sonrası Türklerin kendi kağıtlarını kullanarak oluşturdukları oyma baskı ve el yazmaları vardır. Kağıt için, Uygurca metinlerde Soğdca’dan geçen “kegde” kelimesi kullanılırdı. Geleneksel kağıdın yapılabilmesi için ağaçlar genelde 10 yıl üzeri yaşlı olmalıdır. Dut ağacı gövdesinden kesilerek kabukları soyulur. (Bu tıpkı Yaşar Kemal’in genellikle eserlerinde bahsettiği ‘yalabuk’ ile benzerlik taşır) Sonrasında suda bekletilir. Güneşte kurutulmaya alınır. Yaz ayının son günleri kağıt yapmak için uygun mevsimlerdir.
Çin’de 1973 yılında yapılan kazılarda, Çin kağıdından daha eski bir kağıt yapımına rastlanmış. Kazılarda bu kağıdın kenevir ve dut ağacından yapıldığı tespit edilmiş. Çin’de günümüze kadar bulunan en eski kağıt ve baskı parçaları Türklerin yaşadığı bölgelerde bulunmuştur.
Kaynakça
- Tekin, Şinasi, “Mani Dininin Uygurlar Tarafından Devlet Dini Olarak Kabul Edilişinin 1200. Yıldönümü Dolayısı İle Birkaç Not”, TDK-Belleten 1962.
- Güngör, Harun, “Orta Asya’da Mani Dininin Yayılması Ve Türk Kültürüne Etkisi.” https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/66808
- Sait Şahin ve İlayda Şahin, “Türk Tarihi Açısından Dunhuang Bölgesinde Ortaya Çıkan Bulguların Önemi ve Türk Kâğıt-Baskı Tekniklerinin Araştırması”, Mecmua, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2020.
- Aslı Zengin ve Ümran Yaman, “Eski Uygur Türkçesi Metinleri Üzerinden Budizm ve Maniheizm’in Savaşa Bakışı”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cilt:58, Sayı:1, 2018.
- Tarih Obası, Eski İran Dinleri: Zerdüştlük, Mitraizm, Maniheizm, Mazdekizm, Zurvanizm, 2022. https://www.youtube.com/live/WqruIckqDX8?si=O3v6hN-rtTcbWrDs
- Zeren, Ebru, “Türkler Arasında Budizm’in Yayılmasında İpek Yolunun Rolü”, İzmir, 2019. https://isamveri.org/pdfdrg/D279817/2019/2019_ZERENME.pdf
- Arat, Reşit Rahmeti, “Eski Türk Şiiri”, 1965.