Türk şiirinin önemli merhalelerinden birini teşkil eden Garip akımı deyince akıllara ilk gelen isim kuşkusuz Orhan Veli’dir. İstanbul’u Dinliyorum, Anlatamıyorum, Kitabe-i Seng-i Mezar gibi şiirleri ile edebiyatta çığır açmış olan Orhan Veli, sadece şiir yazmakla kalmamış; deneme, makale, çeviri ve hikâye olmak üzere pek çok türde de eserler vermişti.
Orhan Veli’nin nesirlerinin derlendiği bu kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk Nesirler adlı bölümde biri piyes, toplam dört yazısına yer verilmektedir. Bu metinlerin ilk defa kitaplaştırılıyor oluşu dikkat çekicidir. Hikâyeler adlı ikinci bölümde ise Hoşgör Köftecisi, Kan, Baharın Ettikleri, Öğleden Sonra, İşsizlik ve Şairane Bir Yazı: Denize Doğru başlıklı kısa öyküleri bulunmaktadır. Son bölümde ise Stendhal’den çevirdiği Sandık ve Hortlak ile W.Saroyan’dan çevirdiği Yaşasın Aşk adlı hikâyeler yer almaktadır.

Şiirlerinde yalın bir dil kullanan, günlük olaylardan bahseden, çarpıcı ifadelerden kaçınmayan Orhan Veli, hikâyelerini de benzer bir biçimde oluşturmuştur. Böylece hikâyeleri şiirleri kadar garip olmamak ile birlikte şairin üslubunu yansıtır. Anlattıkları kendi başından geçmiş olaylar hissini uyandırır, büyük ihtimalle de öyledir. Yer yer nüktedan üslubunu ortaya çıkararak şiirlerinde sık sık dem vurduğu parasızlık ve hayat şartlarının sebep olduğu güçlüklerden hikâyelerinde de yakınır.
- “Tabiatın sehirkâr bir san’atla sular üzerinde işlediği yaldız pullar yavaş yavaş sakinleşen denizin üzerinde erirken biz baştan başa lacivert bir kurdela halinde uzanan denizin ortasında ve Tarabya açıklarında beyaz bir gölge gibi süzülürüz…” (s. 22)
- “Şair misin? İlahi bir vecde dal… Gecenin şiiriyetini şiirde duyabilmek için yüksel semalara… ” (s.23)
- “Renksizlik içinde renklerin ahengi var…” (s.25)
- “Bu manasız dünyanın hiç ummadığınız bir yerinde kapısından dört bir yana nefis kebap kokuları yayılan bir kebapçı dükkanı ile karşılaşmanız imkânsız değildir.” (s. 29)
- “İsmim bana bile lazım değil, sen ne yapacaksın?” (s. 30)
- “O şarkılarda, o seslerde, o hikayelerde büyük bir dünya vardı.” (s. 31)
- “Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada? ” (s. 39)
- “Ama zaman zaman ben de kendimi mesut sansam ne çıkar? Büyük saadetlerden hiçbir vakit nasibim olmayacağına göre bunlarla avunayım bari.” (s. 39)
- “Bütün ıstıraplar aşktan doğuyor. Oysaki öte yanda milyonların, milyarların ıstırabı var. Ama ne yazık ki biz o insanları tanımıyoruz. Girmişiz küçük burjuvanın içine, yuvarlanıp gidiyoruz. Başka cemiyetlerin, başka sınıfların adamı olduğumuzu bile bile.” (s. 40)
- “Kediler baharı insanlardan evvel duyuyor demek.” (s. 41)
- “Bir yanda bir sürü insan soğuktan kırılır durur, öte yanda üç beş kişi kunduralarının kirlenmemesi için kömürü yerlere döker. Böyledir bu iş. Değişmez.” (s. 41)
- “Sefaletleri, ıstırapları, sınıf tezatlarını en keskin hatlarıyla canlandırmak isteyen bir yazar çok kere mübalağaya düşer. Dünyayı hep kara gözlükle görmek, pertavsızı sadece pisliklerin üzerinde dolaştırmak bence romantisme’in ta kendisidir. Yirminci yüzyıl adamınınsa romantique olmaya hakkı yok artık.” (s. 41)
- “Kibarların köpekleri böyledir. Kılıksız insanlardan hoşlanmazlar. Tıpkı sahipleri gibi.” (s. 42)
- “Bu ‘kötü göz’ lafı beni düşündürmeye başladı, öyle ya, ben bu kambur kızdan hoşlanmışsam, onu sevmişsem neden ona kötü gözle bakmış olayım? Büsbütün tersine, iyi gözle bakmışım ki sevmişim.” (s. 49)
- “Ah, biz küçük burjuvalar, ne sahte, ne yaldızdan ibaret insanlarız. Her şeyimiz yalan. En küçük yalanı, düpedüz yalan söylediğimiz zaman söyleriz. Ya söylemediklerimiz?” (s. 51)
- “Sonunda karşı sırtların ardında güneş battı. Keşke batmasaydı; ne güzel bir gündü!” (s. 51)
- “İnsan bütün ömrünü bir hayal peşinde tüketebilir.” (s. 55)
- “Bir yıl deniz görmesem bir hoş olurum. Hele bir de bahar gelmez mi, buram buram yosun kokuları tütmeye başlar burnumda.” (s. 59)
- “Denizden uzak kaldıkça neler hatırlamadım denize ait! ” (s. 59)
- “Allah onun gaddarlığını yüzüne ruhunun şeklini vermekle cezalandırmıştı.” (s. 69)
- “Aşk saçma şey. Hep öyle olmuştur zaten; daima da öyle olacaktır. Gerçi, tek var olan şey; ama saçma. Kuşlardan gayrı hiçbir mahluka göre değil; kuşlara göre. Çünkü kuşlar, yaşamak için, insanlar gibi birtakım aşağılık işlerle uğraşmaya mahkûm edilmemişler.” (s. 99)
- “Elbise giyen, dünyada oturan, çalışması, para kazanması gereken, havayla, suyla, yaşayamayan mahkuklar için aşk, fazla güzel bir şey.” (s. 99)
Kaynakça
- Kanık, Orhan Veli. Hikâyeler. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2021.