Orhan Pamuk – Kırmızı Saçlı Kadın İncelemesi

Yazı İçindekiler [hide]

Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.
spot_img
spot_img

“Daha o zaman bile düşüncelerin kafamıza bazen kelimelerle, bazen de resimlerle geldiğini anlamıştım. Bazen bir fikri kelimelerle düşünemezdim bile…Ama o şeyin resmi, mesela bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken nasıl koştuğum ve neler hissettiğim gözümün önünde hemen beliriverirdi. Bazen de bir şeyi kelimelerle düşünebilirdim ama gözümün önüne onu bir resim olarak asla getiremezdim: Siyah ışık gibi, annemin ölümü ya da sonsuzluk gibi.”

Kırmızı Saçlı Kadın başta konusuyla çoğu yerli roman kalıplarından ayrılan bir kitap. Orhan Pamuk romancılığından aşina olduğumuz sanat ve zanaatın kitaptaki yerini büyük ölçüde gördüğümüz bu eser, geçmiş dönemlerden bugüne mitoloji ve tarihin tekerrürü üzerinden sürükleyici bir kurgu seriyor gözler önüne. Yazarın kendi romanlarından ayrıldığı iki nokta yazım dili ve sayfa sayısı. Özenle işlediği kurguları bütün yan dallarını da betimleyerek anlatmayı ve bu çevreyi anlatırken de daldan dala atlayarak okuyucunun dikkat sınırlarını zorlamayı seven yazar, bu kitapta ise okuyucuyu fazla yormayacak bir anlatımla genel kurgunun tasvirleri üzerinde durup sayfa sayısını diğer kitaplarına nazaran daha az tutmayı tercih etmiş. Okuyucu kitlesini ikiye bölen bu durum, yer yer kurgunun tam kararında anlatıldığı yer yer de bu orta kararın kitleyi tatmin etmediği yönünde. Bu iki kitlenin ortak buluştuğu nokta ise kurgunun son zamanlardaki en özgün ürünlerden olduğu.

“Dünya güzeldi, içim de güzel olsun istedim. İçimde bir suçluluk, hatta kötülük yokmuş gibi yaparsam, yavaş yavaş kötülüğü unuturdum. Böylece hiçbir şey olmamış gibi yapmaya başladım. Hiçbir şey olmamış gibi yaparsanız ve gerçekten de hiçbir şey olmuyorsa, hiçbir şey olmaz sonunda.”

Ana Hatlar

Cem’in (ana erkek karakter) babasının işini tasvir edişiyle romanın dünyasına adım atıyor, Cem’in bu hayattan ne kadar bağımsız istekleri olduğunu görüyoruz. Yazar olmak isteyen ve kitaplara fazlasıyla ilgi duyan Cem, hayalinin peşinden imkan yoksulluğundan dolayı gidememiş, onun yerine kuyu ustasının yanında çırak olarak işe başlamış olarak çıkıyor karşımıza. Bu durumu daha kitabın ilk cümlesinden görüyor, anlatıyı bu cümle ile çoktan benimsiyoruz;

“Aslında yazar olmak istiyordum. Ama anlatacağım olaylardan sonra jeoloji mühendisi ve müteahhit oldum.”

İki bölümden oluşan eserin ilki, genel hatlarda bu durum çevresinde dönüyor. Başta bahsi geçen sanat ve zanaat anlatısı burada devreye giriyor. Eleştirilerin hatrı sayılır bir oranını kapsayan kısmı bu bölümün gereksiz uzatıldığını ve kurgudan uzaklaştığını düşünse de bu incelemenin de içinde bulunduğu başka bir kitle de bölümü sanatsal ve duygusal açıdan yüksek estetiksel değerler taşıdığını, kitabın temelinde verilmek istenen çatışmanın geniş bir anlatısı şeklinde yorumluyor. Mahmut Usta ve Cem arasındaki ilişkiyi anlatan bu bölüm, okuyucuya hem karakter tanıtımı hem de okuma kolaylığı açısından büyük tatminkarlık sağlıyor.

Bu bölüm bitmeden Kırmızı Saçlı Kadın ile de tanışmış oluyoruz elbette. Verimsiz bir araziden su çıkarma arayışında beklenen sürenin çok dışına çıkan ve birbirini takip eden günler boyunca Cem, bulunduğu yeri keşfetme fırsatı buluyor ve araziye gidiş yolunda ilk günden göz göze geldİği bu kadınla karşılaşma ümidini sokak sokak dolaşarak tüketiyor. Tanışmalarının üzerinde bıraktığı etkiler, Cem’in deneyimleri, Kırmızı Saçlı Kadın… Daha okuyucu duruma yeni adapte olur ve karakteri yakından tanımaya başlarken Cem ve Mahmut Usta’nın yaşadığı talihsiz bir kaza ile ilk bölüm sonlanıyor. Sonraki bölüm ise Cem’in geri kalan hayatı, bir sonraki alt başlıkta bahsedilecek olan mitolojik durumların peşinden gidişi ile alakalı. Bu bölümde Kırmızı Saçlı Kadın çok geri planda kalmakla beraber okuyucuya haklı bir eleştiri de doğuruyor. Kitaba ismini veren ve kurgunun temelinde bulunan bu kadını daha yakından tanımak kitapla bağımızı güçlendirmez miydi? Bu sorunun cevabını kesin olarak vermek zor fakat emin olunan bir nokta ikinci bölümün kurguyu zenginleştirmek açısından çok başarılı pencereler sunduğu. Tekrar değinecek olursak Orhan Pamuk kitaplarında fazlaca gördüğümüz “sanat ve zanaat” kavramlarından sanatı bu bölümde görüyoruz. Yazarın kültürel birikimini, sanat yorumculuğunu okura aktarmakta başarılı olduğu bu bölüm, yine okurların bir kısmı tarafından olumsuz eleştiri alabiliyor. İlk bölümdeki zanaat ve ikinci bölümdeki sanat betimlemelerinden çok kurguyu ön planda görmek istediğini belirten bu kesim, yazarın tarzının bu olmasına ve kurguyu betimlemeler altından vermesine kitlesinin alışık olduğunu düşünen kesimden keskin bir farkla ayrılıyor.

“Belki de hâlâ çocuktum: İstemediğim konuları bazen düşünmemeyi başarabiliyordum. Bazen de tam tersi oluyor, düşünmeyi istemediğim bir resmi ya da kelimeyi aklımdan hiç çıkaramıyordum.”

Mitolojik Unsurlar

Kitapta Rüstem ile Sohrab, Oidipus ve baba-oğul çatışmasının harmanlanmış halini görüyoruz. Doğu ve Batı kültürlerinden mitolojileri günümüze uyarlayarak modern bir eser ortaya koyması yazarın teknik açıdan başarısını öne sürüyor. Bu unsur için yapılan haklı eleştiri ise okuyucunun merak unsuru tüketilecek şekilde işlenmesi. Orhan Pamuk romancılığı dendiğinde akıllara karmaşık cümleler, sembolleştirilmiş birtakım anlatılar, okuyucu zorlayan bir anlam geliyor. Oysa bu üründe kurgunun önsezisini fazlasıyla hissedebilir, dikkatli bir okuyucu iseniz kitabın sonunu tahmin etmekte zorluk çekmeyebilirsiniz. Dolayısıyla da kitap en yoğun eleştirilerini bu açıdan alıyor. Kitle zorlanmaya ve aynı sayfayı tekrar tekrar okumaya alışık olduğundan fikir ve kurgu ne kadar özgün olursa olsun okuyucu bu unsurda istediği merak tatminini alamıyor.

“Kaderimden kaçayım derken, yanlış bir yolda boşu boşuna yürüyor olabilir miydim?”

Olumlu yahut olumsuz bütün eleştirilerin toplamında, okuyucuların birleştiği bir noktada kitabın metinlerarasılıkta modern bir ürün olduğunu söylemek zor değil.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.