Orhan Pamuk – Hatıraların Masumiyeti | 16 Alıntı

Yazı İçindekiler [hide]

Editör:
Sinem Aykın
spot_img

Türk edebiyatının usta yazarlarından, aldığı Nobel Ödülü’yle dünya çapında tanınan Orhan PamukHatıraların Masumiyeti‘nde Kemal ile Füsun’un aşk hikayesine, Masumiyet Müzesi‘ndeki karakterlerden biri olan Ayla’nın gözünden yeniden bakıyor. İstanbul ve Orhan Pamuk hakkında belgesel yapan Grant Gee‘nin çektiği görüntülerle bezeli olan kitapta roman, müze ve film hakkında söyleşiler yer alıyor. Masumiyet Müzesi’ni bir başka gözle anlatan Hatıraların Masumiyeti kitabından 16 alıntıyı sizler için derledik.

1. Müzelerin geleceği evlerimizin, günlük hayatlarımızın ve sokakların içindedir. Müzeler, büyük ulusal hikayeleri, kralların ve kahramanların destanlarını anlatan, milli kimliği kurmaya yönelik yerler değil, tıpkı modern romanlar gibi, sıradan bireyin hayatını ve eşyalarını gösteren yerler olmalıdır. (s. 8)

2. Sokaklarda yürürken gördüğümüz güzel, ilginç şeylerin ne kadarı şehir, ne kadarı hatıradır? Hatıralaramız olmasa şehir ne kadar anlamlı ya da güzeldir? Binalar, köprüler, meydanlar yıkıldıkça hatıralarımız da silinir ve güçlerini kaybederler mi? (s. 8)

3. İnsanın kendi şehrini yeniden keşfetmeye başlaması yeni hatıralar edinmeye benziyor. (s. 13)

4. Şehrin kırık dökük arka sokakları, mezarlıklar, yosun tutmuş duvarlar, cumbası eğrilmiş ahşap evler, betonu, sıvası dökülmüş yeni binalar, boyası hiç olmayan ahşap rengi çamur sokaklar, Arnavut kaldırımları, bütün bunların İstanbul’da yaşayan insanlara geçirdiği bir “hüzün” duygusu var. (s. 28)

5. Şehrin eski binaları yok edildikçe, manzaraları, sokakları değiştikçe hatıralarımızın da yok edildiğini, çünkü artık onları kimsenin hatırlamayacağını biliriz. (s. 35)

6. İnsan gece yarısı boş sokakta yürürken, kuşaktan kuşağa şehrin ve insanların hatıralarının değiştiğini de anlar. Gece yarısı yürüdüğüm boş sokakların hüznü! Hatıraların solup gidişinin sessizliği… Her şeyin artık yalnızca kendi içine döndüğü saatler… Eşyaların ve sokakların artık bize kendilerinden başka hiçbir şeyi hatırlatmadığı zamanlar… Kimse yoktur sokaklarda… Son köpek çetesi de çekip gitmiş, geriye yalnızca sokak köpeklerinin sonuncusu kalmıştır. Bu hatıraların solduğu andır… (s.35)

7. Eğer orada uzun bir süre yaşamışsak bir şehir hatıralarımız için bir çeşit müze olur. (s. 44)

8. İstanbul’da yürüyorsunuz; bir yokuştan aşağıda Boğaz manzarası gözükür. O sırada âşıksınızdır. Aşkınız, o sırada hissettiğiniz acı, kafanızda manzaranın resmiyle birleşir. Aradan beş yıl geçer, tamamen başka bir duyguda, gene o yokuşun önünden geçiyorsunuz, gene aynı İstanbul manzarasını görüyorsunuz. Aynı manzarayı görür görmez, bundan önce buradan geçerken hissettiğiniz acıyı hatırlarsınız. (s. 64)

9. Eski bir binanın, bizim için önemli olan bir manzarayı görme yolunun, bir şehirdeki alıştığımız bir şeyin yok edilmesi, bizim hatıralarımıza giden yolların kesilmesi, kimliğimizin zedelenmesidir. Şehirdeki binaları, manzaraları, duvarları, güzel, çirkin, eski olan her şeyi sahipleniriz çünkü kimliğimizi sahiplenmek isteriz. Bizler şehri korumakla vazifelendirilmiş insanlar değiliz. Bizim derdimiz hatıralarımızı, kimliğimizi korumak. (s. 66)

10. Ve güzel hatıralar bugünün acısını bastırmak için kullanılır. (s.66)

11. Hayatta kullandığımız, bizim için önemli olan, pek çok şey en sonunda çöp tenekesine gidiyor. (s.70)

12. Füsun’un acıklı hikâyesi aslında biraz da Türkiye’de kadının hikâyesidir. Erkekler kadınları aşklarıyla ezerler! Kadınlara uyguladıkları baskıyı aşklarıyla meşrulaştırırlar. Kadının kimliğinin gelişimine izin vermezler. Aşklarıyla kadınları bir kalıba sokmak isterler. (s. 89)

13. Bana kalırsa romancılık, kendi hikâyenizi başkasının hikâyesi gibi anlatmak, başkasının hikâyesini de kendi hikâyeniz gibi söyleyebilme yetenek ve niyetini de içerir. (s.89)

14. Bazan başıma gelen şeyleri, bir başkasının başına gelen şeyler gibi düşünüyorum da, öyle idare ediyorum işte. (s. 91)

15. Müze bir ruhu, bir duyguyu, bir havayı gösterir. Bu havanın arkasında ise bir aşk hikâyesi, taşralı olmak, Avrupa’nın kenarında yoksul olmak var. Geleceği olmayan sınırlı bir orta sınıfın yoksulluğu, hayatının değersizliği, kırıklığı üzerine kurulmuştur aşk hikâyesi de, müze de, roman da. (s. 92)

16. Herkes bir şekilde bir şeylerin merkezinde olmadığı hissine kapılabiliyor. Ve bu da son derece evrensel bir his gibi sanki. (s.110)


Kaynakça

Pamuk, Orhan. Hatıraların Masumiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2023.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.