Sinema, tarihi boyunca insanlara ulaşma konusunda oldukça etkili olmuştur. Geniş kitlelere ulaşmasıyla birlikte, kişilerin duygularına ve hatta ideolojilerine de etki etmeyi başarır. İşte tam bu noktada LGBTİ bireylerin görünürlüğü ve oluşan önyargının kırılması açısından sinemanın önemi yadsınamaz. Bireyler, oldukları kişinin sesini sinema sayesinde duyuruyor ve kuir sineması LGBTİ kimliklere sahip çıkmakla beraber onların hikayelerini tüm dünyaya anlatıyor.
Bu hikayeleri izlemek ve hislerden öte bir güç olmadığını görmek isteyenler için sevgiyi hissedebileceğiniz kuir filmleri listeledik.
1. Supernova (2020)
Uzun zamandır beraber olan Sam ve Tusker, eski karavanlarıyla ailelerini ve sevdiklerini ziyaret etmekte ve yeniden yolda olmanın tadını çıkarmaktadırlar. İki yıl önce Tusker’a erken demans teşhisi konmuştur. Yolculuk boyunca her bir anın öneminin farkında olan çift zaman zaman bazı zorluklar yaşamaktadır. Tusker’ın gün geçtikçe kötüleşen hafızına karşı Sam, ikisi için de ayakta durmak zorundadır. Birbirlerinden gizledikleri sırların ve fikir ayrılıkları gibi konuların da ortaya çıkmasıyla durum iyice güç bir hal almıştır. Harry Macqueen tarafından yazılan ve yönetilen Supernova, sevginin gücünü, büyüklüğünü ve uğruna neler yapılabileceğini adeta kanıtlar nitelikte.
2. Freeheld (2015)
İşinde oldukça başarılı olan dedektif Laurel Hester ve partneri Stacie Andree hayalini kurdukları bir hayat sürdürmektedir. Ancak Laurel’e ileri düzey akciğer kanseri teşhisi konur. Tüm iyileşme çabalarının arasında Laurel ölümünün ardından emeklilik parasını partneri Stacie’nin almasını ister. Eyalet kanunları ise bu isteği kabul etmemektedir. Eşit haklara sahip olunması gerektiğini savunan Laurel ve Stacie ise hak arayışları için mücadele etmeye hazırdır. Başrollerini Julianne Moore, Elliot Page, Steve Carell, Luke Grimes ve Michael Shannon’un paylaştığı 2015 yapımı film, gerçek bir hayat hikayesine dayanmakta.
3. The Miseducation Of Cameron Post (2018)
Cameron Post, lisede okuyan genç bir kızdır. Bir kız arkadaşıyla öpüşürken erkek arkadaşına yakalanır. Son derece tutucu olan ailesinin durumu öğrenmesiyle birlikte Cameron, bir kampa yollanır. Bu kamp eşcinselliği terapi yoluyla “iyileştirmeyi” amaçlamıştır. Bu iyileştirmenin temelini ise dine yönelmek oluşturmaktadır. Terapi, eşcinselliğin çok büyük bir günah olduğunu ve bunun iyileştirilmesi gerektiğini savunur. Cameron ve arkadaşlarının ise bu fikre adapte olmasından ziyade kendilerinden emin duruşları adeta güç aşılar. Desiree Akhavan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ve gerçek bir kitaptan uyarladığı The Miseducation Of Cameron Post, izleyicisine özgürlüğü ve gücü tattırıyor.
4. L’animale (2018)
Avusturyalı yönetmen Katharina Mückstein, L’animale filmiyle genç bir kızın hislerine tanık olmamızı sağlarken aynı zamanda bu hislerin getirdiği zorlukları da gösteriyor. Mati ve arkadaşlarının diğer öğrencilere zorbalık yaptıkları bir motor çetesi vardır. Mati, gruptan en yakın arkadaşı Sebastian’ın ona ilgisinin olduğunu öğrenir ve artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Gruptan uzaklaşan Mati, Carla adında bir kıza ilgisi olduğunu fark eder ve bulduğu her fırsatta onunla zaman geçirmeye çalışır. Mati, aynı zamanda annesi gibi veteriner olmak için çabalamaktadır ancak gün geçtikçe bunun kendi isteği olmadığını fark eder. L’animale, isteklerimizi ve hissettiklerimizi düşünmeye iten, güçlü oyunculukların sergilendiği bir gençlik filmi.
5. Laurence Anyways (2012)
Laurence, kendisini kadın olarak hissetmektedir ancak bir erkek bedeninde yaşamını sürdürmektedir. Buna daha fazla katlanmak istemez ve olduğu gibi hayatına devam etmek istemektedir. Bu noktada ise attığı ilk adım partneri Fred’e açılmak olmuştur. Fred, durumu başta kabullenmekte zorlansa da, Laurence’i en çok o desteklemiştir. Fred’in desteği aynı zamanda çok büyük bir cesaret aşılamaktadır. Laurence, artık benliğini gizlemeye çalışmamakta, kadın kıyafetlerini dilediği gibi giymekte ve davranışlarından çekinmemektedir. Tüm bu yaşanan gelişmeler sonucu Laurence ve Fred insanların yargılayıcı bakışlarına maruz kalırlar. Üstelik bu bakışlar geçici bir süreliğine değildir. Laurence Anyways, yüzleşmeyi, desteği, sevgiyi ve toplumun etkisini izleyiciye oldukça başarılı bir şekilde sunuyor.
6. Summer of 85 (2020)
François Ozon’un yazdığı ve yönettiği Summer of 85, aynı zamanda Aidan Chambers’in “Dance On My Grave” adlı romanından esinlenilmiş bir film. Normandiya kıyılarında geçen bir yaz mevsimi izliyoruz. Alexis çıkmış olduğu tekne gezisinde alabora olmuştur ve David tarafından kurtarılmıştır. Beraber geçirdikleri zamandan ikisi de keyif almaktadır ve izlediğimiz ilişki oldukça eğlencelidir. Ancak zaman geçtikçe aslında ikisinin de birbirlerinden farklı karakterlere sahip olduklarını görürüz. Alexis ve David de bunun farkına varmıştır. İzlediğimiz tüm pozitif duygular yerini düşünmeye bırakır. Ozon, film boyunca izleyiciye çeşitli duygu değişimleri yaşatmaktadır. Summer of 85, ikonik sahneleriyle ve güçlü senaryosuyla akılda kalıcı bir film. Benjamin Voisin ve Felix Lefebvre’in sergilediği performans filmin çok daha etkileyici olmasını sağlamakta.
7. Portrait Of A Lady On Fire (2019)
Celine Sciamma’nın yönetmenliğini yaptığı ve senaryosunu yazdığı Portrait Of A Lady On Fire, 72. Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülüne sahip. Fransa’da 18. Yüzyıl sonlarında geçen bu hikayede Heloise, annesinin arzusu üzerine evlendirilmek istenmektedir. Ancak öncesinde, genç kızın bir portresi yapılmalıdır. Bunun için de ressam Marienne görevlendirilir. Marienne, Heloise’in portresini gizlice yapacaktır. Beraber zaman geçirmeye başlayan Heloise ve Marienne birbirlerine ilgi duymaya ve bağlanmaya başlarlar. Portrait Of A Lady On Fire, birbirine besledikleri sevginin gücünü ve unutulmazlığını bizlere gösteren bir aşk filmiyken aynı zamanda farklı konumlara sahip kadınların dayanışmasını da başarıyla aktaran bir film.
8. Happy Together (1997)
Yönetmenliğini ve senaristliğini Wong-Kar Wai’nin yaptığı Happy Together, yönetmenin en önemli filmlerinden biri. Lai ve Ho beraber bir hayal kurmuşlardır ve bu hayali gerçekleştirmek için Hong Kong’dan Arjantin’e gelirler. Henüz yolculuklarının başındayken ortaya çıkan sorunlar durmadan devam eder. İkilinin aslında birbirlerine çok benzemediğini ve hatta oldukça farklı karakterler olduğunu anlamamız çok sürmez. Yaşamış oldukları ilişki yorucu bir hal aldığında ise işler değişir. Happy Together, hayalleri, bağlılığı, umudu ve aynı zamanda anlaşılmazlığı anlatan hikayesiyle Wong Kar Wai’ye Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü kazandırmayı başarmıştır.
9. I’ve Heard The Mermaids Singing (1987)
Yardımcı olarak çalıştığı işinde pek başarılı olmayan Polly Vandersma, küratör Gabrielle’in galerisinde geçici olarak çalışmaya başlar. Birbirleriyle oldukça iyi anlaşmaları sonucu ise Polly, Gabrielle’in asistanı olur. Hayalperestliği ve çektiği amatör fotoğraflarıyla dikkat çeken Polly, beraber çalıştığı küratöründen çok şey öğrenmektedir. Gabrielle ve sevgilisi Mary’nin yaşantısına yakından tanıklık eden Polly’nin düşünceleri ise hayranlık duyduğu küratör için değişmeye başlayacaktır. Komedi ve dramanın buluştuğu I’ve Heard The Mermaids Singing, Patricia Rozema’nın ilk uzun metrajlı filmi.
10. Shiva Baby (2020)
Danielle, ailesinin zoruyla bir akrabasının ölümünden sonra hazırlanmış olan Yahudi töreni Şiva’ya katılır. Tüm akrabalarından ve soracakları sorulardan dolayı gergin olan Danielle, karşılaştığı kişilerle çok daha zor anlar yaşamaya başlar. Eski sevgilisi ile aynı evde olmasının yanı sıra para karşılığı cinsel ilişkiye girdiği adam ve eşi de aynı törendedir. Danielle’in içinde bulunduğu zor durumdan nasıl çıkacağını izlerken komedi ve gerilimi de aynı anda yaşıyorsunuz. Shiva Baby, Emma Seligman’ın aynı zamanda kara mizahı da ustaca işlediği bir film.