One Take Tekniğinde Ustalaşmak: Sinemada One Take Sahneleri

Editör:
Berfin Sayarsoy
spot_img

Sinema dünyası, hikâye anlatımının görsel ve ses özenli orkestrasyonuyla birlikte hayata geçirildiği bir alandır. Film yapımcılarının izleyicileri büyülemek ve yaratıcı sınırları zorlamak için kullandıkları sayısız teknik arasında one take tekniği, eşsiz bir mücevher gibi parıldar. Uzun çekim veya sürekli çekim olarak da bilinen bu teknik, sahnelerin kesinti veya düzenleme olmadan akıcı bir şekilde gelişmesini sağlar. Doğru bir şekilde uygulandığında, one take tekniği duyguları yoğunlaştırarak izleyicinin hikâyeye katılımını derinleştirerek seyirciyi hikayenin kalbine taşıma gücüne sahiptir. Hikâye anlatma düşüncelerinden teknik ustalığa kadar her uygulama; hem gelecek vadeden film yapımcılarına hem de meraklılarına benzersiz bir rehberlik yönü sunar. İşte bu tekniğin kullanıldığı en iyi 11 film sahnesi aşağıda listeledik.

Children Of Men (2006)

Children Of Men, bu tekniğin uygulandığı önemli bir filmdir. Clive Owen, Julianne Moore ve aracın diğer yolcularının aniden kırsal bir yol üzerinde pusuya düştükleri araba sahnesi, izleyicileri bilinçaltlarında gerilim ve panik anında tutarak bu tekniğin başarılı bir örneğini vermiş olur. Filmin görüntü yönetmeni Lubezki, kullandığı tekniklerle seyirciyi hikâyeye dahil ederek takip sahnesi boyunca izleyenlerin rahatsız hissetmesini sağlar. Takip sahnesi, çekim tekniğini sayesinde filmin atmosferinin aniden değişebileceğini mükemmel bir şekilde izleyiciye gösterir.

Touch Of Evil (1958)

Orson Welles‘in yönettiği Touch of Evil, seyirciye gizem ve gerilim dünyasına giriş yaptığını fazlasıyla hissettirdiği sinematik ustalığın bir anlamda eşsiz bir örneği olan açılış sahnesine sahiptir. Kamera hikâyenin başladığı kasabanın neon ışıklarla aydınlatılmış sokaklarında süzülürken, izleyici sıra dışı bir açılış sahnesi izlemediğini anlar. One take eşliğinde mutlu bir çiftten gizemli bir pakete sahip ürkütücü bir adama kadar bir dizi karakteri tanıtılır. Kamera kasabanın hareketli sokaklarından akıcı bir şekilde geçerken, hikayenin işlendiği dünyanın içinde bir birlik duygusu yaratılır.

Call Me By Your Name (2017)

One take tekniği genellikle aksiyon sahneleriyle ilişkilendirilse de Call Me By Your Name filminin final sahnesinde tek planın duygusal ve samimi anları nasıl vurgulayabileceği ustaca gösterilmiştir. Timothée Chalamet‘in canlandırdığı Elio karakterini patlayan bir ateşin bakış açısından izliyoruz. Elio, ışığa bakarken yüzüne hüznü ve gözyaşları yayılıyor. Neredeyse dört dakika süren bu sahnede kamera Elio’nun yüzünde sabit kalır ve bizler Elio’nun kişisel bir anına şahit oluruz.

Gravity (2013)

Alfonso Cuarón’un yönetmen koltuğuna oturduğu Gravity filmi, bu tekniğin ustalığını en yüksek seviyede sergileyen örneklerden biridir. Filmin en dikkat çekici ve unutulmaz anlarından biri olan one take tekniğiyle çekilmiş olan sahne, izleyiciyi uzayın derin sessizliğinde yolculuğa çıkaran bir başyapıt olarak öne çıkıyor.

Gravity filminin açılış sahnesi tam 17 dakika boyunca kesintisiz bir çekimle izleyiciye hikâyenin tonunu anlatır. Filmi izlemeye başladığımız andan itibaren atmosferi yakalarız. Uzaydaki sessizliğin içinde esen korku rüzgarları kameranın, karakterlerin etrafında dönmesiyle eksiksiz bir şekilde hissedilir. Sandra Bullock‘ın hayat verdiği Ryan Stone karakteri uzaya savrulurken, kamera Dünya’ya doğru dönüşünü takip eder.

Yönetmen Alfonso Cuarón verdiği bir röportajda izleyiciyi önce çevreye, ardından olayların içine yavaş yavaş sokmayı amaçladıklarını söylemesi filmin sahnesi kadar konuşulmuş bir röportaj olmuş ve seyircinin uzayda süzülen iki karakterin yanında üçüncü bir karakter gibi hissetmelerini amaçlamaları sahnenin sinema tarihindeki etkisini ve önemini bizlere açıkça göstermiştir.

Creed (2015)

Adonis Creed‘in ilk maçını gösteren ve adeta soluksuz izlenen boks sahnesi sinemaseverlere hem teknik bir şov hem de karakterlerin duygusal yolculuğunu en saf haliyle sunar. Micheal B. Jordan‘ın canlandırdığı Adonis Creed, ringdeki ilk dövüşünde kamera tarafından takip edilir. Kesintisiz şekilde gerçekleşen bu takip sayesinde, seyirci ringin içinde Adonis’in heyecanına ortak olur. Bir turun sonundan diğerine geçen bu tek plan sahne, Sylvester Stallone tarafından canlandırılan Rocky Balboa‘nın Adonis’e verdiği tavsiyenin nasıl zafere dönüştüğünü anlatır. Seyirci olarak, her anın bir sonraki anı nasıl etkilediğine şahit oluruz. Kesintisiz çekim içinde, boks maçının gerçek bir ritmi ve akışı varmış gibi hissettiğimiz bu sahne, sinemanın büyüsünü anlatmak için muhteşem bir örnektir.

Rocky (1976)

Apollo Creed ile yapacağı maçın öncesinde, Sylvester Stallone‘un hayat verdiği Rocky karakteri, rakibi olan bu büyük boks şampiyonunun portresi altında durur. Rocky’nin tedirginliğini hissetmeye başladığımız bu sahnenin ardından, Rocky kız arkadaşı Adrian ile yatağın yanında yatarken, bir klasik olarak sinema tarihine geçen “Onu yenebileceğimi düşünmüyorum” sahnesi izlenir. Sinemanın duygusal gücünü en yüksek düzeyde yansıtan anlardan biri olan bu sahne, Rocky’nin yaşadığı duygusal çatışmalarını, seyirciye yansıtmayı başarır.

Weekend (1967)

Godard’ın yönetmenliğini yaptığı Weekend filminin başlangıcı, trafikte sıkışmış karakterleri tanıtırken seyirci sıra dışı bir deneyime dahil olmaya hazırlar. Kamera hareketleriyle seyirci, yaklaşık 7 dakika süren bu sahneye dahil edilir. Godard, bu tek plan sahnesinde Avrupa yaşamının tüm ince detaylarını ustalıkla işleyerek, Avrupa’nın sıradan anlarını anlatan unutulmaz bir tek planla yakalar. Unutulmaz bu sahne, sinemaseverler için sadece bir an değil, aynı zamanda sinema tarihindeki teknik ve anlatısal zenginliğin bir örneği olarak da özel bir konuma sahiptir.

The Protector (2005)

The Protector‘ın unutulmaz dövüş sahnesi, sıra dışı bir kahramanın tek bir uzun çekimde verdiği muhteşem dövüş performansıyla sinemaseverlerin gönlünde taht kurmuştur. Sevdiği fillerin ölmesine sebep olan hırsızlardan intikam almak amacıyla harekete geçen Tony Jaa‘nın hayat verdiği Kham karakteri, düşmanlarıyla yüzleşirken seyirci nefes kesen bir dövüş sahnesi içinde kendisini bulur. Sahne boyunca kamera, Kham karakterinin hareketlerini takip eder, düşmanların saldırılarından kaçar ve seyirci tüm bu anlara dahil olur.

Birdman (2014) 

Alejandro González Iñárritu‘nun Birdman filmi, eski bir süper kahraman yıldızı olan Michael Keaton‘ın oynadığı Riggan Thomson karakterinin Broadway’de sahne almaya çalıştığı bir dönemi anlatır. Ancak filmin en çarpıcı ve akılda kalıcı sahnelerinden biri, filmin karakterlerini ve temalarını derinlemesine yansıtan tek bir çekimde gerçekleşir. Seyirci ışıltılı şöhret hayatının arka planında var olan çalkantılı dünyaya bu teknikle dahil edilir. Kamera, sahne arkası koridorlarında ve kalabalık giyinme odalarında sorunsuz bir şekilde geçerek gerçeklik ile performans arasındaki sınırı bulanıklaştırır. Michael Keaton’ın etkileyici oyunculuğuyla adeta efsaneleşen bu tek çekim sahnesi, seyirciyi Riggan’ın zihinsel dünyasına sürüklerken aynı zamanda sinema sanatının sınırlarını zorlayan bir teknik ustalığı sergiler. Sahne, Iñárritu’nun yönetmenlik becerisi ve Emmanuel Lubezki’nin görüntü yönetmenliği ile birleşerek sinema dünyasında yeri doldurulmayacak bir “one take” sahne örneği yaratır.

Hard Boiled (1992)

Sinema tarihinin en unutulmaz aksiyon sahnelerinden biri olarak kabul edilen Hard Boiled  filminin hastanedeki çatışma sahnesi, seyirciyi nefes kesen bir aksiyon yolculuğuna çıkarır. Yönetmen John Woo, bu sahnesiyle sinema dünyasında aksiyon türüne getirdiği yeniliklerden birine daha imzasına atar. Woo’nun kamerası, başkahramanları koridorlarda takip ederken, görsel olarak etkileyici bir dans gibi izleyiciyle hikayenin etkileşimde kalmasını sağlar.

Boogie Nights (1997)

Yönetmen Anderson, filmin geri kalanı için akış tonuna ve filmin ilerleyen dakikalarında hikâye için önemli olacak karakter ilişkilerine temel oluşturmak için filmin açılış sahnesinde one take tekniği kullanır. Anderson, Los Angeles sokaklarında Burt Reynold’ın Jack Horner ve Julianne Moore’un Amber Waves karakterlerinin rahatça bir kulübe girdiği sahneyle başlattığı filmde, seyirci de 70’ler modasının hüküm sürdüğü hareketli kulübe girerek yolculuğa dahil olur. Boogie Nights, Anderson’ın yarattığı ve seyirciyi de girişte karşılayarak dahil ettiği bir partidir. Bu yüzden filmin sonunda seyircinin başı döner ve partinin yorgunluğunu atmak için eve gitmeye hazırlanır.

Filmin en dikkat çeken özelliklerinden birisi de her yöne dönen kameranın aşırılığın hikâyenin dengesi olduğunu seyirciye anlatan bir metafor haline gelmesidir. Kulüp içerisinden dışarıya çıktığımızda Mark Wahlberg‘ü görürüz.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.