Oruç Aruoba: Ölümün Taç Giydireceği Şair

Tayfun Tatar
Tayfun Tatar
Gömlek cebinde şiir, fotoğraf ve biraz da sonbahar taşıyan bir basit adam
spot_img

İşte – ölüm taç giydirir…”

Böyle diyordu “De Ki İşte” şiirinde Oruç Aruoba. 2020 yılının Mayıs ayında kaybettik ve şimdi taç giydiriyorlar ona. Peki “Özlem, görememenin yorgunluğudur” diyen, onu göremeyecek olmanın yorgunluğunu bugün sabah saatlerinde omuzlarımıza bırakan Oruç Aruoba kimdir?

Kısaca hayatından bahsetmek gerekirse 1948’de Kocaeli, Karamürsel’de doğmuş. Hacettepe Üniversitesi’nde psikoloji lisans ve yüksek lisans eğitimi alıp sonrasında felsefe doktorası yaparak felsefe üzerine uzmanlaşmış. Tübingen Üniversitesi’nde felsefe semineri üyeliği ve Victoria Üniversitesi’nde konuk öğretim üyeliğinde bulunmuş. Özellikle epistemoloji ve etik üzerine çalışmalar yapmış. Hume, Kant, Kierkegaard, Nietzsche, Marx, Heidegger ve Wittgenstein’ın konuları üzerine yoğunlaşıp bu isimlerin ve pek çok başka düşünür ya da edebiyatçının eserlerini çevirerek dilimize kazandırmış.

Özetle belirtmek gerekirse, yakın dönem Türk edebiyatının en önemli şairlerinden olsa da Oruç Aruoba yalnızca bir şair değil, aynı zamanda önemli bir düşünür. Üstelik bu iki yönünü birbiri içinde ustaca harmanlamış, Batı kültürünün yıllardır önemli bir tartışma konusu olan şiir-felsefe ilişkisini Türk edebiyatına getirmiş. Akademik hayatında düşünürlerin sanata ve özellikle şiire yaklaşımlarını ele alırken, bir şair olarak da felsefi yönü güçlü şiirler yazmış. Bir nevi “hayatı ve ölümü sözcüklerle anlamlandırma” çabası gütmüş. Ekrem Güzel de Oruç Aruoba’nın felsefe ve şiiri buluşturmadaki bu çabasını “Aruoba, tam da biçimle oynayarak, edebiyatla felsefe arasında en bariz ayrımın olduğu nokta üzerinde oynayarak sınır ihlali yapar, varsayılan sınırları amorf hâle getirir.” cümlesiyle ifade etmiş (Güzel, 2020). Oruç Aruoba ise “İşi Halley’e Bırakmayalım” başlıklı bir yazısında, sanatçı ve düşünür arasındaki keskin ayrımların yaratıcılığı öldürdüğünü vurgulayarak şöyle söylemiş:

“Denemeci denemeciliğini bilsin, şair şairliğin, düşünür düşünürlüğünü bilsin türünden katı, keskin ayrımlar, yazıyla yazarın bütünlüğünü koparmaktan, yazılanlara bu koparmanın temel olduğu bir görüşten bakmaktan başka bir işe yaramaz.” (Aruoba, 1982)

Oruç Aruoba’nın şiirlerinde biçim bakımından en dikkat çeken unsur ise kendine has noktalama işaretleri kullanımı. Yalnızca birkaç şiirini dahi okusanız bu kuralların dışına çıkan kullanımı fark edebilirsiniz. Ancak Oruç Aruoba, kuralların dışına o kadar kendine özgü çıkmış ki bunu akademik çevrelere de kendi yöntemi olarak kabullendirmiş. Şiirini üslup olarak ele aldığımızda ise felsefi yönünün şiirine kazandırdığı bir sıra dışılık belirgin bir şekilde ön plana çıkıyor. Öyle ki Aruoba gerçekliğin de bir kurguya dayandığına inandığını şiirlerine hayatın parçası olan gerçek kavramları kurgulayarak açıkça göstermiş.

“Kişi kendini yapar

bozar, dağıtır, yıkar, kırar:

Sonra, yeniden kurar…

 

Önemli olan, kişinin kendini

başlangıçtan kurmuş olması değil,

baştan kurabilmesidir.”

(Yürüme, s.129)

Aruoba gerçekliğe yönelik bu kurgularını, söyleşilerinde de belirttiği gibi, planlanan metinlerle değil, anlık gelişen, not aldığı parçaları birleştirerek oluşturduğu metinlerle yapmış. Bir söyleşisinde, aldığı bu notlar üzerine de şunları söylemiş:

“… defterime yazarken, tuttuklarım güncel yapıp-etme kayıtları değil; onlarda yaşadıklarım yoluyla düşündüklerim, onlarda kaydadeğer bulduklarım… “Gözbebeği hizası”-“yakın mesafe” konuları karışık: yazdıklarından hareketle bir yazara kişi olarak yaklaşmak zor iştir. Biryerlerde belirttiğim gibi, okur okuduklarının ardında bir kişi görür gerçi; ama bu, ‘asıl’ kişi ile çakışmayabilir, hatta bazen ona ters bile düşebilir.”

Son olarak belirtmek gerekirse, felsefeci yönü ve yöneldiği konular Oruç Aruoba’nın bazı çevrelerce “Türkiye’nin Nietzsche’si” olarak anılmasına yol açmış. Biz, bu yakıştırmaya katılmıyoruz çünkü o Türkiye’nin Nietzsche’si değil, kendi kimliği ve kişiliğiyle Türkiye’nin Oruç Aruoba’sıydı. Ve öldü değil, yaşadı.

Nasıl olsa öleceğimize göre

Yaşamalıyız

Kaynakça:

Güzel, E. 2020. “Felsefenin Diyarında Şairane İkamet: Oruç Aruoba’nın Şiir ve Felsefe İlişkisi Üzerine Düşünceleri”. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi – Journal of Turkish Researches Institute. 67, (Ocak-January 2020). 267-288

Aruoba, O.-Aruoba, Z. (1982). “İşi Halley’e Bırakmayalım”. Tan. 7.

Özkan, K. 2013. “Oruç Aruoba: “Gürültü içinde sessiz, kalabalık içinde yalnız.”. Oggito. https://oggito.com/icerikler/oruc-aruoba-gurultu-icinde-sessiz-kalabalik-icinde-yalniz-/4446

 

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Editor Picks