Olay Kitabı Aslında Ne Anlatıyor?

Editör:
Rabia Yeşil
spot_img

Olay kitabı, Annie Ernaux tarafından 2000 yılında yazılmıştır. Önceki ismi Kürtaj olan bu kitap, Fransa’da henüz kürtajın yasal olmadığı ve kürtajı yapan ya da kürtajı gizlice yaptıranların hapis veya para cezası aldığı 1963 yılında hamile kalan bir üniversite öğrencisinin kürtaj ile olan mücadelesini konu almıştır.

Annie Ernaux, 2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nü almış ve Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ilk Fransız kadın olarak tarihe geçmiştir. Olay kitabından uyarlanan “l’événement” filmi 2021 yılında izleyicilerle buluşmuş ve Altın Aslan, FIPRESCI Ödüllerine layık görülmüştür. Oto-sosyo-biyografik olan bu kitap, kadının kürtaj mücadelesini anlatsa da birçok alt temayı da içerisinde barındırmaktadır.

Bu yazımızda Olay kitabını ve içerisindeki alt temaları mercek altına alacağız. Yazıya geçmeden önce, Ernaux, hastaneden yurda döndüğünde Bach’ın St. Johannes Pansiyon’unu dinliyormuş ve sanki bütün başından geçenler bilmediği bir dilde anlatılıyormuş gibi hissetmiş. Siz de yazıyı okurken dinlerseniz, belki yazdıklarımız sizi Ernaux ile biraz daha yakınlaştırabilir.

Kadının Yalnızlaştırılması

L’événemen | imdb.com

“Annemmiş gibi bana eşlik eden bu siyah mantolu ihtiyar kadın dışında kendimi bütün dünya tarafından terk edilmiş hissediyordum.”

Kitapta alıntısı yapılan Nouveau Larousse Universel’in 1948 baskısına göre, “Aşağıdaki kapsama dahil olanlar para ve hapis cezasına çarptırılır: 1) herhangi bir gebeliği sonlandırma teşebbüsünün failleri; 2) bu işleme yol gösteren ya da kolaylaştıranlar, hekimler, ebeler, eczacılar; 3) kendi kendine çocuk düşüren ya da buna rıza gösteren kadın; 4) gebeliği sonlandırmaya özendirme, teşvik ve gebelik önleyici propaganda. Ek olarak suçlulara ikamet yasağı getirilebileceği gibi, ikinci kategoride yer alanlara, mesleklerini icra etmekten sürekli veya geçici olarak menedebilme cezası da verilebilir.” Aslında bu maddeler bize kadının nasıl yalnızlaştırıldığını gayet net bir şekilde özetleyen bir paragraf.

Hekimler, hamile kalan bekar kadınlara hem toplumun yasağını çiğneyen, “ahlaksız kadın” gözüyle bakıyor hem de kadınları onlara hapis veya para cezası aldırabilecek, mesleklerini ellerinden alabilecek kişiler olarak görüyordu. Hatta doktorlardan biri, kadının yaptığı “hatayı” kendi elleriyle düzeltmek istemiş olmalı ki ona yalan söyleyerek düşük engelleyici iğneler vermişti. Kürtajı bir şekilde yaptırmayı başarmış ve hayatını kaybetmemiş olan kadınlar ise hem bundan toplumun onlara dayattığı ve muhtemelen zamanla içselleştirdikleri bir utanç duyarken hem de hapis ve para cezası nedeniyle diğer kadınlara yardımcı olmaktan korkuyor ve bunu saklamayı tercih ediyordu. Bu yasa, kadınlar arasındaki dayanışmayı engellerken aynı zamanda kadınları merdiven altı muayenelere itti. Kadınlar, eski hayatlarına dönebilmek, bedenleri üzerinde söz sahibi olabilmek için para ve hapis cezasını, hatta ölümü göze aldı.

Kürtaj, hem yasalarda hem toplum kurallarında “yapılmaması gereken, yasak” olarak görülen ve yapıldığı takdirde hukuki veya toplumsal bir cezalandırmayla karşı karşıya kalınması gerektiği düşünülen bir durum. Eğer bir kadın önüne konulan tüm engellere rağmen kürtaj yaptırmayı başarabilirse ve yakalanmazsa hukuki bir yaptırımdan kaçabilir fakat öncesinde ve sonrasında birçok toplumsal cezalandırmayla da karşı karşıya kalır. Bu toplumsal cezalandırmalar ise bir bakış, söz veya aşağılama olarak kadınları bedenleri üzerinde söz sahibi oldukları için cezalandırır. Bu yüzden de kadınlar bu mücadeleyi tek başına yürütmek zorunda kalır.

Sınıf Kavramı

“Bu cümle içimdeki dünyayı hiyerarşik açıdan sınıflamaya, doktorları işçilerden ve kürtaj yaptıran kadınlardan, egemenleri ezilenlerden sopalayarak ayırmaya devam ediyor sanki.”

Ernaux, işçi ve esnaf bir aileden gelen ve ailesinin yükseköğrenim gören ilk ferdi, dolayısıyla iç dünyasında bazı çatışmalar yaşıyor. Kitapta da tam kendini yükseköğrenime getirebilmişken hamile kalarak toplumun gözünde artık bir alkolikle eş değer bir noktaya gelindiğinden bahsediyor. Kürtajın hem ailede hem de kadında toplumsal başarısızlığın gözler önüne serileceğini düşünüyor. Sınıf kavramının nasıl bireyin hayatı boyunca belirleyici kimliğini oluşturduğu düşünülüyorsa kürtaj da kadınlar için hayatları boyunca peşlerini bırakmayacak “toplumsal bir damga” şeklinde görülüyor. Kitapta geçen sınıf ve kürtaj kavramlarının toplum tarafındaki temel farkı ise sınıfın cinsiyet ayrımı yapmaksızın bireyin kimliğini oluşturmasıyken kürtajın sadece kadınların hayatında derin izler bırakacak damgalamalara yol açmasıdır.

Olay kitabında yaşananların 60’lı yıllarda geçtiğini daha önce söylemiştik. O dönem, Fransa’da işçi sınıfından gelen ve üniversiteye gitmeyi başarabilmiş öğrenciler yüzde beşin altında kalıyordu. Yani karakterimiz yüzde beşlik kesime girebilmiş ve zor olanı başarmıştı. Fakat, kürtajın getirdiği toplumsal yargılar oldukça keskindi. Bu bağlamda sınıf kavramı kitapta bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Yasanın Sorgulanamazlığı

bfmtv.com

“Yasa her yerdeydi … kürtaj yaptıran kadınların utancında ve diğerlerinin ayıplanmasında. Kadınların günün birinde serbestçe kürtaj yaptırabileceğini düşünmenin mutlak imkansızlığında. Ve her zaman olduğu gibi kürtajın yanlış olduğu için mi yasak, yasak olduğu için mi yanlış olduğunu belirlemek imkansızdı. İnsanlar yasalara göre yargılanıyor, ama yasalar yargılanmıyordu.”

Toplumların hukukunu yani yasalarını o toplumun geleneği, ahlak ve din anlayışı belirler. Kısacası toplum tarafından çeşitli sebepler dolayısıyla kabul görmeyen şeyler yasa haline getirilir ve gerçekleştirilmesi “yasak” olur. İşte, 60’lı yıllarda Fransa’da kürtaj kabul edilemez şeylerden biriydi ve bu yüzden de yasaktı. Birçok kuralı kural oldukları için kabul ettiğimiz gibi, toplum düzenini oluşturan ve toplum kuralları olan yasaları da çoğu zaman sorgulamıyoruz. Aslında Olay, sadece bir kadın mücadelesinin ürünü olan kürtajı değil, bütün toplumun düzenini oluşturan yasaların sorgulanması gerektiğini de bizlere tüm çıplaklığıyla sunuyor.

Çifte Standartlar Dünyası

filmhafizasi.com

Ataerkil toplumun meşhur ürünü: çifte standartlar dünyası. Ataerkil toplum düzeni, toplumun her ürününde kendini dayatırken, kadınlara kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olma hakkını tanımıyor, kadınlar bir şekilde söz sahibi olmayı başardıklarında ise bazen baskı ile bazen dışlayarak bazen fiziksel veya sözel bir şekilde kadınlara olan şiddetini sürdürüyor. Ataerkil toplumlarda evlilik öncesi cinsel birlikteliğin ve cinsel birliktelik sonrası olası bir kürtajın yükü tamamen kadınların sırtına biniyor.

Cinselliğin konuşulamaz oluşu, ayıp kabul edilmesi toplumda o kadar baskın oluyor ki bireyler de ister istemez bunu zamanla içselleştiriyor ve belki de içselleştirdiklerini bile fark edemiyor. Tam da bu yüzden, kadınlar cinselliklerini yaşamaya çalışırken aynı zamanda da ahlaksız bir şey yaptıkları düşüncesiyle savaşıyor.

Toplumun evlilik öncesi cinsel birliktelik yaşayan kadınlara karşı olan bakış açısını kitabı okurken de sıkça gözlemleme fırsatı buluyoruz. Ataerkil bir toplumda kadınların verdiği birçok zorlu mücadelenin yanında, kadınlar yaşadıkları cinsel birlikteliği bir utanç gibi sırtlarında taşıyor. Cinsel birliktelik ve bunun getirdiği damgalamalar kadınların peşini bırakmıyor. Bu damgalama, bazen şiddetlenerek kadınların rızalarının dışında gelişen olaylara maruz kalmasına neden oluyor, tıpkı Ernaux’nun kitabında bize bahsettiği hikâye gibi.

Olay kitabı, hem kadınların cinselliğini yaşamakta nasıl zorlandığını, cinsel birliktelik sonrası hissettikleri suçluluk duygusunu ve toplumsal baskıyı gözler önüne sererken hem de toplumun kürtajın tek sorumlusu olarak kadınları gördüğünü vurguluyor.


Kaynakça

Ernaux, Annie. Olay. Can Yayınları, İstanbul: 2023.

Tanyeri, Selin. “Olmak ya da Olmamak: L’événement (2021). Fil’m hafızası, web. 21.07.2024

Bourdieu, Pierre Jean-Claude Passeron. “Les Héritiers: Les étudiants et la culture” Les éditions de Minuit, 1964.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.