Okul Tıraşı: Korkunun Gölgesinde Dikte Edilen Eğitim

Senaryosunu Ferit Karahan ve Gülistan Acet‘in birlikte yazdıkları filmin yönetmen koltuğunda yine Ferit Karahan oturuyor. Başrollerinde; Samet Yıldız, Ekin Koç, Mahir İpek, Melih Selçuk, Cansu Fırıncı, Munir Can Cindoruk ve yönetmen Ferit Karahan yer alıyor. Ferit Karahan’ın ilk uzun metrajlısı olan Cennetten Kovulmak filmiyle aldığı En İyi Film ödülünün yanına, ikinci uzun metrajlısı olan Okul Tıraşı filmiyle ikinci bir Altın Portakal eklenerek sinemadaki başarısı taçlandırılmıştır. Okul Tıraşı filmi dünya prömiyerini Berlin Film Festivali‘nde yaptı ve FİPRESCİ ödülünün kazananı oldu. 2022’de gerçekleşecek Oscar ödüllerinde Yabancı Dilde En İyi Film adayı olarak büyük bir kesim tarafından yarışmaya dahil olması istendi, fakat yarışmaya Semih Kaplanoğlu’nun Bağlılık Hasan filmi gönderildi. Film, açıklanan kısa listeye giremedi. Belki gönderilse Oscar yarışında bir şansımızın olabileceği bu şahane filmi sizler için analiz ettik.

Dört bir tarafı karlı dağlarla çevrili bir okul…

Kaloriferin tamiri için bile günlerce beklenmesi gereken bir yer… Fakirlik… Eğitimin sırf devlet misyonunu yerine getirsin diye verildiği topraklar… Hiç durmadan yağan kar… Hasta arkadaşıyla tek başına ilgilenmeye çalışan bir çocuk… Yusuf…

Buz gibi havada, sırf biraz gürültü çıkardıkları için soğuk suyla banyo yapmaya zorlanan küçük çocuklar… Tek bir çocuğun gözünden izlediğimiz o tek okul günü…

Hükümetin, çocukların temel ihtiyaçlarını karşıladığını öğretmenler aracılığıyla göze sokması, çocukların okuma hakkı için bile kendilerini borçlu hissettirilmesiyle filmin temel fikirlerinden birini görerek başlıyoruz. Ayrımcılık…

Buz gibi havada, bütün arkadaşlarının önünde ”okul tıraşı” kisvesi altında nizamı sağlamaya çalışan okul müdüründen, onunla aynı zihniyeti paylaşan öğretmenlerin davranışlarını bir çocuğun gözünden izliyoruz. Arkadaşının saçları, müdür tarafından şekilsiz kesildiği anlarda Yusuf’un yüzünde oluşan ”neden?” bakışı çok şeyler ifade ediyor. Bir çocuğun anlam veremediği disiplin sağlama şekilleri filmin bütününe yayılıyor. Bu filmdeki en büyük meselelerden biri ayrımcılık demiştik. Bu hikaye Doğuda bir okulda değil de Batıda bir okulda geçseydi, yine aynı şeyler mi yaşanırdı diye merak etmiyor değiliz.

Öğrenciyi eğitme yolunun kılık kıyafet düzeni, saç tıraşı gibi şeyler olması, öğretmenin elinde sopayla okul koridorlarında dolaşması, çocukların her yaptığına sert tepkiler vermesi sonucunda davranışların eğitici ve öğretici olmaktan ziyade, çocuğun kalbine ve aklına korku tohumları ekebilir. Bu da ileride iyi bir birey olmasının önünde engeller oluşturabilir.

Bir çocuğun sigara içmesinin kötülüğü hakkında nutuk çekmeye gerek yok, ancak terbiye etmek için öğrencilerin tokatlanması, aşağılayıcı şekilde davranılması sonucunda topluma faydalı bireyler yetiştirmek mümkün müdür?

Çocukların tost, ayran, çikolata alması gereken kantinden adetle sigara satın alması bu yozlaşmanın tüm kademelerde olduğunu görmemizi de sağlıyor.

İkametgahı Türkiye’nin doğusu olan topraklarda diller çeşitlidir. Ama anadan öğrenilen dil genellikle Türkçe değildir. Bu filmde her şey olduğu haliyle, bütün doğallığıyla kameraya alınmış. Çok acıtabilen, ancak samimi hislerle oluşturulmuş gerçek bir film çekilmiş. Çocukların konuşmalarını bazen anlayamıyoruz, ama gerçek hayatta da böyle değil mi zaten? Türkiye’nin batısında da herkes İstanbul Türkçesi konuşamıyor.

Aralarda duyduğumuz espriler yüzümüzü güldürse de genel olarak çocukların eğitim adı altında eğitilmek yerine ehlileştirilmek yoluna gidilmesi, çok eski ve maalesef hala devam eden yanlış uygulamalardan biri. Oysaki bir insanı eğitmekle başlar her şey. Tabii eğitimcilerin de insan olduğunu unutmamalıyız. Şımarıklık yapan ya da kurallara uymayan öğrencilere elbette belli müdahalelerde bulunmalılar, ancak her hatada aşağılamak ve hep kızmak tekniğinin birini eğitmek için çok işe yarayacağından emin miyiz, yoksa sadece yanlış olan davranışları düzeltmek telaşında mıyız?

Bir insanı düzeltmek tam olarak ne demek oluyor peki?

İnsan denilen canlı tek tip olmadığı gibi, yanlış çözülen bir matematik problemi de olmadığı için düzeltemezsin.

Faruk 19 canlı, hocalardan o kadar dayak yiyor, ama ölmüyor.

Öğretmenin öğrenciyi dövmesinin normalleştirilmesini bizzat bir öğrenciden şaka eşliğinde dinliyoruz, ancak bu o kadar sıradan bir şey ki öğretmen bunu dikkate bile almıyor ve ders anlatmaya devam ediyor.

Konu: Anlatım bozuklukları.

Peki, dayak yemenin bir çocukta bırakacağı hasarı hangi anlatım bozukluğu düzeltebilir? Sistemin bozukluklarını düzeltmek anlatım bozukluklarını düzeltmek kadar önemli.

Yılın altı ayı kar olan coğrafyalarda kar yağdığı için tatil olur mu?

Hayır, tabii ki olmaz. Bu sadece ”normal” yerler için geçerlidir.

Eğitimcilerin eğittiklerini sürekli aşağıladığı yerlerde eğitilenler de onlar gibi olmayı öğrenirler. Belki de öğretmenin söylediği her cümleyi arkadaşlarını eleştirmek için kullanırlar.

Türkçenin tek dil olmadığı coğrafyalarda okula başlayıp Türkçe konuşmayı öğrenebilmek bile başarı sayılmaz mı?

Kürk Bölgesi diye bir şey yok, doğrusu Doğu Anadolu Bölgesi… Doğduklarından beri bu ayrımlarla büyüyen çocuklara ”hangi bölgedeyiz?” diye sorulduğunda size vereceği cevap büyük ihtimalle ”Kürt Bölgesi” olur. Doğu Anadolu, kar yağınca tatil olan coğrafyalar için geçerliliği olan bir sözcük.

”Doğu Anadolu’da nüfus yoğunluğu çoktur, çünkü herkes çok çocuk doğuruyor.”

Oysaki bu bölgede nüfus yoğunluğu azdır, çünkü kar yağdığında okulların bile tatil olmadığı bu bölgeden herkes kaçmak istiyor. İşsizlik, kalacak yer sorunu, sanayileşmenin az olması… Yani bize başka memleketler kadar uzak gelen o bölgenin kalabalığı yine ülkenin düzeltmediği sorunlar nedeniyle o kadar da uzak görünmüyor.

Fazladan ekmek alan çocuğun o öğün hiç yemek yiyememesi… Kulağa Hababam Sınıfı‘ndaki Mahmut Hoca cezaları gibi geliyor değil mi? Oysaki o filmi izlerken tüm bunlara gülüyorduk ve Mahmut Hoca haklı diyorduk. Peki, bu hocanın Mahmut Hoca’dan farkı nedir?

Mahmut Hoca verdiği cezalarla öğrencilerini hep eğitmek isterdi. Burada öğrenciyi eğitmek değil, ehlileştirmek söz konusu olduğu için birbirlerinden ince çizgilerle ayrışıyor. Çocukların fazladan yediği yarım ekmek sorun olurken, müdürün arabasına kış lastiklerini okulun parasıyla yaptırması ikilemi, haksızlığın hüküm sürdüğü yerlerde hayatı da bir kez daha sorgulatıyor.

Kendi ekmeğinden gizlice ayırdığı bir parçayla arkadaşı Mehmet’i doyurmaya çalışan Yusuf’tan öğreneceğimiz çok şey var.

Yusuf’un etrafında yaşananları gözlemlemesini, çevresinde olanları anlamaya çalışmasını onun çocuk bakışlarıyla takip ediyoruz. Lapa lapa yağan kar kimisinin eğlencesi olurken kimisinin en büyük zorluğu olabiliyor.

Hasta çocuğa olan kayıtsızlık karşısında seyirci olarak belki saç baş yolmuyoruz, ama endişelenmiyor da değiliz. Kırılan okul camının acil şekilde ilgilenilmesi gereken hasta öğrenciden daha önemli olduğunu düşünen zihniyetler her yerdeler, ama nüfus çoğunluğunun Türk olmadığı yerlerde daha faaller sadece. Çocuklara sorulan soruların gerçekten cevap almak için değil de cezayı etkinleştirmek için sorulması sevimsiz bir detay olarak karşımıza çıkıyor.

Bütün görmezden gelinmelere rağmen arkadaşını hastaneye götürmek için çabalayan Yusuf’u izlemek kalbimizi hem ısıtıyor hem kanatıyor. Hiçbir değeri yokmuş gibi davranılan bu çocukları eğitenlerin kayıtsızlıklarını izliyoruz.

Alt metninde sistemi tek bir doğu okulu üzerinden eleştiren bu filmde, bürokrasinin en işlemez, en güçlü hallerine tanık oluyoruz.

Kimsenin umursamadığı, umursamak istemediği Mehmet bir anda herkesin odak noktası haline geliyor. Film, bir çocuğun hasta olması üzerinden eğitim sistemini de eleştiriyor.

Kendi suçunu yine bir öğrenciye atmaya çalışan öğretmenin, çocuğun ölmesi ya da bir zarar görmesinden çekinmesi, çocuğu düşündüğü için değil kendi başına açılabilecek dertlerden korktuğu içindir. Belki kötünün saf kötü karakter olduğu bir film değil bu, ancak kayıtsızlık hissi büyük kötülük getirebilir.

Ben öğretmenim, bekçi değilim.

Eğitimin şartlarını da yine bölgesel farklılıklar belirliyor. Bir öğretmenin omzuna sadece öğretmenlik yapmak dışında farklı sorumluluklar yüklenmesi eksik yönetim, umursamazlık ve bölgede yapılan görev için gün saymaktan öteye geçmiyor.

Kar doğanın süslü bir örtüsüyken, gelişmişlik düzeyi düşük olan yerlerde hayatın bütün aşamalarını zorlaştıran bir hava olayına evriliyor.

Ve arkadaşının hastalığından kendisini sorumlu tutan Yusuf… Sonucunda başına geleceklerden değil de arkadaşına bir şey olmasından korkan Yusuf… Bütün taşlar yerine oturduğunda gelen çocukça itiraf… Yusuf’un suçlu görünen masum gözlerinden bir okul gününe tanıklık ediyoruz.

Filmde, diğer filmlerde dramatik etki ya da gerilim etkisi yapması için arka planda çalan müziklerin olmaması, mizansenin gerçek haliyle seyirciyle bağ kurmasını sağlıyor. Arka plan gerilim müziği olmadan seyirciye yaşatılan hafif gerilimin en belirgin nedeni Yusuf’un suçlu ve dünyayı anlamaya çalışarak baktığı gözlerinden gördüklerimiz…

Yönetmen Ferit Karadağ’ın, kendi çocukluğundan gözlemleriyle oluşturulan senaryonun gerçekliği her sahnede buram buram hissediliyor.

Bu film yaşanmışlık ve hala yaşananlar üzerine bir hikaye… Uzaklarda bir yerlerde Yusuflar ve Mehmetler hak ettikleri eğitimi almayı bekliyorlar.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Notting Hill: Londra’nın En Renkli Yüzü

Notting Hill; renkli sokakları, pazarı ve kültürel dokusuyla Londra’da hem ruhunuza hem gözünüze hitap eden özel bir semttir.

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Müzikal yalnızlığı bir estetik tercih haline getiren Isaac Winemiller, duygusal derinliğiyle bu ay Söylenti Radar’ında öne çıkıyor.

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Editor Picks