Oktay Rifat, yirminci yüzyıl Türk edebiyatında önemli yer edinmiş güçlü bir sanatkâr; şair, romancı, tiyatro yazarı ve avukattır. Cumhuriyet sonrası Türk edebiyat tarihinin ve şiirinin yenilenmesinde büyük etkisi olan Birinci Yeni Akımı‘nın (Garip) kuramcılarından, İkinci Yeni Akımı’nın ise öncülerinden biridir. Türkçeyi kullanma kabiliyeti, sürekli bir arayış ve yöneliş içinde yenilenen çalışmaları ve yapısal farklılık arayışıyla modern Türk edebiyatını derinden etkileyen ve ona yön veren şairlerdendir. Atatürk, İsmet İnönü, Adnan Menderes ve 1970-1980’li yılların Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’li yönetimlerine tanıklık eden Oktay Rifat, bu dönemlere özgü hususiyetleri eserlerine yansıtmıştır. Eserleri bu dönemlerin bir panoraması niteliğindedir.
Oktay Rifat’in Biyografisi
Ali Oktay Rifat eski tarihle 28 Mayıs 1330 yeni tarihle 10 Haziran 1914’te Trabzon’da doğdu. Oldukça köklü bir aileye mensup olan Oktay Rifat’ın ulaşılabilen en eski aile üyesi baba tarafından Ali Rifat Bey, anne tarafından ise Mustafa Celaleddin Paşa’dır. Babası eski Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Azası, Türk Dil Kurumu’nun ilk başkanıydı, eski Konya valisi ve Oktay Rifat doğduğunda ise Trabzon valisi olan ünlü şair Samih Rifat‘tır. Annesi Hasan Enver Paşanın kızı ve Nazım Hikmet’in annesi Ayşe Celile’nin kız kardeşi Münevver Hanım‘dır. Ailesi Manastır’da “Horozcu” adıyla anılan Oktay Rifat’ın hem babası hem annesi iki evlilik yapmıştır. Samih Rifat ikinci evliliğini Münevver Hanımla yapmıştır. Bu evlilikten Hüsn ü Aşk adında bir kız çocuğu ve Oktay Rifat dünyaya gelmiştir. Bilinenin aksine Oktay Rifat’ın soyadı Horozcu değil Rifat’tır.
Bu durumu Metin Celal yazdığı köşe yazısında dile getirmiştir. “Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi’nin Oktay Rifat maddesinin ilk cümleleri şöyledir; “Tam adı Ali Oktay Rifat. Kendisi kullanmadığı halde bazı kaynaklarda soyadı ‘Horozcu’ olarak geçer.” Bu madde oğlu Samih Rifat’ın 1999’da doldurduğu “Bilgi Formu”ndan yararlanılarak hazırlanmış. Oysa basılı birçok kaynağa ve internet sitelerinin çoğuna göre Oktay Rifat’ın soyadı “Horozcu”dur. “Elleri Var Özgürlüğün” sergisinde Oktay Rifat’ın birçok resmi evrakı ve kimlik belgeleri yer alıyor. Pasaportuna, evlilik cüzdanına, ehliyetine, avukatlık kimliğine baktığımızda adı “Ali Oktay” soyadı “Rifat”. Hiçbir belgede “Horozcu” diye bir soyadı geçmiyor. (Celal M. 2014)
Oktay Rifat; siyasal fikir, kültür, edebiyat ve sanatla iç içe bir ailenin çocuğu olarak sosyal, edebi ve kültürel mirasın içine doğmuştur. Rifat’ın gerek dünya görüşünde gerekse sanatkâr kişiliğinde kültürlü bir aile ortamında yetişmesinin yanı sıra en çok babası Samih Rifat etkili olmuştur. Bir dil bilgini olan Samih Rifat’ın yazar üzerinde özendirici tesirini oğlu Oktay Rifat şöyle anlatır: “Zayıf, hastalıklı ama inanılmaz bir enerji ve tutkuyla kendini okuyup yazmaya adamış bir adam. Ozanlık lânetli bir iştir. Babam bunu bilirdi ve bulaştırmak istemezdi beni. İlk şiirlerimden birini okumam için annem izin istediğinde, hiç de memnun olmadı, sertçe; ‘Gelsin okusun’ dedi. Ben okumaya başladım, baktım, babamın sakalı çarpıldı dinlerken”. (Rifat, S. 1991) Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla aile Trabzon’dan İstanbul’a gelmeye karar verir.
İlk çocukluğunu İstanbul’da geçiren Oktay Rifat, babasının Kurtuluş Savaşına katılmak için Anadolu’ya geçmesi üzerine müttefik güçler tarafından evleri basılınca annesi ve ağabeyiyle birlikte Antalya’daki babasının yanına giderler. Oradan da babası ile birlikte Ankara’ya taşınırlar. Oktay Rifat ilkokulu burada okur. Ankara’nın muhtelif semtlerinde oturan aile, daha iyi yetişsin diye Oktay Rifat’ı İstanbul’a gönderir. Dedesi Hasan Enver Paşa’nın İstanbul’da Fransızca eğitim yapan özel bir okulu vardır. Burada Fransızcayı öğrendikten sonra tekrar Ankara’ya gelir. Ankara’da adliye binasının yanında iki mektepten Latife Hanım İlk Mektebine yazılır. Gazi İlk Mektebi adını taşıyan diğer okulda da Orhan Veli öğrencidir. Oradan Taş Mektep’e, yani Ankara Lisesine geçen şair, bu arada Orhan Veli’yle olan samimiyetini ilerlettiği gibi, Melih Cevdet‘le de tanışır. Bu tanışmasını yıllar sonra şöyle anlatmaktadır: “Orhan’ı ilk mektebin beşinci sınıfından beri tanırım. Asıl dokuzuncu sınıfta canciğer arkadaş olduk. (…) İkimiz de şiir delisi idik. Orhan zil çalar çalmaz yanıma gelir. “Teneffüsü gâvur etmeyelim Oktay” derdi. Şiir sözü edelim, şiir konuşalım demekti bu. Bir yıl sonra İstanbul’dan Melih geldi. O da bizim gibi şiire tutkundu. Üç kafadar çocukluktan delikanlılığa el ele geçtik.” (Rifat O. 2009)
Ankara Lisesi’nde hocaları olan Ahmet Hamdi Tanpınar‘dan büyük ölçüde etkilenirler. Üç arkadaşın ilk edebi çalışmaları Ankara Erkek Lisesinin yayın organı olan Sesimiz dergisindedir. Oktay Rifat’ın ilk yazısı, derginin altıncı sayısında çıkan mensur şiir tarzındaki “Hepsi Var. Sevgilim Yok”tur. Oktay Rifat’ın ilk şiiri bu dergide yayınlanan Mermer Merdivenler’dir. İlk şiirleri muhteva bakımından Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dan izler taşımaktadır. Bu dönemde Oktay Rifat’ın babası Samih Rifat, Türk Tarih Kurumu üyeliği, ikinci dönem Biga ve üçüncü dönem Çanakkale milletvekilliği gibi pek çok görevde bulunur. Çanakkale milletvekilliği yaptığı dönemde 1932 yılında vefat eder. Hasan Ali Yücel’in onunla ilgili söylemleri dikkate çekicidir: “Samih Rifat, güneş gibi kudret dolu bir adamdı. Yakan, aydınlatan, ısıtan, can veren bir varlıktı…”
Üç arkadaş Sesimiz dergisinin dışında Oktay Rifat’ın amcası Cevat Rifat’ın İzmir’de baş muhabirliğini ve yazı işler müdürlüğünü yaptığı inkılâp dergisinde 1933 yılından itibaren yazı ve şiirlerini yayınlamaya başlarlar. Oktay Samih Rifat, adıyla yazdığı bu şiirleri: “Merdiven”, “Kadife”, “Komşunun Balkonu”, “Kör Kuyu”, “Kupa Kızı”, “Bıçak Altında”, “Tramvay”. “Evler”, “Serinleme” ve “Taşlıkta Akşam” adlarını taşımaktadır. Üçlü bir edebi muhitin zemini, sağlıklı bir biçimde oluşturulmaktadır. Orhan Veli, 1933’te İstanbul’a giderek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi felsefe bölümüne kaydolur. İki arkadaşı ise Ankara’da kalır ve yüksek öğrenimlerine burada devam ederler. İkisi de Hukuk Fakültesindedir. Rifat, 1937 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk fakültesini bitirir. Orhan Veli’nin İstanbul’ da olduğu 1933-1936 yılları arasında üç şairin de sesi kesilir. Üç genç, lise öğrenimlerinden sonra bir süre şiir yazmaya ara vermiştir ancak Kanık’ın 1936 yılında Ankara’ya dönmesiyle şiir çalışmalarına yeniden başlarlar.
Varlık dergisi Nahit Sırrı Örük ve Yaşar Nabi Nayır’ın yardımlarıyla 1936’nın son iki ayında üç şairin ürünlerini arka arkaya yayınlamaya başlar. Ağustos 1937’ye kadar hummalı bir biçimde ilk şiirlerini veren üçlü, böylece Garip hareketine doğru, adım adım yaklaşarak anılan hareketin estetik alt yapısını oluşturmanın arayışı içerisinde eylemde birliği tercih ederek kendilerini tanıtma imkanını sağlamışlardır. Cevat Çapan, Garip’in üç şairinin sağlam şiirsel zemininin Ankara Lisesi’ndeki Ahmet Hamdi Tanpınar gibi değerli hocalarının olmasının yanı sıra ailelerinden geldiğini şöyle belirtir: Bu konuda diğer bir şansları da geldikleri aileleri idi: Oktay Rifat’ın babası Samih Rifat şairdi. Mevleviliği iyi biliyordu. Orhan Veli’nin babasını Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasında ton mayster olması, müzikten anlaması dikkat çekicidir. Onlar geleneksel şiiri çok iyi biliyorlar, şiire bir acemi gibi başlamıyorlar. Oktay Rifat, şiirin kaynaklarıyla çok içli dışlıdır. İşe başladıklarında bir acemi gibi başlamadılar şiirin ne olduğunu bilerek başladılar. Şiir için yararlanacakları kaynakları bilerek anlayarak başladılar.” (Çapan C. 2011)
Oktay Rifat, Orhan Veli ve Melih Cevdet Anday’ın birbirleriyle kurmuş oldukları dostluk, her birinin yazınsal alandaki yaratılarını beslemiştir. Üçlünün uzun arayışlar sonrasında belirledikleri şiir anlayışları, birçok noktada birlikteliği taşımaktadır. Garip şiirini oluştururken kurgusal anlamda ters bir ilerlemeyi gerçekleştirmişlerdir. Yani önce yarattıkları yeni tarzda şiirleri yazıp daha sonra şiirlerinin poetikalarını açıklamışlardır. Bu süreci Oktay Rifat 1951 yılında son 11 Yaprak dergisinde kaleme aldığı Orhan Veli’nin Ardından adlı yazısında şöyle dile getiriyor: “Piyasa şairlerinin şiirleri ikimizi de sarmıyor. Başka, bambaşka bir şiir hasreti ikimizin içinde. Ben yeni bir şiir yazmışım, Orhan’a okumaya pek cesaret edemiyorum. Çünkü ne vezni var, ne kafiyesi. Hem de bir kaç satırlık bir şey. Adı: “Saksılar” bir ara boş verip okuyuveriyorum. Orhan kolay coşmaz. Coşuyor. Şu işe bakın ki o da cebinden dört satırlık bir şiir çıkarıyor. Adı: “kelebek” . Raymond Radiguet’den tercüme etmiş. Bu sefer coşmak sırası bende. Sarmaş dolaş oluyoruz. O bambaşka şiire ilk adımı attığımızı biliyoruz” (Rifat O. 2009)
Kendilerinden önceki şiir anlayışlarının tümüne karşı çıkan bu hareket, kısa zamanda köklenir. Garip tarzı ilk on şiir “Şiirler” başlığı altında Varlık dergisinde yayınlanır. Bu şiirlerden “Ağaç” şiiri Orhan Veli ve Oktay Rifat tarafından ortaklaşa yazılırken “Saksılar”, “Bir Kadın” ve “Yıldızlar” şiirleri de Oktay Rifat tarafından yazılmıştır. Geriye kalan şiirler ise üçü Mehmet Ali Sel müstear adıyla Orhan Veli tarafından yazılmış ve o sırada yurt dışında bulunan Melih Cevdet Anday’a ithaf edilmiştir. Sonradan yayınladığı Garip kitabına da aldığı bu şiirleri, vezinsiz ve kafiyesiz şiirlerdir. 1937 yılının Aralık ayı başlarında Maliye Bakanlığının bursundan yararlanan şair, doktora yapmak üzere Paris’e gider. Savaş nedeniyle Siyasal Bilgiler’deki doktorasını tamamlayamadan Türkiye’ye döner. Bir yıl aradan sonra yeniden Paris’e doktorayı tamamlamaya gider ve bir gün birkaç arkadaşıyla bisikletlerine atlayıp işgal altındaki kentten kaçmak istediklerinde Alman askerlerince yakalanarak Türkiye’ye gönderilirler. 1938-1940 yılları arasında Oktay Rifafın şiir hayatı yok gibidir. Bu süre zarfında, Paris’e gitmeden önce Varlık’ta yayınladığı birkaç şiiriyle yetinir. Oktay Rifat’ın bu dönemini Garip’in dışına taşımak mümkün değildir. Garip’in üç avaresi, üçüz kardeş gibi birbirlerine paralel bir biçimde hareket etmektedir. Oktay Rifat, Garip’in statik bir mektep fikriyle hareket etmesi hususunda arkadaşlarına karşı çıkar: “Bu yeni şiir çığrına bir ad takmayı düşünüyor bizimkiler. (…) Ben yazdığımız şiirlere genel bir ad takmayı doğru bulmuyorum.”
Bunun dışında ortak hareket eden şairlerin, bu döneme has şiirlerini kolektif bir anlayışla yazdıkları görülmektedir. Oktay Rifat’ın, Paris’ten dönmesiyle üçlünün edebi çalışmaları yeniden hızlanır ve Orhan Veli’nin arzusuyla 1941 yılının Mayıs ayında Garip adıyla çıkarılır. Oktay Rifat’ın, bu kitapta ikisi Orhan Veli’yle müşterek olmak üzere yirmi üç şiiri bulunmaktadır. Aynı zamanda üçlünün şiir görüşlerinin bir yansıması olan ve çeşitli dergilerde yayımlanan makaleler, kitaba ön söz olarak konulur. Böylece Garip’in meşhur poetik görüşlerinin bir yansıması olan ön söz de tamamlanmış olur.
1940 tarihinde memuriyete yeniden başlayan Oktay Rifat askerlik görevini yedek subay olarak yerine getirmek üzere İstanbul Tuzla Piyade Okulu’na katılır. Bu okuldan mezun olduktan sonra şair, yedek subay olarak Zonguldak’taki 6. Kolordu Piyade Alayına tayin edilir. 1943 yılında askerlik görevini tamamlayarak piyade teğmen olarak terhis olur. Askerlik süresi içerisinde büyük bir aşkla bağlandığı Zonguldak valisi M. Halit Aksoy’un kızı Türkan Dilber Aksoy‘la 1943 yılında evlenir. İlk eşiyle evlenme arifesinde Şevket Rado’ya yazdığı mektupta sevinç içindedir. “Çok sevgili kardeşim Şevket, Ben bekârlar kralı, gece kuşu Oktay Rifat, on güne kadar evleniyorum. Kâğıtlarım askıda… Ben hiç değişmedim; eski hamam eski tas. Yalnız deli gibi aşığım ve hanımımın emri veçhile erken yatıp erken kalkıyorum. Sigarayı azaltmaya çalışıyorum.” (İşli, N. 2001)
Aynı yıl içerisinde Türkan Dilber Aksoy’u verem hastalığından kaybetmenin büyük acısını yaşar. Bu dönem aynı zamanda şiir çalışmalarının da durgun olduğu dönemdir. Eşinin ölümünün hüznünü yeni bir aşk ile beraber terk eder. Bu dönemde Oktay Rifat, ölüm ve aşk şiirleri yazmaktadır. Ankara’da, Karadeniz yüzme havuzunda yıldırım aşkıyla tutulduğu Sabiha Rifat ile tanışmasını şöyle anlatır. “Sabiha’yı görür görmez onunla evlenmeye karar verdim ve tanıştığımızın ikinci günü kendisine izdivaç teklif ettim. Düşünmesi için de kendisine 2 saat mühlet verdim. Bu müddet sonunda kabul ettiğini bildirdi. 3,5 ay nişanlı kaldık. Sonra 1945 yılında evlendik” (Rifat, 2009)
İstanbullu Muhittin ve Servet Omay kızı Sabiha Omay’a aşık olan şair Güzelleme kitabını ona ithafen yazar. Sabiha Rifat’ın Fransızca’dan bir çok çevirisi bulunmaktadır. Oktay Rifat’la birlikte bir çok kitabı Fransızca’dan Türkçe’ye çevirir. 1945 yılında şairin tek çocuğu olan Samih Rifat dünyaya gelir. Oktay Rifat için bu yıl oldukça önem taşır çünkü yine aynı yıl ilk şiir kitabı olan Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler adlı kitabı yayınlanır. Oktay Rifat, 1944- 1947 yılları arasında Basın Yayın Umum Müdürlüğü Etüt Heyeti Reisliğinde birinci sınıf mümeyyiz olarak görev yapar. Garip hareketi ufak-tefek sarsıntılarla devam etmektedir. Bu arada Oktay Rifat, Garip hareketinin poetik anlayışına aykırı olan Halk edebiyatı anlayışına uygun vezinli ve kafiyeli şiirler de yazmaktadır. Garipçilerin şiir alanındaki bu durgunlukları 1949 yılına kadar sürmüştür. Şiirsel anlamdaki anlayış farklılıkları, yavaş yavaş belirginleşmeye başlar.
Yaprak dergisinin 1949 yılının ilk günüyle birlikte çıkarılmaya başlanmasıyla Garipçiler için 1950′ ye kadar sürecek olan yeni bir dönem başlar. Oktay Rifat, 1945 yılından itibaren yazmaya başladığı şiir üzerine denemelerini ve toplumsal nitelikli şiirlerini Yaprak dergisinde yayınlamayı sürdürür. Aynı derginin üçüncü sayısında yayınladığı “Şair Kişiliği”, dördüncü sayısındaki “Şair Düşünürlüğü”, onuncu sayısındaki “Gerçek Saygısı” vb. gibi denemeleri, şair-yazarın edebiyat ve şiir üzerindeki görüşlerinin yoğunluğunu göstermesi bakımından önemli yazılardır. Garip şairleri, Türk şiirinin kalıplaşmaya başlayan, geleneksel kurallarına karşı köklü bir tavır geliştirirken dilde ve anlatımda sade, sanatsız bir söylemi, konuda basitliği, sanatın toplum için yapılması gerektiğini, gündelik hayatın yalın dille yansıtılabileceğini ilke ediniyor ve bunu şiirleriyle gösteriyorlardı. Şiirlerinde yergi, alay, ince mizah öğelerinden bolca yararlanıyorlardı. Çıkış noktaları, buldukları kelimelerin espiri gücündeydi. Şiirlerinde kullandıkları öyküleme anlatım tekniği, zıtlıkların yarattığı komiklikler onların yenilikleriydi.
Yaprak dergisinin kapanması ve Orhan Veli’nin ölümü, Garip hareketinin uzun yıllar öncesinden gevşemeye başlayan hızının tükenmesine sebep olur ve 15 Haziran 1950 tarihiyle birlikte yirmi yıllık bir birliktelik ve bir edebi hareket son bulur. 1947 yılından 1948 yılına kadar Ankara’da Radyo Dairesi Müdürlüğünde şef olarak çalışır. Ankara’daki çalışma hayatı 1955 yılına kadar devam eder. Bu sürede daha önceden “Yaprak” dergisinde yayınladığı sosyal muhtevalı şiirlerini 1952 yılında Aşağı Yukarı adıyla kitap haline dönüştürür. Yine aynı muhtevaya paralel şiirlerinin toplandığı Karga ile Tilki şiir kitabını 1954 yılında çıkarır. Batı şiirini bütün ayrıntılarıyla inceleyen ve okuyan Oktay Rifat, Garip çizgisinin kendi şiirini bir çıkmaza sürükleyeceğini görünce bu tür şiirden bütünüyle koparak yeni bir şiir anlayışını kendisi için bir çıkış yolu olarak seçer.
1955 yılında uzun bir dönem geçirdiği Ankara’dan ayrılarak İstanbul’a yerleşir. Burada değişen şiir anlayışıyla beraber aynı zamanda resim çalışmalarına da başlar. Rifat, resim ile beraber geliştirdiği imgelem dünyasının izlerini bu sefer şiirine yansıtmaya başlar ve 1956 yılında Garip hareketinden çok farklı bir tarzda kaleme aldığı imgesel şiirlerini Perçemli Sokak adlı kitabı ile gösterir. Değişen şiir anlayışının göstergesi olan Perçemli Sokak’ı 1958 yılında Âşık Merdiveni adlı şiir kitabı takip eder. Bir bakıma Garip şiirine tepki niteliğindeki İkinci Yeni şiir anlayışının önemli kitaplarından birisi olan Perçemli Sokak’la geçmişin bir özeleştirisini yapar.
1959 yılında Haydarpaşa Bölgesi Müdürlüğüne avukat olarak girer ve emekli olduğu 1972 yılına kadar burada memuriyetine devam eder. Bu dönemlerde 1960’lı yıllardan itibaren Yunan ve Latin ozanlarına yönelerek onlardan yaptığı çevirileri 1963 yılında “Latin Ozanlarından Çeviriler” ve 1964 yılında “Yunan Antologyası” adıyla kitaba dönüştürür. 1949 yılında oynanan ancak yayınlanmayan “Oyun İçinde Oyun” piyesinden sonra, kitaba dönüştürülen ilk tiyatro oyunu “Bir Takım İnsanlar”ı 1961 yılında yayınlar. Tanin gazetesinde “Söz Gelişi” başlığı altında şiir ve kültür alanında deneme ve makaleler yazar.
1960- 1961 yıllar çeviri ve tiyatro çalışmalarıyla geçer. “Atlar ve Filler’le” “Çilli Horoz” isimli oyunlarını 1962 yılında yazan Oktay Rifat’ın bu oyunları, sahnelendikten yirmi yedi yıl sonra 1988 yılında ancak kitaba dönüştürülür. Yeni Dergi’nin 37. sayısından 61. sayısına kadar yayınladığı şiirlerini “Şiirler” adıyla kitaplaştırır. Onun şiirinde bir aşama olarak kabul edilen bu kitabı, nesneden imgeye ve imgeden dile doğru gidişinin mükemmele vardığı noktadır ve bu kitabıyla 1970 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü kazanır.
1972 yılının şairin dünyasında ayrı bir yeri vardır. Bu yıl avukatlık görevinden emekliye ayrılır. Emeklilik ona zamanını bütünüyle edebi çalışmaya ayırma imkanını tanır. 1973 yılında “Şiirler” kitabının bir devamı olan “uzam” ve “zaman”, “yaşam” ve “ölüm” problemlerini irdelediği “Yeni Şiirler” kitabını yayımlar. Dilde tam bir olgunluk ve süzülme kendisini bu kitabıyla hissettirmektedir. Yeni Dergi’nin Mart 1970-Aralık 1971 tarihleri, arasındaki sayılarında yayınladığı bu şiirleri, onun şiir çizgisinde bir zirve olarak kabul edilmektedir. 1974 yılında, Balıkesir’in Altınova kazasında bir yazlık eve sahip olması, çalışmalarındaki yönünü kentten kıra, toplumsaldan doğaya yönelmesine yol açar. Bu, kentten ve toplumsaldan bütünüyle bir kopuş değildir. Bir bakış açısı değişikliğidir. Altınova’nın pamuk tarlaları, doğal çevresi, köy muhiti ve denizi Oktay Rifat’ın edebi hayatına olumlu yönde yansır. Yaşadığı çevrenin insanlarıyla çok çabuk uyum sağlayan Oktay Rifat, bu uyumu öyle ileriye götürür ki “Marmara köyünde, her sabah yapılan balıkçı müzayedesinin defterine adını ‘Balıkçı Oktay Rifat’ diye yazdırıp balık satmasıyla her zaman övünür.” Yılların getirdiği olgunluk, şiir, tiyatro ve romanlarına bir ayna gibi yansımaktadır. Avukatlık yıllarında köylerde yaptığı keşiflerden ve bahçede çalıştırdığı işçilerden köy ve denize ait hususları öğrenen Oktay Rifat, bunları eserlerine yansıtmaktan büyük bir haz duyar.
1960’lardan sonra Milliyet Sanat, Cumhuriyet, Yazko Edebiyat, Yeni Dergi, Gösteri, Düşün gibi dergi ve gazetelerde şiir, deneme ve makalelerini yayımlayan Rifat, ölümünün yaklaştığını hissetmektedir. Bunu Enis Batur’a yazdığı 26.3.1987 tarihli mektubuyla şöyle ifade etmektedir: “Ölmeden önce son bir şiir kitabı çıkartmak istiyorum.(…) Çok önceden kendimi ayarladım.(…) Bu tempo ile gidersem kitabın bu yılın sonuna doğru hazır olacağını sanıyorum. Bunlar son şiirler olacak. Sanırım başka da şiir yazmayacağım.” (Oktay Rifat Kitabı 1991) Son şiir kitabı “Koca Bir Yaz”ı bu endişeyle altı ay gibi kısa bir zamanda tamamlayarak Ekim 1987’de yayınlar.
70’li yaşlarına doğru paranoya teşhisi konulan Oktay Rifat daha sonra bu hastalığını tedavi olarak kontrol altına almayı başarmıştır. Onun bu dönemlerine tanıklık eden Murat Belge şu anısını anlatır “Tedavi gördüğü sıralardaydı. Sinematek filmlerini Şişli’de bir sinemada göstermeye başlamıştı. Bir Othello filmine gitmiştik. Antraktta Oktay Rifat ve Sabiha Hanım’la karşılaştık. Othello’yu kastederek, “şimdi olsa tedavisi var,” diyordu. “günde iki tane, tok karnına… [kendi aldığı ilacı söyleyerek] Desdemona falan, sorun kalmaz,” diyordu. Espri yeteneğini elinden almak kolay değildi.”
Yeni şiir anlayışını ilgili kitaba yazdığı ön sözle belirgin bir hale getirir. “Şiirin dışında her iş bana ikinci bir iş gibi geliyor”. ifadesiyle tercihini baştan beri şiirden yana kullanan Oktay Rifat, yazmış olduğu oyunları, romanları, deneme ve makaleleriyle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında adından söz ettirmeyi başarmıştır. 18 Nisan 1988 Pazartesi gecesi, geçirdiği bir kalp krizi neticesinde hayata gözlerini yumar. Oktay Rifat’ın son arzusu Orhan Veli’nin mezarının yanına gömülmektir. Ancak Aşiyan Mezarlığı’nda yer yoktur. Oktay Rifat, 20 Nisan 1988 Çarşamba günü Üsküdar Yeni Valide Camii’nde kılınan öğle namazından sonra 74 yaşında Karacaahmet Mezarlığında toprağa verilir.
Eserleri
Garip (1941) (Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Anday’la)
Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler (1945)
Güzelleme (1945)
Aşağı Yukarı (1952)
Karga ile Tilki (1954)
Perçemli Sokak (1956)
Aşık Merdiveni (1958)
Elleri Var Özgürlüğün (1966)
Şiirler (1969)
Yeni Şiirler (1973)
Çobanıl Şiirler (1976)
Bir Cigara İçimi (1979)
Elifli (1980)
Denize Doğru Konuşma (1982)
Dilsiz ve Çıplak (1984)
Koca Bir Yaz (1987)
Çeviri Şiirleri
Latin Ozanlarından Çeviriler (1963)
Yunan Antologyası (1964)
Romanları
Ahmet (Varlığı biliniyor, ilk baskı toplatılmış.)
Bir Kadının Penceresinden (1976)
Danaburnu (1980)
Bay Lear (1982)
Oyunları
Kadınlar Arasında (İlk oyun 1948; basımı 1966)
Oyun İçinde Oyun (İlk oyun 1949/1950)
Birtakım İnsanlar (İlk oyun 1960; basımı 1961)
Zabit Fatma’nın Kuzusu (İlk oyun 1965)
Atlarla Filler-Çil Horoz Yağmur Sıkıntısı(1988)
Toplu Oyunlar (1988)
Düz Yazıları
Şiir Konuşmaları (1992’de derlenerek yayımlandı)
Kaynakça
- Özcan, T. (1999) Oktay Rifat’ın şiirlerinin ve romanlarının incelenmesi, Yayımlanmış doktora tezi, Fırat Üniversitesi, Elazığ.
- Yolcu, F. (2019) Oktay Rifat Horozcu’nun Tiyatro Eserlerinde Yapı ve Tema. Yayımlanmış yüksek lisans tezi, Gaziantep Üniversitesi, Gaziantep.
- Damla, M. (2018) Oktay Rifat’ın Tiyatroları. Yayımlanmış yüksek lisans tezi, Kocaeli Üniversitesi, Kocaeli.
- Gülol, G. (2012) Bilinç akımı açısından Oktay Rifat’ın romanları. Yayımlanmış yüksek lisans tezi, İstanbul Kültür Üniversitesi, İstanbul