İçsel yıkımın farkına varmak, insan psikolojisinde çok komplike bir durumdur. Ruhun yıkıntıları, kusursuz bir şekilde gizlenebilse de hayatımız boyunca peşimizi bırakmaz. Bazen bu yıkımların sebebi olmamamıza rağmen, sonuçlarına katlanmak zorunda kalırız. Peki, insanlar her zaman bu yıkımların kurbanı mıdır, yoksa bazen başkalarının yıkımlarının sebebi midir? Tıpkı Kral Oidipus’ta olduğu gibi, kimse kaderinden kaçamaz mı? Ya da kader dediğimiz şey, bazen insanın erken çocukluk döneminden gelen bilinçdışı arzuları mı? Freud ve Lacan, insan zihninin bu karmaşık düşüncelerinin daha iyi anlaşılması için derin analizler sunar. Şimdi, insan psikolojisinin görünmez içsel gücüne yakından bir bakış atalım.
Freud’un Psikoseksüel Gelişimi ile Bir Başlangıç
Oidipus sendromunun babası olan Freud, kişiliğin beş aşamada oluştuğunu iddia eder ve bunu psikoseksüel gelişim olarak adlandırır. İlk evrede bebek, dünyayı ağız yoluyla keşfeder ve bebeğin aldığı ilk haz, annesi tarafından emzirilmekten gelir. Bu dönem, anne ve bebek arasında bedensel ve psikolojik bir bağlılık yaratır. İkinci evre anal evredir. Bu dönemde bebeğin hazzı mesane ve bağırsak hareketleriyle bağlantılıdır. Üçüncü evre, en önemli evrelerden biri olan fallik evresidir.

Oidipus Sendromunun İlginç Doğası
Bebeklikten, çocukluğa evrilen birey artık kendi cinsel anatomisinin farkına varmaya başlar. Ayrıca kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkları anlamlandırmaya çalışır. Fallik evrede haz cinsel bölgelere yönelir ve bu haz karşı cinse özel ilgi duymaya başlar. Böylece, erkek çocukları ilgilerini onların asıl bakımlarını sağlayan annelerine verme yatkınlığındadır. İşte tam bu sırada Oidipus sendromu devreye girer çünkü erkek çocuk anneye karşı bir bağlılık ve yoğun sevgi geliştirir ve bu durum ilk bilinçdışı cinsel arzu olarak görülür. Çocuk henüz toplumsal kuralların ne olduğunu bilmediği için bu durum ona normal gelir.

Kastrasyon Kaygısı ile Dizginlenme
Anneye olan arzu artar ve çocuk, babayı rakip olarak görmeye başlar. Bu tek taraflı rekabette çocuk, babanın varlığından bir şekilde kurtulmak ister çünkü çocuğun gözünde babası, sadece annesi ile arasındaki bir engelden ibarettir. Bu durum, tam olarak Oidipus sendromu olarak bilinir. Bir süre sonra çocuk, annesine karşı olan arzunun yasaklı ve kabul edilemez olduğunu fark etmeye başlar. Bu noktada çocuk, babasının bu arzuyu fark edeceği ve onu cezalandırmak için hadım edeceği korkusuna kapılır. Freud, bunu kastrasyon kaygısı olarak adlandırır. Kastrasyon kaygısı sayesinde çocuk, annesine karşı olan yasaklı arzularından vazgeçer.

Lacan’ın Dil ve Toplum Temelli Oidipus Sendromu Yorumu
Lacan, Freud’un teorilerini dilsel ve toplumsal boyutta genişletir. Lacan için bir bebek, aynanın karşısında kendini bir bütün olarak gördüğünde bunu dışsal bir göz olarak görmüş olur çünkü aynadaki gördüğü şey tamamen kendisinin bir yansımasıdır. Aynada gördüğü bütünlük, ona kendini yeterli hissettirir ve bebek bu görüntüyü idealize eder. Motor becerileri bile tam gelişmemiş olan bu bebek, aynada kendini bir bütün olarak gördüğü için aslında kendine ait olmayan dışsal imge ile kimliğini inşa etmeye başlar. Lacan’a göre bu kimlik inşası içsel bir bütünlüğe değil, dışsal bir yansımaya dayanmaktadır. Bu yüzden gerçek benlik ve ego dediğimiz kavram, her zaman çatışma içinde olur çünkü ego çoktan bölünmüş ve yansımış bir şekilde inşa edilir. Bu yapısal eksiklik, ileri dönemdeki arzu ve kimlik çatışmalarının temelini oluşturur.

Bebeğin bu içsel çatışması, eksiklik hissiyatına ve arzuya sebep olur. Eksiklik ve arzunun oluşumunun bir diğer sebebi ise, bebeğin annesi ile kendisinin iki ayrı birey olduğunu kavrayamamasıdır. Bebek, annesinin ve kendisini bir bütün olarak yaşadığını varsayar çünkü zaten o dönemde çoğu şeyi kavrayamamaktadır. Bir süre sonra, annesinin ve kendisin iki ayrı insan olduğunu ve annesinin her zaman onunla olmayacağını anlar. Ayrıca, annesinin de bir arzusunu olduğunu ve kendisinin bu arzunun nesneni olmadığını fark eder. Bu farkındalık, bir eksiklik duygusu ortaya çıkarır. Buna maruz kalan çocuk, her zaman bu arzunun ve eksikliğin yerini doldurmaya çalışır.
Sembolik Düzen, Babanın Adı ve Oidipus Kompleksi Arasındaki Bağlantı
Çocuklar dil öğrenmeden önce kendi içgüdüsel arzularıyla yaşar ama dil öğreniminden sonra toplumsal kuralları ve insanlarla nasıl iletişim kuracaklarını öğrenirler. Yani çocuklar ham arzularını bastırıp toplumsal kuralları uygulamaya başlar. Bu dönem sembolik düzene geçiş aşamasıdır.

Babanın Adı’nın Önemi
Bir çocuk, sembolik düzen aşamasına girmeye çalışırken Oidipus sendromunu da aşmaya çalışır. Bu aşamada, Lacan’ın ‘Babanın Adı’ adlı konsepti büyük bir öneme sahiptir. Lacan’a göre baba, sadece çocuğun anneye karşı yasak arzuların önüne geçen kişi değil, aynı zamanda toplumsal kuralları ve değerleri çocuğa öğreten bir figürdür. Çocuğun anneye karşı olan arzusunu bırakmaya sebep olmak, çocuk için sembolik düzene bir geçiş aşamasıdır. Çocuk, sembolik düzene girme sürecinde, babası ile özdeşleşir ve onu kabullenir. Yasak arzusunu ise ideolojiler, kariyer, başarı, sanat, özel bir kişi gibi farklı şeylere yönlendirir ve sonunda çocuk, sembolik düzene girerek Oidipus sendromunu atlatır.

Teorilerin Olası Patolojik Vakaya Dönüşümü
Pasif, zayıf ve tutarsız babası olan bir çocuk düşünün. Freud’a göre, bu çocuk arzusunu kontrol etmekte zorlanır ve içsel çatışması asla durmaz. Arzu, suçluluk duygusuyla iç içe girer ve değerler doğru bir şekilde oluşturulamaz. Bu çocuk, yetişkinlik hayatında ya otorite karşıtı ve isyankâr bir birey olur ya da aşırı özeleştiri yapan biri haline gelir. Lacan’a göre, eğer ‘Babanın adı’ yoksa çocuk simgesel düzeni içselleştiremez çünkü çocuğunun arzusunu yönlendiren bir figür yoktur. Bu durumda çocuk, annesine olan arzusundan kopamaz ve çocuğun kimlik inşası bozulur. Bu bozukluk, yetişkinlikte birey olamama, sosyal kopukluk ve benlik sınırlarının belirsizleşmesi gibi sorunlara yol açabilir.

Kral Oidipus ile Uygun Eşleşme
Sofokles’in Kral Oidipus adlı eseri, Lacancı ve Freudyen düşünceleri etkili bir şekilde yansıtır. Oyunun açılış sahnesinde kral, çocuğunu bir tehdit olarak gördüğü için onu uzaklara gönderir. Oyunda bu tehdit, değiştirilemez kader olarak görülür. Bu eylem, baba ve oğlun kader gibi bilinçdışı bir rekabet içinde olduğu fikrini sembolik olarak destekler. Kaderinden kaçmaya çalışırken Oidipus, farkında olmadan kendi babasını öldürür. Bu sahne, sembolik düzenin çöküşü ve öznenin bu sembolik düzeni kabullenememesi olarak yorumlanabilir. Çünkü o sahneden sonra hiçbir şey yolunda gitmez. Oidipus, yine farkında olmadan annesiyle evlenir ama bu durumu fark ettikten sonra kendini cezalandırmak için gözlerini oyar. Bu sahne, bilinçdışı çocukluk arzularının var olabileceğini, fakat bu arzuların sürdürülmesinin meşru kabul edilemeyeceğini gösterir biçimde yorumlanabilir. Oidipus’un kendini kör etmesi, anneye karşı böyle bir arzumuz varsa bile, sembolik düzeni kabul etmemiz ve arzumuzu yönlendirmemiz gerektiği fikrini çağrıştırır.

Bu oyun sadece babasını öldürüp annesiyle evlenen bir oğulun talihsizliğini anlatmaz; aynı zamanda insanın psikoseksüel ve sosyal gelişim sürecine dair yansımalar da içerir. Lacan ve Freud, bu oyunu teorileri için mükemmel bir temel olarak alırlar ve insan gelişiminin sancılı süreçlerini yansıtacak kavramlar geliştirirler. Bu kuramları kesin bir şekilde doğrulayamasak da Lacan ve Freud, edebiyatta kimlik, bilinçdışı ve arzunun yorumlanması için bizlere büyük bir kaynak olur.
Kaynakça
Fink, Bruce. A Clinical Introduction to Lacanian Psychoanalysis: Theory and Technique. Harvard University Press, 1997.
Lacan, Jacques. Écrits: The First Complete Edition in English. Translated by Bruce Fink, W. W. Norton & Company, 2006, Web. Erişim tarihi: 14.07.2025
Lacan, Jacques. The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis. Edited by Jacques-Alain Miller, translated by Alan Sheridan, W. W. Norton & Company, 1978, Web. Erişim tarihi: 14.07.2025
Freud, Sigmund. The Interpretation of Dreams. Translated by A. A. Brill, Project Gutenberg, 2005, Web. Erişim tarihi: 14.07.2025
Freud, Sigmund. A General Introduction to Psychoanalysis. Translated by G. Stanley Hall, Project Gutenberg, 2012, Web. Erişim tarihi: 14.07.2025
Sophocles. Oedipus the King. Translated by E. H. Plumptre, Project Gutenberg, 1992, Web. Erişim tarihi: 14.07.2025


