Oğuz Atay “Tutunamayanlar” Kitabını Nasıl Yayımladı?

Editör:
İclal Yaka
spot_img

“Tutunamayanlar” sadece ismine baktığımızda bile gerçekten tutunamamış; geride kalmış, dışarda hissetmiş, sevilmemiş, toplumda yer edinememiş gibi birçok yaşamdan kavramı düşündürüyor bize. Peki, Oğuz Atay bu edebiyatımızın önemli romanını nasıl yazdı? Öncelikle yazarımızın hayatına kısacık bir bakarak başlayalım.

Oğuz Atay (1934-1977)

Oğuz Atay’ın ilk kez yayınlanan fotoğrafları | oğuzatay.net

Oğuz Atay, Türk edebiyatında postmodern anlatımın öncülerindendir. Babası Cemil Atay, Sinop ve Kastamonu milletvekilliği yapmıştır. Ankara Maarif Kolejini (1951) ve İTÜ İnşaat Fakültesini (1957) bitiren Atay, bir süre mühendislik yaptıktan sonra öğretim üyeliğine geçti. 1975’te doçent oldu ve “Topografya” adlı teknik bir kitap yazdı. Atay, edebiyata geç yaşta adım atmasına rağmen derin etkiler yarattı. 1971’de yayımlanan ilk romanı “Tutunamayanlar”, deneysel dili ve eleştirel tavrıyla dikkat çekti; aynı yıl TRT Roman Ödülü’nü kazandı. Eleştirmen Berna Moran, bu romanı “hem biçim hem içerik açısından bir başkaldırı” olarak nitelendirdi. Ardından “Tehlikeli Oyunlar” (1973), öykü kitabı “Korkuyu Beklerken”, biyografik roman “Bir Bilim Adamının Romanı” (1975) ve tiyatro oyunu “Oyunlarla Yaşayanlar” geldi. Atay, “Türkiye’nin Ruhu” adlı büyük projesini tamamlayamadan 1977’de beyin tümörü nedeniyle İstanbul’da hayatını kaybetti.

Sağlığında eserleri ilgi görmese de ölümünden sonra büyük bir okur kitlesine ulaştı. Ardından “Günlük” (1987) ve “Eylembilim” (1998) yayımlandı. Oğuz Atay, eserlerinde bireyin modern toplumda yaşadığı yalnızlık, yabancılaşma ve “tutunamama” hâlini ironi ve eleştirel bir dille işler. Kastamonu Valiliği, 2007’den beri onun adına Oğuz Atay Edebiyat Ödülleri vermektedir.

“Tutunamayan” Bir Kitabın Basılma Serüveni

TESAD

Oğuz Atay‘ın hayatı da her insanın yaşadığı gibi belirli aşamalardan geçmiştir. İlk aşamada, her genç gibi ideallerine sarılır ve ülkenin sol tarafında yer alır, arkadaşlarıyla ülkeyi kurtarma fikrine kapılır. Fakat bu fikirde ayrılıklar yaşanınca hayal kırıklığına uğrar.

Sonra hayatını kurma telaşına kaptırır kendini. Fikriye Hanım ile evlenir ve “Betonar” isimli bir şirket kurar ve kızı Özge doğar. Sonrasında Fikriye Hanım ile boşanır, kurduğu şirket de ne yazık ki iflas eder.

Son aşamada ise Sevin Seydi ile uzun yıllara dayanan dostluğu aşka dönüşür ve evlilikle sonuçlanır. “Tutunamayanlar” da bu süreçte yazılır. Sonrasında Sevin Seydi Londra’ya gider, Oğuz Atay da yazmaya devam eder.

TRT Roman Ödülü’nün Tartışmalı Kararı

indyturk.com

Oğuz Atay, “Tutunamayanlar” dosyasını basılmamış bir kitap olarak TRT Roman Yarışması’na gönderir. O sene yarışmaya katılanlar arasında edebiyatımızın önemli isimlerinden Sevgi Soysal, Fakir Baykurt da vardır. Toplumcu gerçekçilik, köy romanı gibi dönemi ziyadesiyle etkileyen konular arasında Tutunamayanlar, onların tam zıttı olarak bireyi ele almaktadır. Oğuz Atay bu süreçte jüriden sadece romanın okunmasını beklemektedir. Roman okunur ve büyük tartışmalar sonucunda herkese aynı ödül verilir. Tutunamayanlar, yarışmadaki diğer romanlarla birlikte TRT Roman Ödülü‘nü alır. TRT Roman ödülü alan tüm eserler kendilerine bir yayıncı bulur ve romanlar basılır. Fakat ismiyle aynı kaderi yaşayan “Tutunamayanlar” romanı kendisine bir yayıncı bulamaz ve tutunamaz.

“Tutunamayanlar”ı Edebiyatımıza Kazandıran O Hamle

indyturk.com

Sinan Yayınevi‘ni kuran Hayati Asılyazıcı romana nasıl ulaştığını ve okuduğunu şu sözleriyle aktarıyor:

“Cumhuriyet gazetesinde TRT Roman Ödülü’nün haberini gördüm. Bir yayıncı olarak ilgimi çekti, tek tek isimlere baktım. Hepsi tanıdığım isimlerdi. Sevgi Soysal, Fakir Baykurt ve diğerleri. Ama içlerinde biri vardı ilk defa duymuştum ismini. ‘Oğuz Atay Tutunamayanlar’ yazıyordu. Benim yayınevinin altında üniversite kitapları satan bir dükkân vardı. Orada ders kitapları satılıyordu. Bir topografya kitabının isminde de Oğuz Atay yazıyordu. ‘Aynı kişi olamazlar herhalde’ dedim. Teknik bir kitaptı çünkü. Hemen Cumhuriyet gazetesi yazı işlerini aradım. O gün nöbetçi olan Çetin Özbayrak çıktı telefona. ‘Hepsini tanıyorum, bir tek Oğuz Atay’ı tanımıyorum; kim bu yazar?’ dedim. Sağ olsun bana TRT Roman Yarışması’na katılan eserin bir kopyasını gönderdi.”

Hayati Asılyazıcı, daha ilk görüşte bu kalın kitabın farklı bir roman olduğunu düşünür. Okuduğu andan itibaren de kitap onu sarstıkça bir çırpıda okuyuverir.

“Akşama kadar sadece okudum. Hatta eve giderken yanıma almak istedim. Çantaya da sığmadı bir poşete koydum ve öyle eve getirdim. Gözlerim kapanana dek okudum romanı… O ana dair söyleyebileceğim tek şey: elimde tuttuğum romanın bir öncü eser, çağdaş ve hatta çağının önünde bir roman olduğunu anladım.”

Bu süreçte telefonlara çıkmadan sadece romanı okuduğunu söyleyen Hayati Bey, ardından Oğuz Atay ile tanışma serüvenini de şu sözlerle anlatıyor:

“Ertesi gün ilk işim Oğuz Atay’ın çalıştığı üniversiteyi aramak oldu. ‘Bugün Oğuz Hoca yok, yarın gelecek.’ dediler. Ben o sırada kitabı okumaya devam ediyordum. Oğuz Atay aradı beni. Romanı bitirmek üzere olduğumu ve uygun bulursa basmak istediğimi söyleyince akşam hemen yanıma geldi. Bana romanla ilgili sorular sordu, aldığı yanıtlarla tatmin olmuştu. Çıkmadan önce son kez baktı bana ve şu soruyu sordu: ‘Kararınız kesin mi? Basacaksınız değil mi?'” 

“Tabi dönem şartları beni korkunç zorluyor. Sıkıyönetim kararları hala tepemizde. Anadolu’ya yolladığım kitaplar ‘Zararlı yayındır.’ diyerek geri gönderiliyor ve ben cidden bir batışın arifesindeyim. Gönderilen kitaplar da Turgenyev‘in, Gorki‘nin eserleri…” sözleriyle o zamanın zorluklarına dikkat çeken Hayati Bey, Oğuz Atay ile romanın basımı hakkındaki anlaşmalarını şu sözlerle aktarıyor:

“Oğuz Atay’a tek bir şart sundum. Eldeki imkanlar ve kâğıt sıkıntısından dolayı bu kitabı ancak ikiye ayırarak basabilirdim. Kabul etti ve anlaştık. ‘Tutunamayanlar’ basılacaktı. Kapakta ne olacağını konuştuğumuz anda bana ‘Bir arkadaşım var ressam, arzu ederseniz kapağı o hazırlayabilir.’ dedi. İtiraz etmedim ve o meşhur Sevin Seydi kapağı ortaya çıktı.”

Hayati Bey, basım süreci sonrasında kitabın akıbetini yıllarca sadece bir grup insanın bildiği özel bir eser olarak anlatıyor. Neyse ki bu durum Milliyet gazetesinin sanat sayfasında Oğuz Atay için özel bir dosya hazırlanmasına kadar sürüyor. İşte o andan sonra artık Oğuz Atay, insanların araştırdığı bir yazar olmaya başlıyor. Ardından da Murat Belge’nin ve İletişim Yayınları’nın harekete geçtiğinden bahsediyor Hayati Bey.

“Murat Belge’nin İletişim Yayınları Tutunamayanlar romanının basmak için kızı Özge’ye gitmişler. Kızı da ‘Yayın hakları Hayati Asılyazıcı’da’ demiş. MAY Yayınları’ndan bu yana tanıdığım Fahri Aral geldi ve kitabı İletişim Yayınları’nın basmak istediğini söyledi.
Zamanının geldiğini anlamıştım. İzin verdim ve basıldı. Kitabın haklarını da kızı Özge’ye verdik. Tutunamayanlar efsanesinin basılma hikâyesi işte böyledir.”

Oğuz Atay, hem yaşam öyküsü hem de edebiyat serüveniyle Türk edebiyatında derin izler bırakan, zamanının çok ötesinde bir yazar hâline gelmiştir. Mühendislikten akademisyenliğe, oradan edebiyata uzanan yolculuğu boyunca bireyin toplumla çatışan iç dünyasını derinlemesine işlemiştir. Tutunamayanlar” başta olmak üzere, eserlerinde ironi, yalnızlık, yabancılaşma ve “tutunamama” temalarını ustalıkla harmanlamıştır. Eserlerinin ilk yayımlanma süreci, tıpkı yazdıklarının içeriği gibi sancılı ve dışlanmış olsa da, zaman içinde değerleri anlaşılmış ve geniş bir okur kitlesine ulaşmıştır. Hayati Asılyazıcı‘nın cesur hamlesiyle edebiyatımıza kazandırılan “Tutunamayanlar”, bugün çağdaş Türk romanının dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmektedir. Oğuz Atay’ın ölümünden sonra da yayımlanan eserleriyle düşünsel ve edebî mirası giderek büyümüştür. Yaşamı boyunca “tutunamayan” bir yazar olarak görülse de, Oğuz Atay edebiyatımızda kendine kalıcı bir yer edinmiş ve düşünsel derinliğiyle bir dönemin değil, birçok kuşağın sesi olmuştur.


Kaynakça:

  • “Biyografi”. oguzatay.net. Web. Erişim Tarihi: 23 Temmuz 2025
  • Çelik, Cengizhan. “Filmlere Konu Olacak Bir Hikâye : ‘Tutunamayan’ Bir Kitabın Tuhaf Basılma Serüveni”. Web. Erişim Tarihi : 23 Temmuz 2025
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.