Instagram ve Youtube hesaplarında “Alıntılarla Yaşıyorum” ismiyle tanıdığımız Oğuz Aktürk, “mutlaka okunmalı” dediği 10 kitabı sizler için önerdi!
1. Niteliksiz Adam – Robert Musil
“Kısaca söylemek gerekirse, düşünen bilincin dünyayı gözlemlediğinde duyduğu iyimserlik, yaklaşık şu sözcüklerle dile getirilebilir: Bizler ileriye doğru yanılmaktayız!”
1880 yılında Avustralya’da doğan Robert Musil, edebiyat dünyasında 26 yaşından beri tanınmaktaydı. Bilim ve felsefe alanlarında eğitimler almış olmasına rağmen bunu “çok yönlü bilgisizlik” olarak yorumlardı. Yazılarında bilim ve felsefe eleştirilerinin yanı sıra toplum ve devlet eleştirilerine de yer verirdi.
Robert Musil 1921 yılından ölünceye kadar Niteliksiz Adam kitabıyla ilgilendi. Kitabı, modern edebiyatın içerisinde yer alan başyapıtlardan biri sayılmakta. Eser, geleneksellikten oldukça uzak, okurları şaşırtan bir tarzda kaleme alınır. I. Dünya Savaşı ile birlikte roman karakterlerinin içsel çatışmaları ve ruhsal çöküntüleri okura aktarılır.
2. Kayıp Zamanın İzinde – Marcel Proust

“Benim içimde, daima var olacağını düşündüğüm birçok şey oldu…”
1871 yılında doğan Marcel Proust, öğrencilik yıllarından itibaren felsefe ve tarih alanlarına ilgi duyuyordu. Kayıp Zamanın İzinde serisinin ilk kitabını 1909 yılında kaleme almaya karar verir. 1913 yılındaysa eseri kendi parasıyla yayımlatmak zorunda kalır. 1919 yılında serinin ikinci cildi Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Goncourt Ödülü‘ne layık görüldü. Bu ödül, Proust’un edebiyat dünyasında tanınmasını sağlar.
Yarı otobiyografik bir tarzda yazılan eser, Proust‘un hayatından izler barındırır. Çocukluğu, ailesi ve çevresinde gelişen olaylar okura aktarılır. Geçirdiği hastalıklarla boğuşma süreci ve cinsel tercihi sebebiyle kendini toplumun dışında hissetmesi gibi savaşlarından bahseder.
3. Kapıların Dışında – Wolfgang Borchert

“Artık aciz kalanlar, gece vakti bir yerden kendilerini sessizce suya bırakıverirler.”
Wolfgang Borchert, Alman şair ve oyun yazarıdır. II. Dünya Savaşı’nın ardından verilen hayat mücadelelerini, savaşın insanlardaki yıkıcı etkisini “yıkım edebiyatı” türü altında toplamıştır. Kapılarında Dışında oyunu için de şu ifadeleri kullanır: “Bu kitap hiçbir tiyatro grubunun sahnelemek istemeyeceği ve hiçbir seyircinin izlemek istemeyeceği bir oyun!” Borchert, eserlerinde dilini oldukça gerçekçi kullanır. Yıkım edebiyatının en önemli yazarlarından biri olması da bu yüzdendir. Eserlerinde hiçbir şeyi üstü kapalı anlatmaz, her şey açıkça ortadadır. Kahramanların ruh halleri, okura bütün çıplaklığıyla aktarılır. Kapıların Dışında eserinde, savaştan dönen başkahraman kendi memleketinde ne evini bulabilir ne eşini ne herhangi bir şeyini… Geriye kalan koca bir yıkım ve enkazla baş başadır.
4. Sefiller – Victor Hugo

“Ucuz olan ne kaldı ki? Her şey ateş pahası. Ucuz olan tek şey dünyanın kahrı; dünyanın kahrını çekmek bedava!”
Romantizm akımının öncüsü Victor Hugo, roman ve oyun yazarıdır. Şiirleriyle ön plana çıkıp tanınan yazar, Notre Dame’ın Kamburu eserinin ardından roman türünde de yetkinliğini kanıtlamıştır. Yıllar sonra kaleme aldığı Sefiller romanı ise dünya klasikleri arasında yerini çoktan almış bir eserdir.
Dünya Edebiyatı’nın klasiklerinden olan Sefiller, Victor Hugo’nun 1862 yılında yayımladığı başyapıtıdır. Kurgusal tarih alanında kaleme alınmıştır. Romanın başkahramanı Jean Valjean’ın hayatını kitabın merkezine alır. Yoksulluk, adaletsizlik, hayatta kalma mücadeleleri gibi konular okura aktarılır.
5. Gecenin Sonuna Yolculuk – Louis-Ferdinand Celine

“Yalnızca ölüm değildi bizi ayıran, yaşam da ayırıyordu… Olayların akışının sonucuydu bu…”
Louis-Ferdinand Celine, 20.yüzyıl Fransız Edebiyatı’nın önde gelen yenilikçilerindendir. Romanların kullandığı argo sözcükler ve dağınık üslubuyla edebiyatta devrim niteliğinde adımlar atmıştır. Öfke, umutsuzluk, karamsarlık, şiddet, ahlak dışılık gibi kavramları betimleme konusunda ustadır.
Gecenin Sonuna Yolculuk eserinde I. Dünya Savaşı’nın yazarın üzerindeki etkisini ve insanların üzerindeki günümüze kadar ulaşan savaş yaralarını okura büyük bir gerçeklikle sunar. Yazar bu eserinde, bir nevi halkın sesi olmayı hedeflemiştir.
6. 1984 – George Orwell

“İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de.”
Adıl adı Eric Arthur Blair olan George Orwell, distopik roman türündeki 1984 ve Sovyetler Birliği’nin fabl şeklinde yazdığı alegorisi Hayvan Çiftliği adlı iki önemli romanı ile tanınır. 20. yüzyılın önemli yazarlarından biridir ve kitaplarında kullandığı sade dili yazdığı diğer eserlerinde de görülür sıklıkla.
Orwell’in 1947 ve 1948 yılları arasında yazdığı eserinin orijinal adı Avrupa’daki Son Adam‘dı fakat sonradan değiştirilerek 1984 oldu. Defalarca yasaklanan bu romanda otoriter rejimin yani kitap içindeki adıyla “Büyük Birader”in ne derece tehlikeli bir boyuta ulaşabileceğinden ve topluma zarar verebileceğinden bahsedilir. Kitap kontrolcü, baskıcı ve manipülatif bir hükümetin toplum üzerinde bırakabileceği yıkıcı etkilere karşı bir uyarı niteliğindedir.
7. Şibumi – Trevanian

“Merhametli olmak iyiydi ama kendini tehlikeye atacak kadarı fazlaydı.”
Yazdığı bazı kitaplarda takma adı Trevanian asıl adı Rodney William Whitaker, ömrü boyunca yazdığı kitaplarda farkklı takma adlar kullanmıştır. Yazdığı romanlar çoğunlukla macera ve casusluk olmak üzere iki tür etrafında döner.
Yazar Şibumi adlı eserinde ana karakter Nicholai Hel, oldukça yetenekli ve özel becerilere sahip bir karakterdir. Aile yapısından dolayı yarı Rus yarı Alman olan baş karakterin Go oyunu ustasının yanında eğitim görür ve orada oyunu hayat felsefesi edinir. Kitapta karakterin suikast, cinayet ve savaşlarla birlikte yaşadıklarıyla birlikte gelişen ve değişen kişiliği anlatılır. Yazar uzun soluklu bir macerayı anlatır aslında.
8. Kurtlarla Koşan Kadınlar – Clarissa P. Estes

“Gerçeğin alev alışını hissedene kadar bilincin şarkısını söylersek, psişenin karanlığına bir tutam ateş atmış oluruz ve böylece ne yaptığımızı görürüz…gerçekten ne yaptığımızı, ne yaptığımızı düşünmel istediğimizi değil. Böylece duyguları çözülen insan sevginin ve hayatın neden kemiklerle birlikte yaşaması gerektiğini anlamaya başlar.”
Amerikalı yazar ve psikanalist Clarissa Pinkola Estes‘in kitapları onlarca farklı dile çevrilip yayımlanmıştır. Yazar, kurgu türünde eserler yazmasının yanı sıra kişisel gelişim türünde de eserler kaleme almıştır.
20 yıl gibi bir sürede tamamladığı Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabında kadın ruhunun derinliklerine inerek onların içinde bir yolculuğa çıkarır okuru. Bu yolculuğa çıkarken de eski dönemlerden mitleri ve masalları kullanır.
9. İlyada – Homeros

“Senin ne olduğun yüzünden belli
demirden bir yürek var göğsünde.”
Antik Çağ’da milattan önce 9. yüzyılda yaşamış Yunan şair Homeros İyonyalı’dır. Hakkında çok az bilgi vardır fakat bir bilinen vardır ki o da İlyada ve Odysseia adlı iki önemli destanın yazarı olduğudur. Homeros’un o çağın da getirdiği bir özellik ile sade bir dil ve anlatıma sahip oluşu ileriki dönemlerde adını duyurmuş birçok yazarı etkilemiştir.
İlyada‘da yani İlyada Destanı’nda Truva Savaşı’nın son elli yılında insanların yaşadıkları, hisleri ve düşünceleri şiirsel bir dil ile anlatılır. İnsani duygu ve düşünceler, savaşın kötülüğü, tanrı ve tanrıçaların dünyası anlatılır. Akhilleus ve Kral Agamemnon arasında çıkan anlaşmazlıktan başlayarak ve Akhilleus’un savaştan kaçarken arkadaşı Patroklos’un ölümünün intikamını almak istediği zamana kadar uzanır bu destan.
10. Dinler Tarihine Giriş – Mircea Eliade

“İlkbahar yaşamın, dolayısıyla insanın yeniden doğuşudur. Bu kozmik eylemle tüm yaratıcı güçler başlangıçtaki güçlerine kavuşurlar. Yaşam bütün olarak yeniden yapılanır; her şey yeniden başlar.”
Romanya’da doğan Mircea Eliade dinler tarihçisi, felsefecisi, kurmaca yazarı ve aynı zamanda üniversite hocasıdır. Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan yazar, uzmanlaştığı alanlarda çeşitli yerlerde makaleler yayımlayıp hocalık yapmıştır. Yazılarını farklı dillerde kaleme alarak edebiyat alanında da çeşitli eserler vermiştir.
Dinler Tarihi‘nde yazar, dünyadaki dinlerin anlamlarını ve onların tarihçelerini derinlemesine inceliyor. İncelerken geçmişteki ve günümüzdeki dinleri tanıtırken onların arasındaki ortak yönleri okuyucuya büyük bir ustalıkla anlatıyor. Aslında dini inançlara, dinlerin aşıladığı düşüncelere ve insan ile nasıl bir bağlantı kurulduğuna ışık tutuyor.



