O Resimde Ben De Vardım: Vasili Pukirev | The Unequal Marriage

Editör:
Rümeysa Yıldız

Aşk; çağlar boyu her dilde kutsal, umut verici ve masalsı kabul edilen bir kelime. Oysa bütün bu pozitif tınısına rağmen; hırslarına, egolarına ve maddi çıkarlarına yenik düşen insanlar tarafından soldurulmuş bir çiçek…

Vasily Vladimirovich Pukirev The Unequal Marriage 1862 tuval üzerine yağlıboya 173 x 1365 cm

Çağlar boyunca insanoğlunun yaşadığı evrim, gerçekten olağanüstü bir olgu. Adım adım, yavaş fakat kararlı bir şekilde günümüz “medeniyetinin” yaratılması gerçekten takdire şayan bir oluşum. Lakin, insanın asla üzerinden atamadığı o en “kuyruksuz maymun” özelliği de hormonlara olağan bağımlılığı. Aşk, kıskançlık, sevgi ve öfke: Bütün bunların açıklaması ve içimizde, en derinlerimizde hissetmemizin cevabı tam da bu bağımlılığımızdan geçmekte. İşte, Vasili Pukirev 1862 senesinde tam da bu bağımlılığı fırça darbeleri ile canlandırıyor.

Görünürde genç ve oldukça güzel bir kadın, kendisinin dedesi sayılabilecek yaşta bir adam ile pek istekli olmadığı (zorlandığı) belli olacak şekilde evleniyor; belki de evlendiriliyor. Gözlerindeki buğu, beyaz teninin hiçbir şeyi saklamazcasına (ağlamanın getirdiği) kızarık gözlerini ön plana çıkartması ve acımasız gerçekliğin getirdiği ağırlık ile öne düşen bir baş… Gelin sanki kurban edilmeye gidiyormuşçasına garip, acılı ve çaresiz.

Biraz daha detaylı baktığımızda, kıyafetlerinden kalburüstü olduğunu anladığımız konukların kendi aralarında fısıldaştıklarını ve durumu eleştirel bir yaklaşımla gözlemlediklerini söylesek pek de yanlış olmaz. Yargılayıcı gözler, duruma eleştirel bir süzme ile bakan çehreler ve fısıldayan dudaklar…

Papazın da bu durumdan pek hoşnut olmadığı aşikar. Kızın isteksizce uzattığı parmağa yüzüğü takmaya çalışırken onun da mağrur, onaylamaz ve pek heyecan duymadığını; bunaldığını belli eden yarı kısık gözlerinden ve mühürlenmiş dudaklarından görebiliyoruz. Yaşının ve görevinin getirdiği bir olgu ile, hayatı boyunca gördüğü çarpıklıklar ve düzene ayak uydurmak zorunda kalması ile ruhu adeta kesilmiş. O andan ziyade, bir boşlukta olduğu kolayca gözlemlenebilmekte.

 

Fakat, özellikle genç bir adam; en üst sağdaki, bu duruma oldukça sinirli. Gözünün içine baktığınızda, karşınıza acının ve buna bağıl olan kıskançlığın en saf halini çıkartıyor. Elleri, dünyaya karşı iletişimini kapattığını bize oldukça net bir şekilde bildiriyor. Tıpkı, küçük bir çocuğun elinden onun en değer verdiği oyuncağı almışsınız gibi; gözleri alev alev. Sigmund Freud‘un da dediği gibi: “Acıya karşı en korunmasız olduğumuz zaman, sevdiğimiz zamandır; en çaresiz olduğumuz zaman ise, sevdiğimiz nesneyi ya da onun sevgisini yitirdiğimiz zamandır.” İhtirasın getirdiği acı, en büyük acıdır. Bu gencin acısı ise canını çok yakıyor. Hatta belki de, bu ihtirastan dolayı, canı önünde acı ve sinirle izlediği gelinden bile daha çok yanıyor.

 

Öteki taraftan, gelinin dedesi ile aynı yaşta olması mümkün gibi duran damadın zihni düğünde değil. Bakışları, tıpkı yırtıcı bir hayvanın avını süzercesine… Sanki, evlendiği kadına bir “obje”, bir “aksesuar” gözüyle bakıyor. Aristokratik ortamlarda, güç sembolü olarak kullanabileceği genç ve güzel bir statü objesine yatırım yapıyor. Göğsüne bir gurur kaynağı olarak taktığı nişan, Aziz Vladimir Nişanı, dönemin Rus toplumunda gerek sınıfsal, gerekse askeri anlamda önemli bir yeri olduğunu aşikar hale getiriyor. Nişanın siyah ve altın rengi, nişanın birinci sınıf olduğunu ön plana çıkartırken, damadın bunu sol tarafına takması da bunu onaylıyor. Oysa, Pukirev daha yeni mezun olmuş, iyi eğitimli fakat cebi delik tutkulu bir ressam. Köylü bir aileden gelmesine rağmen, biraz şans biraz yetenek ile kendi sosyal sınıfından yeni yeni kurtulmakta bir genç. Buna rağmen, son bir kez daha sevdiğini kadını görebilmek adına, düğüne katılabilmek için bir şekilde para bulmuş ve kendisine takım elbise alabilmiş.

Resim, tüm acımasızlığı ile Çarlık Rusya’sında çokça karşımıza çıkan bir durumu önümüze seriyor: Gelin, zengin ve soylu birisine sanki ticari bir malmışçasına ailesi tarafından satılıyor. Pukirev ile illişkisini düşünecek olursak, gelin de muhtemelen köylü bir aileden gelmekte ve çevrenin sınıfsal olarak yükselme hırsı ile büyüklerinin, görücü usulü onu bir eşya gibi vermesini sanki üçüncü bakış açısından acı ile izlemekte.

Rus ressamlarının genel hatlarında kullandıkları realist, donuk ve karamsar renkler bu tabloya da hakim. Hayatı boyunca fakirlikten bir türlü kurtulamayan Pukirev, 19. yüzyıl Rusya’sının çarpıklığını geldiği tabakadan rahatlıkla gözlemleyebilmesi ile toplumsal sorunları bu kadar kusursuzca aktarabilmekte.

Pukirev‘in sarı, turuncu ve beyaz tonlarını; karamsar, siyah ve imgesel grotesk ile birleştirmesi muazzam. Burada Pukirev’in realist bir grotesk yolu izlemiş desek yanılmayız sanırım: Rus düğünlerinde iyi şans ve bolluk getirileceğine inanılarak yakılan mumlar, tıpkı durumla alay edercesine konulmuş. O dönemde eleştirilmesi “teklif dahi edilemeyen” soyluların bakışlarla süzülmesi, alay edilmesi de Aziz Vladimir Nişanı taşıyan birisinin düğünü için oldukça olağandışı bir unsur. Bu bile bize anlatıyor ki, bu kadar gözünü karartarak yaptığı bu eserde, Pukirev‘in çizim yaparken canı çok acıyormuş olsa gerek zira fırçadan akan boyalar, tuvali delercesine dokunuşlar bırakmış. Bu hançer gibi delen fırçada Pukirev ihtirasını, çarpık toplum yapısına saplamış.

Bazı kaynaklarda, o iç acısıyla sevdiği kadının düğününü izlemek zorunda kalan gencin Pukirev’in bir arkadaşı olarak geçer; bazıları ise Pukirev’in o dönemin Rusyası için kanayan bir yara olan “serf” ve soyluluk eleştirisi için bu tabloyu çizdiğini yazar. Fakat hayatında bir kez olsun aşkın verdiği hayal kırıklığını yaşayanlar anlayacaktır ki bu resim o hissiyat yaşanmadan çizilemeyecek kadar detaylı, içten ve yürek burkan bir eserdir. Pukirev, bu tablo ile yalnızca ne arkadaşını, ne de yalnızca Rusya’yı çizmiştir: Çizdiği kişi kendisidir. Fakat biz Pukirev‘e baktığımızda, acılarımızın somut yansımasını görürüz. Aslında imgesel Pukirev, bir isyan bayrağıdır. Bu bayrak bu acıyı yaşayan herkesin bayrağıdır. İşte bu yüzden; bir kez olsun bu acıyı zihninde hissedebilmiş bütün sanatseverler rahatlıkla diyebilir ki: “O resimde ben de vardım.”

Kaynak

Ermakova, Elizaveta. “Unhappily Ever After: Unequal Marriage by Vasili Pukirev”. DailyArt Magazine. https://www.dailyartmagazine.com/unequal-marriage-by-vasili-pukirev/. 7 Ekim 2021.

Taylan
Taylan
weltschmerz.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Jane Eyre Hangi Şarkıları Dinlerdi?

Gelin, hep birlikte Jane'in muhtemelen profilinde herkese açık paylaşmayacağı, yalnızca kendisinin erişebileceği müzik listesine ulaşmaya çalışalım!

Epik Fantastik Türüne Giriş ve Kralkatili Güncesi Evreni

Epik fantastik türüne derinlemesine bir bakış ve Kralkatili Güncesi ekseninde modern mit yaratımının izleri...

Söylenti Sinema Şeridi: Direniş ve Özgürlük Ayı

Hayatın içinden beyaz perdeye taşınan zorluklar, yaşam mücadelesi ve daha nicesinin işlendiği film önerilerimiz.

Yerel ve Evrenselin Birlikteliği: Çağdaş Moda Tasarımlarında Anadolu İzleri

Moda dünyasında sürdürülebilirlik ve özgünlük arayışı giderek daha fazla tasarımcıyı yerel ve kültürel unsurlara bakmaya yönlendiriyor.

Met Gala 2025: Moda Dünyasında Dikkat Çeken Kültürel Tema

Met Gala 2025, kültürel teması ve "Black dandyism" vurgusuyla moda dünyasında kimlik ve stil hakkında güçlü mesajlar verdi.

Ölü Ozanlar Derneği Hangi Albümle Eşleşir?

Sistemin duvarlarını şiirle yıkan bir film ve notalarla öfkesini haykıran bir albüm: Ölü Ozanlar Derneği ve The Wall’u birlikte inceliyoruz.

Terapide Kaybolmak: “Beyaz Psikoloji”den Kültürel Uyum Arayışına

Batı merkezli terapi yaklaşımlarının kolektivist kültürlerde neden uyumsuzluk gösterdiğini "beyaz psikoloji" kavramı üzerinden inceledik.

Orta Çağ Avrupası’nda Moda, Sağlık ve Hijyen

İnsanın kendini eğitmesi, araştırması ve en önemlisi sorgulaması kadar güzel bir şeyin olmadığı dersini veren Orta Çağ Avrupası'ndan bir soru: “Siz hangi çağda yaşıyorsunuz?”

Crash (1996) Film İncelemesi: Bedenin Arzuyla Çarpışması

Cronenberg’in Crash filminde beden, arzu ve makina birleşir; kaza, hem haz hem dönüşüm alanına dönüşür. Film, gerçekliğin simülakra evrildiği bir evren çizer.

Söylenti Aylık Frekans

Mayıs ayını taçlandıracak müzik önerileriyle karşıladığımız Söylenti Frekansı sizlerle!

Editor Picks