İngiliz yazar Zadie Smith‘in, 2012 yılında yazdığı NW Londra romanı, başlığını romanın geçtiği Kuzey-Batı Londra’daki NW posta kodundan alır. Kitap, dört yerlinin (Leah, Natalie, Felix ve Nathan) çocukluklarını geçirdikleri sosyal konut olan Caldwell’in dışında, yetişkin hayatlarını sürdürmeye çalışmasını konu alıyor. Biz de, 2013 Women’s Prize for Fiction‘a aday gösterilen NW Londra‘dan alıntıları sizler için derledik. Keyifli okumalar!
- “Ben, beni tanımlayan sözlüğün tek yazarıyım.” (s.11)
- “Korktuğun şey ne? Ölüm, zaman ve yaşla ilgili bir şey. Kısacası: Zihnimde on sekiz, tam on sekiz yaşındayım ve hiçbir şey yapmazsam, hiç kıpırdamadan durursam, hep on sekiz kalacağım. Sonsuza dek.” (s.33)
- “Kadın nereye geldiklerini bilmiyor. Nereden yola çıktıklarını, rüzgarın hangi yöne estiğini de. Hedefe varmak istemiyor. İşin aslı, sonsuza dek çıplak bir halde bu çarşaflara sarınacaklarını ve memnuniyetten başka bir şeyin semtlerine uğramayacağını sanmıştı. Aşkın neden ‘ilerlemesi’ gerekiyor? İleri ne tarafta?” (s.34)
- “Bu insanlarla benim aramdaki asıl fark ne, biliyor musun? Onlar ilerlemek istemiyorlar, daha iyi şeylere sahip olmak istemiyorlar. Bense sürekli ilerliyorum, hep bir sonraki şeyi düşünüyorum.” (s.38)
- “Felsefe, ötüp duran sosyetik delikanlıları dinlemek, hayatınız boyunca sıkılmadığınız kadar, hayal bile edemeyeceğiniz kadar çok sıkılmaktır. Başka bir yerde, çoklu evrendeki farklı bir noktada olmayı dilemektir; çoklu evren de asla tam olarak anlayamayacağınız bir kavramdır. Sonuçta, sadece tek bir düşünce eksiksizce davranır: Zaman göreceli bir deneyimdir; koşu yapan, aşık olan, işkence gören, çalışmayan insan için farklıdır. Tıpkı bir dakikanın uzayıp bir saate dönüştüğü şu an gibi.” (s.42)
- “Bu Fransız kapının ardındaki her şey, dolu ve anlamlı. Jestler, bakışlar, duyulmayan muhabbet… İnsan nasıl bu kadar dolu olur? Üstelik sadece anlamlı şeylerle dolu olur?” (s. 77)
- “Kimsin sen? Bir bardak su ister misin? Gökyüzü mü çöküyor? Her şeyi farklı bir şekilde, farklı bir düzende ve farklı bir yerde bir araya getirmek mümkün mü?” (s.86)
- “Onlar gibi zengin olmak istiyorsun, ama onların ahlak kurallarına uymak canını sıkıyor, oysa ben onların ahlak kurallarıyla paralarından daha çok ilgiliyim. Bu düşünce, bu aykırılık iyi hissetmemi sağlıyor.” (s.93)
- “Herkes kendi yoluna, Felix! Birini seviyorsan, serbest bırak!” (s.119)
- “Artık buralarda konuşacak kimse bulamıyorum. Bir kadın için durum daha da zor, anlıyor musun? Kendilerini köşeye sıkışmış gibi hissediyorlar. Ataerki yüzünden.” (s.129)
- “Fakat ben insanlara inanıyorum, Felix. Onlara güveniyorum. Bunun bana pek faydası olmadı, ama inanıyorum işte. Gerçekten.” (s.131)
- “Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır, değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret ve ikisi arasındaki farkı anlayabilmem için akıl ver.” (s.147)
- “Felix, dinle beni: Bir kadını satın alamazsın. Onun aşkını satın alamazsın. O zaman seni terk eder. Zaten aşk da bir gün seni terk edecek, bu yüzden arabalara, mücevherlere falan kafa yormasan da olur. Ciddi söylüyorum.” (s.151)
- “İşin aslı, ikimiz de toplumun çok farklı kesimlerinden gelen bağımsız insanlarız ve bağımsızlığımızı korumak istiyoruz mümkün mertebe. Bu çok da acayip bir durum değil, öyle değil mi, yani böyle…”(s.162)
- “Zayıflar güçlülerden yararlanmalı sonuçta, öyle değil mi? Tersi durumdan daha iyi. Arkadaşlarımın benden faydalanmasını isterim. İsterim ki benden beslensinler, kanımı emsinler. Neden olmasın? Onlar benim arkadaşlarım. Yoksa burada ne yapacağım ki? Aile mi kuracağım?” (s.166)
- “İnsanlar ömür boyu bir yerde takılıp kalıyorlar. Ben de yaşadığım kötü günlerde takılıp kalabilirdim. Bunu yaptım da.” (s.174)
- “Hayatımı kurtarmak zorunda değilsin. Başkalarının hayatını kurtarmak zorunda da değilsin. Biz böyle iyiyiz. Beyaz atına binip gelmene ihtiyacımız yok. Kimsenin kurtarıcısı değilsin.” (s.178)
- “Evren özgür olmanızı istiyordu. Olumsuz şeyleri silkip atmalıydınız. Evren sizden sadece dilemenizi istiyordu, sonunda istediğinizi alacaktınız.” (s.181)
- “Bir şeyler okumak istiyor, bu isteği frenleyemiyordu – ve okumak kolayca yapılan bir şeydi, ayrıca nispeten ucuzdu.” (s.198)
- “Bu aykırılık, kendisi olarak bildiği özüyle diğerlerinin algıladığı özü arasındaydı. Başka insanlar için var olmaya başladı ve cevabını bilmediği soruyla karşılaştığında, kollarını göğsünde kavuşturup yukarı bakmayı alışkanlık haline getirdi. Sanki sorular onu ilgilendirmeyecek kadar açıktı.” (s.199)
- “Ne kadar şanslısınız. Şans beraberinde nezaket ve tevazu da getirseydi keşke… “(s.264)
- “‘Dünya kadar insan bu sitedeymiş diye duydum’ ifadesini, ‘İnsanların bu siteye girdiğine inanamıyorum!’ ifadesi izliyor, onun ardından, ‘Bu siteye ne biçim insanlar giriyor acaba?’ geliyordu. İnternet sitesi birden çok defa ziyaret edilirse, soru cevaplanmış oluyordu.” (s.281)
- “Dünyada geçerli olan bir imaj sistemi var. Bu sistemi bozmak ya da bütünüyle yıkmak için büyük ve amansız bir deneyim yaşamayı bekliyoruz, fakat bu an asla gelmiyor. Ya da belki en sonunda geliyor, ama o zaman da her şey yıkılmış, hiçbir imaj olasılığı kalmamış oluyor.” (s.296)
- “Özgürlük mutlaktı ve her yerdeydi, ayrıca sürekli yer değiştiriyordu. Onu sadece eski, tanıdık yerlerde bulmayı beklemek yanlış olurdu.” (s.364)
- “Açıkyüreklilik, dünyada bir insanın tutup alıkoyabileceği bir şey, bir nesne olsaydı, Natalie Blake belki şu an verebileceği en mükemmel hediyenin, kendi güçlük ve duygu ikilemlerinin dürüstçe, açık açık ve herhangi bir örtü, abartı ya da süslemeye yer vermeden anlatmak olduğunu görebilirdi.” (s.365)
Kaynakça:
Smith, Zadie. NW Londra. Çev. Özlem Gayretli Sevim. İstanbul: Everest Yayınları, 2014.


