Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesiyle başlayan II. Dünya Savaşı, 2 Eylül 1945 tarihinde Japonya’nın koşulsuz teslimiyle sona ermiş ve çoğu sivil olmak üzere yaklaşık 85 milyon kişi bu savaşta yaşamını yitirmiştir. Sivil kayıpların bu denli fazla olması savaşı kazanan müttefik devletleri bir arayışa itmiş ve müttefik devletler, Alman savaş suçlularının yargılanması amacıyla Uluslararası Ceza Mahkemesinin, bilinen adıyla Nürnberg Mahkemelerinin kurulması için anlaşmıştır.

Kuruluş
Savaşın bitmesinden hemen sonra, Nazi liderlerini yargılamak amacıyla 20 Kasım 1945’te Almanya’nın Nürnberg şehrinde Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi kurulmuştur. Mahkemenin Nürnberg kentinde kurulmuş olması sembolik bir öneme sahiptir; zira Nazi Almanya’sında 1935’te çıkarılan Reich (Vatandaşlık) Yasası ve Alman Kanını Koruma Yasası (Yahudiliği ırk olarak tanımlayan ve Yahudilerin Alman vatandaşlığını, temel haklarını kaybetmesine neden olan yasalar) toplu halde Nürnberg Yasaları olarak anılmaktaydı. Nasyonal sosyalistlerin çıkarmış olduğu ırkçı yasadan on yıl sonra Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesinin kurulması için ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve SSCB devletleri 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Sözleşmesini akdetmiştir.
Sözleşme ile kurulmuş olan mahkemede hangi suçların yargılanacağı ve Nürnberg Mahkemelerinin tüzüğü sözleşmeye ekli Nürnberg şartında yer almaktaydı. Buna göre; mahkemede yargılanacak olan suçlar Barışa Karşı Suçlar, Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar başlıkları altında toplanmıştı. Nürnberg şartında İnsanlığa Karşı Suçlar, ”savaş öncesinde veya sırasında herhangi bir sivil halka karşı işlenen cinayet, imha, köleleştirme, sürgün ve diğer insanlık dışı eylemler; veya işlendiği ülkenin iç hukukuna aykırı olsun ya da olmasın, mahkemenin yetki alanına giren herhangi bir suçun infazı sırasında veya bununla bağlantılı olarak siyasi, ırksal veya dini gerekçelerle yapılan zulümler.” şeklinde tanımlanmıştır. Mahkeme bu suçları işleyenleri ve bu suçları işlemek için ortak plan yapanları, azmettirenleri ve uygulayanları yargılama ve cezalandırma yetkisine sahipti. Mahkeme tüzüğünün 4. maddesine göre mahkeme vereceği kararları çoğunluk oyu ile alacak ve eşitlik halinde ise mahkeme başkanının oyu belirleyici olacaktı.
Yargılamalar

Mahkeme tüzüğünün ikinci maddesi “Mahkeme, her biri bir yedek olmak üzere dört üyeden oluşacaktır. İmza sahiplerinden her biri tarafından bir üye ve bir yedek atanacaktır.” şeklindeydi. Mahkemede yargılama yapacak ve karar verecek hakimlerin Londra Anlaşmasını imzalayan dört imzacı devlet arasından seçilmesi öngörülmüştü. Bu husus ilerleyen dönemde güçlünün adaleti şeklinde yorumlanacak ve tartışmalara yol açacaktı. Bununla birlikte mahkemenin kararları kesin kabul edilmiş ve sanıklara itiraz hakkı tanınmamıştı.

Mahkemede toplam on iki dava görüldü ve yirmi dört sanık yargılandı. Yargılanan sanıklar arasında Nazi ordusunun Luftwaffe (Hava Birlikleri) Komutanı ve savaşın son yıllarında Hitler’in halefi olarak görülen Hermann Göring, içişleri bakanı Wilhelm Frick, Hitler’in ölümünden sonra Alman Devlet Başkanı olan Karl Dönitz, Polonya Genel Valisi Hans Frank, Hitler’in vekili Rudolf Hess ve Hess’in halefi Martin Bormann vardı.
Özellikle Ana Savaş Suçluları davasında yargılama boyunca sanıklar çoğunlukla Hitler’i suçlarken; savunmaları ise Nazi ordusunda kendilerinin ve aldıkları görevlerin önemsiz, etkisiz olduğunu ispat etmek üzerine olmuştur. Nazi subaylarından Göring ise duruşmada mahkemenin kazananın gücünü kullanmasından başka bir şey olmadığını ve mahkemenin adaletle alakası olmadığını söylemiştir.

Kararlar
Mahkemede Ana Savaş Suçluları davasında yirmi dört Alman Nazi sanık yargılanmışsa da; duruşmalara bunlardan yirmi biri çıkabilmişti. Hitler’in yaveri ve Hess’in halefi olan Martin Bormann gıyabında yargılanmış ve ölüm cezasına çarptırılmıştı. Diğer Alman Nazilerinden Krupp’ın sağlık nedenleriyle davanın dışında bırakılmasına karar verilirken Robert Ley ise duruşmadan hemen önce intihar etmişti.
Yirmi bir sanıktan aralarında Herman Göring ve gıyabında yargılanan Martin Bormann’ın da bulunduğu 12 sanık ölüm cezasına çarptırılmış ve idam cezaları mahkemenin spor salonunda infaz edilmişti. Mahkeme sanıkların asılarak infaz edilmesine karar vermiş olsa da Göring ve Keitel’in kurşuna dizilerek idam edilmesi teklifi özellikle Sovyet hakimlerin, sanıkların askeri kuralları ihlal ettikleri ve asılarak infaz ile karşılaştırıldığında daha onurlu sayılan kurşuna dizilerek öldürülmeye değmeyecekleri itirazları nedeniyle kabul edilmemiştir.

Sonuç olarak, on iki Alman Nazisi savaş suçlusu olarak asılarak idam edilmiştir. Diğer sanıklardan üçü müebbet hapis cezasına çarptırılırken; dört sanık ise 4-10 yıl arasında süreli hapis cezasına çarptırılmıştır.
Mahkeme, Hitlerin İktisat Bakanlığını yapmış olan Dr. Hjalmar Schacht, Berlin’i Sovyet General Çuykov’a teslim etmeyi öneren ve kendisi de Sovyet Birliklerine teslim olan Hans Fritzsche ve 39-44 yılları arasında Türkiye Büyükelçisi olarak görev yapan Frans von Papen hakkında ise beraat kararı vermiştir. Döneminin başarılı ekonomistlerinden olan Dr. Hjalmar Schacht hakkında beraat kararı verilmesinde ise Schacht’ın, Hitler’in iktisat bakanlığı yaptığı dönemde enflasyon konusunda Hitler ile çelişkiye düşmesi ve aktif görevden çekilerek 1944 yılında Naziler tarafından toplama kampına gönderilmesi etkili olmuştur. Enflasyon Schacht’ın hayatını kurtarmıştır.

Nasyonal Sosyalist Partisinin ve Nazi Almanyası’nın lideri Adolf Hitler ve Goebbels gibi bir çok Nazi lideri savaş kaybedilince intihar etmiş veya izini kaybettirmiştir. Bu nedenle Nürnberg Mahkemelerinde yargılanamayan isimlerden biri de “Yahudi Sorununun Nihai Çözümü” önerisiyle Holokost’un en önemli organizatörlerinden biri olarak kabul edilen Adolf Eichmann’dır. Eichmann, intihar etmemiş; savaştan sonra Arjantin’e kaçmış ve İsrail Gizli Teşkilatı Mossad ajanları kendisini yakalayıncaya kadar Arjantin’de yaşamını sürdürmüştür.
Tartışmalar
Mahkeme uluslararası kamuoyunda Galiplerin Adaleti‘ni sağlamakla eleştirilmiştir. Buna gerekçe olarak ise mahkemede sadece galip devletlerin hakimlerinin bulunması, mağlup ya da tarafsız olan devletlerin görevlendirdiği hakimlere mahkemede yer verilmemesi gösterilmiştir.
Yine aynı başlık altında bir diğer eleştiri ise sadece mağlup olan devletin yöneticileri, işlemiş oldukları savaş suçları nedeniyle yargılanmış ve cezalandırılmış olmasıdır. Savaşın galibi olan devletlerin yetkilileri ise yargılanmamıştır. Halbuki savaşta hayatını yitiren sivillerin tamamı müttefik devletlerden değildi ve mihver devletlerin vatandaşı olan sivil kayıplar da oldukça fazlaydı.

Özellikle 13-15 Şubat 1945 tarihlerinde Amerikan ve Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin fosfor bombası kullanarak Almanya’nın Dresden şehrini bombalaması sonucu en az 35.000 sivilin yaşamını yitirdiği bilinmektedir. Bunun yanı sıra Sovyet Birliklerince Nisan 1940 tarihinde Katyn ormanlarında 22.000’den fazla Polonyalı’nın infaz edildiği ise Rusya Federasyonu‘nun yayınladığı belgelerle ortaya çıkmıştır; ancak anılan sivillerin öldürülmesi sebebiyle sorumlular hiçbir zaman yargılanmadılar ve cezalandırılmadılar.
Nürnberg Mahkemeleri tüm eleştirilere rağmen savaş suçlarını soruşturan ve sorumluları cezalandıran ilk mahkeme olması sebebiyle yol gösterici niteliktedir ve oldukça önemlidir. “Nürnberg ve Tokyo mahkemeleri hatalı ve adaletsiz uygulamalara yol açmış olsalar da, bu mahkemeleri insanlığı bugün sahip olduğu değerlere bir ilk basamak olarak değerlendirmek isabetli olacaktır.” (Şen, 2009)
Kaynakça
- Arendt, Hannah. Kötülüğün Sıradanlığı. Metis,2009. 19.02.2023 tarihinde erişildi.
- Nürnberg Davası Bildirileri Cilt.1 Uluslararası Askeri Mahkeme Tüzüğü. https://avalon.law.yale.edu/imt/imtconst.asp.19.02.2023 tarihinde erişildi.
- Nürnberg Yasaları. Nürnberg Duruşmaları. https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/nuremberg-laws. 19.02.2023 tarihinde erişildi.