Norveç Edebiyatında Doğa ve Yalnızlık

Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Kuzey, doğasıyla tüm dünyayı kendine hayran bıraktıran bir yer. Görkemli dağları, eşsiz manzaralarının yanında soğuk ve yalnızlığın artık karakter gibi olduğu bir coğrafya. Gitmeyenlerin bile Norveç’i gezmiş kadar olacağı bu yazıda doğası ve bir o kadar da iddialı olan edebiyatına da yakından göz atmış olacağız. Okuduğumuzda orayı ve doğasını anlamak, topraklarında hiç adımlar atmasak da cümleleriyle bize bazı sokaklarını gezdiren romanlara ev sahipliği yapmakta.

Norveç Edebiyatı Tarihi

packworldturkiye.com

Norveç Edebiyatı bölgenin Vikingler tarafından yönetildiği bin yıldan daha eski bir tarihe dayanır. İzlanda ve Danimarka Edebiyatıyla harmanlanmış olup daha sonra tarihte adından Norveç Edebiyatı olarak söz ettirmiştir. Norveç Edebiyatının doğuşundaki izlere baktığımızda “ulusal romantizm” olarak adlandırılabileceğimiz yani kendi ülkelerinin geçmişini anlatıp tanıtabileceği şekillerde eserler ortaya koyduğunu görmekteyiz. Hatta yazarlar kendilerine özgü bir lehçe geliştirerek eserlerine daha ulusal bir yönden bağlandıklarını gözler önüne serer.

Norveç Edebiyatında Yalnızlık

Norveç Edebiyatında yalnızlık teması bireylerin kendi iç dünyalarına dönmeleriyle birlikte başlamış diyebiliriz. Daha çok 19. yüzyıldan sonra bireyin iç dünyasına doğru ilerleyen Norveç Edebiyatında yalnızlık konusunda eserler ortaya çıkmıştır. Bu tema Norveç’in coğrafi yapısıyla da güçlü bir bağ içindedir.

1. Açlık – Knut Hamsun

Norveç Edebiyatında yalnızlık dendiğinde Knut Hamsun akla gelen isimlerdendir. Özellikle yazdığı Açlık adlı kitabıyla önemli başarılara imza atmıştır. Psikolojik bir roman olan bu eser, edebiyat dünyasının önemli örneklerinden birisidir. Eserin konusu her ne olursa olsun kendi emeği dışında para kazanmayı kabul etmeyen bir gencin hayatta kalma çabasını anlatır. Aslında kitabında anlattığı o genç kendisidir. Yazar bir nevi kendi otobiyografisini yazmak istemiştir. Yaşadığı yalnızlığı, zor süreçleri, yoksulluğu, dayanışmayı anlatan yazar kendine en büyük hediyeyi yine kendisi vermiştir aslında çünkü bu eser sayesinde Nobel Edebiyat Ödülü almaya bir adım daha yaklaşmıştır. Roman Türkçeye ise 1934 yılında Peyami Safa‘nın çevirisiyle girer. Peyami Safa’nın çevirisiyle edebiyatımıza kattığı bu eser bizlere yalnızlığı, emeği, çabayı bir Norveçlinin kaleminden anlatmıştır.

“Gözyaşlarından yoksun, yutulmuş hıçkırıkların eşliğinde sessiz, içten bir ağlayıştı bu.”

Biraz da kitabın içeriğinden bahsedecek olursak, Andreas yani başkahramanımız sefil bir hayat sürmektedir. Bu sefil hayatta istediği tek şey, alın teriyle para kazanmak ve yazar olmaktır. Çoğu günler sokaklarda yatar, yattığı sokaklarda yazılarını yazar bazı gazetelere üç beş kuruşa satar. Sokaklarda olmak ona olumlu şeyler kazandırır, hayal gücü genişler, birçok insanla konuşur ve tanışır, bu hayata farklı açılardan bakabilmeyi kazanır. Hayatta ne kadar dibe batsa da yazmaktan asla vazgeçmez ta ki açlıktan köpeklere atılan kemikleri kemirmeye başlayana kadar. İşte o zaman hayallerini arkasında bırakarak İngiltere’ye taşınır. Yazarın aslında kendini anlattığı “açlık” kitabı bizlere yalnızlığı, direnmeyi en güzel şekilde anlatır.

2. At Çalmaya Gidiyoruz – Per Petterson

Norveçli yazar Per Petterson 1952’de Oslo’da dünyaya gelmiştir. Kütüphanecilik eğitimi almıştır. Belki de kitaplara olan yakınlığı bu zamanlardan başlamış olan yazar, 1987’de ilk kitabını yayımlar. At Çalmaya Gidiyoruz adlı eseriyle de büyük başarılara imza atmış, birden fazla ödüle layık görülmüştür. Eser, 2008’de Türkçeye çevrilmesiyle Türk okurları ile kavuşmuştur.

“Bence yaşamlarımızı biz kendimiz yaratıyoruz, en azından ben kendi yaşamımı yarattım, ne kadar değerli bir yaşamdır bilemem, bütün sorumluluğu da yalnızca kendi üzerime alıyorum”

Kitap, Norveç’te sonbahar aylarında geçer. Başkahramanımız Norveç’in güzel kasabalarından birinde, bir gölün kenarında kulübede yaşamaktadır. Kendi çapında dünyadan kaçmaya çalışan yetmiş yaşlarında bir kişidir. Anlatımı oldukça sade ve akışkan olan bu eser, büyümek ve insan ilişkileriyle bağlantılı bir romandır. Kitapta karakter kendinden “ben ormanım” diyerek bahseder. İnsanlardan kaçmaya çalışan karakterimiz belki de kendinden kaçmaya çalışır çünkü çocukken yaşadığı unutamadığı bir yaz anısı vardır. Görürüz ki uzaklaştığını sanan karakter aslında ruhen hâlâ geçmişe takılı yaşamaktadır. Bunu kabullenemeyen yazar ise “At Çalmaya Gidiyoruz” ismine yer verirken aslında özgürlüğüne, yasakların olmadığı yerlere gitmeyi istemesini vurgular.

Norveç Edebiyatında Doğa

Norveç Edebiyatında doğa ile kurulan bağ, bireye güç ve ilham veren bir karakter özelliğinde ele alınmıştır. Kurulan bu bağ kültürel kimliğe de yansımış, doğa bir kültür hâline gelmiştir. Doğaya çok fazla değer veren Norveç halkı, edebiyatta da fazlaca yer vermiştir. Öyle ki bazen fiziksel bazen psikolojik alanlarda doğa konusu ele alınarak, bireyin yalnızlığına, içsel dünyasına vurgular yapılır.

1. Doppler – Erlend Loe

Norveç’in eşsiz doğa manzaraları, doğasının bakirliğinin korunması, muhteşem heybetiyle dağlar ve birbirinden eşsiz köyler gördüğünde doğa severleri son derece heyecanlandıran bir güzellikte. Bu güzel doğa karşısında da tabii ki kayıtsız kalamayan çok yazar var. Ancak doğa dendiğinde kendisinin tam bir doğa aşığı olmasından dolayı Erlend Loe akla ilk gelenlerden. Erlend Loe, iyi bir Norveç vatandaşının olağanüstü değişimini bizlere anlatan bir eser ortaya koymuştur. 2004 yılında kaleme aldığı bu ödüllü eser, 2016 yılında Türkçeye çevrilmiştir.

“Hep dolanıp duruyor bu geyikler. Başka yerlerde hayatın daha iyi olduğuna inanıyorlar sanırım. Belki de haklıdırlar.”

Kitaptan bahsedecek olursak Doppler kitabında, başkahraman babasının ölümünün ardından ormanda bisiklet sürerken bir kaza yapar. Bu kaza sırasında ormanın dinginliği onu büyülemiştir. Yaşadığı yerden taşınıp yeşillerin içinde bir çadır kurar kendine. Yapmacık bulduğu insan ilişkilerinden, soğuk ve samimiyetsiz ortamlardan uzaklaşır. Bu fikrinden eşi ve çocukları için bile vazgeçmez. Ormanda kendine bir arkadaş edinir. Bongo, sevimli bir geyiktir. Böylelikle ormanda yaşadığı hayatı deneyimleyen karakter, kitapta doğayı işler. Kent hayatını, kentteki insanların gelenekselleşmiş olan samimiyetsizliği, kentlere olan sıkışmışlık hakkında ciddi eleştiriler yapar.

2.  Buz Sarayı – Tarjei Vesaas

Norveç Edebiyatının en etkileyici ve önemli eserlerinden birisi olan Buz Sarayı, 1963’te kaleme alınmıştır. İki genç kızın dostluğu üzerine kurulan bağı anlatan kitap, doğanın güçlü yanlarını da bizlere anlatır. Sade bir dille kaleme alınan eser fazlasıyla derin cümlelerle anlatımı güçlendirilmiştir. Doğa betimlemeleriyle karakterleri işleyen yazar, kitabı her okuyuşumuzda farklı anlamlar kazanmamızı sağlar. Edebiyatımıza Melih Cevdet Anday‘ın çevirisi sayesinde kazandırılmıştır.

“Her şey çıplak ve tazedir. Akan suyun içinde bir taş. Ucu dışarıda, hareketsiz, kalkmış bir balta gibi, bizim için zamanı yok ediyor, öyle ki çarçabuk gidebiliriz oraya. Bizi bekliyorlar.”

Kitabı daha da detaylı inceleyecek olursak; Norveç’in kırsal bir bölgesinde yaşayan iki arkadaşın hayatına odaklanır. Yazar, anlatımını o kadar ince detaylarla tasvir eder ki, kitabı okurken soğuğu hissedebilirsiniz. İki arkadaştan birisi olan Unn içine kapanıktır. Siss ise oldukça sosyal biridir. Unn ve Siss, iyi arkadaş olabileceklerini düşünürler ancak Unn istediği ilgiyi göremeyince oradan hızlıca uzaklaşır ve yürür. Yürür, yürür ve gittiği yer Buz Sarayı’dır. Bu duruma üzülen Siss onun peşine düşer ancak ondan hiçbir iz bulamaz.


Kaynakça:

Öne Çıkan Görsel Linki

20. yüzyıl Norveç Edebiyatı. Britannica. 22.08.2025. web

Karaağaç, Ece. “Edebiyatın Yalnızları”. Sabitfikir. 26.06.2015. web

“At Çalmaya Gidiyoruz: Geri Dönüşler, Kırılmalar, Yüzleşmeler.” Oggito. 22.08.2025 web

“Norveç”. İnsamer. 22.08.2025 web

“Soğuk İçinize İşlerse ‘Buz Sarayı’na Sığınabilirsiniz”. Ne okuyorum. 22.08.2025. web

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.