Tam adıyla “Nocturne in Black and Gold – The Falling Rocket” (Siyah ve Altın Gece – Düşen Roket) eseri 1875 yılında James McNeill Whistler tarafından yapılmıştır. Tablo, sanatın doğru olabilmesi için herhangi bir politik, ahlaki, didaktik veya faydacı işlevinin kullanılmaması gerektiği felsefesine dayanan “Sanat için Sanat” hareketinin özü olarak kabul edilir.
Tablo ilk olarak 1877’de Londra’daki Grosvenor Galerisi‘nde sergilenmiştir ve Londra’da Cremorne Bahçeleri olarak bilinen ünlü bir eğlence yerinden ilham almıştır. Gökyüzündeki havai fişeklerin ihtişamını ve büyüsünü ön plana çıkaran tablo, farklı gece sahneleri veya anlarının tasvirlerine odaklanan “Nocturnes” serisinin son çalışmasıdır.
James Abbott McNeill Whistler Kimdir?

Yaldızlı Çağ olarak bilinen 1870’lerden 1900’lere kadar olan dönem, Amerika Birleşik Devletleri’nde sanayileşme, kentleşme ve ekonomik büyümenin olduğu bir zaman dilimidir. Ülkenin sosyal koşulları gelişirken, kültür yeni zenginler tarafından beslenmiş ve sanat ortamı sonunda uluslararası tanınırlık kazanan önemli savunucular tarafından oluşturulmaya başlanmıştır.
O zamanın önde gelen isimlerinden biri olan James Abbott McNeill Whistler, demiryolu işiyle bağlantılı zengin bir ailede doğan önemli bir sanatçıdır. Amerika’da doğan Whistler, zamanının bir kısmını babasının demiryolu mühendisi olarak çalıştığı Rusya’da geçirirken ilk sanat derslerine başlamış, İngiltere’ye kısa bir ziyaretin ardından tekrar Amerika’ya dönmüştür. Dönemin pek çok sanatçısı gibi Paris’ten büyülenen Whistler, Fransa’daki modernist hareketin de etkisiyle 1850’lerin ortasında Paris’e yerleşmiş ve hızla bohem yaşam tarzını benimsemiştir. Burada uzun süre Louvre’da bulunan başyapıtların kopyalarını boyayarak ve ve satarak geçimini sürdüren Whistler, 1860’larda Thames Nehri’nin kendisine ilham verdiği Londra’ya taşınmış ve Nocturnes adlı en beğenilen manzara serisini yapmıştır.
Geceleri Şehrin Sokaklarında Yürümenin Korkusu

Tablo tamamen yeşil, sarı ve mavinin üç baskın renk olduğu kasvetli tonlardan oluşuyor. Su ile gökyüzü arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran duman tüm sahneye hayaletimsi bir çağrışım sağlarken, puslu hava, kompozisyon boyunca yayılarak insan figürlerinin tanıdık şekillerini şaşırtıcı ve soyut bir fanteziye boğuyor. Sanatçının Japon baskılarından etkilenerek, Japon harflerine benzeyen düz fırça darbeleri, ressamın sıçrama yöntemindeki ustalığını kanıtlarken, sisli havada patlayan havai fişekler gibi sanat eserini aydınlatıyor.
Genel hatlarıyla neredeyse yarı saydam olan eserde Whistler, görselin mekaniğinin ötesine geçen karmaşık duyguları ortaya çıkarmayı amaçlayarak renk efektlerine odaklanıyor. Yalnızca geceleri ortaya çıkan benzersiz bir boşluk hissini yakalamaya çalışan eser uzayın bir temsili olarak mekansal bir belirsizlik yaratıyor. Sanatçının tablodaki yaratıcı arayışları fiziksel hassasiyete odaklanmaktan çok soyut, duygusal ve samimi bir anın ruhunu yakalamaya odaklanırken, Viktorya dönemi şehir manzarasını ve modern yaşam enerjisini mükemmel bir şekilde yansıtıyor.
Tabloya bakanlar, çatırdayan bir kamp ateşinden çıkan alevleri, parıldayan Japon fenerlerini veya parlak bir yaz akşamında kasvetli koyu renklerin, belirsiz kıvrımlı formların ve aynı resimdeki göz kamaştırıcı renk patlamalarının girdabında sihirli bir şekilde ortaya çıkan uzak takımyıldızların görüntülerini görebiliyor.
Tartışmalar

“Şimdiye kadar Londra’da çok fazla küstahlık gördüm ve duydum; ama bir pisliğin halkın yüzüne bir tencere boya fırlatması için iki yüz gine istediğini duymayı hiç beklemiyordum.”
John Ruskin
Whistler, 1877’de tabloyu ilk kez sergilediğinde tablo kamuoyunda büyük bir tartışmayı ateşliyor. Eleştirmenler tarafından fazla özensiz, anlaşılmaz ve hatta saygısız bulunan tabloda tartışmalı konu, ressamın sahneyi tasvir etme şekliydi; çoğunlukla siyah ve gri üzerine sarı damlacıklar serpiştirilmiş bir yüzey; tanınabilen tek unsurun tabanın altında kalan birkaç hayaletimsi, insansı form olması. Başka bir deyişle tablonun soyut özellikleri eleştiriliyordu.
Eleştiriler arasında en ağır olanı dönemin önde gelen ve ana akım dışındaki her şeyi küçümseme konusunda bir üne sahip olan sanat eleştirmeni John Ruskin‘e aitti. Whistler’ı bitmemiş bir eseri halka yutturmaya çalışan biri olarak tasvir eden Ruskin, tabloya harcanan emek ve felsefeden habersiz bir şekilde tablonun sosyal önemi olmadığını savunuyordu. Bu durum ressamın diğer eserlerine sahip olanlar arasında öfkeye yol açtı ve bir Whistler sanat eserine sahip olmak kısa sürede bir utanç kaynağı haline geldi.
Bunun üzerine Whistler, onurunu, zenginliğini ve tablonun değerini tehlikeye atarak Ruskin’e iftira suçundan dava açtı ve mahkemedeki jüri üyelerini tabloya, sanatsal bir kompozisyon olarak bakmaya teşvik etti. Sonuç olarak ressam, davayı kazanırken kendisine yalnızca sembolik olarak bir metelik tazminat verildi.
Her ne kadar eleştirmenler Whistler’ın yöntemini aceleci ya da sanatsal kaliteden yoksun olmakla eleştirse de, onun küçük ayrıntılara dikkat ederek çok zaman harcadığını, hatta hiçbir kusurun fark edilmediğinden emin olmak için çalışmalarına aynalardan bakacak kadar ileri gittiğini belirtmekte fayda var. Günümüzün kavramsal sanatında belirsizlik yaygın olsa da, Amerika’nın ilk sanat eserlerinde en çok dikkate alınan şey dışarıdan anlaşılabilecek olanlardı; hikaye anlatımında tutarlılık, dışavurumcu ayrıntılar, natüralizm ve net ahlaki mesaj. Peki işler ne zaman değişmeye başladı?
Estetiğin Yükselişi

“Sadece karşısında gördüğü ağacı, çiçeği ya da başka bir malzemeyi boyayan kişi bir ressam olsaydı, ressamların kralı fotoğrafçı olurdu”
James Abbott McNeill Whistler
Tablo, “Estetik Hareket” dediğimiz tüm Batı Avrupa’da kültürün iyimserlik ve ekonomik refahla dolu olduğu bir dönemde, La Belle Époque’un (Güzel Çağ) başlangıcında yapılıyor. Resimlerinde ışık unsurunu ön planda tutan Empresyonist sanatçılardan ilham alan Estetik Hareketi’ne bağlı sanatçılar, sanatın gerçekçi olması veya herhangi bir anlatı içeriğine sahip olması gerektiği fikrini reddettiler. Bireysel estetik niteliklere odaklandılar ve güzel olarak algıladıkları her şeyi vurguladılar. Renk, ton, doku ve çizgi artık başka bir ilgi konusunun hizmetinde kullanılmıyordu; bizzat ilgi konusuydu.
Whistler’ın işaret ettiği gibi, eğer sanatsal ifadenin doruk noktası basitçe mevcut olanı aslına sadık kalarak kopyalamaksa, fotoğrafçı “sanatçıların kralı”dır. Estetik Hareket, bir ressamın dünyada kolayca görülenin ötesinde bir resme başka neler katabileceğini araştırmakla ilgiliydi.
Bazı sanat eserleri için, daha muğlak, kişisel bir yorum inşa etmek amacıyla sanatçının amacının ötesine bakmanın, çelişkili bir şekilde, sanatçının nihai hedefi olduğu iddia edilebilir. Gözlemci kendi anlamını çıkarmaya, kendi bağlantılarını kurmaya teşvik edilir; tıpkı Alice’in tereddütle aynanın düz düzleminin ötesine geçip ötedeki dünyalara gitmesi gibi. Bu şekilde gözlemci sanatsal sürece etkin bir şekilde katılmaktadır.
Tablonun Önemi

Her ne kadar Whistler hala en çok “Arrangement in Grey and Black No.1” ya da “Whistler’s Mother” ile tanınıyor olsa da bu tablo, yaygın olarak ilk soyut sanat eseri olarak tanımlandığından, saf ressamlık açısından devrim niteliğindedir. Çağdaş açıdan bakıldığında tablo, “Sanat için Sanat” hareketinin felsefesini yakından izleyerek Rembrandt ve Velázquez gibi eski ustaları ve Japon sanatını yakından takip etmesi açısından da ressamın ustalığını özetleyen bir sanat eseri olmuştur.
Whistler, soyut sanatın bulanık ve henüz gelişmemiş dünyasına balıklama dalmaya cesaret ederek pek çok düşman edinirken, aynı zamanda pek çok arkadaş da edindi; her ne kadar onlarla tanışacak kadar yaşamamış olsa da. Ressam, resimleri ve sözleriyle, renk, çizgi ve şeklin mistik niteliklerini tüm kalbiyle benimseyen Hilma af Klimt; onlarca yıl sonra soyut sanatta imgenin terk edilmesini benimseyen Wassily Kandinsky; ve kelimenin tam anlamıyla “halkın yüzüne boya kutuları fırlatan” Jackson Pullock gibi sanatçılara ilham olmuştur.
İlk etapta gece resimlerini sergileme cesareti göstererek ve ardından fikirlerini kamuoyu önünde savunarak gösterdiği cesaret, kariyerine onarılamaz biçimde zarar vermiş olsa da Whistler’ın sanatı, geleceğin sanatçı nesillerine soyutlamanın değerini ve güzelliğini, geçmişin önyargılarını yerle bir etmenin önemini öğretmiştir.
Kaynak
Whistler’s Nocturne in Black and Gold – A Revolution. Widewalls. Web. 10.03.2024
Nocturne in Black and Gold – The Falling Rocket (1875) by James Whistler. Artchive. 10.03.2024
Whistler, Nocturne in Black and Gold: The Falling Rocket. Khanacademy. 10.03.2024
Whistler, James Abbott McNeill. Gold and Brown: Self-Portrait. Wikimedia. 10.03.2024
Whistler, James Abbott McNeill. Nocturne in Black and Gold – The Falling Rocket. Wikimedia. 10.03.2024
Whistler, James Abbott McNeill. Whistler’s Mother. Wikimedia. 10.03.2024