Dinlediğimiz şarkılar, notalarından oluşan bir köprü ile dinleyicileri adeta başka diyarlara götürür. Bazen bir odaya, belki bir bahçeye, bazen bir anıya hatta bir duyguya ışınlanmış buluruz kendimizi. Bazı şarkılar bununla yetinmez, gözlerimizin önüne bir sahne çizer. Bu yazıda, hangi şarkıların biz dinleyicileri Nilüfer Gölü kenarında bir yolculuğa çıkardığını konuşuyoruz.
Oscar-Claude Monet

Claude Monet, 14 Kasım 1840 yılında Paris’te dünyaya geldi. Çocukluğunu 5 yaşından itibaren Le Havre‘de geçirdi. Babası Adolphe Monet, oğlunun da tıpkı ailesi gibi bakkalcılık ile hayatını sürdürmesini istiyordu. Ancak şarkıcı olan annesi Louise-Justine Monet, onun sanata olan ilgisini önemsiyor ve bu konuda onu destekliyordu.
Monet, 1851’de sanata olan ilgisini benimseyebileceği Le Havre ortaokuluna kaydoldu ve bu dönemde sattığı karikatür çizimleri ile kendi çapında tanınmaya başladı. Monet 1857’de annesini kaybetti ve yaklaşık 16 yaşındayken okulu bıraktı. Bu dönemden itibaren dul ve çocuk sahibi olmayan teyzesi Marie-Jeanne Lecadre ile yaşamaya başladı.
Empresyonizmin Doğumu

Claude Monet, döneminin geleneksel resim anlayışından sıyrılarak eserlerinde ışığın, renklerin ve doğanın anlık değişimlerini yansıtmayı tercih etti. Dönemin klasik resimlerinde baskın olan keskin ve detaylı çizgilerin aksine Monet, gözleri önündeki sahnenin bıraktığı izlenimi tuvale yansıtmayı seçti. Doğaya olan yaklaşımını ve kendine has çizim yöntemini tuvale akıttığı eseri İzlenim: Gün Doğumu ilk kez 1874’te sergilendi ve Empresyonizm akımının resmi başlangıç noktasını oluşturdu.
Nilüfer Cenneti: Giverny Evi

Monet, 1883 yılında eşi Alice Hoschedé ve çocukları ile Normandiya’daki küçük Giverny köyüne taşındı. Sakin bir hayatın yanı sıra doğayla iç içe yaşamayı tercih eden Monet, resimlerine ilham olacak bir ortam yaratmayı amaçladı.
Yıllar içerisinde evini ve çevresini büyük bir titizlikle düzenledi; rengarenk çiçeklerle dolu bahçeler tasarladı, Japon tarzı bir köprü inşa ettirdi ve nilüferlerle dolu bir gölet oluşturdu. Monet 30 sene boyunca oluşturduğu bu eşsiz atmosferi gözlemleyerek tuvaline aktardı. Böylece, ışığın ve renklerin sıra dışı değişimini görebildiğimiz nilüfer koleksiyonu oluşmuş oldu.
Nilüfer Gölü – The Water Lily Pond Tablosu

Monet’in 1899 yılının yazında başladığı 18 eser içeren koleksiyonunun bir parçasıdır. Koleksiyonun amacı, nilüfer gölünün üzerindeki köprüyü farklı açılardan resmetmekti.
Koleksiyonun büyük bir çoğunluğu yatay bir formatta iken, bu dikey eser ile Monet’in yarattığı bahçeye farklı bir pencereden bakabiliyoruz. Bahçeyi çevreleyen ve gökyüzünün önünde bir perde oluşturan söğüt ağaçları, resmin ön planında bulunan Japon ilhamlı köprü ve onun altında adeta halı gibi serilen nilüferler ile Monet, bizim doğanın kucağında temiz bir nefes almamıza vesile olur.
“Nilüfer Gölü” Tablosunu Anımsatan Şarkılar
Dinlerken bizde hipnoz etkisi yaratan ve adeta Monet’in resmettiği köprü görevini görerek günlük yaşantımızı doğaya bağlayan şarkılara gelin birlikte göz atalım.
1. The Secret Garden – AURORA
Norveçli şarkıcı ve söz yazarı AURORA, güçlü vokalleri ve masalsı tınısı ile tanınır. Müziğinde genelde doğa, duygu ve içsel yolculuk temalarına yer veren bu sanatçının şarkıları bizleri Monet’in tablolarına davet eder. The Secret Garden parçasının sözleri sadece atmosferi oluşturmakla kalmaz, ayrıca sunduğu duygu dolu hikaye ile de akıllara Monet’i getirir.
“In the night, we made a sanctum
(Gece, kutsal bir yer inşa ettik)
Out of mind and out of sight
(Gözden ve gönülden uzak bir yer)
Let me take you into the garden
(Seni bahçeye götürmeme izin ver)
I’ll be there painting the flowers, give them color”
(Ben orada, çiçekleri boyayıp renklendiriyor olacağım)
2. Ophelia – Marika Hackman
İngiliz şarkıcı ve söz yazarı olan Marika Hackman, Ophelia adlı şarkısının melankolik vokal ve sözleri ile dinleyiciye Shakespeare‘in Hamlet oyunundaki trajik karakterini çağrıştırır. Ophelia karakteri, yaşadığı bunalım sonucu boğularak hayatını kaybeder ve bu ölümün intihar olduğu varsayılır.
Oyun metnine göre Ophelia, bir dere veya gölette etrafı çiçeklerle çevrili bir şekilde, boğulmuş bir halde bulunur. Bu sahne bizleri, Monet’in tablosundaki gibi bir gölü hatırlatır. Tablodaki görsel bizlere Ophelia’nın yemyeşil çevresini ve rengarenk çiçekleri anımsatırken, Ophelia adlı şarkı bize sahnenin arkasındaki trajediyi bir kez daha hatırlatır.
“Darling, take me to the lakeside
(Sevgilim, beni göl kenarına götür)
Wash my body well
(Vücudumu güzelce yıka)
I am holy now the water’s hit me
(Su bana değdi, artık kutsalım)
Broken from your spell”
(Senin büyünün etkisinden kurtuldum)
3. Mykonos – Fleet Foxes
Fleet Foxes, zengin katmanlı vokalleri ve pastoral folk tınıları ile tanınan bir gruptur. Neredeyse her eserlerinde zamansız ve huzurlu bir atmosfer vardır. Mykonos parçası ise, istikrarlı ritmi ve halk tekerlemesini andıran tekrarlı sözleri ile seslerden oluşan bir doku örer.
Bu doku, tabloda gördüğümüz tanıdık manzaranın ve benzer tondaki renklerin ahengini anımsatır. İki eserde de hem durağan hem de hareketli yansımalar görülebilir ve bu onları birbirine bağlar. Giverny’de Monet’in bahçesinde olsaydık ve bu büyülü tablonun çevresinde özgürce koşabilseydik, arka planda çalmasını isteyeceğimiz ilk isimlerden biri şüphesiz Fleet Foxes olurdu.
“And you will go to Mykonos
(ve Mykonos’a gideceksin)
With a vision of a gentle coast
(Sakin bir sahilin hayali ile)
And a sun to maybe dissipate
(ve belki de gölgeleri dağıtacak bir güneşin hayaliyle)
Shadows of the mess you made”
(Yarattığın karmaşıklığın gölgelerini)
4. Sea of Love – Cat Power
Cat Power sahne ismiyle tanınan şarkıcı ve söz yazarı Chan Marshall, duygusal ve minimalist bir tarza sahiptir. Şarkılarında genellikle akustik bir tını sunan Marshall, bu şarkısında bunu bizlere ukulele melodisi ile gösterir.
Bazı dinleyiciler, doğayla baş başa kaldıklarında daha dingin parçalara yönelebilirler. Monet’in oluşturduğu atmosfer sadece huzura ev sahipliği yapmakla kalmaz, aynı zamanda hüzüne de kapılarını açar. Bu şarkı, hüzünlü notaların yarattığı duygu salatasının tadını doğayla iç içe çıkarmayı tercih edenler için.
“Come with me, my love
(Benimle gel, aşkım)
To the sea, the sea of love
(Denize, aşk denizine)
I want to tell you, How much I love you”
(Sana, seni ne kadar sevdiğimi anlatmak istiyorum)
5. Rainbow River – Vashti Bunyan
İngiliz folk müziğin etkileyici seslerinden biri olan Vashti Bunyan, pastoral melodileri şarkı sözlerine yedirmesiyle tanınır. Rainbow River parçası bizi modern dünyanın karmaşasından çıkartıp doğanın kucağına elleri ile bırakır. Bu şarkı, Monet’in Giverny köyünde yarattığı sığınağında kendi kendine mırıldandığı bir tınıdır.
“The magpie meadow is a glowing evening color
(Magpie çayırında akşamüstü renkleri parlıyor)
Sun is setting quietly and the boy is tired
(Güneş usulca batarken çocuk yorgun)
The magpie meadow has a sparrow hawk who hovers”
(Magpie çayırında süzülen bir şahin var)
Monet’in gölünde yankılanan renkler gibi, bu şarkılar da ruhumuzda farklı tonlar bırakıyor. Peki sizin “Nilüfer Gölü” tablosuna en yakıştırdığınız parça hangisi?
Kaynakça:


