Orijinal adı The Neon Damon olan filmin yönetmen koltuğunda Nicolas Winding Refn oturuyor. Elle Fanning‘in başrolde olduğu filmde ona Keanu Reeves, Jena Malone ve Abbey Lee Kershaw gibi oyuncular eşlik ediyorlar. Filmin yapım yılı 2016’dır.
Filmde kimsesiz, reşit olmayan bir kızın yeni bir başlangıç için Los Angeles’a taşınması ve model olarak kariyer yapmak istemesi anlatılıyor.
Güzellik Nedir, Ne İşe Yarar? Bütün Kapıları Açar Mı, Yoksa Ölümcül Müdür?
Filmin görseli oldukça kuvvetli. ”Bir Gaspar Noe filminin içinde miyim acaba?” hissiyatı uyandıran sahneler filmi gerilim türüne taşıyor. Bir bakışın, bir duruşun bile korkutucu olabileceği, sessizliklerin sözcüklerden daha güçlü olduğu bazı filmler vardır. Nitekim senaryolar sadece cümlelerden oluşmaz. Tüketici toplumun en korkutucu taraflarından biri, hep yeniyi arama arzusudur. Bir şey ne kadar iyi olursa olsun, hep daha iyisi olacaktır mantığının iyice yerleştiği günümüzü çok iyi tanımlayan bir film Neon Şeytan.
Dünyaya ilk olarak Cannes Film Festivali‘nde görücüye çıkan film yerden yere vurulmuştur. Oysaki yönetmen vermek istediği mesajları metaforlar, oyuncular, senaryo, kamera açıları; yani aklınıza gelebilecek her şekilde netlikle seyirciye ulaştırmış gibi görünüyor.
Güzellik nedir?
Sahip olduğun doğal güzellik çevrene yetmediğinde estetik cerrahinin yardıma koştuğu bu çağda güzel olmak artık zor değil, ancak beklentiyi karşılamak neredeyse imkansız. En iyi telefon, bir yıl sonra o kadar iyi bir telefon olmazken; güzel bir kadın zaman geçtikçe ve çizgileri yüzüne yerleştikçe, o tapınılan güzelliğini kaybettiğini düşünebilir. Daha kötüsü toplumun güzellik algısı değiştikçe, beğenilen her şey de değişmek zorundadır. En son sürümü yakalamanın teknolojide belki sınırı yokken, insan bedeninin sınırları vardır, olmalıdır. İnsanın güzel olmak uğruna, makinelerin içine hapsettiği ruhunun belki de derin hüznünü taşımalıyız.
Filmin geneline hakim olan ruhsuzluk, aslında filmde verilen mesajın, kullanılan metaforların genele yansımış hali olarak karşımıza çıkıyor. Aşkın bile metalaştığı, güzelliğin çalınabilir bir şey olduğunun ruhsuz bir örneği. Güzellik kavramının bu kadar çirkinleşebileceğini, ”Sanat kaba bir taklittir.” diyen Platon‘a anlatmak daha ne kadar kolaylaşabilirdi ki?
Jesse (Elle Fanning) kusursuz doğal güzelliğiyle model olan kızların markajına girmiştir bile. Fotoğrafçılar ondan gözünü alamıyor, tasarımcılar onu gördükten sonra kimseye şans tanımıyorlardır. Her koşulda başarı kıskançlık doğururken, gösteri sanatları gibi sektörlerde daha dün şehre gelmiş bir kızın herkesi geride bırakması, diğer meslektaşlarını ona düşman edebilir. Filmde Jena Malone’nin dikkat çekici bir sahnesi var. Kendisi bir makyaj sanatçısını canlandırıyor. Ölülere de makyaj yapıyor. Jesse’ye sınırlamakta zorlandığı bir tutku besliyor, karşılığını alamayınca intikamı da feci şekilde oluyor; ama öncesinde makyaj yaptığı ölü bedende Jesse’yi hayal ettiği sevişme sahnesi filmin en etkileyici anlarından biri olarak hafızalara kaydediliyor.
Film o durağanlığını finalinde de kaybetmiyor, ancak bu kadar durağan olup bir yandan da bu kadar vurucu bir son planlamak, daha da iyisi bunu kameraya çekip izleyiciye o duyguları geçirebilmek büyük bir yönetmenlik başarısıdır diyebiliriz. Yamyamlığın iğrençliğinin gölgesinde, yamyamlıkla ilgili bir şeyler izleme dürtüsüne sahip olmamızı psikoloji bilimi nasıl açılar bilemeyiz, ancak hiç beklenmedik bir anda gelen ölüm, dahası ölümün işe yarar bir amaca hizmet etmesi fikri muazzam. Filmin finalini izledikten sonra Kanlı Kontes Elizabeth Bathory‘nin akıllara gelmemesi imkansız.
Filmin son sekansında, imrenmenin sonucunda oluşan kıskançlık hissinin içinden çıkılmaz labirentinde dolaşan üç kadın, sahip olamadıkları güzellik ışığına ulaşabilmek için insan ruhunun ve vicdanının sınırlarını zorlarlar. Güzel bir insanı öldürmenin ötesinde onun ışığını çalabilmek, onun insanları ilk olarak etkilediği gözlerinden geçer. Bazen yaptıklarının sonuçlarına katlanamayan insanlar olur. Bazı insanlar da yaptıklarının altında ezilirler, pişmanlıkları o sırrı taşımakta zorlanmalarına neden olur. Bazı insanlar işledikleri suçun cezasını kendilerine ödetirler. Bir de hiçbir pişmanlık belirtisi göstermeyen, diğer suç ortakları yerine de bütün sırrı içinde taşıyabilecek insanlar vardır.
Bir insanın doyumsuzluğunu ne giderebilir?
Bazen hiçbir şey.

 
                                    




