Kasım 1988’de çıkış yapan The Sandman serisi, çizgi roman devriminin ayrılmaz bir parçasıdır. İlk sayının sessiz korkusundan sonuncusunun dokunaklı imgesine kadar, Gaiman’ın fantastik başyapıtı okuyucuları büyüledi. Neil, çatışmanın kullanımını değiştirip oyunun kurallarını yeniden yazdı. Böylece, başta çizgi roman okuyucularına aşina oldukları bir bölge sunmuş olsa bile, sonradan görüldü ki bu temel yönlerden çok farklı bir bölgeydi. Yavaşça her şeyi daha da ileriye taşıdı, tanıdık olmayanların menziline.
Neil Gaiman
The Times tarafından “hiç duymadığınız en ünlü yazar” olarak anılan Neil Gaiman’ın ne tür bir yazar olduğunun tam olarak nitelendirilmesi biraz zor. Bugüne kadar muhtemelen en çok çizgi roman dizisi The Sandman ile tanındı. Ancak çizgi romanlardan daha fazlasını yazmaya devam etti. Gaiman, 1990 yılında İngiliz fantastik edebiyat magneti Terry Pratchett ile işbirliği yaptığı Good Omens ile çizgi romandan düzyazıya benzeri görülmemiş bir geçiş yaparak çizgi roman endüstrisi içinde ve dışındaki önyargıları yıkan ilk yazar oldu.
O zamandan beri, Gaiman, hepsi farklı yaş gruplarına yönelik pek çok şiir, kısa öykü, roman ve çizgi roman yayınladı. Senaryo yazarlığı ve yönetmenlik, televizyon yazarlığı ve şarkı yazarlığı gibi medyanın diğer dallarında da yer aldı. Gaiman bulunduğu her yerde, her zaman başarılı oldu. 1991’de World Fantasy Convention’da En İyi Kısa Kurgu ödülünü kazandığından beri aralarında Newbery Madalyası, üç Hugos ve iki Mythopoeic Awards dahil olmak üzere otuz dokuz ödül daha kazandı. Satış rakamlarına ulaşmak zor olsa da, Sandman’ın tek başına yedi milyon kopyadan fazla sattığı tahmin ediliyor. Neil Gaiman’ın sahip olduğu şey hem sıkı çizgi roman severlere hem de yeni başlayanlara hitap eden karanlık, fantastik, korkusuz bir yaratıcı hikaye anlatma isyanıydı ve öyle de kalacak.
Rüya Lordu Morpheus
The Sandman’ı açıklamak kolay değil. Bunun nedeni, tek başına herhangi bir şeyle ilgili olmaması ve tek bir hikaye ya da tür içermemesidir.
Sandman, rüyalar ve uyku alemine hükmeden rüyaların efendisi Morpheus’tur. Bize Preludes and Nocturnes kitabında tanıtıldığında onlarca yıldır hapsedilmiş, eşyaları çalınmış ve kendi alemi, rüya dünyası tam bir kaosa sürüklenmiş haldedir. Ölülerin ve canlıların birçok farklı aleminde kendine ait olanı geri almak için; gerçeklik, bilinç ve zamanda yolculuk yapar. İşte burada Gaiman’ın karanlık, kaprisli ve fantastik hayal gücüne ilk kez göz atıyoruz.
Morpheus’a hikaye boyunca diğer altı kardeşi ; Kader, Ölüm, Rüya, Yıkım, Arzu, Çaresizlik, Çılgınlık eşlik ediyor. Bu karakterlerle zaman ve mekanda yolculuk ediyor, Morpheus’un çalkantılı maceralarının bir parçası haline gelenlerin gerçekliğine sızan rüyalara dalıyoruz. Hikayeler hakkında rüya görüyoruz. Çünkü buradaki rüyalar sadece uyurken gördüğümüz görüler değildir. Bunlar umutlarımızı, arzularımızı ve korkularımızı, beynimizin karanlık köşelerini ve bizi eve götüren azalan ışığı oluşturuyorlar. Sandman’de, görüler acımasız veya güzel bir şekilde gerçektir. Şimdi ve burada kavramlarıyla iç içe geçerken, rüyalar karakterlerin yaşamlarının akışını daima değiştirebilir.
“Hikaye anlatıcısına asla güvenme. Yalnızca Hikayeye güven”
Yaratma İsyanında Yeni Bir Tür
Fantastik kurgunun tek bir evrensel tanımı yoktur. Ancak konuyla ilgili kişiler, türün tekrarlayan belirli yönleri üzerinde hemfikir olma eğilimindedir: Birincil gerçeklik dediğimiz gündelik dünya ile ikincil, doğaüstü bir alan arasındaki çatışma. Örneğin Tzvetan Todorov, fantezinin “sadece doğa kanunlarını bilen ve görünüşte doğaüstü bir olayla yüzleşen bir kişinin yaşadığı tereddüt” olduğuna inanır. Doğaüstü olay, adından da anlaşılacağı gibi doğa kanunlarıyla çelişir ve bu nedenle karakter (genellikle okuyucunun özdeşleştiği kahramanı) dünyayla çelişir. Hikaye ve karakterin anlatı düzeyinde meydana gelen tersine dönme ve çatışmalara ek olarak, fantastik kurgunun bir başka tanımlayıcı özelliğine işaret ediliyor: okuyucunun tepkisi.
J.R.R. Tolkien, bir fantezi yazarının okuyucu için yarattığı hayali ikincil alana atıfta bulunmak için “alt yaratım” terimini icat etti. Alt yaratım, bir yazar okuyucunun zihninin girebileceği bir ikincil dünya yarattığında gerçekleşir. Onun içinde, ilişkilendirdiği şey ‘doğru’dur: O dünyanın yasalarıyla uyumludur. Bu nedenle, içindeyken buna inanırız. Tolkien, fantastik edebiyatta okuyucunun tepkisinin önemini vurgular.
Gaiman’ın kahramanı Rüya’nın inşası buna bir örnektir. Karakter düzeyinde, Rüya görmeyle bağlantılı görev ve sorumluluklarına ilişkin yükümlülükleri ile motive olurken, aynı zamanda alanı dışındaki konularla da ilgilenen yuvarlak, dinamik ve üç boyutludur.
Sandman’in, anlatı, ton ve üslup unsurları arasındaki ayrımları bulanıklaştırması, dünyamızda bir düzen duygusu yaratmak için kullanılan sınırların silindiği bir anlatı alanını açar. Metinsel düzeyde bu bulanıklık, Gaiman’ın karanlık fanteziyi nasıl kullandığı, birincil (gerçek) ve ikincil (doğaüstü) dünyaları aralarındaki geleneksel ayrımları ortadan kaldıracak şekilde harmanladığında açıktır. Gaiman, okuyucu kitlesini tatmin etmek için yazmaz. Bunun yerine, okuyucunun zekasına saygı duyar ve bu zekanın sınırlarını test eder.
Duyarlı ve özenli bir izleyicinin bu cazibesi ve meydan okuması, The Sandman’ın yapısının merkezinde yatmaktadır ve hikaye anlatımının karakteristik unsurları bu çekiciliğin sonucudur. The Sandman’da ayrıntıların çoğu, mitlere, halk masallarına ve peri masallarına, popüler filmlere, televizyon şovlarına ve normalde beklenenin ötesinde müziğe göndermeler şeklinde gelir. Sandman ilhamını dinden, harika romanlardan, Shakespearean komedi, trajedi ve geçmişten alır. Bunu kaynak materyale saygı, mizah ve acıma ile yapar. Akademik açıdan da büyüleyicidir çünkü edebi imalar, görsel ve dilbilimsel kelime oyunları ve hikaye anlatmanın yapısını ve nedenini açığa vuran hikaye katmanları ile çok yoğun ve zengindir.
Uyarlama Güçlükleri
Sandman, doğrusal bir hikaye anlatımına sahip değildir. Aksine çoğu zaman rüyalar gibi akıcı ve sonuçsuzdur. Bünyesinde tanrılar ve iblislerden, ejderhalar ve cadılara; Habil ve Kabil’den günümüz aktörlerine kadar pek çok farklı karakter bulundurur. Bu destansı canlı panteonu ekrana çevirmek asla kolay bir iş değildir.
1990’larda Roger Avary ile ve 2013’te Joseph Gordon-Levitt ile Sandman’ı ekrana uyarlamak için başarısız girişimlerde bulunuldu. Her seferinde, bu destansı çizgi romanı beyazperdeye çevirme görevinin çok iddialı olduğu düşünüldü. Fakat Gaiman, Stardust ve Coraline filmleriyle ve American Gods ve Good Omens gibi TV prodüksiyonlarıyla başarılı ekran uyarlamalarını bizlerle buluşturabilmişti. Bu yüzden bizi bekleyen Netflix uyarlaması, muhtemelen tüm heyecanına değecektir. Yine de Netflix serisinde ne olursa olsun, okuyucu daima basılı versiyona geri dönme şansına sahip olacak.