Tuğba Doğan’ın ikinci romanı Nefaset Lokantası, üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde, ana karakterimiz Salih için müdavimi olduğu Nefaset Lokantası’nda bir veda yemeği veriliyor. İkinci bölümde, Salih ve Nihan’ın hikâyesini okuyoruz. Üçüncü bölümde ise Salih’in geçmişine inerek çocukluğuna ve içsel konuşmalarına şahit oluyoruz.
Roman boyunca, Salih’in huzursuzlukları ve içsel çatışmaları derinlemesine işleniyor. Okurlar, bu romanı “huzursuzluğun kitabı” olarak tanımlıyor. Peki, bu kadar çok düşünen ve içsel bir mücadele içinde olan biri, neler dinlerdi? Hadi birlikte, Salih’in önerebileceği şarkılara göz atalım.
1) İki Çift Laf – Ari Barokas
”Başım alıp gideyim
Derdimi kimlere söyleyim
Bin adımda karşıma yoldaşım çıkmasa”
Salih yalnız bir karakter. Anne ve babasını henüz çok küçükken birer yıl arayla kaybetmiş ve yalnız kalmış. Yaşadığı durum sadece fiziksel bir yalnızlıktan da ibaret değil. İçsel yalnızlıkları çok fazla. Yani kalabalıklar arasında da yalnız hissediyor aslında. Kimsenin önceliği olmadığını biliyor, dışlanmış hissediyor. Bu dışlanmanın yalnızca etrafındaki insanlar tarafından değil; hayvanlar, hava, su, toprak, toplumun tümü tarafından olduğunu söylüyor. Bu ülkenin onu dışladığını düşünüyor. Aslında ait hissetmek için çok çabaladığı ülkesinden yine bir dışlanmayla, yani işten kovulmasıyla gitmek zorunda kalıyor.
Salih aslında hepimizin hissettiği gibi hissediyor. Göç etmek istemesi, bir anlamda aidiyet arayışının ve uğradığı reddedilmenin sonucunu da gösteriyor. Bu bağlamda “İki Çift Laf” şarkısı da aynı şekilde yalnızlıktan dem vuruyor.
“Benim bu ülkeyle ilişkim yanlış birine aşık olmaktan farksızdır. Karşılıksız bir aşktır bu. Bu aşk karşılıksız ve bu maşuk zalimdir.” (Doğan, 18)
2) Bir İhtimal Daha Var – Safiye Ayla
”Vuslatın başka alem
Sen bir ömre bedelsin ah
Sen bir ömre bedelsin”
Salih’in hemen hemen her akşam Nefaset Lokantası’na gittiğinden bahsediliyor kitapta. Zaman içinde oranın müdavimi oluyor. Lokantanın sıcak kollarında Afitap Hanım‘la güçlü bağlar kuruyor. Aralarındaki bu derin ama sessiz bağ, ikisini de kelimelere ihtiyaç duymadan birbirine yaklaştırıyor. Afitap Hanım, Salih’in tabağına hep daha fazla yemek koyuyor mesela.
Salih’in gidişinden bir gün önce hem İstanbul’a hem de Nefaset Lokantası’na vedası için bir yemek düzenleniyor. O akşam, yemekte şarkılar dinleniyor. Masadaki kalabalık azaldıkça sohbetler derinleşiyor. Hatta Afitap Hanım’ın eşi Suphi Bey, kendi çapında bir itirafta bile bulunuyor. Ve o gece Salih’in gidişini erteleyecek bir şey yaşanıyor. Afitap Hanım ölüyor.
“Bir İhtimal Daha Var”, Salih’le Afitap Hanım’ın kulaklarını birlikte dolduran son şarkı oluyor. Bu yüzden Salih’in, bu şarkıyı listeye eklemek istediğini biliyorum.
“Ruh yaşlanmaz, seven ruh asla yaşlanmaz. Bütün şarkılar sevgilinin adını taşır diyor. Çok basit ve bu yüzden çok derin. Dinleyelim çocuklar, ben anlatamıyorum onu, şarkı zaten kendisini anlatıyor. Ne acayip kadınlar, adamlar, ne güzel yaşamış bu topraklarda. İnsan hakikaten coşkulanıyor. Kadehler Safiye Ayla için kalktı.” (Doğan, 13)
3) Dört Günlük Bir Şey – Sezen Aksu
”Şimdi çok uzak bir
Hatıra gibi
O yaşadığımız
Boynumda bilmece gibi bir düğüm
Dört kısa günden bana
Bir garip sızı kaldı
Bir de deli özlemin”
Kitabın ikinci bölümünde tümüyle Nihan’dan bahsediliyor. Salih ve Nihan’ın tanışmasını, başka ülkelerdeki kısa buluşmalarını, bir araya geldiklerinde yaşadıkları o uçumlu günlerini, yazılan mektupları ve birbirlerinin yalnızlıklarını giderip eksik parçalarına tam anlamıyla denk düşmelerini okuyoruz. Salih, bir mektubunda “Seninle güzel şarkılar gibi yaşamak isterim.” diye yazıyor Nihan’a. İşte bu noktada Salih’in o mektupları Sezen Aksu dinleyerek yazdığına emin oluyorum.
“Nihan’ın yüzünü izlerken Salih kalbinin daha önce varlığından haberdar olmadığı kasları olduğunu fark etti, kalbinin göğüs kafesinde kapladığı yeri bütünüyle hissediyordu, bir metafor gibi değil, tam anlamıyla biyolojik bir şey gibi. Sadece kokulardan, renklerden, türlü lezzetlerden ve safi neşeden yapma şu birkaç günlük zaman parçasını kenarlarından düzgünce kesip göğün tavanına asmak, içi sıkıldıkça kafasını kaldırıp onu izleyebilmek istedi.” (Doğan, 70)
4) Bir Damla Gözlerimde – Pinhani
”öyle çok şey var ki içimde
hep sustuk konuşmak yerine
konuşmadığımız her ne varsa
seninle sakladım gözlerimde”
Nihan, Salih’le buluşmalarında hep sorular soruyor. Onun anlatmasını bekliyor. Salih, içindeki anlatma arzusuyla öyle dolu ki Nihan’a gerçekten nasıl olduğunu hiçbir zaman sormuyor. Kendini sevdirme arzusuyla hiç durmadan konuşuyor. Ancak Nihan’ın intiharından sonra fark ediyor ki eğer ona da sorsaydı, içindeki umutsuzlukları paylaşmasına fırsat verseydi, belki böylesine bir ölüm yaşanmazdı.
Nihan, Salih’i biliyor. Kendi içindeki umutsuzlukları, çelişkileri, yalnızlıkları yakından tanıyor. Ancak yine de aralarında konuşulmamış birçok şey kalıyor. Bu sessizliği bozmak ve içindeki sızıyı dindirebilmek için Salih’in “Bir Damla Gözlerimde”yi Nihan’dan ona söylenmiş bir şarkı olarak dinlediğini düşünüyorum.
“Hep o sordu sen anlattın Salih. Sen niye ona hiç sormadın? Senin çocukluğun nasıl geçti Nihan? Sorsaydın belki o da anlatacaktı. Sen sadece onu büyülemek istedin. İlk defa bir kadın senin anlatacaklarını merak ediyor diye, “ya, öyle mi?” der gibi gözlerini aça aça dinliyor diye hayrete düştün, heyecanlandın, bir anlatma hezeyanına kapıldın, durmadan anlattın. Hiç sormadın. İyi misin Nihan? Gerçekten, tam anlamıyla iyi misin? Her şey yolunda mı? Oyuncu olan oydu ama hep sen sahne aldın. Onu gerçekten tanımadın.” (Doğan, 90)
5) Keşke Uyuyabilsem – Can Kazaz
”Keşke uyuyabilsem bugün
Keşke uyuyabilsem
İçimin bağırtısı yoğun
Zihnimin zaten freni yok”
Zaten yalnız hisseden Salih, Nihan ve Afitap Hanım’ın ölümünden sonra yapayalnız kaldığını derinden fark ediyor. Hayatındaki bu büyük trajedilerle başa çıkmakta zorlanıyor ve kendi duygusal karmaşalarında sıkışıp kalıyor. Derin bir huzursuzluk hissiyle başa çıkmaya çalışıyor ama bu huzursuzluk onun peşini hiç bırakmıyor. Ona değenin öldüğünü düşünmeye başlıyor ve bu düşünce, onun ruhunu daha da ağırlaştırıyor.
Salih, içinde yıllarca taşıdığı gizli bir keder ve huzursuzlukla yaşıyor. Kendini dünyaya, insanlara, sevdiklerine yük olmuş gibi hissediyor. Bu yetersizlik, suçluluk ve içsel rahatsızlık duyguları, onun ruhunu sürekli kemiriyor. “Keşke Uyuyabilsem” şarkısında geçen boğulmuşluk ve kaçış isteği, Salih’in içsel dünyasında tam anlamıyla karşılık buluyor. Şarkının sözleri; onun içinde yaşadığı huzursuzluğu, duygusal fırtınayı, zihinsel yorgunluğu ve kaçıp dinlenme arzusunu yansıtıyor. Salih, tıpkı şarkıda olduğu gibi bir an olsun bu ağır yüklerden ve huzursuzluktan kurtulmayı diliyor.
“Geriye bütün düşüncelerin arasından sıyrılan tek bir soru kalıyordu: Beni neden terk ettin? Beni neden yeterince sevmedin? İsa kadar eski bir soru. Belki senin insanlara ölüm bulaştırıyorsundur. Sana bulaşan ölüyor.”(Doğan, 101)
Ben de Salih’in omuzlarındaki yüklerden kurtulmasını diliyorum. Bütün bu şarkıları, Nefaset Lokantası’nda yüksek sesle herkese dinlettiğini tahmin ediyorum. O veda masasında annesi ve babası, Nihan ve Afitap Hanım’la oturduğunu düşünüyorum.
Bu arada herkese birer tabak sütlü nuriye müessesemizin ikramıdır. Afiyet olsun!
Kaynakça
- Doğan, Tuğba. Nefaset Lokantası. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2019.
- Öne çıkarılmış görsel: sanat.ykykultur.com.tr