Nâzım Hikmet’in Ayak İzleri

Soylenti
Soylenti
Söylenti Dergi'deki kurumsal, sponsorlu ve ortak yazarlı yazıların yayınlandığı profil.
spot_img
Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Edebiyatımızın eşsiz kalemi, toplumcu gerçekçi edebiyatın öncüsü Nâzım Hikmet‘in ölümünün altmış birinci yılında, hayatının farklı zamanlarını geçirdiği mekanlar üzerine bir yolculuğa çıkıyoruz!

“… yazılarım otuz kırk dilde basılır

Türkiye’mde Türkçemle yasak”

Moskova

Nâzım Hikmet ve köpeği Şeytan

Döneminin muhalifi, düşüncelerinin izinde bir hayat süren ve kendini kalıplarla ifade etmeyen Nâzım Hikmet, edebiyatımızın biricik şairlerindendir. Türk edebiyatına kazandırdıklarıyla yeni bir çağ başlatıp düşüncelerinin ve yaptıklarının izinde sürekli bir tartışma yaratır. Tartışmaların merkezinde olması, fikirlerinden geri adım atmaması ve aykırı düşünceleri sebebiyle hayatının neredeyse büyük çoğunluğunu önce cezaevlerinde sonra sürgünde geçirmek durumunda kalır. Her gittiği yere yeni çiçek tohumları serpmeyi ihmal etmeyen Nâzım, Türkiye’nin farklı yerlerinde şiirler yazar, farklı ülkelerde tiyatrolar yazıp yönetir. Ülkemizde yazdığı eserleri, çıkardığı kitapları farklı sebeplerle yasaklanır. Yasaklanan eserleriyle birlikte düşüncelerine de yasaklar getirilmeye çalışılır. Moskova’da üniversite eğitimi gördüğü sırada bile Türkiye’de hakkında tutukluluk kararları çıkarılır. Moskova’dan döndüğü gibi Ankara’dan emir gelir; on beş yıl küreğe mahkum cezası.

Nâzım Hikmet | Moskova, 1955.

Moskova, Nâzım’ın hem gençliği hem sığınağı hem de yaşlılığı olur. Üniversite dönemlerinde Moskova’da Doğu Halkları Komünist Üniversitesinde eğitim görmeye başladığı sırada, edebiyatımıza miras bıraktıklarının ilk filizleri yeşermeye başlar. Farklı edebiyat akımlarıyla tanışır, tiyatroya ilgi duyar ve tiyatronun temellerini üniversitede öğrenir. Toplumun sanayileşmesinin etkisini kaleme aldığı “Makinalaşmak İstiyorum!” şiirini Moskova’da yazar. Şiirin akımı olan fütürizmi bu okulda öğrenir Nâzım. Üniversitesini bitirdikten sonra Türkiye özlemi ağır basar ve Türkiye’ye döner. Bu özlem yine farklı sebeplerle söndürülür ve bir yıl sonra 1925’te Moskova’ya geri döner ancak üniversiteden sonra tekrar döndüğü Moskova, bildiği Moskova değildir. Başındaki dertlerin haksızlığıyla boğuşmak ve aklını karıştıran siyasi olayların çözümlemesi üzerine vakit harcamakla meşguldür. Üç yılını bu boğuşmayla geçiren şairin, 1928 yılındaki Türkiye’ye dönüşü, uzun yıllarının Türkiye’nin farklı şehirlerinde tutuklu olarak geçeceğinden habersiz bir dönüştür. Moskova’ya yirmi küsur sene sonra döndüğündeyse artık vatanının bir parçası kabul edilmediği haberini alır. Artık bir evi olmayan şair, Moskova’da kendisine bir ev tutar fakat ölümüne kadar bütün yıllarını farklı ülkeler gezerek geçirir.

Bursa

Nazım Hikmet, İsmail Hakkı Balamir ve Orhan Kemal Bursa Cezaevi’nde

Nâzım Hikmet, Ankara ve Çankırı cezaevlerinde kaldıktan sonra 1940 yılının aralık ayında Bursa’ya nakledilir. Nâzım’ın neredeyse on üç yıl süren hapishane hayatının on bir yılı Bursa’da geçer. Hayatının belirli bir kısmını işgal eden bu süreç Nâzım Hikmet’in yaşamında önemli izler bırakır. Komünizm propagandasından tutuklu olan Nâzım, Bursa Cezaevinde bir tutukludan daha fazlasıdır. Dört duvar arasında sınırlı kalmayan şair, Memleketimden İnsan Manzaraları şiirini Sabahat, Ferhad ile Şirin gibi oyunlarını ve film senaryolarını Bursa sınırları içerisinde yazar. Aynı zamanda geçimini sağlamak için çeviriler yapmaya devam eder. 

Nazım Hikmet Bursa Cezaevi'nde Açlık Grevine Başladı
Nâzım Hikmet | Bursa Cezaevi

Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi‘nde marangozluğa başlar. Süreç boyunca mektuplar yazdığı Piraye’ye ceviz ağacından tahta bir sandık yapar. Nazım, on bir yılın büyük bir kısmını mahkûmlara adar diyebiliriz. Ulaşabildiği tüm mahkûmlara tarih, politika, sanat ve felsefe dersleri verir. İçinde beslediği sonsuz umuduyla etrafındaki herkesin yaşama farklı bir gözle bakabilmesi için çabalar. Bu kadarıyla kalmayan Nâzım, yoksul mahkûmların geçimlerini sağlayabilmesi için hapishaneye bir dokuma tezgâhı kurdurur. Hapishaneyi bir atölyeye çeviren şair, içinde bulunduğu durumdan dolayı yaşama küsmez ve dört elle sarılır. Tutsak bir şair olarak tanınan Nâzım Hikmet aynı zamanda hapishane arkadaşlarından İsmail Balaban’ın ressam, Orhan Kemal’in romancı ve Kemal Tahir’in yazar olmasında önemli bir rol oynar. Yıllar sonra Nazım Hikmet’in Bursa Hapishanesi’nde geçirdiği tüm zamanlar “Mavi Gözlü Dev” filmiyle beyaz perdeye aktarılır.  

Prag

Nazım Hikmet ve Prag belgeseli fotoğraf arşivinden

Şiirin, müziğin, resmin, tiyatronun kısacası sanatın kalbi Prag‘da da iz bırakan bir şairdir Nâzım Hikmet. 1956 ve 1958 yılları arasında Çekoslavakya’nın başkenti Prag’ın havasını solumuş, sokaklarına gezmiş, bir aşk yaşamış ve unutulmaz şiirler yazmıştır. 1956 senesinde Prag’da yazdığı Atom Bombasını sembolize eden Demokles’in Kılıcı adlı oyunu, farklı yıllarda Azerbaycan Devlet Tiyatrosu’nda ve Moskova Satir (Yergi) Tiyatrosu’nda sergilenmiştir. Geçmişte entelektüel kesimin uğrak yeri olan günümüzde de sanatseverlerin sıklıkla ziyaret ettiği Cafe Slavia‘da (Kavarna Slavia) çokça vakit geçirir. Nazım Hikmet’in de yazmış olduğu oyunların sergilendiği Ulusal Tiyatro’nun tam karşısındadır. Günümüzde on iki büyük düşünürün fotoğrafının bulunduğu Cafe Slavia‘da şairin de siyah beyaz bir fotoğrafı bulunmaktadır. Bu kafede, bir de şu dizelerin geçtiği bir şiir doğar şairin kaleminden: “Pırağ şehri yaldızlı bir dumandır/Ve kızıl, kocaman bir elma gibi.” 21 Temmuz 1957’de Prag’da sergilenen bir başka oyunu İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? bir sene sonra, 1958 yılında, Paris’te çıkan Les Temps Modernes dergisinde yayınlanmıştır. Bu piyes, Türkçe, Slovakça, Almanca, Çekçe ve daha birçok dile çevrilerek sahnelerde yerini almıştır.

Prag, 1956

Aynı zamanda şiirlerinden birine konu olan Prag Üç Leylek Lokantası da Prag’da bulunan önemli mekanlardan biridir. Yüksek tavanlarıyla, gözalıcı iç dekorasyonuyla adeta mimari harikasıdır. Şairi yakından tanıyan Zekeriya Sertel’in kayıtlarına göre kısa süreli ama fırtınalı bir aşk yaşadığı Sonya Danyalova‘nın ölümünün ardından yazar “Prag’da Üç Leylek Loktantası’nda buluşurduk./Şimdi bir yol kıyısında gözlerim kapalı duruyorum” cümleleriyle başlayan şiirini. Prag’da bulunduğu yıllarda, farklı şehirleri de ziyaret eder Nâzım Hikmet. Vlatra Nehri’yle, ışıl ışıl akşamlarıyla, sanat kokan sokaklarıyla Prag özel bir şehirdir ve büyük şair gittiği her yer gibi, onu da renklendirmiştir.

İstanbul

Alemdar Gazetesi’nde yayımlanan Kırk Haramilerin Esiri şiiri

Nâzım Hikmet, 1920’de Alemdar Gazetesi’nin düzenlediği yarışmada Bir Dakika adlı şiiriyle birincilik ödülünü kazanır. Bu ödül onun hececi bir şair olarak tanınmasına yol açar. Bu dönemden bir süre sonra şiirlerinin muhalif bir kimliğe bürünmesinin en büyük sebebi ise İtilaf devletlerinin 1918’de İstanbul‘u işgal etmesidir. Mart 1920’de resmiyet kazanan işgalden sonra Nâzım Hikmet, bu süreçte direniş şiirleri yazarken bir yandan da arkadaşları ile kurtuluşun nasıl olacağına dair tartışma ortamı yaratır. Şairin, işgalci güçleri eleştirmek ve kurtuluş umudu aşılamak için Kırk Haramilerin Esiri adlı şiiri Alemdar Gazetesi’nde yayımlanır. Bu şiirden sonra adı duyulmaya başlar ve istilacı kuvvetlere karşı verilen mücadelede yer alır.

Şiirlerinin politik bir role bürünmesinde İstanbul’un işgali önemli bir yere sahiptir. Nâzım Hikmet, Türkiye’yi bölmek isteyen güçlere karşı halkı eserleriyle mücadele ve kurtuluşa davet eder. Kırk Haramilerin Esiri şiirinde Kırk Haramilere esir olmuş halkı direnişe çağırır; Ağa Camii şiirinde ise camiye düşman bayrağı dikenlerin ise yargılanmasını ister. Nâzım Hikmet, memleketinin işgalden kurtulması için verilen mücadeleye katılmak için 1 Ocak 1921’de çocukluk arkadaşı Vâlâ Nureddin ile İstanbul Sirkeci’den Yeni Dünya vapuruna biner ve Anadolu’ya yol alır.

“Alevden bir sancağın taşımış gölgesini.
Memleketler çökermiş yükseltince sesini.
Tam altı yüz yirmi bir yıl bir nur için döğüşmüş,
Fakat günün birinde kafir eline düşmüş.
Şimdi ezmek istiyor onu kırk haramiler,
Bu son akşam kalbinde rabbi bulmazsa eğer.”
1920, İstanbul

Toplumcu gerçekçi şiirin öncüsü; Nazım Hikmet - KÜLTÜR.İSTANBUL
kultur.istanbul.com

Şairin eserlerinde İstanbul’u işlemesi sadece işgalle sınırlı kalmaz. Daha 19 yaşındayken İstanbul‘un fethedilmesiyle ilgili bir şiir yazar. Sekiz Yüz Elli Yedi başlığıyla yazılan şiir 14’lü hece ölçüsüyle yazılmıştır. 857 sayısı, hicrî takvimde İstanbul’un fethedildiği yıla karşılık gelir. Şiirde geçen Belde-i tayyibe ifadesi ise 1839 yılında ilan Tanzimat Fermanı’ndan sonra edebi eserlerde İstanbul yerine kullanılmıştır.

“İslâmın beklediği en şerefli gündür bu; 
Rum Konstantiniyye’si oldu Türk İstanbul’u!
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi
Türk’ün genç padişahı, bir gök  yarılır gibi 
Girdi Eğrikapı’dan kır atının üstünde

Belde-i Tayyibe’yi fetheden padişahın,
Hak yerine getirdi en büyük niyazını
Kıldı Ayasofya’da ikindi namazını.
İşte o günden beri Türk’ün malı İstanbul,
Başkasının olursa yıkılmalı İstanbul.”
Ocak, 1921

Kastamonu

Vala Nurettin ve Nazım Hikmet Ankara yolunda Kastamonu’da / pusula gazetesi

Çağdaş Türk şiirinin önde gelen isimlerinden olan Nâzım Hikmet duygularını ve düşüncelerini şiirlerine göz dolduran söz dizgileriyle ustalıkla işlemiştir. Bu noktada çok kısa bir zaman diliminde Kastamonu‘da bulunduğu Milli Mücadele Dönemi’nde şahit oldukları düşünce yapısını büyük ölçüde şekillendirmiştir. Daha 19 yaşında yüreği vatanı ve özgürlüğü için atan şairimizin ileriki yıllarda yaşadığı yurt hasreti de bir o kadar yürek burkucu olmuştur.

1920’de, Milli Mücadele’nin en çetin günlerinde Nâzım Hikmet’in kalemi arşa çıkan milli duyguların en büyük tanıklarından oluyor. Bu tanıklık aynı zamanda gençler özellikle de edebiyat dünyasının gençleri arasında oluşacak bağımsızlık ateşinin kıvılcımı olabilecek boyuttadır. Bunun farkında olan Hikmet, etkisini daha geniş kitlelere yayabilmek adına Anadolu’ya geçme kararı verir. Ankara yolundaki duraklarından şüphesiz onu en çok etkileyen de İnebolu‘dur. Bu yolculukta yol arkadaşı olan Vala Nurettin, Hikmet’in vatanı için özverisini sonraki yıllarda kaleme aldığı “Bu Dünyadan Nazım Geçti” kitabında anılarıyla birlikte anlatmaktadır.

Nazım Hikmet hayatı
listelist.com

“Ben gideceğimi aileme açıklıyorum, Nazım açıklayamıyor. Bu sebeple hiç tedariki yok. Yalnız, eniştesi bir dürbün hediye etmiş, onu satıyor, parasını cebine koyuyor. Randevu yeri olan Cenyo’ya elini kolunu sallayarak eşyasız geliyor. Yahut bir gazeteye paket edilmiş çamaşırlar… Sırtında kadife yakalı gri bir pardösü…”

1 Ocak 1921’de “Yeni Dünya” vapuruyla açıldığı Anadolu yolculuğu şüphesiz ona da yeni bir dünyanın kapısını aralamıştır. Yolculuktaki durakları olan İnebolu, en karışık olduğu dönemlerindeyken orada tanıştıkları Spartakisler isimli grup iki gencin dünya görüşlerinin büyük ölçüde temelini atmıştır. Hikmet, o tanık olunan zorlu yılların izlerini aktardığı şiirine İnebolu adını vermiştir. Yol Türküsü şiirinde ise Ankara’ya Mustafa Kemal Atatürk‘ün yanına gidebilecek olmanın heyecanını yansıtmıştır. Ankara’da Atatürk’ün yüreklendirmesiyle bağımsızlık ateşini şiirleriyle harlamaya devam etmiştir.

“Ilgaz ormanlarında yıl 920 bir keten mendil astım bir çam dalına ucu işlemeli”

Kastamonu, her ne kadar Nazım Hikmet’in yolculuğunda kısa bir durak olarak gözükse de onda derin izler bıraktığı yadsınamaz bir gerçektir. Öyle ki yıllar sonra yazdığı uluslararası üne sahip “Severmişim Meğer” şiirinde bile bu etkinin izleri saklıdır. Kastamonu’dan gençliğinin baharında korkusuz, cesur ve vatansever bir şair geçmiştir.


Kaynakça

nazimhikmet.com, Moskova Nâzım Hikmet Kültür Merkezi. web

“Nazım Hikmet’in Bilinmeyen Fotoğrafları Yıllar Sonra Çekya’da” .ntv.com.tr. Web. 01.06.2024.

“Yıl 1956, yer Prag, konuk Nazım Hikmet: Usta Şairin Yeni Fotoğrafları bulundu” 10haber.net. Web. 01.06.2024.

“Prag’ta Kavarna Slavia’ da Nazım Hikmet’i hissetmek…” gezente.com. Web. 01.06.2024.

İşgal Altında İstanbul. Nâzım’ın Hikayesi. Web. 01.06.2024

Nâzım Hikmetin Yaşamından Önemli Kesitler. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi. Web. 01.06.2024

Nâzım Hikmet’in Fetih Şiiri: Sekiz Yüz Elli Yedi. Misak-ı Zafer. Web. 01.06.2024

“Nazım Hikmet ve Kastamonu”. Kastamonu Gazetesi. Web. 01.06.2024

“Bu Kastamonu’dan Bir Nazım Geçti”. blogger.com. Web. 01.06.2024

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.