Nâzım Hikmet Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

Editör:
Sinem Aykın
" hide_table_content="td_encvalW2dpemxlXQ=="]

Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902’de Selanik’te doğmuştur. Babası Hikmet Bey, annesi ressam Celile Hanım‘dır. İlk eğitimini annesi Celile Hanım ve dedesi Nâzım Paşa‘dan almıştır. Ortaöğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanîsi‘nde görmüş, 1915’de Bahriye Mektebi’ne girmiştir. Hastalığı nedeniyle okuldan ayrılan Nâzım, birkaç arkadaşıyla Ankara Hükümeti‘nin görevlendirmesiyle Bolu’da öğretmenlik yapmıştır. Kısa aralıklarla iki kere Moskova’ya gitmiştir. İlkinde Moskova’da eğitim görmüş, ikincisinde de kürek cezası firarı sonucu gitmiştir. 1928’de vatana dönmüş fakat bir süre cezaevinde kalıp serbest bırakılmıştır.

Gazete ve dergilerde yazıları, şiirlerini yayınlamıştır. Aktif bir şair olan Nâzım, sık sık tutuklanmış, gözaltına alınmış ve yargılanmıştır. Hayatını yurtdışında devam etmiş ve sanatçılığına ölene kadar burada devam etmiştir. 3 Haziran 1963’te Moskova’daki evinde memleket özlemiyle vefat etmiştir. Nâzım Hikmet, bu zorlu hayatını şiirlerine yansıtarak okurlarına sunmuştur. Peki bu şiirlerinde en çok hangi tema ve duygu baskın hep birlikte inceleyelim.

Aşk

onceilkecagorg

Birçok şair gibi Nâzım Hikmet de aşkı şiirinin ana temalarından biri yapmıştır. Aşk teması şiirlerinin büyük bir kısmını kaplamıştır. Hayatına giren kadınlara şiirlerinde yer vermekten çekinmeyen şair Moskova‘ya gittiğinde aşk teması önceliğini ve önemini kaybetse de hâlâ varlığını sürdürmüştür. 1938 sonrası tekrardan şiirlerinin en büyük besin kaynağı aşk olmuştur. Şairin eşi, sevgilileri onun için en büyük ilham kaynağı olmuştur.
Onun vurulduğu ilk kız Sabiha Hanım olmuştur. Bir vali kızı ve kendisinden yaşça büyük olsa da onun resmini çizmiş ve Sabiha’nın kara gözleriyle güzelliğine aşağıdaki dizeleri yazmıştır.

“Gözleri siyah kadın, o kadar güzelsin ki”…
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben:
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim.
Gözleri siyah kadın, o kadar güzelsin ki”

Sabiha Hanım‘dan sonra Nâzım Hikmet‘in şiirine platonik âşık olduğu Azize girmiştir. Onun için de “Azize” şiirini yazmıştır.

“Bir ilâhi gibi içten duyulur
Seven gönüllere âşina sesin:
Başında hâle-nur, gözlerinde nur,
Sevda mabedinde bir azizesin…

Sihrinle dolarken boş muhayyelem,
Gözlerinle telkin edilen dinin
Kitabı ne kadar olsa da elem
En zâhit kuluyum ben mabedinin…

Rüyaya daldıran şarabını sun,
Önünde gönlümle gelirken dize,
Şu yanan alnıma bir kere dokun,
Azize! Gözleri nurdan Azize!..”

Nâzım Hikmet Piraye Mahmut Yesari ve Muammer Karaca Mithat Paşa Köşkünün bahçesinde 1937 | wannart

Piraye, şairin âşık olduğu ve evlendiği kadındır. Aşklarını besleyen unsur hasret olmuştur. Şair eşine “anne, yavrum, sevgilim” şeklinde hitap etmiştir. Hapishane ve zaman değişse de Nâzım ve Piraye’nin aşkı değişmemiştir. Nâzım her fırsatta eşine olan aşkını ve hasretini dile getirmiş, şiirlerinde geniş bir konu kaynağı olmuştur. Nâzım Hikmet, Piraye’nin şahsına değil onun konuşmalarına ve sözlerine de hasret kalmıştır. Şair, Piraye’ye şiir yazabilmek için her türlü fırsatı kullanmıştır. “Karıma Mektuplar”dan bir şiir onun duygularını net bir şekilde göstermiştir.

“33.10.25
Bursa
Hapisane

Anne
af olursa
nasip olur
üç güne dek
saçlarını okşayabilmek…
Yavrum!
Uyuyamıyorum!
örünmez kuşlar ötüyor
üstünde kızıl ağaçların.
Alevli bir duman gibi tütüyor
gözlerimdi kızıl saçların!
Saçları altın
dudaları nar
koyu kehribar
gözlü sevgilim
Çıkacağımdan
emin değilim.

Elbette ben
böyle demirlerle bölünmeyen
aya
kavgaya
ve sana kavuşacağım
günün birinde…”

Nâzım Hikmet ve Münevver Andaç | medyatavacom

Münevver Andaç dayısının kızıdır. Münevver İstanbul’a geldikten sonra aralarında bir yakınlık olsa da kısa sürede bitmiştir. Münevver başka biriyle evlenmiş fakat yıllar sonra şairi hapishanede ziyaret edince şair tekrar âşık olmuştur. Nâzım bu sefer de şiirlerinde Münevver’i konu edinmeye başlamıştır. Hapisten çıktıktan sonra da Piraye’den ayrılmış Münevver’le yaşamıştır. Şair, Münevver’i ilk konu edindiği şiirinde ruh durumunu ve aşk itirafını anlatmıştır. Bu şiirin adı “Sen” olmuştur.

“sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin, sen memleketimsin.

Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…”

Nâzım Hikmet ve Vera Tulyakova | aydinlikcomtr

Vera Tulyakova‘yla 1955’te tanımış, 1956 yılının Kasım ayında da ümitsiz bir şekilde, ağlayarak aşkını ifade etmiştir. Vera, evli olduğunu söylemiş olsa da Nâzım, sevdasından vazgeçmemiştir. Aralarında otuz yaş olan sevgililer, 1960 Kasım’ında evlenmişlerdir. Nâzım, Vera’nın aşkını sarhoşluk içindeyken anlamış, onu mest eden sarhoşluğun ne olduğunu bilmeden sarhoşluğunun sürüp gitmesini arzulamıştır. “Sen Benim Sarhoşluğumsun” şiiriyle bu duygularını dizelere dökmüştür.

“Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.”

Sürgün ve Vatana Özlem

Nâzım Hikmet | milliyetcomtr

1921’de Eylül ayında arkadaşı ile birlikte sosyalizmi incelemek için Moskova’ya gitmiş, üniversitede hem komünizm hakkında bilgiler edinmiş hem de Komünist Partisi’nde görev almıştır. Türkiye’ye döndüğünde de bu faaliyetlerine devam etmiş ve hakkında tutuklama kararı çıkmıştır. Moskova’ya kaçmış, af çıkınca dönse de tekrar tutuklama kararı çıkınca Moskova’ya tekrardan kaçmıştır. Nâzım Hikmet, vatanından uzak ve vatansever bir şair olmuştur. “Memleketim” şiiri de bu şiirlerden biri olmuştur.

“Memleketim, memleketim, memleketim,
Ne kasketim kaldı senin ora işi
Ne yollarını taşımış ayakkabım,
Son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
Şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
Enfarktında yüreğimin,
Alnımın çizgilerindesin memleketim
Memleketim,
Memleketim…”

Hapis

ndrde

Nâzım Hikmet, sürgünlükle beraber uzun yıllar hapis hayatı da yaşamıştır. İstanbul, Ankara, Bursa ve Çankırı cezaevlerinde toplam on üç yıl hapis yatmıştır. Onu bir dava adamı olarak şairliğini bırakmamış hatta onu daha da çok şevklendirmiştir. O dönemde eşi olan Piraye Hanım ile dertleştiği “Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları” şiirini yazmıştır.

“Senin adını
Kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya bulunduğum yerde
Ne sapı sedefli çakı var,
(bizlere âlât-ı katıa asla verilmez)
Ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
Gökyüzünü başımın üstünde görmek
Bana yasak…”

Ölüm

kulturistanbul

Ölüm teması, Nâzım Hikmet‘in ilk şiirlerinden son şiirlerine kadar ilgilendiği bir tema olmuştur. Ölümü, hayatın gerçeklerinden biri olarak görmeye başlayarak ihtilâl uğruna can feda etmeyi, sırası geldiğinde ölmek gerektiği fikrini benimsemiştir. İdeal ve ideoloji yolunda ölümü yüceltmiş, kabullenmiş ve benimsemiştir. “Yanmamış Cıgara” şiirinde de bu fikre inanmış birinin bile bile ölüme gidişi anlatılmıştır.

“O  bu gece ölebilir
ceketinin göğsünde bir kurşun yanığıyla.
O bu gece gitti ölüme
        kendi ayağıyla…
— Cıgaran var mı? dedi…
— Var,
dedim.
— kibrit?
— Yok,
cıgaranı kurşun yakar
dedim.
Aldı cıgarayı
gitti…
Belki şimdi upuzun yatıyor
Dudaklarında yanmamış bir cıgara
göğsünde bir yara…
Gitti.
Darp işareti.
Bitti….”

Sınıf Şuuru

Nâzım Hikmet | haberlercom

Diyalektik materyalist felsefeye göre tarih, sınıfların mücadelesinden ibarettir. Uğruna mücadele edilecek milli çıkarlar değil sınıf çıkarları olmuştur. Böylelikle sınıfın çıkarları, sınıfın şuurunu belirlemiştir. Sınıf şuura sahip bir işçi, işçi tarihi için vereceği savaşın dünyayı değiştireceğine ve daha iyi bir dünyaya kapı açılacağına inanılmıştır. Nâzım Hikmet‘in güzel günler görmek istemesi sınıf şuuruna beslediği ümitten kaynaklanmıştır. Bu yüzden şiirlerinde “biz, onlar, ezen, ezilen, işçi, patron” ifadelerini sık sık kullanmıştır. “Aydınlık” şiiri de her satırıyla ortaya koymuştur.

“Gökte ay gibi değil!..
Gökte yay gibi gerilen ay gibi aydınlatmıyorum tepeden
Toprakta sınıfların kavgasını!..
Bağlıyım ben:
çamurlu, kanlı, kara
Topraklara!..
Ben o topraktaki kavgadan doğdum,
İçindeyim o kavganın
İçinden aydınlatıyorum be o kavgayı:
Biz görelim,
onlar
kör olsunlar
diye!..”

Şiir ve Sanat

sozcucomtr

Nâzım Hikmet, bir poetika ortaya koymamış ve şairlik hayatına öyle devam etmiştir. Fakat görüşlerini şiire aktarmaktan da sakınmamış olan şair, parti görüşlerini geniş kitlelere yayma, tanıtma, kabul ettirme, sınıf mücadelesine katılma gayesi içinde bulunmuştur. Şiiri bir siyasi amaç için kullanarak ferdi şiir anlayışından uzak durmuştur. Onun için şiir artık işçi sınıfının dert ve düşüncelerini dile getirmek zorunda olmuştur.

Hece veznini reddederek serbest ölçüye geçmiş ve şiirlerini serbest ölçüde yazarak edebiyatta yeni bir kapı açmıştır. “Şair” şiiriyle sınıf şuuru zemininde sanat anlayışını ortaya koymuştur.

“Şairim
şimşek şekillerini şiirlerimin
caddelerde ıslık çalarak
kazırım
duvarlara…
100 metreden
çiftleşen iki sineği seçebilen iki gözüm,
elbette gördü
iki ayaklıların
ikiye ayrıldığını…
Sen
benim
hangisinden olduğumu anlamak istiyorsan
cebime sok
kafanı:
orda
aydınlığı okuyan kara ekmek
sana doğruyu söyler…”

Direniş ve İsyan

Nâzım Hikmet | kayiprihtimcom

İstanbul’un işgali karşısında isyan, hüzün ve acılarını işlemiştir. Milletin fikirlerine tercüman olarak emperyalizme boyun eğmeyeceklerini, istiklal ve hürriyetten vazgeçmeyeceklerini yazmıştır.  Duyduğu bu öfkeyle birçok şiir yazmış, onlardan biri de “16 Mart (Adalı Haydut’a)” şiiri olmuştur. Bu şiirle İngiltere’ye ve Batı emperyalizmine hitap etmiştir.

“Şimdi de diyorsun ki: Artık benim sahibi,
Ölmez güzelliği ile artık İstanbul benim!
Ben bütün bir cihanı yumruğuyla ezenim!
Ah bu senin yumruğun! Ah bu kirlenmiş yumruk!..
Ah bütün hakiati hiyleyle yenmiş yumruk!
Bizim dik alnımızın üstünde yükselemez!..
Sen! Ezilmez hakkını çiğnettirenleri ez!..
Ey! Sade ȃcizleri düşkünleri titreten!.
Ey! Daima zulmette arkadan hücum eden!
Ah ey! Adalı Haydut şunu unutma ki biz
Mukaddes haklarını ezdirmeyenlerdeniz!..”

Nâzım Hikmet, yaşamı boyunca şiirleri eserleri kendi ülkesinde engellenmiş olsa da öldükten sonra eserleri büyük bir önemle okunmuş ve sevilmiştir. Edebiyatımızın önemli şahsiyetlerinden olan Nâzım Hikmet, yaşadığı hayattan ilham alarak şiirlerini ortaya koymuş ve kendi ideolojisi doğrultusunda insanları yönlendirmeye çalışmıştır. Şiire kazandırdığı yeni teknik ve bakış açısıyla hem sevilmiş hem de eleştirilmiştir. İster sevilsin ister sevilmesin onun tek isteği herkesin eşit bir şartta yaşaması isteği olmuştur. Kendi ideolojisiyle insanlara yeni fikirler ve farklı bakış açısı kazandırarak hayata gözlerini yummuş olsa da akıllarda her zaman vatanına özlem duyan bir şair olarak kalacaktır.


Kaynakça:

  1. Özarslan, Ersin. “Nâzım Hikmet – Hayatı ve Şiiri”. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Doktora Tezi, 2003. Erişim Tarihi: 29.10.2024
  2. “Yaşam Öyküsü”. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı. Web. Erişim Tarihi: 29.10.2024.
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Marmaris’te Yaz Rüyası: 5 Günlük Keşif Rotası

Ege ve Akdeniz'in incisi Marmaris için keyifli bir yol rotası.

Feminizmin Gücü: Patriyarka’nın Sosyal Yapılara Etkisi

Patriyarkal sisteme meydan okuyan feminizm, kadını güçlendirip eşitlikçi bir toplum inşasına öncülük eder.

Söylenti Konser Takvimi: Üç Büyükşehirde Kimler Var?

Söylenti müzik ekibi tarafından hazırlanan; İstanbul, Ankara ve İzmir'e müzik coşkusunu tattıracak birbirinden farklı Mayıs ayı konserleri sizlerle!