MS. 300 yıllarında Roma‘da geçen Kehribar Geçidi, Yedi Uyurlar anlatısından ilham alır. İmparator Diocletianus dönemi Roma İmparatorluğu’nda geçen hikâyede paganların yeni bir din olan Hristiyanlığa ve bu dinin inananlarına bakış açısı damga vurur. Yaşadıkları bu dünyaya ait olmayan ve içten içe huzursuz ve sorgulayıcı bir ruh halinde olan, toplumun farklı kesiminden yedi kişi Kehribar adlı köpeği takip ederek kendilerini bir mağarada bulurlar. Uyandıklarında ise 309 yıl geçtiğini ve Roma’da Hristiyanlık dininin kabul edildiğini fark ederler. Roma bıraktıkları gibi değildir fakat bu değişim onların inandığı dinin emrettikleri ile de alenen çelişmektedir. Hem eski hayatlarının izini bulmaya çalışıp hem de bu iki dünyayı kıyaslama şansı bulan yedi uyurlar, insanoğlunun pek de değişmediğini yaşayarak görme imkânı bulurlar.
Nazan Bekiroğlu‘nun sürükleyici ve detaylı anlatımı ile masalsı bir evren sunan Kehribar Geçidi‘nden 30 alıntı sizlerle!
- “Bazen geçmişi hatırlamak geleceği kestirmeye çalışmaktan daha emniyetlidir ve bazı hatıralar üzerinden ne kadar zaman geçse de tekrara değerdir.” (s. 22)
- “İçimde yüz hayatı yüzer yıldan yaşayacak kadar heves var, benimse şu ırmağı seyretmekle geçiyor ömrüm.” (s. 96)
- “Kader düğüm atar, sonra da çözülmesini seyreder.” (s. 146)
- “Kalemi tutan el ile yürek arasında kesintisiz bir hat vardır. Harflerle duygu arasındaki ilişki açıktır.” (s. 201)
- “O an kalbin sandığı kadar büyük olmadığını, her şeyi içine alıp dürüstlükle tartmadığını anladı ve de öyle her şeyi görmediğini ölçüp biçmediğini… ” (s. 216)
- “Öyle zannetti ki, çıkardığı sesten değil çıkarmadığı sesten mesuldür insan en fazla. Gün gelir hissetmediğin acının da hesabı senden sorulur, kalbimden sorumsuzum sanma.” (s. 257)
- “Kehanet sanılan şey çoğu kez tecrübedir.” (s. 274)
- “Bütün büyük olaylar bu noktada başlar, acının utancı aştığı o yerde.” (s.308)
- “İnsan kendi hayatının hükümdarı ya da mazlumudur.” (s.309)
- “Hatırlamak, unutmamaktan daha vefalı bir kelimedir.” (s.315)
- “İki ırmağın birleşmesi bile yeteri kadar harikulade bir hadiseyken biz yedi ırmak nasıl da böyle birleştik, bir araya geldik? Hepimizin edecek bir ortak duası, görülecek bir rüyası olmalı.” (s.337)
- “Nasıl bir zeka dikenli bir deniz salyangozunun Sirius yıldızı göründükten hemen sonra toplanması gerektiğini keşfetmişti mesela? Nasıl bir zeka onun savunmasız yaşamına tam o anda el koyabilmiş, soyunun devamına göz dikebilmişti? Kim denizlerin dibine kadar burnunu sokarak yeni yataklar arayabilmişti onları kurutmak üzere? İnsan zalimdir, bunu insandan başkası düşünemezdir. ” (s.342)
- “Bunu yaşadıysam artık yaşayacağım bir şey kalmamış demekti. O an ölsem gam yemezdim ama şimdi değil dedim tanrılarıma. Ben de her aşık gibi sonrasını, sonra daha sonrasını istedim.” (s.354)
- “Ama nefes aldığını fark etmemektir rahat nefes almak. Bense aldığım her nefesin farkındaydım.” (s.364)
- “Saf bir ruh, henüz doğmuş bir beden olarak yaşama yeniden başlamak için yeni kelimeler yakarmaktan daha uygun bir yol yoktur.” (s.369)
- “Kötülükten daha korkunç olan şey insanın kötülüğü soğukkanlılıkla sürdürmesidir. Israr, suçun kendisinden daha büyük bir suçtur.” (s.370)
- “Kaşif değildim çünkü varmak istediğim bir yer yoktu.” (s.371)
- “Uyku boyunca kalp aklı ikna eder, uyandığımız andaki ilk hissimiz güvenilirdir bu yüzden.” (s.393)
- “İnsan rüyada olduğundan nasıl emin olabilir? Uyanmanın sınırı neresidir?” (s.411)
- “Bir yıkıntının arasında en sevdiğini, tek sevdiğini aramak? “Yaşıyor mu?” Bulmak istemediği bir şeyi, onu bulmaktan korkarak aramak mecburiyetinde kalmıştı çünkü ölmediğinden emin olmak için ölüsünü aramak şarttı.” (s.470)
- “Her şey bir anda olup bitsin istiyordu, hiçbir şey geriye, hiçbir hesap istikbale kalmasın. Oysa tarihin kılıcı çok keskindi eli ağır olsa da. Tarihin ayağı ağırdı ama onun da zamanı galiba Tanrı’nın zamanındandı. Tanrısal yargı gelecek kuşakların ibret alması için ertelenmişti ve geleceğin ibreti şimdinin intikamından daha değerliydi.” (s.479)
- “Ben sizin tarih dediğiniz şeyi bizzat yaşadım ve buna hiç benzemediğini daha dün gibi hatırlıyorum.” (s.513)
- “Çünkü insan belleğinden süzülen anıları kadardır ve onlar da gözlerindeki bakışlarda açıktır.” (s.527)
- “İnsan nasıl tanımazdı kendi izini, cümle unutulsa bile duygu nasıl eskirdi?” (s.533)
- “Şu dünyanın yüzünde tek kişi bile seni gerçekten anlayarak dinlese yeter.” (s.536)
- “Dün Cicero’yu, Seneca’yı yaratan zihniyetin Colosseum’u nasıl inşa ettiğini anlamamıştım. Nihayette ilahi esinden mahrumdurlar demiştim. Ama gel gör ki hastanede şifa, yetimhanede şefkat, aşhanede çorba dağıtan müminler şimdi bu ateşi harlıyor. Bunu da herhalde iki bin yıl daha uyuyup uyansam anlayamayacağım.” (s.569)
- “Bir anlatıda onu yazana bile saklı kalan yanlar vardır.” (s.588)
- “Belki biz hem dünü hatırlayalım hem bugünü yaşayalım diye mağaradaki uykuya yatmışızdır. Zamanın uçlarını dünden bugüne bir araya toplamışızdır. Öncekilerin hatalarını sonrakilere anlatalım diye hafızamız kaybolmadan bu kadar uzun süre yaşamışızdır. Bununla ödüllendirildik ama bununla da sınanmışızdır. Çünkü bugünün olaylarını anlamak için bakılacak en uygun yer dündür ama yarını anlamak için de bugüne bakmak gerekir. Çünkü bugün de yarının dünüdür. Dün gibi yarın da bize kendisini sürekli fısıldar.” (s.575)
- “Düşün ki binlerce yıldır var olan, bizden sonra da binlerce yıl var olacak olan dünyadan gelip geçen sayısız ruhtan biriyiz. Hiç karşılaşmamış, birbirimizi tanımamış, hatırlamamış olabilirdik. Veya birimiz hatırlarken diğerimiz bu tanışıklığı inkar edebilirdi. Veya hiç hatırlaşmadan birbirimizin yanından geçip gidebilirdik. Diğer yarısını bulamayan bölünmüş bir ruh gibi kıyamete değin hasret çekebilirdik. Dahası, farklı zamanlarda yaratılmış olabilirdik. Ama bak binlerce yıl içinde aynı zamanda doğmuş, bunca kalabalık arasında tanışmış olmamız eğer kader değilse nedir?” (s.603)
- “İnsan kaderinin ne olduğunu o önünde bir gül yaprağı gibi açıldığında ya da bir tabut kapağı gibi üzerine kapandığında anlar.” (s. 604)
Bekiroğlu, Nazan. Kehribar Geçidi. İstanbul: Timaş Yayınları, 2024.