Müzik ve edebiyat, sanatın birbirini besleyen iki önemli dalı olarak her dönem iç içe geçmiş durumda. Şarkıcılar ve söz yazarları sık sık edebiyatın zengin dünyasından ilham alarak sevdikleri kitapları, şiirleri ve hikâyeleri melodilerle buluşturuyor. Kimi zaman bir romanın ana karakteri şarkının kahramanı oluyor, kimi zaman bir şiirin dizeleri nakaratlarda yeniden hayat buluyor.
1. Abba – Me And I
Sometimes when I scream
Bazen çığlık attığımda
There’s a voice in me that says, “You shouldn’t be so mean”
İçimden bir ses “Bu kadar kaba olmamalısın” diyor
Part of me is acting while the other stands beside
Bir yanım rol yaparken diğer yanım yanında duruyor
Yes, I am to myself what Jekyll must have been to Hyde
Evet, Jekyll Hyde için neyse ben de kendim için oyum
“Me And I,” ABBA’nın 1980 tarihinde yayımladığı Super Trouper albümünden bir parça. Şarkı, genel olarak İskoç yazar Robert Louis Stevenson‘ın gotik eseri Strange Case of Dr Jekyll and Mr Hyde‘daki çoklu kişilik veya bölünmüş kişilik bozukluğu temasına odaklanıyor.
Jekyll, Londra’nın Batı Yakasında yaşayan saygıdeğer, içerisindeki şeytani dürtülerle savaşan İngiliz bir doktor. Jekyll, bir gün karanlık tarafını ayırabileceğine inandığı bir iksir üretir; ancak bu iksir, Jekyll’ı Edward Hyde’a dönüştürür. Hyde, fiziksel olarak daha küçük, çirkin ve zalim bir karakterdir. Edward Hyde, Jekyll’ın bastırdığı kötü arzuların ve içsel çatışmaların dışavurumu olarak roman boyunca Dr. Jekyll’ın yaşamını kaosa sürükler. Bu dönüşüm, insan doğasının karanlık tarafını ve iyi ile kötü arasındaki ince çizgiyi simgeliyor.
2. Florence + The Machine – What the Water Gave Me
‘Cause she’s a cruel mistress
Çünkü o acımasız bir hanımefendi
And a bargain must be made
Ve bir bedel ödenmesi gerek
But oh, my love, don’t forget me
Ama ah, sevgilim, unutma beni
When I let the water take me
Suyun beni almasına izin verdiğimde
Florence + The Machine‘in şarkısı “What the Water Gave Me”, sanat ve edebiyat tarihinin iki güçlü kadın figüründen aldığı ilhamla örülmüş. Şarkının başlığı, Meksikalı ressam Frida Kahlo‘nun sürrealist başyapıtı “Lo que el agua me dio” (Suyun Bana Verdikleri) tablosundan geliyor. Ancak şarkının ana teması, modernist edebiyatın öncü ismi Virginia Woolf‘un trajik sonuyla bağlantılı. Woolf, 1941 yılında Sussex’teki Monk’s House’un yakınındaki Ouse Nehri’nde yaşamına son vermişti. Florence Welch, bu evi ziyaret ettiğini söyleyerek şarkının ilham kaynağını şöyle anlatıyor:
“Ceplerini taşlarla doldurup nehre gitme fikri her zaman zihnimde çok güçlü bir imge olmuştur. Çoğu zaman, tarif etmesi zor, çok büyük bir şey hissettiğimi düşünüyorum. Su, kelimelere dökemeyeceğin kadar büyük ve kontrol edilemez bir şeyi anlatmak için güzel bir yol gibi geliyor. Çok güçlü bir kuvvet ama kötücül değil; daha çok bilinmeyen, anlaşılmaz bir şey gibi.”
Şarkının yazarlarından biri de Adele‘in “Chasing Pavements” ve “Tired” şarkılarını yazmış isim olan Eg White.
3. Coldplay – Cemeteries of London
So we rode down to the river
Nehre doğru sürdük
Where Victorian ghosts pray
Viktorya dönemi hayaletlerinin
For their curses to be broken
Lanetlerinin bozulması için dua ettiği yere
We go wander ‘neath the arches
Cadıların olduğu kemerlerin altında dolaşıyoruz
Where the witches are, and they say
Ve onlar diyor ki
“There are ghost towns in the ocean”
“Okyanusta hayalet şehirler var”
Coldplay‘in “Cemeteries of London” şarkısı, 2008’de yayınlanan Viva la Vida or Death and All His Friends albümünde dinleyiciyle buluştu. Eser, Londra’nın sisli sokaklarından, özellikle Viktorya dönemi İngiltere’sinin karanlık ve gizemli atmosferinden beslenmiş. Chris Martin şarkıyı yazarken Londra’nın tarihi mezarlıklarında ve eski mahallelerinde yaptığı yürüyüşleri, Charles Dickens‘ın eserlerinde betimlediği kasvetli Londra manzaralarıyla birleştirmiş.
Gotik Edebiyatın karanlık tonlarını taşıyan şarkıdaki “Ghost towns in the ocean” (Okyanusta hayalet şehirler) dizesi, sadece şiirsel bir imge değil, aynı zamanda gerçek bir tarihsel gönderme niteliği taşıyor. Arkeolojik bulgular, günümüzde Manş Denizi’nin sularıyla kaplı olan bölgenin, Taş Devri’nde yaşam dolu bir kara parçası olduğunu ortaya koyuyor. Denizin derinliklerinde keşfedilen antik yerleşim kalıntıları, bir zamanlar burada var olan ve sular altında kalmış medeniyetlerin sessiz tanıkları olarak şarkının sözlerindeki gizemli atmosferi gerçek kılıyor.
4. Bruce Springsteen – The Ghost of Tom Joad
Now Tom said, “Mom, wherever there’s a cop beating a guy
Şimdi Tom dedi ki, “Anne, nerede bir polis bir adamı dövüyorsa
Wherever a hungry newborn baby cries
Nerede yeni doğmuş aç bir bebek ağlıyorsa
Where there’s a fight against the blood and hatred in the air
Nerede havadaki kana ve nefrete karşı bir mücadele varsa
Look for me, Mom, I’ll be there
Beni ara anne, ben orada olacağım”
Springsteen‘in 1995’teki solo albümünde ilk kez hayat bulan “The Ghost of Tom Joad”, Amerikan kapitalizminin karanlık yüzüne odaklanıyor. Steinbeck‘in unutulmaz eseri Gazap Üzümleri‘nin ana karakteri Tom Joad üzerinden Amerikan rüyasının bireysel başarı miti sorgulanıyor. Şarkı için kapitalist sistemin kurbanlarına ses veriyor ve sistemin iki yüzlülüğünü anlatıyor diyebiliriz.
Şarkının anlatıcısı, bir yandan kemikleşmiş yoksulluğun pençesinde kıvranırken diğer yandan modernleşen Amerika’da kendine yer bulamayan kitlelerin çaresizliğini dile getiriyor. Bu varoluşsal sıkışmışlık hali, şarkının ana teması.
5. Radiohead- 2+2=5
Are you such a dreamer
Sen bir hayalperest misin yoksa
To put the world to rights?
Dünyayı düzene sokmak için hem de?
I’ll stay home forever
Sonsuza dek evde kalacağım
Where two and two always makes a five
İki kere ikinin her zaman beş ettiği yerde
2+2=5, Radiohead‘in 2003 yılında yayınlanan “Hail to the Thief” albümünde yer alan çarpıcı bir parça. Şarkının ismi, George Orwell‘in distopik başyapıtı 1984‘ten bir alıntı. Romanda karşımıza çıkan “çiftdüşün” (doublethink) kavramına güçlü bir gönderme bulunuyor. Çiftdüşün, birbiriyle tamamen çelişen iki düşünceyi aynı anda doğru kabul edebilme yetisi olarak tanımlanıyor ve totaliter rejimin beyinleri nasıl kontrol ettiğini gösteren önemli bir metafor. 1984‘ün propaganda sloganlarında kendini gösteren bu kavram – “Savaş Barıştır”, “Özgürlük Köleliktir”, “Cehalet Güçtür” ve nihayetinde “2+2=5” – mantığın ve gerçekliğin nasıl çarpıtılabileceğini gösteriyor.
Kitlelerin, rahat yaşamlarını bozmamak adına gerçekleri görmezden gelişi ve eleştirel düşünceden uzaklaşması, eserin merkezinde. Evlerinin güvenli konforu içinde, zihinlerinin sistemli bir şekilde yönlendirilmesine sessizce boyun eğen insanlar, farkında olmadan kendi sonlarını hazırlıyorlar.
Kaynakça
- “Big Brother and Other Terms from ‘1984’.” George Mason University, 31 Ekim 2019, Web. Erişim: 25 Aralık 2024.
- “Cemeteries of London.” Genius, Web. Erişim: 24 Aralık 2024.
- Cragg, Michael. “New music: Florence and the Machine – What the Water Gave Me.” The Guardian, 24 Haz. 2011, Web. Erişim: 25 Aralık 2024.
- The Ghost of Tom Joad. Genius, Web. Erişim: 24 Aralık 2024.
- “What the Water Gave Me.” Genius, Web. Erişim: 24 Aralık 2024.
- “20 songs that were inspired by classic books.” Radio X, 9 Ağustos 2024, Web. Erişim: 25 Aralık 2024.