Antakya, tarihi boyunca coğrafi konumu itibariyle kültürel etkileşimi sağlayan ve ticari hareketliliğin olduğu önemli bir kenttir. Bu konumundan dolayı Roma İmparatorluğu’nun doğudaki önemli bir şehri haline gelmiş, ilerleyen süreçlerde ise Kudüs dışına yayılan hristiyanlığın ilk kez Antakya’da yaygınlık kazandığı ve St. Paul, St. Barnabas ve St. Pierre‘in hıristiyanlığı yaymak için Antakya’ya yerleştikleri kaynaklarda aktarılmıştır. Mesih’e bağlı anlamına da gelen Hristiyanlık (Χριστιανός) Antakya’da yaygınlık kazandıktan sonra havarilerin ilk uğradığı yer olmuş ve havari Pavlos çalışmalarına burada başlamıştır.
Antakya’da Hristiyanlığın yayılmasıyla ilgili olarak İncil’deki Elçilerin İşleri 11:25-26. ayetinde; ”Pavlos ve Barnabus’un Tarsus’tan Antakya’ya birlikte giderek bir yıl süreyle öğrencilerine Hıristiyanlığı öğrettikleri ve inananlara ilk kez burada ‘hristiyan’ adının verildiği” belirtilmektedir. (Türk, 2016:167) MS. 638’e gelindiğinde İslam hakimiyetine giren kent, islam dinin ve sanatının kimliğini kazanarak birçok eser inşa edilmiş ve bu bağlamda da Habibi Neccar Külliyesi islam hakimiyetinde inşa edilmiş ilk yapı olarak bilinmektedir.

Hristiyan ve İslam Dinine Göre Habibi Neccar ve Kimliği
Habibi Neccar kaynaklara göre marangoz veya ayakkabıcıdır. Günlük kazancının birazını ailesine verip kalanını ise sadaka olarak dağıttığı aktarılmıştır. Cüzzam hastalığına yakalanması nedeniyle kent dışında yaşadığı söylenmiş, Evliya Çelebi de Habib-i Neccar hakkında kaydettiği menkıbede geçimini sağlamak için neccarlık yaptığından kendisine Habib-i Neccar denildiğini ve o zamanda dülgerlerin piri olduğunu kaydetmiştir. Ayrıca Payas’ta Sürmeli Yayla’da birçok defa ikamet ettiğini ve halkı dine davet ettiğini belirtmiştir.
Hristiyanlığı yaymak amacıyla Roma döneminde Antakya’ya gelen Habibi Neccar, Tanrı inancını yaymak isteyen elçilere inanan ilk kişi olmuştur. Habibi Neccar için hristiyan kaynaklarında ilk Antakyalı mümin kişi; islam kaynaklarında ise Hz. Muhammed’in niteliklerini gören ve peygamber olacağını bilen, ona iman eden kişilerden olduğu belirtilmektedir. İki dinde de karşılık bulan Habib-i Neccar için rivayet edilmiş ve halk dilinde efsaneleşmiş iki ayrı hikaye bulunmaktadır. Buna göre:
“Hristiyanlığın ilk yıllarında Hz. İsa haberci olarak havarilerinden Yuhanna ve Pavlos’u Antakya’ya gönderir. Yuhanna ve Pavlos Antakya’ya gelerek insanları Hıristiyanlığa davet ederler. Yolda koyunlarını otlatan Habibi Neccar ile karşılaşırlar. Haberci olduklarını ve hak dinini yaymaya çalıştıklarını, hastaları iyileştirdiklerini ve ölüleri dirilttiklerini söylerler. Bunun üzerine Habibi Neccar iki resulü evine götürür ve yıllardır yatalak olan oğlunu gösterir. Resuller çocuğun vücudunu sıvazlayınca Habib’in yatalak oğlu ayağa kalkar ve iyileşir. Habibi Neccar bu olaydan sonra Allah’a ve Peygamberlerine inandığını söyler ve secdeye varır. Böylece Antakya’da Allah’a inanan ilk mümin olur.
Habibi Neccar başından geçenleri anlatarak halkı Hıristiyanlığa davet ediyordu. Bu olaylardan haberdar olan Kral Antioch yeni bir dini yaymaya çalıştıklarını haber alınca habercileri hapse attırır. Arkalarından üçüncü haberci olarak Şem-un Sefa gönderilir ve kralla iyi ilişkiler kurar. Hapisteki iki haberciyi kralın huzuruna çıkartır. Onlara ‘Siz neye güvenerek insanları hristiyanlığa davet ediyorsunuz?’ diye sorar. Haberciler ‘Biz hastaları iyileştiririz, ölüleri diriltiriz’ derler. Kral ‘Eğer siz ölüleri diriltirseniz biz de Hıristiyanlığı kabul edeceğiz’ der. Haberciler kralın yakını olan bir ölüyü diriltince; Şem-un Sefa ‘Ey Antakya, siz benim cennetteki yerimi görseydiniz bu insanlara işkence yapmaz, hürmet ederdiniz’ der. Kral onlara inansa da; halk onlara inanmaz ve üç haberci ve Habibi Neccar halk tarafından taşlanarak öldürülürler. Habibi Neccar’ın kendi adıyla anılan dağda ibadet ettiği mağarada başı kesilerek öldürüldüğüne ve başının yuvarlanarak düştüğü yerde türbe ve camii yapıldığına inanılmaktadır.” (Türk, 2016:168)

Habib-i Neccar’ın Hıristiyanlığın yayılması sürecinde anlatılan bu efsanenin diğeri ise Müslüman Habib-i Neccar için anlatılmaktadır: ”Habib-i Neccar’ın Müslüman bir din şehidi oluşuyla ilgili söylenceye göre ‘638 yılında Antakya’yı alan Ebu Übeyd’in bayraktarı olan Habib-i Neccar, bir elinde kılıcı bir elinde bayrak ile düşmana korku salmaktadır. Antakya’yı alırken düşman saflarını yararak sancağı burçlara diker; ancak bu sırada bir kılıç darbesiyle başı uçurulur. Kesilen başı bir mızrağın ucuna geçirilerek Antakya kalesinin surlarına dikilir. Ancak kesik baş bu halde bile dile gelerek arkadaşlarına kılavuzluk eder. Bunun üzerine Ebu Übeyd zaferden sonra Habib-i Neccar’ın kesik başını surlardan alarak şehrin ortasına türbesini yaptırır. Başka bir anlatıya göre; Habib Neccar’ın yuvarlanan başı kralın tahtının önüne kadar gelerek krala mesaj verir. Krala ‘Seni Müslüman olmaya davet ediyorum, yoksa başınıza felaket gelecek’ der. Ancak kral ona inanmaz ve bütün Antakya yerle bir olur. Bazılarına göre de Habib-i Neccar zafer kazandıktan sonra kesilen başını koltuğunun altına alır bir süre Kuran-ı Kerim’den ayetler okuyarak dolaşır ve sonunda bugün türbesi bulunan yerde ölür.” (Türk, 2016:168)

Habib-i Neccar Külliyesi
Habibi Neccar Külliyesi türbeler, medrese ve şadırvandan oluşan yapılar topluğu ve camiden inşa edilmiş, külliyeyi oluşturan yapılar da asimetrik bir avlu etrafında birleşerek düzen oluşturmuştur.
Ne zaman inşa edildiği bilinmeyen Habibi Neccar Camiî için bazı kaynaklarda Ebu Ubeyde b. Cerrah (583 – 639) tarafından islam döneminde yaptırıldığı yazmaktadır. Yapının daha önce kilise olarak işlev gördüğü, Memlüklerin (1250-1517) Antakya’yı ele geçirdiği vakit kiliseyi yıkıp yerine camii inşa ettikleri de rivayetler arasında bulunmaktadır. Araştırmacılar tarafından ilk kilise olan St. Pierre kilisesinin Antakya’da bulunması ve hristiyanlığın Antakya’da yayılmasından dolayı buraya birçok kilise inşa edilmesi sebebiyle rivayet için olasılığı yüksek olarak değerlendirilmiştir.

Mihrap önü kubbeli, tek minareli yapının Hz. Yahya (Yuhanna) ve Hz. Yunus’a (Paulos) atfedilen çift başlıklı bir sandukası vardır. Bu yapıda alışılmadık bir uygulama olarak iki kişinin mezarını simgeleyen tek bir sanduka uygulanmıştır. Sandukanın yükselen üçgen prizma biçimde vurgulanan baş tarafına sağ ve sol olmak üzere iki ayrı başlık yerleştirilmiştir. Bu özelliğiyle türbe ”İsneyn Türbesi” (Çifte Türbe) olarak da anılmaktadır. Barok özellik gösteren şadırvanı ise avlu zeminine göre daha düşük kotta yapılmıştır.
Bu yapıyla ilgili İbn Battuta, seyahatnamesinde, Antakya’dan bahsederken ”Şehirde Habib Neccar’ın kabri var… Yanı başındaki tekkede gelip geçen yolculara ve gariplere yemek ikram edilir…” demekte; Evliya Çelebi ise ”Aşağı şehirde, Habib Neccar tekkesi vardır. Dervişlerle doludur. Çukur bir yerde yapılmıştır…” şeklinde anlatmaktadır.
İki din arasındaki hoşgörüyü oluşturan Habibi Neccar Külliyesi, Kahramanmaraş merkezli depremin ardından enkaza dönmüş ve yüzyıllardır yerini muhafaza eden caminin hemen yanında bulunan tarihi Yeni Hamam ise depremden hasar gören diğer eser olmuştur.

Kaynak
Türk H.,”Antakya’da Dinlerarası Hoşgörü ve Habibi Neccar Örneği”, folklor-edebiyat dergisi, C.22/87, Kıbrıs Üniv., s.163-170.


