Türkiye, Filistin, Pakistan, Fas, Nijerya gibi farklı ülkelerden araştırmacıların makalelerinin yer aldığı ve Pınar İlkkaracan tarafından derlenen eser, kadın bedeninin Müslüman toplumlarda nasıl tabulaştırıldığını örneklerle beraber okuyucuyla buluşturuyor.
Cinsellik tabusunu; “Bekaret ve Ataerki, İslam’da Aktif Kadın Cinselliği, İran’da Geçici Evlilik, Türkiye’nin Doğu Bölgesinde Kadın Cinselliği” başlıklarıyla ele alan eser, Batı cinsel devriminin Ortadoğu için uzak bir hayal olduğunu betimliyor.
İslam dininin yönetimi ile şekillenen toplumlarda, bedenin ve cinselliğin sansürlenip saklı odalara dahil edilmesi, zamanla kadınların benlik kavramının toplumda silikleşmesine sebep oluyor. Toplum içerisinde konuşulmayan cinsellik, zamanla hem kültürel hem psikolojik bir sorun haline geliyor. Bu tabunun aşılmasına karşı gösterilen direnç ise erkek egemenliğinin baskıcılığını gözler önüne seriyor.
Dini yapı içerisinde bir kadının aktif cinsel hayata sahip olması imkânsız görülüyor. Çünkü dine göre kadın, evlenene kadar erkek bedeninden bihaber olup evlendikten sonra kocası ne derse onu yapan kişi olmakla görevlendiriliyor. Ancak şartlar erkek için aynı ilerlemiyor. Evlenmeden önce cinsel hayat erkek için zorunlu kabul edilirken hiçbir şey bilmeyen erkek, toplumda yarım kabul ediliyor.
Sosyoekonomik koşullardan, bölgesel örf değişimine bir kadının sosyal yaşam serüveni devlet ve evlendiği kişi izinleriyle şekilleniyor. Böyle bir çerçeve içerisinde hayatını sürdürmeye çalışan kadın, sıkıştırılan bir varlığa dönüşüyor.
Kitap; köktendinci toplumlarda erkeklerin düşüncelerinin, kadınların zevcelik için bir araç, cennet için bir amaç niteliğiyle toplum içerisinde “barındırıldıklarının” altını çiziyor. Kısaca patriarkal düzen içerisinde erotizm, hem cennetten bir tadımlık hem de dünyevi yaşamda üreme için verilen ilahi emir minvaliyle topluma sunuluyor. Bu yüzden erkek yüceltebileceğini anladığı bedenini metalaştırıp kadından üstün görüyor.
Kadın Cinselliğine Yönelik Tabular
Kadının, erkeğin her zaman bir adım arkasında olması gerektiğini savunan bu düşünce çerçevesinde, kontrolü ele almak adına oluşturulan toplumsal afyonlar vardır. Erken evlilik, aile içi şiddet, bakirelik ve örf-adet ilişkisi bunlar arasında yer alırken evlilik içi tecavüz ise bu tabulardan olup ele alınmayan baskılardandır.
Bekaret tabusunun kadın cinselliğini kontrol altına alabilmek adına ortaya atıldığını savunan eser, bunu dini kullanarak yaymanın en hızlı, etkin ve kolay yolu olduğunu vurguluyor.
Geçmişte Türkiye’nin doğusuyla ilişkilendirilen ve günümüzde de bazı kesimlerde devam eden erken evlilik, öncesinde bakirelik tabusuna dayanıyor. Genç yaşta evlendirilme kabusunu atlatamayan kadın, hiç cinsel ilişki yaşamaması gerektiği bilgisiyle büyüyor. Sonrasında da hareketlerini topluma entegre etme zorunluluğuyla karşı karşıya kalıyor. Erken evlilik ve çokeşlilik fikirlerini “örf-adet” içerisinde değerlendiren ataerkil düzen, bunu savunmanın yanlış bir öğreti olmadığını da belirterek kadını kıskaç altına alıyor. Bu tür töre kavramıyla oluşan ailelerde, aile içi şiddet ve evlilik içi tecavüz vakaları sıklıkla yaşanırken, kadının “istememe” hakkı yok sayılıyor.
Şerî hukuk yönetimine sahip devletlerde ise, kadın bedeni sünnetle karşı karşıya kalarak bilimden uzak, ölüme açık bir savunmasızlıkla karşı karşıya kalıyor. Bu yöntemde de yine kadın bedeni kontrol altına alınmaya çalışılıp, İslam adı altında da topluma “doğru” kabul ettiriliyor. Kadının toplum içerisinde kendi hakkını araması şeytan yaftasına dahil edilirken, otokrasiyi yüceltmek için bir amaç olarak kullanılabiliyor. İsyancı kadını susturan erkek devleti, bu yönü kullanarak daha da güçleniyor. Bu tür yaklaşımları “Sosyal Şizofreni” başlığı altında ele alan eser, erkeklerin kadın bedenine saygı duymadan önce kendi benliklerinin altlarını doldurmaları gerektiği fikrini savunuyor.
Baskıların sonucunda da hak gaspı doğarken kadının toplumsal değerlere güveni kayboluyor. Kadınların gizli mücadelesinin ve örgütlenmesinin bu tür yapılardan kaynaklanarak ortaya çıkması, birey-devlet ilişkisine de zarar veriyor.
Bu Tabular Nasıl Yıkılabilir?
Tabuların yıkılması için tıpkı yaratmak kadar ciddi bir otoriter güce sahip olmak, gücü elinde tutabilmek gerekiyor. Eğer gücü elinde tutabilmek için gerekli koşullara sahip olunmazsa, toplumsal örgütlenme ortaya çıkıyor. Bir tabunun yıkılması için yapılan her haklı mücadele beraberinde diğer tabunun çatlamasına sebep olurken hak arayışı da bu noktada anlam kazanıyor.
Ancak anayasal ve kolluk kuvvetleriyle sarmalanan tabuları yıkmak görünenin aksine daha güçlü bir irade, otokrasiye karşı örgütlenme gerektiriyor. Bu doğrultuda eşit hak için atılan her adımla yan yana olduğumuzu söylememiz gerekiyor.