Murakami’nin “Mesleğim Yazarlık” Kitabında Yazı Yazmaya Bakış

Bayram DÜZAĞAÇ
Bayram DÜZAĞAÇ
Değil mi ki geçecek günler değil, kalacak şeylerdir asıl mühim olan...
Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Haruki Murakami, Japon edebiyatının en tanınmış roman yazarlarından biridir. 1979 yılında yazarlığa başlayan yazarın eserleri elliden fazla dile çevrilir. Kadınsız Erkekler, İmkansızın Şarkısı, Sahilde Kafka en bilindik eserlerindendir. Yazarın postmodern, büyülü gerçekçi romanları varoluşsal sorgulamalar yaşatır. İsmi pek çok kez Nobel Edebiyat Ödülü’yle anılır. Aynı zamanda bir maratoncu olan Murakami, uzun yıllardır sürdürdüğü roman yazarlığı maratonunu Mesleğim Yazarlık kitabında detaylıca irdeler.

Kuyunun Dibinde Bir Rüya

Mesleğim Yazarlık | Haruki Murakami

“Japonca’da “özün aniden tecellisi”, “sezgiyle gerçeğin kavranması” gibi zor anlaşılır bir karşılığı vardır. Basitçe söylersem bu şu demektir: Bir şey bir gün aniden gözünün önünde beliriverir ve onunla birlikte her şeyin görüntüsü değişir.” (s.35)

Mesleğim Yazarlık kitabında Murakami, yazarlığını adeta bir işçi tavrıyla gerçekleştirdiğini anlatır. Her gün, belirli saatlerde ve bir hedef doğrultusunda yazdığını ifade eder. Peki ya bu disiplin, dayanılmaz bir tekdüzelik getirmez mi? Murakami, büyük bir disiplin içinde, saatlerce yazarken sıkılmaz mı? Haruki Murakami, yazarlığı eğlendiği için yaptığını, eğlendiği şeyi kendi istediği gibi yaptığını ifade eder.

Peki roman yazmayı eğlenceli kılan nedir? Ona göre özgür olmak roman yazmayı keyifli ve eğlenceli kılar. İçten gelen, gayet tabii bir isteğin peşinden koşmak roman yazarlığının temel dayanağıdır fakat tek başına yeterli bir dayanak değildir. Tecrübelerine dayanarak, roman yazarlığının “ben ne istiyorum” sorusuna odaklanarak, beklentiyle yapılacak bir şey olmadığını anlatır. Bu sorunun peşinden koşulduğunda, anlatılacak şeylerin yazarın üstünde bir yük oluşturduğunu ve yazarın özgürlüğünü yitirildiğini belirtir.

“Yalnız yapılan bir iş olduğunu söylemek sıradan bir ifade olur ama roman yazmak – özellikle de uzun roman yazmak – gerçekten de yalnız yapılan bir iştir. Bazen derin bir kuyunun dibinde tek başıma oturuyormuşum gibi bir hisse kapılırım. Ne kimse yardım edebilir bana, ne de biri çıkıp “Bugün iyi iş çıkardın” diyerek sırtımı sıvazlar (…) Bu, yazarın kendisinin tek başına sessizce sırtlanacağı bir yüktür.” (s.116)

Kendi özünü ifade etmekten özellikle bahseden ünlü yazar, roman yazarlığının her insanın içinde olan kaosla ilgili olduğunu düşünür. Roman yazarı insan bilincinin derinliklerine iner ve herkesin içinde olan kaosla yüzleşir. Bunu tek başına yapar. Bu yüzleşme derin, tekinsiz bir mağarayı araştırmaya benzer. Derin kuyularda yalnız başınıza olmaktır.

İçindeki kaosla yüzleşirken, yazmak bir özdeşim kurma eylemine dönüşür, kendiyle yeniden bir bağ kurma eylemidir. Kendiliğinden akıp giden, anlatılma zamanı gelmiş bir hikâyenin ortaya çıkışıdır. Yazar asla gerçekleştiremeyeceği şeyleri gerçekleştirdiği adeta bir rüya görür.

Özgünlüğe Düşkünlük

Haruki Murakami Peter Cat adlı caz kulübünde | artdogs

“Elbette biraz rahatsızlık duyacağım anlar da olacaktır ama bu o kadar önemli değildir. “Zamanla kazanılan şeyin değerini zaman kanıtlar” diye inanırım çünkü.” (s.110)

Eğitim hayatı boyunca okuldan pek hoşlanmayan Murakami, kitap okumaktan ve müzik dinlemekten aldığı zevki başka hiçbir şeyden alamaz. Genç yaşta İngilizce roman okumaya başlayan biri olmasına rağmen ne İngilizce dersleri iyidir ne de parlak bir öğrenci… Genç yaşta evlenen yazar, üniversite eğitimi sonrası caz bar açar. Bar açılana dek, Murakami çifti  çeşitli yarı zamanlı işlerde çalışır ve neredeyse hiçbir teknolojik aletin olmadığı evlerinde, dört kediyle yaşar. Biriktirdikleri para ve aldıkları borçlar sayesinde caz bar açılır. Murakami, on seneye yakın bu barı keyifle işletir. On sene boyunca borçlarını ve barını düşünerek çalışan yazar, bir beyzbol maçında, içinde dayanılmaz bir roman yazma isteği duyar. Bunun sonucu olarak 1979 yılında Rüzgârın Şarkısını Dinle romanı ortaya çıkar. Bu roman çıktığı yıl Gunzo adlı edebiyat dergisinin Yeni Yazarlar Ödülü’nü kazanır. Yazara göre bu bir giriş biletidir.

“O giriş biletine sahipseniz, sosyal bir ortama girebilirsiniz- ama hepsi budur. Girişte biletinizi uzatır içeriye girersiniz, ondan sonra nasıl bir tavır alacağınız, orada ne göreceğiniz, neyi alıp neyi atacağınız, orada karşılaşacağınız kimi engelleri nasıl aşacağınız, bunların tümü kişisel yeteneğiniz, özellikleriniz ve teknikle ilgilidir.” (s.128) 

Murakami, içindeki roman yazma tutkusunu kendi sesiyle ortaya koymaya özen gösterir. O kadar ki ilk zamanlar yazdığı metinleri hiç beğenmez ve yeniden yeniden yazar baktı ki olmuyor İngilizce yazmayı dener. Ana dili olmayan bu dilde sınırlı bilgisiyle yazamaya başlar. Daha sonra bu metinleri ana diline aktarır. Böylece kendi tarzına, kendi sesine ulaştığını düşünür.

Ona göre, bir sanatçıya özgün demek için sanatçının hemen farkını ortaya koyan bir tarzının olması gerekir. Ayrıca bu tarzın zaman içinde gelişmesi ve kendi içinde bir devinim sahibi olması gerekir çünkü zaman durağan değil, dinamiktir. Günün sonunda sanat eserinin değerini belirleme işini eserle muhatap olan sanatseverlere ve zamana bırakır. Sanat eseri ortaya çıktığı zamanda, sahip olduğu özgünlükle, sanatseverlerce anlaşılamayabilir veya değer görmeyebilir. Murakami, özgün bir eserin zaman içinde sahip olduğu değerle bir referans olacağına inanır. Buna Van Gogh ve Picasso resimlerini örnek gösterir. Bugün bu resimler, ilk meydana geldikleri zamanki sarsıcı etkiyi bırakmasalar da birer referans noktası oluşturur.

“Bunun nedeni zamanın geçmesiyle onların eserlerinin özgünlüklerini yitirmesi değil. insanların algılarının özgünlüğe uyum sağlayıp bunu “referans” olarak, doğal şekilde özümsemiş olmalarıdır.” (s.64)

Küçük Adamlar

İmkânsızın Şarkısı| Haruki Murakami

“Sadece çok derinlerde, karanlık bir yerde benim köklerimle, o kişinin kökleri arasında bağ kurulduğunu hissederim. Orası çok derinde ve karanlıkta bir yer olduğundan, o yere kadar inip de ona bakamam. Ama hikâye etme denilen sistem üzerinden bizlerin bağlantılı olduğunu hissedebilirim.” (s.173)

Neredeyse otuz yaşında yazar olmaya karar veren, kırk yıldan fazla roman yazarlığı ve çevirmenliği yapan Haruki Murakami, yazar olmak isteyenlere, her şeyden önce bol bol kitap okumasını önerir. Okumak onun için bir tutku, kaçınılmaz bir zevktir. Müzik dinlemek ve roman okumak yaşamı boyunca sevdiği iki şeydir. Birbirinden ayrılmayan ve birbirini etkileyen iki zevk… Öyle ki romanlarında bu müzik dinleme ve ritim tutkusu kendini gösterir.

Yazara göre, çok sayıda kitap okumak insanın bakış açısının “göreceleşmesini” sağlar. Yaşama sadece kendi noktasından bakmaz. Yaşama bakan kendine de bakar ve objektif değerlendirebilir. Bu hem insani bir gelişim hem yazar olarak farkındalık sağlar. Katı ve yaşamın temel dinamiklerinden doğan esnekliği anlamayan kişi yavaş yavaş ortadan kalkar.

Haruki Murakami‘ye göre roman yazarlığının en iyi yanlarından biri “istediği kişi olabilmesi”dir. Yirmi yıl boyunca birinci tekil şahıs odaklı yazar ve daha sonra üçüncü tekil şahıs anlatımına geçer. Bu, onun için, anlatıcının karakterle kurduğu bağı çeşitlendiren bir yeniliktir. Kahraman anlatıcının gözünden görmek yerine bütün kahramanları görebileceği bir yere geçmek yazar açısından etkili bir değişim sağlar. 1987 yılında İmkânsızın Şarkısı romanıyla milyonlarca okura ulaşan Murakami’nin yazı tarzını değiştirmesi Sahilde Kafka romanıyla başlar. Ünlü yazar bir karakter yaratmaya başladığında zihinde “otomatik küçük adamlar“ın çalışmaya başladığını iddia eder. Kendini yazar anlatıcı olan “ben“i parçalara ayırarak hikâyeye yerleştirme fırsatı bulduğunu ifade eder.

“Roman yazmanın temeli hikâye anlatmaktır. Ve hikaye anlatmak, kendiliğinden bilinçaltına inmektir. Yüreğinizdeki karanlığın dibine dek inmektir. Yazar büyük bir hikaye anlatmaya çalıştıkça daha da derinlere inmek zorundadır. Tıpkı ne kadar büyük bir bina inşa edecekseniz temelin o kadar derin kazılması gibi. Kuvvetli bir hikaye anlatmaya çalıştıkça onun altındaki karanlık da azar azar ağırlaşıp kalınlaşır.” (s.122)

Yazara göre gözlem yazarlık için önemli bir unsurdur. Olaylar ve kişiler hakkında, hemen karar vermeden gözlem yapmak önemlidir. Gözlem daha çok hikâye oluştururken kullanılacak materyali toplamak için önemlidir. Bir yazarın hayal gücünü besleyen zihninin çekmecelerine attığı gündelik hayattan şeylerdir.


Kaynakça:

Murakami, Haruki. Mesleğim Yazarlık. Çev. Ali Volkan Erdemir. Doğan Kitap, 2019.

Öne Çıkarılmış Görsel Linki

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Tarihi Eser Rotası: Geçmişten Müzeye Serüven

Müzelerde sergilenen her bir eserin yolculuğu o kadar uzun ki... Gelin, sergilenme sürecine kadar rotaya bir göz atalım...

Bir Günde Geçen 5 Roman

Hızlı geçen yirmi dört saatimizi bir de romanlardan okuyup hissedelim. İyi okumalar.

Editor Picks