Mülkiyet Üçlemesi: Yılanların Öcü, Susuz Yaz ve Kuyu

Editör:
Eyüp Can Gürer
spot_img

Edebi eserlerden uyarlanmış filmler benim için her zaman kurgusal senaryolardan daha ilgi çekici olmuştur. Yönetmenin eseri ne şekilde ve ne kadarıyla aktaracağı, eserin hakkını verip veremeyeceği soruları, sadece benim değil eserin takipçileri ve yazarı için de büyük bir beklenti kaynağıdır. Yılanların Öcü (1962) ve Susuz Yaz (1963) ile birlikte Metin Erksan‘ın bu beklentilerin üstesinden geldiği rahatlıkla söylenebilir. Bir de bunlara Kuyu (1968) eklenince sadece uyarlama konusunda değil yaratıcılık konusunda da Metin Erksan’ın başarısından bahsedebiliriz.

Türk sinema tarihine Mülkiyet Üçlemesi olarak geçen bu üç film, adından da anlaşılacağı üzerine dünyanın en evrensel kaidelerinden -kimilerine göre problemlerinden- biri olan mülkiyet konusuyla ilgilenir. Yılanların Öcü’nde toprağın, Susuz Yaz’da suyun, Kuyu’da ise  bizzat insanın kendisinin mülk edinilmesine tanıklık ederiz. Yılanların öcü Fakir Baykurt‘un, Susuz Yaz Necati Cumalı‘nın kaleminden çıkarken üçlemenin son filmi olan Kuyu, hem konusunun dikkat çekiciliği hem de hikâyesini edebi bir eserden değil gazete haberinden almasıyla diğerlerinden ayrılır.

Yılanların Öcü

yılanların öcü 1962| imdb

Batı Anadolu‘da, oldukça sıradan bir köyde yaşayan oldukça sıradan bir çiftçi ailenin hikâyesinin anlatıldığı Yılanların Öcü‘nde işler ailenin tek odalı evlerinin dibine ev yapmaya karar veren köylü Haceli (Erol Taş) ve kanunsuz olmasına rağmen bu durumun önünü açan paragöz muhtar (Ali Şen) ile değişir. Bu durumdan rahatsız olan Irazca Ana (Aliye Rona) ve oğlu Kara Bayram (Fikret Hakan) evi yaptırmamak için yasal veya yasal olmayan her yola başvuracak, Haceli ve muhtar ile karşılıklı bir mücadeleye girişeceklerdir. Filmin sonunda mücadeleyi kimin kazandığını bilemesek de bildiğimiz tek şey bu ailenin haklarını sonuna kadar savunacağıdır. Sert ve inatçı bir kadın olan Irazca Ana’nın gözlerinde intikam ateşinin izlerini gördüğümüz film, köyü ve köylünün haleti ruhiyesini anlatan diğer eserlerden farklıdır. Benzer coğrafyaları konu edinen Yaban romanındaki umutsuzluk ve umursamazlığa kıyasla bana kalırsa burada umudun güçlü varlığına tanıklık ederiz.

Filmde adalet arayışına, Irazca Ana’nın yer yer filmin akışını kesen tiratlarının sonuncusunda somut bir biçimde karşılaşılır. Eski bir hikâyeye dayanarak karşılarına çıkan zararlı zararsız bütün yılanları öldüren köyde, köylülerden biri yılan tarafından sokulunca, Irazca Ana sarf ettiği “Yılanlar yılanken bile öçlerini bizde komadılar. Biz insan olduğumuz halde düşmanlarımız karşısında boynu bükük, pısmış duruyoruz.” sözleriyle intikam ateşini körükler. Bu belki de yüzyıllardır sinik bir biçimde, adalet duygusundan yoksun yaşamış Anadolu halkının ilk sesli çığlıklarından biridir. Bu çığlık sadece Haceli, Haceli’nin kardeşleri ve muhtara atılmaz muhtarın temsilinde yönetim ve sistem de hedefe alınır. Bütün bunlara bakılırsa Yılanların Öcü’nde mülkiyet konusunun yanında adalet konusunun da geniş yer kapladığı söylenebilir.

yılanların öcü| the movie data

Yılanların Öcü’nde değinilmeden geçilmemesi gereken bir diğer karakter ise Irazca Ana’nın gelini Hatçe‘dir (Nurhan Nur). Tüm köylü yılanlara karşı amansız ve bir o kadar da sebepsiz bir mücadele sürdürürken tek Hatçe mantıklı bir açıklamaya ihtiyaç duymuş, doğanın ve doğadaki diğer canlıların da yaşam hakkını savunmuştur. Burada Hatçe’nin ekolojik bakış açısına karşın ailesinin insan merkezli bakış açısı galip gelecek ve kendilerini doğada sınırlandırmaya hiç de alışık olmayan insanlar yılanlara karşı mücadelelerini sürdürmeye devam edeceklerdir.

Susuz Yaz

susuz yaz 1963| daktilo 1984

Mekân olarak tekrardan Batı Anadolu’nun karşımıza çıktığı Susuz Yaz‘ da ise problem bu kez toprağın değil suyun mülkiyetidir. En az toprak kadar elzem olan su için verilen mücadelenin de topraktan geri kalır yanı olmayacaktır.

İki kardeşin arazisinden çıkan su, tüm köyün toprağını beslemekte, köylü yıllarca aynı şekilde toprağını işlemektedir. Ancak büyük kardeş Osman‘ın (Erol Taş) açgözlülüğü tüm köyün düzenini değiştirecek ve inadı kırılamadığı için kardeşi dahil tüm köy zarar görecektir. Filmde su gibi temel bir gereksinimin şahsa tabi kılınmayacağı üzerinden özel mülkiyet tartışmaya açılır. Bu tartışma film boyunca Osman’ın maddiyata ve şehvete düşkünlüğü üzerinden işlenen açgözlülüğünün yanı sıra kardeşlerin birbirleriyle, köylünün Osman’la olan çatışması üzerinden diri tutulur. Devletin dahi sesinin hissedilmediği bu taşrada suyun sahipliği sebebiyle yaşanan olaylar, geçen yüzyılın değil de daha önceki yüzyılların en ilkel problemlerini anımsatmaktadır. Birbirinden oldukça farklı mizaçlara sahip Osman ile Hasan‘ın (Ulvi Doğan) bu hikâyesi bana Habil ve Kabil’in klasikleşmiş hikâyesini hatırlatır.

Ayrıca film western tarzı kavga sahneleri ve müzikleriyle de dikkatleri üstüne çekmektedir. Bu tarz sahneler Yılanların Öcü’nde de karşımıza çıkmaktadır. Filmlerde ortak olarak kullanılan bir diğer unsur ise kadın ve erkeğin arasında bulunan toplumsal eşitsizliklerin güçlü biçimde vurgulanmasıdır. Kuyu ve Susuz Yaz’da kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına ve bu yüzden haddini bilmesi gerektiğine dair geleneksel kabuller, Yılanların Öcü’nde Bayramın Hatçe’ye karşı kullandığı “Senin aklın bu işlere ermez.” tarzı ifadede tekrarlanarak kendisini gösterir.

Kuyu

kuyu 1968| mubi

Üçlemenin son filmi Kuyu, konusunun çarpıcılığı ve işleniş biçimiyle diğerlerinden ayrılmaktadır. Yine Batı Anadolu kırsalında geçen hikâyede, köyden bir genç kadının komşusu tarafından kaçırılıp alıkonulmasına tanıklık ederiz. Her defasında erkeğin evlilik ısrarlarına maruz kalan Fatma (Nil Göncü), Osman‘a (Hayati Hamzaoğlu) karşı hiçbir şey hissetmez ve onu reddeder. Bu reddi hiçbir şekilde kabul etmeyen Osman ise çözümü genç kadını defalarca dağa kaçırıp tecavüz etmekte bulur. Ne de olsa ikisinin de yetiştiği katı toplumsal normlar içinde bir kadına tecavüz etmek, kadının erkeğe tabi olmasıyla sonlanmak zorundadır. Bu sayede Fatma’nın sözünü dinleyeceğine inanan Osman için işler hiç de düşündüğü gibi gitmez ve genç kadın yetiştirilme tarzından beklenmeyecek şekilde erkeğe boyun eğmez. Onu kaçıran adama ve köylülerin ‘adının çıkmaması’ için yaptıkları evlenme çağrılarına karşı koyar ve hatta intiharı bile evlilikten yeğ tutar. Sonrasında kaderinin farklı bir yol çizmesiyle sevgi ve özgürlük duygusunu hissedebilen Fatma için yönetmen beklenen sondan farklı bir son yaratmaz ve Fatma Osman’dan intikamını aldıktan sonra kendisini asarak intihar eder.

Filmde en dikkat çekici olan nokta Fatma’nın Osman tarafından bir kere değil defalarca kaçırılmasıdır. Her seferinde askerler tarafından yakalanan, hapse tıkılan ve hapisten kısa bir sürede çıkan Osman, soluğu Fatma’nın yanında alır ve bu kısır döngü film boyunca devam eder. Öyle ki Fatma’nın kaçırılması köylü ile askerler tarafından şaşılmayacak, olağan bir olaya dönüşmüştür.

kuyu filmi| plex

Filmdeki mülkiyet ilişkisi, Osman tarafından ellerine bağlanan bir iple dağ bayır çekiştirilen Fatma’nın hâlinde net biçimde görülür. Bu ikili iki insanı değil bir yük hayvanı ile sahibini akıllara getirir. Osman’a karşı elinden hiçbir şey gelmeyen Fatma’ya karşın Osman yaptıklarından hesaba çekilmez, bunu kendisinde hak görür ve çevresinden aldığı cesaretle Fatma üzerindeki tahakkümünü sürdürür. İkili arasındaki bu eşitsiz güç dağılımı, mülkiyet ilişkilerini olduğu gibi hiyerarşik cinsiyet rollerini de gözler önüne sermektedir.

Üçlemenin Kadın Karakterleri

yılanların öcü| kitantik

Metin Erksan‘ın bu üçlemesi hakkında sinematografik ya da kurgusal daha birçok başka şey söylenebilir. Ama benim için üçlemenin en akılda kalıcı yanını filmlerde yer alan kadın karakterler oluşturmuştur. Yılanların Öcü’nde Irazca Ana, Susuz Yaz’da Bahar ve Kuyu’da Fatma.. Bu birbirinden farklı üç karakterin ortak noktası, mücadeleye olan sarsılmaz inançlarıdır. Irazca ananın adalet beklentisi, Bahar’ın Osman’a karşı koyma çabası ve Fatma’nın özgürlüğe olan inancının anlatıldığı bu üçleme, çağdaş senarist ve yönetmenlere, kalıpların dışında kalan farklı kadın formlarının da sinemada yer alabileceğini gösterebilecek güçtedir.

Eser formundan sinemaya aktarımına kadar toplumsal mesajlar ve yer yer ideolojilerle dolu bu üçleme, gösterildiği dönemlerde ulusal çapta yasaklanmış ve yasaklandığı ülkesine birçok uluslararası ödülle dönmüştür. O dönem için gelenekselleşmiş olan bu sinema sansürünün dışında, filmler başarısını uzun yıllar sonra bile adlarından söz ettirmeleriyle kazanmıştır. Bugün Kuyu filmi hariç, diğer filmler net biçimde hafızalarda yer tutmaktadır. Şüphesiz filmlerin bu başarısı – oyuncularının tanınırlığının dışında- konularını evrensel ve hâlâ geçerli olan bir temaya, mülkiyet temasına dayandırmasından kaynaklanır. Geçmişte ve bugün çoğu kültürden insan için Irazca Ana’nın adalet arayışı, Fatma’nın tutsaklığı, insanoğlunun kendisinden başka her canlıyı yok sayarak yaşaması ve tüketmesi tanıdık gelecektir. Kısaca kimilerine göre hak, kimilerine göre gasp olarak nitelenebilen mülkiyet, geçmişten bugüne en çok tartışılan ve üzerinde mutabık olunamayan temel konu başlıklarından biri olmuş ve olmayı da sürdürecektir.

Kaynakça:

“Ataerkinin Kuyusu Bir Metin Erksan Örneği“. Görüntü Dergi.com (Erişim Tarihi:17.09.2024) web

“Mülkiyet Adalet ve Devlet Metin Erksanın Üçlemesi Ekseninde bir Tartışma “dergipark.org.tr (Erişim Tarihi:17.09.2024) web

Öne Çıkarılmış Görsel: Film Hafızası

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.