Muhteşem Yüzyıl’da Geçen Şiirler: Muhibbî’den Üç Farklı Temaya Bakış

Editör:
Sena Yiğit, Damla Satıroğlu

Osmanlı sarayı denince akla güç ve ihtişam gelir, fakat o duvarların arasında derin duygular da yaşanır. Kanuni Sultan Süleyman sadece büyük bir hükümdar değil, aynı zamanda Muhibbî mahlasıyla duygularını şiire döken güçlü bir şairdi. Hürrem Sultan’a duyduğu aşk, İbrahim Paşa ile kurduğu dostluk ve oğlu Mustafa’ya beslediği karmaşık hisler, onun mısralarında hayat buldu. Bu yazıda, Muhteşem Yüzyıl dizisinde geçen bu şiirlere yakından bakarak aşkın, dostluğun ve evlat sevgisinin nasıl dizelere döküldüğünü keşfedeceğiz.

Muhibbî ve Hürrem Sultan: Aşk Teması

https://images.app.goo.gl/X5c8g1sAVkUrMUMg6
Muhteşem Yüzyıl Typelish

Sultan Süleyman’ın, Hürrem Sultan’a duyduğu derin aşk dillerden dile dolaşarak günümüze kadar geldi. Muhibbî bu aşkı bazen mektuplarında bazense şiirlerinde sıkça kaleme döktü. Sevgilisine, sultanına şu dizelerle seslendi:

“Ey benim gülen yüzüm, sevgilim,
Senin güzelliğin dünyaya dedikodudur.
Bu ne güzellik, bu ne yüz, bu ne güldür?
Acaba saçın amberi görüp misk kokulu mu olmuş?
Bu ne saç, bu ne kâkül, bu ne zülüftür?
Aklım saçının kokusuyla doludur,
Bu ne güzel koku, bu ne ıtır, bu ne hoştur.
Gözyaşı dalgalarım taşıp başımdan aştı,
Bu ne deniz, bu ne ırmak, bu ne nehirdir.
Muhibbî ansızın divane oldu,
Bu ne aşk, bu ne dert, bu ne huydur.”

Muhibbî bu dizelerinde, hâkim tema olarak aşkı işler. Sevgilisinin güzelliğine olan hayranlığını dile getirir ve ona duyduğu hisleri abartılı bir şekilde betimler. Aşkın insanı divane etmesi ve hem mutluluk hem de acı getiren bir duygu oluşunu dile getirmesi klasik divan edebiyatı temalarına da vurgu yapar. Muhibbî sevgilisi Hürrem Sultan’ın güzelliğini överken, onu doğaüstü bir varlık gibi gösterir. Bu güzelliğe duyduğu hayranlığı, ’’Muhibbî ansızın divane oldu.’’ dizesinde belirterek, aşkın onu aklını kaybedecek kadar etkilediğini anlatır. Muhibbî, sevgilinin güzelliği karşısında bir nevi çaresiz kalıyor. ’’Gözyaşı dalgalarım taşıp başımdan aştı.’’ derken, aşkın getirdiği duygu yoğunluğunun altını çizer.

Şiirin abartılı tasvirleri ve divan edebiyatının klasik süslemeli dili, aşkın gerçeküstü ve efsanevi boyutunu vurgular. Bunun yanı sıra, aşkın sadece bir güzelliğe hayranlık duymak değil bazen de insanı hüsrana sürükleyen bir duygu olduğu anlatılır.

“Ey benim gülen yüzüm, hayalim, hakikatim
İçinde sevgiliden başka hiçbir şey olmayan şu gönlüme yemin ederim ki, senin sevmediklerini ben de sevmem,
Canımı sana feda edemezsem eğer, o can dertsiz kalmasın, gamdan kurtulmasın, başından bela eksik olmasın
Gözlerim senin için ağlamıyorsa eğer, kararsın, hiçbir şey göremez olsun
Senden başkasına ümit bağışlarsam, umudun gerçekleşmesin, olmasın ve ben hayal kırıklığından kurtulmayayım
Senin için yaşamıyorsam eğer, varlığım sana ait değilse, ben o varlığı istemiyorum, yıkılsın gitsin
Gönlümde düşmanlara ait, düşmanlara karşı hiçbir dilek bulunmasın, çünkü benim gönlümde senin rızasını kazanmaktan başka bir dilek yoktur
Sensiz geçen bir anı dahi kaza edemem, lakin ne çare ki başa gelen senin takdirinden başka bir şey değildir
Şu dünyada hangi güzel, hangi güzellik vardır ki, senin güzelliğinden onda bir pırıltı bulunmasın, senin ışığının vuruşundan ibaret olmasın
Hangi padişah, hangi emir vardır ki, senin dilencin, senin yoksulun olmasın”

Muhibbî bu şiirinde aşk temasının yanı sıra sadakat ve teslimiyet duygusu hissedilir. Muhibbî, sevgilisinin sevmediği şeyleri sevmeyeceğini, onun için ağlamıyorsa gözlerinin kör olmasını dahi kabul edeceğini söyler. Bu, divan edebiyatının aşka dair en güçlü vurgularından biri olan ’’vahdet’’, yani sevgiliyle bir olma fikrini içerir. Sevgili, burada sadece dünyevi bir aşk nesnesi değil, aynı zamanda ilahi aşkla da ilişkilendirilebilecek bir varlık olarak sunulur.

Sevgilisi uğruna her şeyini feda etmeye hazır olduğunu belirten Muhibbî, eğer sevgiliye ait değilse yaşamanın hiçbir anlamı olmadığını da belirtir. Bu duygular, aşkın insanı nasıl bir hiçlik duygusuna sürüklediğini de gösterir. ’’Başa gelen senin takdirinden başka bir şey değildir’’ diyerek, aşkın da bir tür kader olduğuna inanır. ’’Şu dünyada hangi güzel vardır ki senin güzelliğinden bir pırıltı bulunmasın’’ dizeleri, sevgilinin mutlak güzellik kaynağı olarak görüldüğünü anlatır. Yine Hürrem Sultan’ın güzelliği abartılı bir biçimde yansıtılarak, dünyadaki tüm emirlerin ve padişahların bu güzelliğin kölesi olabileceği fikri vurgulanır.

Muhibbî ve İbrahim Paşa: Dostluk Teması

https://pin.it/5IEIx4mBn
Muhteşem Yüzyıl Pinterest

Sultan Süleyman ve İbrahim Paşa arasındaki dostluk ilişkisi, Süleyman’ın henüz sancakta olduğu dönemlere dayanır. Süleyman, her anında yanında olan Pargalı İbrahim’e derin bir dostluk ve kardeşlik bağıyla bağlıdır. Ancak bu bağ karşılıklı güven üzerine kurulu olsa da Süleyman’ın devlet adamı olarak sahip olduğu sorumluluklar ve İbrahim Paşa’nın politik çıkarları zaman zaman bu bağı gölgede bırakmıştır. Bu karmaşık ilişki, Muhibbî’nin kalemine şu şekilde yansır:

“Dostum; ben gönlümü senden yana yolladım,
Onun bir daha benden yana gelmesi mümkün değil.
Ey yay kaşlı, okun ne zaman göğsümden yana doğrulsa,
O okun ucundaki demirden yana göğsümü germezsem,
Erkek değilim.
Ey dost gönlümü aldın,
Şimdi maksadın cânım ise,
Ben cânımı ve başımı çoktan koydum bu yolun üstüne. ”

Bu şiirin teması dostluk olmakla birlikte, güven ve sadakat duygularını da okuyucuya hissettirir. Muhibbî, gönlünü dostuna yolladığını ve bir daha geri dönmeyeceğini kesin bir dille ifade eder. Bu, dostluğun ve teslimiyetin mutlaklığını, sonsuzluğunu ifade ediyor. Şiirdeki ’’ok’’ metaforu, dostunun istediği yöne gitme manasında kullanılır. Okun ucundaki demirden yana göğsünü germeye söz veren Muhibbî, dostuna olan bağlılığını dile getirir. Öyle ki bu sözü tutmazsa erkek olmadığını söyler. Bu dizeler aynı zamanda da Muhibbî’nin, gelebilecek tehlikelere karşı dostunu korumak için göğüs germeyi, mücadele etmeyi kabul edişini yansıtır. Muhibbi, ’’gönlümü aldın’’ ifadesinde, dostunun gönlünü kazandığını belirtirken, ’’Şimdi maksadın canım ise ben canımı ve başımı çoktan koydum bu yolun üstüne.’’ dizesinde ise dostu uğruna canını ve başını vermeye bile hazır olduğunu ifade eder. Bu dizelerde, dostluğun da aşk kadar güçlü bir duygu olabileceği anlaşılır. Muhibbî Pargalı’ya yazdığı bu şiiriyle, dostluklarının saf ve içten yönlerini ortaya koyar.

Muhibbi ve Şehzade Mustafa: Evlat Teması

https://images.app.goo.gl/RURkXU99q6aozGQw6
Muhteşem Yüzyıl NTV

Sultan Süleyman ile oğlu Mustafa arasındaki ilişki derin bir baba – oğul ilişkisiydi. Ancak tahta geçme mücadelesi, bir baba ve hükümdar olarak Süleyman’ın, oğluna karşı olan hislerini karmaşık hâle getirir. Mustafa’nın ölümü, Sultan Süleyman için büyük bir trajedi ve vicdan azabı kaynağına dönüşür. Devleti adına verdiği bu karar, Süleyman’ı derinden yıpratır ve onu büyük bir içsel çöküşe yöneltir. Bu çöküşü ve pişmanlığı, Muhibbî’nin şiirlerinde de görmek mümkün.

“Gözlerimden akıtılsın, durmasın yaşım benim,
Ya ne için saklarım şimdiden sonra başım benim.
İçtiğim ciğer kanıdır, yediğim dert ve elem,
Türlü türlü gönül mutfağında pişer aşım benim.
Ey felek, çarkın bozulsun, olasın âhir harap,
Nitekim odlara yaktın bu içim taşım benim.
Çektiğim gam yükünü çarkın katarı çekmeye,
Gelmedi bu mihnet vadisinde padişahım benim.
Ey Muhibbî, ta ölünceye kadar bu derde çare yok,
Deniz olsa yeridir şimdiden sonra yaşım benim

Bu şiir, acı ve ıstırap temalarını işlerken Muhibbî’nin çaresizlik duygularını da dile getirir. Oğlu Mustafa’yı öldürmesiyle duyduğu pişmanlığı dizelerine yansırken gözyaşlarının ve acılarının varlığını kabul eder. Artık bu acının saklayamayacak kadar ağır olduğunu belirtir. ’’Gönül mutfağı’’ ve ’’aş’’ metaforları, Muhibbî’nin iç dünyasındaki karmaşayı, acısının ve derdinin içinde olgunlaşmasını ifade etmek için kullanılır. ’Ey felek çarkın bozulsun’’ dizesinde, kadere karşı duyduğu öfkeyi dile getirir. Muhibbî, çektiği acıyı bir yüke benzeterek bu yükün ağır olduğunu söyler. ’’Mihnet vadisi’’ bu şiirde, zorluklar ve sıkıntılar diyarı anlamına gelir. Bu diyarda onu kurtaracak bir padişahın olmadığını belirterek kederinin sonsuza kadar süreceğini de dile getirir. Öyle ki Muhibbî, kederi yüzünden gözyaşının deniz kadar olabileceğini ifade ederek şiirini sonlandırır.


Kaynakça

Çabuk Vahit, Divân-ı Muhibbî: Kanunî Sultan Süleyman’ın Şiirleri, İstanbul, Tercüman Yayınları, 1980.

Anonim, Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbi) Şiirleri, Şiir Parkı, Şiir Parkı, www.siirparki.com/muhibbi4.html. 1 Nisan 2025.

Laurelin, Dae. “maksadın cânım ise şiiri”, Esinti Penceresi, 25 Ocak 2012, esintipenceresi.blogspot.com/2012/01/maksadn-canm-ise.html 1 Nisan 2025.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Editor Picks