Anılar, biricik olması sebebiyle çok özel anlatımları da içinde barındırır. Kişinin kendi tarihini yazması yaşamış olduğu dönemin sosyal tarihi anlamına da gelir. Bu anlatılarda insanları tanırız, mekânlara gireriz. Şimdi girip görme imkanımızın bulunmadığı sokakları arşınlar, evlere konuk oluruz. Hem bir romanın içindeyizdir, hem de gerçeğin. Kişi anlatırken kuşkusuz kendini de çevresini de baştan kurgular. Bazen isteyerek bazen farkında olmadan yapar bunu. Fakat nasıl olursa olsun bize anlatmak istediğinden fazlasını aktarmayı başarır. Çünkü bu işin kuralı biraz da budur. Halide Edib Adıvar, Mor Salkımlı Ev’de tam olarak bunu yapar. Dili ve kurgusu roman hissiyatı uyandırır.
Kendisinin de kitabın ilk bölümünde söylediği gibi: “Bu bir küçük kızın hikâyesidir.” Hayatının başladığı yer olan ev ise onun için anılarının başlangıç noktasıdır. Mor Salkımlı Ev olarak tanımladığı bu evi şöyle tasvir eder:
“Evin kendisi, çocuğun hafızasında Mor Salkımlı Ev yaftası taşır. Bu ev, yarım asırdan ziyade bazen de her gece, bu küçük kızın rüyalarına girmiştir. Arka taraftaki bahçeye nazır pencereler, çifte merdivenlerin sahanlıklarındaki ince uzun pencereleri, baştan başa mor salkımlıdır ve akşam güneşinde mor çiçekler arasında camlar birer ateş levhası gibi parlar.”
Küçük yaşta annesini kaybeden Halide Edib, kâh babasının evinde kâh haminnesinin yanında mor salkımlı evde günlerini geçirir. Farklı evlerde kalmasına rağmen bu günleri sadece mor salkımlı ev ile özdeşleştirir. Annesi hakkında şunları söylemesi oldukça dikkat çekicidir: “Solgun, zayıf bir yüz, hasta yanaklara gölge veren uzun kirpikler ve aralarında ışıldayan büyük siyah gözler. Haminneye hiç benzemeyen bir yüz. Esasen bu renksiz, hasta yüze uymayan renkli, güzel dudakların ifadesi, mor salkımlı evde geçmeden toprağa karışan bu genç kadını fazla hatırlatacak unsurlardır.” Buradan hareketle annesini çok küçük yaşta kaybettiği ve hatırladığı zamanlarda da hasta ve solgun yüzüyle karşılaştığı için korku ile karışık bir merak duyduğunu anlarız.
İçine kapanık, sakin mizaçlı bir çocuk olmasına rağmen yer yer yaramazlık yapmaktan çekinmez. Babası Edib Bey Yıldız Sarayı’nda çalıştığından bazı geceler sarayda kalmaktadır. Bir gece “Babamı isterim” diye tutturmaya başlayan Halide’yi hiç kimse sakinleştiremez. Bütün mahalleyi ayağa kaldırdıktan sonra hastalanmasından çekinen yakınları tarafından saraya götürülür. Nöbetçiye anasının yeni öldüğü, babasını görmezse ağlamaktan boğulacağı anlatılır. Bunun üzerine saray görevlisi tarafından babasının yanına götürülür. Babası kızını şaşkınlıkla kucaklar; böylece küçük Halide huzurlu bir uykuya dalar.

“Yazarken ve konuşurken çok zaman kendimden açık olarak bahsederim fakat yine de sualler ortalık yerde esvabımı çıkarmak istiyorlarmış gibi bir tesir yapar bende.”
Mor Salkımlı Ev’deki günlerinde çevresinde kadınların çoğunlukta oluşu; çocukluğundan beri bu kadınları gözlemlemesine, onlar hakkında çıkarımlar yapmasına da vesile olur. Bu durum romancılığı üzerinde de etkisini gösterir. Babasının eşleri ve onlardan olan kardeşleri ile sorun yaşamamasına rağmen çok eşliliğin kadınlar üzerindeki olumsuz etkisini çocukluktan beri tecrübe etme imkanı bulur. Bu sebeple ilk eşi Salih Zeki’nin ikinci kez evlenmesini kabul etmeyerek ondan boşanır. Çocukluğuna dair en büyük kadın figürü ise haminnesidir. Dedesine daha düşkün olduğunu ifade etmesine rağmen haminnenin hayatındaki etkisini yıllar içerisinde daha çok anlar. Nitekim vefatı ile birlikte bundan tam olarak emin olur. “Haminne benim çocukluğumla acı ve tatlı günlerimle aramdaki son bağdı,” der.
“Kafamın ta çocukluk günlerinden beri, okuduklarımdan, gördüklerimden bazen büyük bir haz, bazen de büyük bir işkence halini alan çok realist resimler çıkarmak âdeti vardır. Eğer ressam olsaydım dimağımda biriken bu hayallere şekil verir ve içimi boşaltırdım.”
Çocukluk günleri ile alakalı dikkat çeken unsurlardan biri de çevrelerinin geniş olmasıdır. Onların hayatları hakkında da teferruatlı denebilecek detaylar vermekten çekinmez. Burada da gözlem gücü yüksek bir çocuk olduğu çıkarımı yapılabilir. Bu yeteneğinin kendisi de farkında olacak ki; küçükken de oyun çağını geçtikten sonra da bir müddet bebekleri ile oynamayı sürdürmesini romancılık ilgisine bağlar. Ona göre bu oyunlarda bebeklerini sonları acı biten kendi tahayyül ettiği planlara göre yaşatmaktadır. Ayrıca bu durumlar hem çevresinin çocuk Halide üzerindeki etkisi hem de tasvir yeteneğinin ortaya çıkması açısından dikkat çekicidir. Aslında çevrelerinin genişliği konu komşu ile sınırlı değildir. Babasının sarayda çalışıyor olması dönemin ünlü simaları ile de yollarının erken yaşta kesişmesini sağlayacaktır.
“Muhitin ıstırapları ve sıkıntıları düşüncelerime renk ve istikamet veriyordu. Esasen sıkılgan ve kendi içime çekilmiş olan tabiatım o kadar büyüklerle dolmuştu ki şahsiyetimin serbest inkişafına engel oluyordu. Tecrübe üzerine şunu kati olarak söyleyebilirim: ‘Küçük yaştakilerin serbest ve tabii inkişafları ancak etraflarının lüzumundan fazla tesiri altında kalmamalarıyla mümkündür.’”
Yaşı biraz daha ilerledikçe okuduğu ve etkilendiği kitaplar hayal gücünü de beslemeye başlar. Afrika Seyahatnamesi bu kitapların ilkidir. Okuduğu kitaplar tarih ve edebiyat hakkında bilgi sahip olmasına yardımcı olur. Bu kısımları anlatırken edebiyat hakkındaki görüşlerini de izah ederek kendi romanlarının oluşum sürecinden de bahseder.
“Kadının aile ve cemiyete karşı vaziyetindeki güçlüklerin ne kadar geniş cepheli olduğunu o zaman idrake başladım. Bunlar yazılarımın realist taraflarına çok hizmet ettiler. İhtilal ve siyaset safhaları gelir geçer fakat millet hayatının içtimai ve insani bakımdan içinde döndüğü girdap daimidir.”
Babasının İcadiye taraflarına taşındığı süreç hayatında bir değişime sebep olur. Yaşı küçük olmasına rağmen Amerikan Kız Koleji’ne gitmeye başlar. Yatılı bir okul olması, dersleri için İncil okumak zorunda kalması onda farklı dünyanın kapılarını aralar. Fakat bu macera uzun sürmeyecek uygun yaşa gelip koleje geri dönene kadar evde eğitimine devam edecektir. Bu dönemde ders aldığı hocaların üzerinde etkisi de net bir şekilde hissedilir. Yazar ve düşünce insanı Menapirzade Nuri Bey’in evine gidip gelmeye başlaması dönemin fikir insanlarını tanıyarak çocuk olmasına rağmen dinlemesini ve ufkunun açılmasını sağlar. Rıza Tevfik‘in etkisi de görülür.
“Muhitinizden uzaklık ve sükunet sizi ister istemez kendi kafa ve ruhunuzun derinliğine gömüyor.”
Halide Edib’in çocukluk yılları ile gençlik yıllarını ülkenin durumu ile de doğrudan açıklayabiliriz. Zira çocukluk yılları Sultan II. Abdülhamid saltanatına denk gelirken genç bir hanım olmaya başladığı yıllar II. Meşrutiyetin İlanı ve 31 Mart Vakası ile denk düşer. Bu durum uzun vadede hayatını da doğrudan etkileyen sonuçlar doğuracaktır. Evlilik hayatı ve edebiyat çalışmalarının başlangıcı da bu döneme rastlar. 31 Mart Vakası’nın ardından ortalığın karışması, babasının siyasi durumu ve kendisinin de yazdığı yazılar hedef haline gelmelerine sebep olur. Tehlike artınca iki çocuğu ile birlikte Mısır’ın yolunu tutar. Eşinin yanına gelmesinden sonra ise tek başına Londra’ya gider. Burada ilmî çalışmalara katılır; tanınmış muharrir ve sanatkarlar ile tanışır.
“İnsan tabii vatanını bir bütün olarak sever. Fakat ne olursa olsun, herkesin bir çocukluk hissiyle bağlı olduğu bir köşe vardır.”
Halide Edib’in hayatı anne, muharrir ve hoca kimliği çevresinde şekillenir. Bir dönem Dârülmuallimât olarak anılan kız öğretmen okullarında hocalık yapar. Balkan Savaşı’nın kaybedildiği yıllarda muhacirler için hastabakıcılık görevi de üstlenir. Bu günleri şu duygularla ifade eder: “Milletime ve memleketime herhangi bir vaziyet içinde kalbimdeki muhabbetin hakiki mahiyetini o günlerde anladım. Bu muhabbetin siyasi düşünceler, ideolojilerle hiçbir münasebeti yoktu. Bu muhabbet, herhangi ananın iptidai ve tabiattan gelen, elde olmayan kudret ve hakimiyetini ifade ediyordu.” Bu dönemde hem fikri hem fiziki mücadelenin içerisine yavaş yavaş girmeye başlar. Cemal Paşa tarafından Suriye ve Lübnan’a gönderilerek buradaki yetimlerin himayesi için çalışır. Burada hem yetim çocukların himayesi ve barınması hem de aileleri bulması konusunda çalışmalar yapar. Eğitimci kimliğini de sürdürür.
“Istırabın ırk, cins, sınıf tanımadığını, eziyet çekenlere, düşmüşlere yardımın insana en büyük hazzı verdiğini tecrübeyle öğrenmişti.”
Mor Salkımlı Ev, Halide Edib’in anılarının birinci cildidir. Küçük bir kızın hikâyesi olan bu anılar, sayfalar ilerledikçe bir toplumun panoramasına da ışık tutan bir nitelik kazanır. Çocukluk yılları II. Abdülhamid dönemine rastlamış; ilerleyen yılları II. Meşrutiyetin ilanı ve meydana gelen peşi sıra savaşlar takip etmişti. Bu çalkantılı siyasi ve toplumsal ortam içerisinde yaşadığı devrin insanı diyebileceğimiz Halide Edib, bu dönemden hem etkilenen hem de etkileyen bir konumdadır. Kitabının son satırlarını Arap coğrafyasındaki görevinin de sona ermesi sebebiyle “Allahaısmarladık Lübnan ve gelip geçtiğim Arap diyarı!” diyerek bitirir. Hayatının bundan sonraki safhasında ise Türk’ün ateşle imtihanına bizzat şahit olacaktır.
Kaynakça
Adıvar, Halide Edib. Mor Salkımlı Ev. İstanbul: Can Yayınları, 2022.


